Tutulmalar depremi etkiliyor mu?

Marmara bölgesinde yaşanan afetin akabinde, yapılan tetkik ve değerlendirmeler sonrası, Yer ilmi uzmanların ittifak ettikleri karar, yüzde 60 ihtimalle otuz sene içinde bölgede yıkıcı bir depremin yaşanacağıdır. Süreyi neredeyse tüketmek üzereyiz. Ancak geçimini sağlayan vatandaşın yapacağı fazla bir şey yok. Sürenin değerlendirilmesi Devlet’in ve yerel idarelerin vazifesidir. Kaderci inanışla kendimizi avutmamızın anlamı da yok. Sade vatandaş olarak yapılacak basit önlemler var. Basitliğine aldanılmamalı. Bunlar bazen canların kurtarılmasına vesile olabiliyor.

MEMLEKETİMİZDE milat olarak kabul edilen 1999 Marmara depremlerinden sonra başta devlet nezdinde olmak üzere tüm vatandaşları alakadar eden esaslı değişimler oldu. 

Can ve mal kayıplarımız afet düzeydeydi. Eski yapılarla beraber yeni yapıların göçmesi, statik hesap sisteminin yetersizliğinin yanı sıra uygulamanın keyfiliğini ve kifayetsizliğini de su yüzüne çıkarıyordu. İnsanlarımız radye temel kavramı ile tanıştı. Depreme dayanıklı yapı tasarımıyla alakalı yönetmelik değişiklikleri ile yapı taşıyıcı elemanları daha da güçlü hâle getirildi. Kanunlar ve yönetmeliklerle iş bitmiyor tabii. Bunlara uyulup uyulmadığının takip edilmesi gerekir. Böylece “yapı denetim kuruluşları” gündeme girdi. Temelden iskân alımına kadar yapım sürecini takip etmek ve her yönüyle sorumluluğu üstlenmek üzere. Diğer önemli bir değişiklik “kentsel dönüşüm” uygulamalarıyla eski yapıların yıkılarak yenilenmiş semtlerin oluşmasıdır. Çalışmaların yeterli olup olmadığı tartışması ayrı bir mevzu olmakla beraber atılan adımlar, yapılan yenilikler, memleketimizin gelişmesi ve insanımızın can emniyetinin sağlanması için elzem olan teşebbüslerdir.

Diğer yandan depremin literatürüne ait kelimeler avam arasında dolaşır oldu. Depremin büyüklüğü, şiddeti, deprem dalgası, odak derinliği, öncü ve artçı sarsıntılar. Yurt sathımızın baklava dilimleri gibi fay denilen kırıklarla kaplı olduğunu öğrendik. Depremle yaşamak gerçeğinin temel bir hayat felsefesi olduğunu da…

Akademisyenler ise depremin sonuçlarıyla ilgilidirler. Kırıkların (fayların) yerlerinin tespiti, barındırdıkları potansiyel enerji miktarı, enerjinin boşalımına dair hipotezler, tektonik faaliyetlerin öncü mü, artçı mı olduğu tahminleri, başlıca mevzulardır. Avam, daha çok deprem habercisi hadiselerin peşindedir. 11 Ağustos 1999 tarihli güneş tutulmasından sonra 17 Ağustos’ta Gölcük ve Sakarya’daki büyük yıkım, akıllara “Tutulmalar ile depremler arasında doğrudan bir ilişki var mıdır?” sorusunu gündeme getiriyordu. Yer ilmi uzmanları ise kesinlikle reddetmekteydiler. Gözler astronomlara çevrildiğinde, benzer olumsuz cevapların verildiği görülür. İyi ama depremler tarihine bakıldığında yıkıcı tektonik hareketliliğin tutulma tarihlerinin civarında gerçekleştiği görülmektedir. Bu tür çıkışlar “tesadüf” olarak bastırılır. Milattan sonra geçen 25 senede tesadüfler çoğalmış olacak ki bazı jeofizikçiler “tutulmaların tetikleme etkisinden” bahseder oldular. Gölcük ve Sakarya depremlerinden sonra yapmış olduğumuz çalışmalar da bizi bu neticeye götürüyordu. Onlarla bizim aramızdaki fark, onların “istatistik verileri” kaynak göstermeleri, bizim ise “astrofizik” hesaplarla neticeye gitmemizdir. Anlayanlar için bu, çok büyük (mukayese kabul etmez) farktır.

Tutulmalar fayları nasıl etkiliyor?

İşaret ettiğimiz etkinin baş müsebbibi, hepimizin yakından tanıdığı Ay küresinin yörünge hareketidir. Güneş ve Ay tutulmalarını, Ay küresinin uzaydaki hareketlerindeki konumu meydana getirmektedir. Ay, yeri birçok şekilde etkilemektedir. Bunlar kısaca:

Ay’ın gelgit etkisi, Ay’ın emme etkisi, Ay’ın çekme etkisi, Ay’ın çevirme etkisi, Ay’ın yalpalatma etkisi, Ay’ın hızlandırma etkisi, Ay’ın frenleme etkisi olarak sıralanabilir. Bunların teferruat bilgilerini merak eden okuyucularımız 2019 Aralık’ta yayınlanan Kültür Ajanda’nın 73’üncü sayısındaki “Güneş Tutulmaları ve Depremler” başlıklı dosyamıza bakmalıdır.

Ay küresinin Güneş sistemindeki diğer gezegenlere nazaran çok fazla etkide bulunması, yakınlığı ile alakalıdır. En büyük gezegen Jüpiter kütlesi yer kütlesinin 318 katıyla etkisi 966 birim olmasına karşın, kütlesi yer kütlesinin ortalama yüzde biri olan Ay küresinin yere olan çekim etkisi 101 bin birimdir. Bu bakımdan diğer tüm gezegenlerin etkileri sarfı nazar edilebilir.

Ayın yukarıda saydığımız etkilerinin her biri (dolaylı olarak) litosferdeki tektonik hareketlenmeye katkıda bulunmakla beraber (mevzuu uzatmamak için) hızlandırma ve frenleme etkilerini özetle ele alacağız.

Üzerinde bulunduğumuz yer küresi Ay ile beraber Güneş etrafında yörünge hareketi yaparken, yörünge hızında artma ve eksilme meydana geliyor mu? Tezimizi ispatlarken önce bilinen astronomi bilgilerinden bilinmeyenlere doğru irdeleme yapacağız.

Astronomi ilmi bize Yer’in Güneş etrafındaki bir tam turunda, “Gün beri” adı verilen en yakın konumda ve “Gün öte” adı verilen en uzak konumda bulunduğunu söylüyor. Gün beri konumundayken Güneş’e olan uzaklık yaklaşık 147 milyon kilometre, Gün öte konumunda 152 milyon kilometre mesafesindedir. Yine astronomi ilmi, konumu Güneş’e yakın olan gezegenlerin yörünge hızlarının arttığını, güneşten uzaklaştıkça yörünge hızlarının azaldığını bildirir. Yapılan ölçümlerle Gün beri konumunda Yer yörünge hızı saniyede V=30,05 kilometre, Gün öte konumunda saniyede V=29,54 kilometre bulunmuştur. Yer küresinin Güneş’e olan mesafesine göre yörünge hızının artıp eksildiği ilmi bir hakikattir.

Acaba bu mesafe değişimi yılda sadece iki konumda mı var? Tabii ki değil. Her yıl 12 adet yeni ay ve dolunay safhası gözlemlendiğine göre bu konumlarda da yörünge hızında değişiklikler olması icap eder. Diğer bir deyişle yer yörünge çizgisi (bugün bilindiği gibi) düzgün bir elips değil, girintileri ve çıkıntıları olan bir çizgi yörüngesidir. Daha iyi anlaşılması için yılanın S çizen hareketini misal olarak gösterebiliriz. Yer, kendi etrafında dönen uydusu Ay’la birlikte Güneş etrafında elips yörünge çizer ifadesi yanlış, Yer Ay’la birlikte birbirleri etrafında dönerken aynı zamanda Güneş etrafında S hareketli elips yörünge çizerler ifadesi doğrudur. 

F1= Güneş’in Yer’e uyguladığı çekim kuvveti… F2= Yer’in Güneş’e göre merkezkaç kuvveti… F3= Yer’in Ay’a uyguladığı çekim kuvveti… F4= Ay’ın Yer’e göre merkezkaç kuvveti… F5= Güneş’in Ay’a uyguladığı çekim kuvveti…

A-Ay tutulması

İlk dördün evresinde Ay’ın yere uyguladığı çekim kuvveti, yerin hızının yavaşlamasına neden olur (frenleme etkisi), dolayısıyla Yer Güneş’ten uzaklaşacaktır. 

Yer, Güneş’le, Ay’ın ortasındadır. Aynı doğrultudaki yer ile ayın dengede durumunda F1=F2, F3=F4 olur. Güneş’in Ay’a çekim etkisi F5 denge denklemini bozar. Dengenin sağlanabilmesi için yerin bu kuvvet farkını eşitleyecek tarzda hızlanması gerekecektir.

İlk dördün konumundan itibaren Ay, Yer’e olan çekim etkisiyle, Yer’in yörünge hızının yavaşlamasına neden olur. Ay’ın Güneş ve Yer ile aynı düzlem ve aynı doğrultuda bir hizaya gelmesiyle tam ay tutulması gerçekleşir. Yer küresinin yörünge hızı en alt değere düşer.

A-Güneş tutulması    

Ay’ın dolunay konumunda son dördüne ilerlemesiyle Ay’ın çekim kuvvet vektörü Yer’in ilerleme istikametinde olduğundan, Yer yörünge hızı, yavaş yavaş artmaya başlar. Ay küresi Güneş’le yer arasında aynı tutulma düzleminde aynı hizaya geldiğinde Güneş tutulması gerçekleşmiş olacaktır. Yer yörünge hızı da bu konumda maksimum hıza erişmiş olur.

Yer yörünge hızındaki bu değişimler, magma üzerinde hareketli olan yer kabuğuna (litosfere) enerji olarak yansır. Bu enerji litosfer içindeki aktif kırıklar (faylar) arasında dağılıma uğrar. Herhangi bir fay içindeki biriken enerji, doygunluğa erişmiş ise dışarıdan gelen bu ilave enerji ile boşalma durumuna geçecektir. Yani deprem dediğimiz hadise vuku bulacaktır.

Görüldüğü gibi, Güneş ve Ay kürelerinin kütle çekim kuvvetleri, doğrudan depremleri doğurmamaktadır. Yer yörünge hızının eksi ve artı olarak değişimine neden olmakta, buradan da enerji açığa çıkmakta, enerji faylara ilave yüklemeler yapmakta, taşıma kapasitesini dolduran faylar üzerindeki enerjiyi boşaltmaktadır.

Özetle izah ettiğimiz bu mekanizma sadece Ay ve Güneş tutulmalarında meydana gelmiyor. Yılda 12 defa tekrarlanan, ilk dördün - dolunay - sondördün - Yeniay safhalarında cereyan eder. Fakat buradan çıkan enerji, tutulma konumlarında çıkan enerjiye nazaran çok azdır.

Neden böyle? Çünkü yıl içinde Ay hareketini, tutulma düzlemine göre yaklaşık 5 derecelik açı yapar. 

Ay’ın Yer’e ortalama uzaklığı 382.000 kilometre olarak ele alırsak AB = AC. Sin α = 382000.0,0871                                                                                                          AB = 33293 kilometre olur.

Tutulma konumlarında Ay küresi ortalama 33293 kilometre yer değiştirerek tutulma düzlemine yerleşerek Yer’e maksimum çekim uygulayacaktır.

Tutulmalarla elde edilen enerji, sadece tektonik faaliyetlerle boşalmaz. Bazen volkanik faaliyetlerle de boşalımlar olur.

Bu açıklamaları neden yapıyoruz?

Bu ay (eylül) Ay ve Güneş tutulmaları vuku bulacaktır. 7 Eylül 2025 tam Ay tutulması, 21 Eylül 2025 kısmi Güneş tutulması vardır. Yeryüzü bu astronomi hadiselerinden etkilenecektir. Doygunluğu yaklaşmış faylar boşalmaya namzettir. Allah-ü Teala’ya niyazımız o dur ki beklentiler memleketimizde olmasın. Fakat her durumda teyakkuzda olmamızda fayda var. Depremler hayatımızın gerçeği olduğuna göre ne gibi önlemler alabiliriz? Önceden hesaplarla tayin edilebilen tutulma tarihleri, soruların cevabını irdelemek için bize fırsat tanımaktadır.

Depremlere karşı alınacak tedbirler 

A-Uzun vadeli tedbirler

İçinde bulunduğumuz yapıların depreme karşı dayanımının yeterli olup olmadığı söz konusu. Buna ancak işin uzmanı teknik elemanlar karar verir. Pratik olarak şöyle bir yol izlenebilir: Yapının yaşı önemlidir. İnşaat sektöründe milat olarak kabul ettiğimiz 1999 yılından öncekiler ve sonrakiler bize temel bir fikir verir. Yaşanan afetten sonra, yönetmelikler ve statik hesaplar birkaç defa iyileştirildi. Beton, çelik malzeme kalitesi arttırıldı. Yönetmeliklere ve standartlara göre hazırlanan projelerin tatbikinin denetimini sağlayan yapı denetim kuruluşları devreye girdi. Dolayısıyla      2000 yılından sonra yapılan binaların deprem kuvvetlerine karşı mukavim olduğunu söylemek yanlış olmaz. Malikler içinde huzurla iskân edebilirler. Önceki yapılarda durum değişir. Uzman inşaat mühendislerince tetkike tabi tutulmalı, güçlendirmek suretiyle kurtarma durumu var ise geciktirmeden çalışmaya başlanılmalıdır. Eski yapıların güçlendirilmesi bazen yeni yapı maliyetine yaklaştığı göz önüne alınmalıdır. Kentsel dönüşümlerdeki avantajlı hususlardan istifade edildiğine göre en doğrusu eski yapıların yıkılarak yenilenmesidir.

Yeni yapılacak binalar için yer seçimi diğer önemli bir husus. Fay hatlarından uzakta, sağlam zeminlerde inşâ edilecek yapılar hem güvenlik hem de maliyet seviyesinde yarar sağlar. Yaşı ne olursa olsun bütün yapılarda deprem sigortasını ihmal etmemeliyiz.

B-Kısa vadeli tedbirler

Marmara bölgesinde yaşanan afetin akabinde, yapılan tetkik ve değerlendirmeler sonrası, Yer ilmi uzmanların ittifak ettikleri karar, yüzde 60 ihtimalle otuz sene içinde bölgede yıkıcı bir depremin yaşanacağıdır. Süreyi neredeyse tüketmek üzereyiz. Ancak geçimini sağlayan vatandaşın yapacağı fazla bir şey yok. Sürenin değerlendirilmesi Devlet’in ve yerel idarelerin vazifesidir. Kaderci inanışla kendimizi avutmamızın anlamı da yok. Sade vatandaş olarak yapılacak basit önlemler var. Basitliğine aldanılmamalı. Bunlar bazen canların kurtarılmasına vesile olabiliyor.

1-Paniklememek: Panikleme; aşırı derecede heyecanlanma, korkuya kapılma, ne yapacağını bilmez vaziyette sağa sola hareketlenme, olarak tarif edilebilir. Gündeminde deprem olmayan, zihni dünya meşgaleleri ile dolu insanlar, dinlenirken yahut eğlenirken depreme yakalandıklarında çoğunlukla paniklerler. Yapı sallanırken, merdivenlerden kaçmaya çalışırken yuvarlananlar hayatlarını kaybedebilirler veya yaralanırlar. Panikleyerek balkondan veya pencereden atlayanlar oldukça fazladır.

Deprem olabilme riskinin şuurunda olanlar depreme yakalandıklarında zihnen hazırlıklı olduklarından panik yapmazlar. İnsan olmanın gereği heyecanlanırlar, fakat korkuları aşırı değildir. Merdivenlere hücum ederek kaçmanın fayda sağlamayacağını bilirler. Evin emniyetli köşesinde, deprem dalgalarının sönümlenmesi beklenir.

2-Eşyaların sabitlenmesi: Dolap ve raf gibi eşyalar sallantıda devrilebilir. İçlerinde camdan, seramikten eşyalar varsa bunlar yerinden fırlayarak insanlara zarar verebilir. Bulundukları oda duvarlarına veya kolonlara tutturularak devrilmeleri önlenir. Yüksek yapıların üst katlarında ötelenmeler daha fazla olacağından sabitleme çalışmaları önem kazanır.

3-Emniyetli mekân seçimi: Yapı içinde, depremi emniyetle atlatılacak mekânlar önceden tespit edilmelidir. Bu mekânlar genellikle dış duvarlardan ve pencerelerden uzak iç bölgelerdir. Yapının taşıyıcı elemanlarından olan kolon perdeler mukavemetli olduklarından narin kolonlara nazaran daha az etkilenirler. Yapının ana merdivenlerinin etrafındaki betonarme perdeler veya asansör boşluğunu çevreleyen perdeler güvenli bölgelerdir. Yerleri önceden tespit edilir. Deprem anında daire içinde, buralara yakın yerlerde durularak sallantının geçmesi beklenir.

4-Yangına karşı tedbir alınması: Depremin yıkıcılığı yanında doğalgaz tesisatlarının hasar alması, çıkan gazların içeridekilerin zehirlenmesine veya tutuşarak yangın çıkmasına yol açabilir. Önceden tespit edilen ana vanalar deprem anında derhal kapatılmalıdır.

5-Allah-ü Teâlâ’yı zikretmek: Deprem gibi zor durumlarda yapılması gerekli en önemli husus, kişinin Rabbinin adını anması, O’na sığınması, O’ndan yardım dilemesidir. Sığınılan sonsuz merhamet sahibi olduğundan elbet ki karşılık bulur. Ani gelen afetle Allah-ü Teâlâ’yı hatırlamak, diğer zamanlarda da zikretmeyi adet hâline getirmekle mümkündür. Her işte her vakitle O’nun adı anılmalıdır. O’na sığınanların boş çevrilmediği, O’ndan ümit edenlerin hüsrana uğramadığı muhakkaktır. Rabbini hatırlamayanlar elbet ki unutulur.

Deprem gibi sıkıntılı durumlarda kişi, tutunacağı bir dal, yardım göreceği bir makam bekler. Sağa sola bakar, durur. Halbuki çaresi yanındadır. Hadid suresi 4. ayeti kerimede “… Siz nerede olursanız O sizinle beraberdir…” buyrulmaktadır.

Zikir hususunda bir hatırlatmada bulunalım. Allah-ü Teâlâ’nın adını güzel isimleriyle birlikte anmak, daha güzel, daha faydalıdır. “Ya Hafiz Allah” gibi… (Hafiz ismi şerifindeki H harfinin telaffuzu bilenlerden öğrenilmelidir.)

“Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme.

Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme.

Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (sadır olan günahları) sil, bağışla, bizi affet, bizi esirge. Sen Mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et.” (Bakara, 286)