BU geçici dünyada
zerreyiz sadece. Varlık mesâbesinde ne kadar küçük de olsak, aklımız ve
vicdanımızla varlığımızın değeri artmakta. İnsanlık var olduğu andan itibaren
dünyanın imarı ve yaşamın kolaylaşması için çok çaba harcamakta. Her çaba,
gelecek nesillerin hayatını kolaylaştırmakta, daha da ileri seviyeye çıkarmaktadır.
Kalıcı
eserlerle insanlığın izlerini sürebiliyoruz. Yazının icadından sonra insanlığın
gelişimi daha hızlı olmuş, medeniyetlerin değeri dil varlığı ve oluşturdukları
eserlerle ortaya konulmaya başlanmıştır. En kalıcı ve faydalı eserler edebiyat
alanında verilmiştir evvelâ. Bazı uygarlıklar süreç içinde kadim medeniyetler
arasına girmiştir. Ne mutlu bize ki, köklü bir medeniyetin mîrasçılarıyız.
Türk
milletinin zihinsel yapısında ve medeniyet ölçüsünde hiçbir zaman ırkçılık ve
kibir görülmemiştir. Fakat genetik şuurumuz gereği aslımızla, Türklüğümüzle hep
gurur duyduk, duyacağız. Esâreti asla kabul etmedik, etmeyeceğiz!
Türk
milleti hep kendi dil varlığını koruyup geliştirmesini bilmiş, gerek İslâmiyet
öncesi, gerekse İslâm Medeniyeti dairesinde mükemmel eserler vermiştir. Yalnız,
geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu köklü medeniyetin zamanla değişmesi
kaçınılmaz olmuştur. İlişki içinde bulunduğu milletlerin dillerinden etkilense
de Türkçenin yapısı çok değişmemiş, o coğrafyada yaşayan herkes birbirini
anlayacak derecede Türkçeye vâkıf olmuştur. Ne yazık ki, son asırlarda ortak
alfabeye sahip olunamamış, günümüze gelinceye kadar anlaşabilmemiz zorlaşmıştır.
Bunu
bilen Türk aydınları boş durmamış, bu yolda çok önemli çabalar harcamış, her
türlü tehlikeyi göze alarak Türkçeye hizmet etmişlerdir. Bu konuda öyle bir
isim vardır ki, hiç unutulmayacak, asırlarca yâd edilecektir!
Gaspıralı
İsmail Bey, adını ölümsüzleştirmiş, gönüllere taht kurmuş bir isimdir. Ülkemizde
yeterince tanınmasa da hizmetini Türk milletleri unutmayacaktır. Kendim de
dâhil, tanımakta çok geç kalanlar için kendisini bu yazımda tanıtmaktan onur
duymaktayım. Şimdiden sürç-ü lîsan ettimse affola!
“Gaspıralı”
İsmail
Bey, 1851’de, Kırım Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy’de doğmuş, Çarlık Ordusundan
emekli teğmen olan bir babanın ve köklü bir aileye mensup annenin oğlu olarak
çok iyi bir eğitim almıştır.
Gaspıralı
İsmail, Moskova’da Harp Okulu’na girdi. Burada Türklerin ve Müslümanların sürekli
aşağılandığını görünce milliyetçilik fikirleri kuvvetlendi ve yakın bir
dostuyla okuldan kaçıp Osmanlı Ordusunda subay olarak, o sıralarda çıkan Girit
İsyanı’nda savaşmaya karar verdi. Arkadaşıyla bir kayıkta 45 gün kürek çekerek
nehir yoluyla Odesa’ya geldi. Ama vapura binmeye çalışırken yakalanıp askerî
okuldan atıldı.
17
yaşında iken, Bahçesaray’daki Zincirli Medrese’de Rusça öğretmenliğine tayin
edildi. Bu görevi sırasında kütüphanedeki Rusça kitapları okuyup gazeteleri
takip ederek kendini geliştirdi. Bu arada dersler sırasında çocuklara Türkçe de
öğrettiği gerekçesiyle tehditler alınca ayrılmak zorunda kaldı.
Bir
süre Paris’te yaşadı, mütercim olarak hayatını kazandı. Derin gözlem yapma
yeteneği vardı; buralarda yaşarken, gezdiği değişik memleketlerde Avrupa
medeniyetini yakından tanıma, eksi ve artı yönlerini değerlendirme fırsatı
buldu. 1874’te İstanbul’a gelerek devlet hizmetine alınmak için uğraştıysa da
Rus Büyükelçiliğinin engellemeleri sonucu başarılı olamadı.
Gaspıralı
İsmail Bey’in İstanbul’da kaldığı yıllar, ilk gazeteciliği ve yazarlığının
başladığı yıllardır. Moskova ve Petersburg’daki bazı gazetelere İstanbul ve
Osmanlı hayatıyla ilgili “Doğulu renklerle süslü, yarı hayâlî mektuplar”
yazmıştır.
Hayatının her ânını değerlendirip gelecekte yapacağı projelere zemin oluşturmak çok önemli bir vasfıdır Gaspıralı’nın. Zira 1875’te Kırım’a döner ve bu sefer kafasında oluşan fikirlerle tek tek köyleri dolaşarak eğitim ve gelişim anlamında nelere ihtiyaçları olduğunu belirlemeye çalışır. Sadece Kırım’ı değil, Kafkasya’nın birçok yerini dolaşır. Buralarda aydınlarla, din adamlarıyla ve tüccarlarla görüşür, fikir alışverişinde bulunur. “Tercüman” gazetesini çıkardığında bu verilerin çok faydası olmuştur; gezdiği yerlerde kendisine destek ve süreli yayınlarına abone toplamıştır. Bu çabaları sonucu Tercüman gazetesi tüm Rusya’ya, zamanla Türkiye, İran, Mısır, Balkanlar ve Doğu Türkistan’a yayılmıştır.
Gazete
çıkarmaya başladıktan sonra da seyahatleri devam eder, burada edindiği intibalarını
yayımlar. Sık sık İstanbul’a gelir, devrin önde gelen yazar ve aydınlarıyla
dostluk kurar.
1882’de
Kazanlı sanayici ve tanınmış bir aile olan Akçurinlerden İsfendiyar Bey’in kızı
Zühre Hanım’la evlenir. Zühre Hanım, Yusuf Akçura’nın halasıdır. Yusuf Akçura,
yakından tanıdığı ve çalışmalarına vâkıf olduğu İsmail Bey’le bu yakın akrabalık
bağıyla kendisiyle dostluğu ilerletmiştir. İkisi de hem Rusya Müslümanlarının,
hem Türklüğün tanıdığı çok önemli simâlardan olmuştur. Zamanla Rusya Türklerini
siyâsî ve kültürel haklarına kavuşturabilmek için birlikte çalışmışlardır.
Yusuf
Akçura, İsmail Bey’i üstadı olarak kabul etmiştir. İsmail Bey’in ölümünden
sonra yazdığı yazıyı “Muallime Dair” (Akçura, 1330/1914) şeklinde adlandırmış,
Gaspıralı’yı “bütün Türk milletinin muallimi” olarak değerlendirmiştir. Bu
değerlendirmede hiç de haksız sayılmaz. Zira Gaspıralı, sadece gazetecilik ve
kültür faaliyeti icra etmemiş, aynı zamanda yeni bir eğitim reformu açmış ve
açtığı okullarda Kafkasya’nın eğitim çehresi tamamen değişmiştir.
Gaspıralı,
eğitime çok önem vermiş, içine düşülen uyuşukluk ve cehâletten kurtulmanın
yolunun topyekûn eğitimden geçtiğini canla başla anlatmıştır. Hurafelerle
yoğrulmuş inanışlarla yol alınamayacağını, köklü milletin kendi tarihini ve
köklü eserlerini iyi anlaması gerektiğine inanmıştır.
Gaspıralı
İsmail Bey, uzun uğraşlar ve girişimler sonucu Tercüman gazetesini 1883 yılında
çıkarma iznini almıştır. O yıllarda Ruslar da Kırım’ı almalarının 100’üncü
yılını kutlamaktadırlar. Bir milletin bilincinin uyanması ve kültürel yönden
gelişmesi için gazeteciliğin önemini kavrayan aydınlarla defalarca teşebbüs
etmişseler de gazete çıkarmaya muvaffak olamamıştır.
İsmail
Bey, gazetesini çıkarmak için ailesinden büyük destek görmüştür. Gazeteyi eşi
ve eşinin ailesiyle birlikte el birliğiyle çıkarmıştır. Eksikliklerini öğrenerek
gidermeyi başarmışlardır.
Tercüman
gazetesinin hiçbir sayısı yoktur ki, kendisinin yazısı olmasın! İlk yıllarda
gazetesinin her sayısını tek başına yazmıştır. O, görüşlerini açık yüreklilikle
yazmaya devam etmiştir. Rus yönetimi Tercüman’ı sıkı bir sansüre tâbi
tutmuştur. O, görüşlerini ince ve hassas bir süzgeçten geçirerek anlatmış,
yönetime sâdık halkın eğitim ihtiyacının tek amaçları olduğunu yazmıştır. O
yıllarda “Türk” kelimesi ve Türk birliğinden söz etmek yasak olduğu için, hep
Rusya Müslümanlarının gelişmesi etrafında yazılar kaleme almış, kendi dilinde
eğitimin ve eğitim reformunun üzerinde durmuştur.
Tercüman’da
dil, son derece sâdedir ve kısa cümlelerden oluşur; Türkiye Türkçesi
kullanılmıştır. Bulgaristan’dan Doğu Türkistan’a kadar herkesin okuması,
“Boğaziçi’ndeki balıkçıdan Kaşgar’daki deveciye kadar” herkesin bu dili
anlamasıdır asıl amaç. Nitekim Türk dilleri yapay alfabelere bölününceye kadar
bu amaca ulaşılmıştır. 1906’da “Millet” adında ayrı bir gazete çıkarmak istemiş,
fakat ilk sayısıyla kalmıştır bu çalışma.
Ve
Gaspıralı, şu an hayatımıza düstur aldığımız bir söze de imzasını atmıştır:
“Til birliği, fikir birliği ve bu da amel birliğini muib olur…” Evet, bu ifade
dikkat çekicidir! Bu ifade daha sonra vecîz bir cümle hâline gelir ve 1912
tarihli Tercüman gazetesinde, “Dilde,
fikirde, işte birlik” hâlini alır.
Tercüman
gazetesini çıkarırken, İsmail Bey ne yapması gerektiğini iyi biliyordu. Yıllarca
zihninde ilmek ilmek oluşturduğu fikirlerini geniş kitlere yaydı. Tercüman gazetesi
yoluyla halkı uyandırma işini gerçekleştirirken başka bir vazîfesi daha vardı: Hayâllerini
hayata geçirip somut adımlar atarak eğitim reformu yapmak…
(Bir yazıya sığamayacak
kadar hizmete adanmış bu ömrü ve Gaspıralı’nın eserlerini gelecek sayımızda
tahlil etmeye devam edeceğiz…)
Anadolu Üniversitesi Yayınları/ Çağdaş
Türk Edebiyatları-1
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr/gaspirali-ismail-bey
http://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2014/10/200825ozkaya.pdf