
MUASIR medeniyetler kategorisine yahut ligine geç adım
atmamızın en büyük nedenleri arasında, Cumhuriyet’in ilk yıllarını muaf
tutarak, son yüzyıldaki “Böyle büyük yatırımlara ne gerek var?” anlayışı
yatmaktadır. Buna, Batı’nın ucuza mâl etme tuzağı ile karşılıksız (!)
yardımlarını da eklersek, flulaşan fotoğraf daha da netleşecektir.
“Keşfettiler ama kesinlikle çıkaramazlar” dediler.
Yetinmediler, “Yapamazlar” diye küçük gördüler. “Ülkenin kaynaklarını heba
ediyorlar” eleştirisinde bulundular. İktidarı hayâlcilikle, maceraperestlikle
suçladılar ama inanmışlardan oluşan bir avuç insan, sismik arama ve sondaj
faaliyetlerine devam etti.
Geçmişi yargılamanın geleceğimizi ipotek altına almak
isteyenlere bir cezaî müeyyide içermeyeceği gerçeğinden yola çıkarak bu bahsi
kapatıyor ve başka bir fasıla geçiyorum…
Hatırlanacağı üzere, Haziran 2022’nin ikinci haftasına
girerken göğsümüzü kabartan bir gelişme yaşandı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
Filyos’ta düzenlenen, Karadeniz gazı için “Denize İlk Boru İndirme ve Kaynak
Töreni”ne katıldı.
Çok değil, bundan 2 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin
şu ana kadarki en büyük doğal gaz keşfini müjdelemişti. Muhalif kanatta yer
alanlar, bırakın gazın çıkarılmasını, işlenmesini ve piyasaya sürülmesini,
varlığından bile şüphe eder durumdaydılar. Haber bu açıdan önem arz ediyordu.
Eleştirmekten beslenen güruh, yerli gazın 2023’te
milletin hizmetine sunulmasından gurur duymak yerine, müstehzi bir tavır
sergilemeyi tercih etmişti.
Ekonomik
bağımsızlık
Yıllarca “yerli” yapılacak kaynağa, çıkarılacak
petrole, doğal gaza, işlenecek madenlere, bacası tütecek fabrikalara hasret
kaldık ya da hasret bırakıldık. Artık o yıllar geride kaldı. Türkiye, tarihinin
en büyük keşiflerinden biri olan Karadeniz gazının çıkarılması hâdisesini
gerçekleştirmeyi başardı. Şükürler olsun.
Keşifte önemli bir role sahip olan Fatih, Yavuz ve
Kanuni sondaj gemilerinin yanına Abdülhamid Han’ın katılmasıyla birlikte, Türkiye
kendi sismik ve sondaj gemi flosuna sahip, dünyanın sayılı ülkelerinden biri hâline
gelmiş oldu.
Fatih’in milletimizi sevindiren keşfinin ardından, Yavuz
ve Kanuni sondaj gemilerinin açılan sondaj kuyularına ait operasyonları, temeli
atılan doğal gaz işleme tesisi ile ekipman siparişleri eş zamanlı devam etti.
Sığ deniz kısmında boru serimi ve montajı yapacak Castoro-10
isimli geminin ülkemize ulaşmasıyla birlikte “Besmele” çekilerek denize indirilen
borulara ilk kaynağın yapılması, tek kelimeyle gurur vericiydi.
Hazırlık
basit değildi!
Fizibilite
çalışmalarının ardından inşâ ve işletim, karşılaşılacak muhtemel sorunların
aşılması, eko-sondajlar, zararın ölçülmesi,
topografik ölçümler, jeolojik yapılar ve kazılar, görüntüleme noktası personel
eğitimi ve aklımıza gelmeyen daha nice aşamadan geçerek bugünlere ulaşmak… Sürecin zorlu katmanlarının aşılarak tamamlandığını, doğal gazımızı millî
iletim şebekemize taşıyacak olan boru hattının denizin 2 bin 200 metre altına
yerleştirilecek olan 170 kilometrelik boru hattından ve 211 kilometrelik kara seriminden
anlamak mümkün.
2023’ün ilk çeyreğinde günlük 10 milyon metreküp doğal
gaz millî iletim sistemine pompalanırken, daha sonra açılacak 40 kuyuyla birlikte
günlük gaz üretim kapasitesi 40 milyon metreküpe çıkarılacak ve yıllık bazda
yaklaşık 4 milyar metreküpe ulaşılacak.
Ter dökerek elde edilen başarı
Ülkemizin son 20 yılda eğitimden ulaşıma, ticaretten
savunma sanayiine, sağlıktan çevre alanına kadar elde ettiği kazanımlarda büyük
bir emek, sabır ve gayretin yanında işçisinden mühendisine alınlardan dökülen
terin payı var.
21 Ağustos 2020’de Sakarya Gaz Sahasındaki Tuna-1 kuyusunda
320 milyar, 17 Ekim 2020’de aynı kuyuda 85 milyar, son olarak Amasra-1
kuyusundaki 135 milyar metreküplük keşfin ardından toplam 540 milyar metreküpe
ulaşan Karadeniz gazı, “kömürün başkenti” Zonguldak’ın Çaycuma ilçesine bağlı
Filyos kıyılarında işlenecek. Zamanla ithalattan ihracata geçiş yapmamızı da sağlayacak.
Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşla birlikte
tüm dünyada artan petrol ve gaz fiyatlarının yanı sıra dünya piyasalarını
belirleyen dolar ve altının tarihî zirveleri görmesi ile emtia
ve hammaddeye ulaşımın kısıtlanmasının doğal sonucu olarak canavarlaşan bir enflasyon
sorunu söz konusu. Karadeniz gazı, tam da böylesi bir darboğazın yaşandığı
dönemde ortaya çıktı!
Hâlihazırdaki doğal gazın fiyatı, yüzde 75 oranında Devlet
tarafından sübvanse edilmekte -ki sübvanse edilmekle de çark dönmez-. Çıkarılacak yerli gaz sayesinde fiyatlar aşağı çekilmese de en azından sürekli artan fiyatların önü alınmış olacak.
Enerji
dengelerinde önde olan bir Türkiye
Doğalgazın yüzde 44’ünü karşılayan Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, küresel dengeler açısından ülkemizi enerji
güvenliğinde önemli bir pozisyona alacak. Yürüttüğümüz dış politika ile enerji
güvenliğimiz arasında kurulan sağlam bağlar sayesinde Türkiye hem rekabet
oluşturacak, hem de fiyat belirleyen ülke olacak.
Enerji kaynaklarını çeşitlendirme çabası içinde olan Avrupa ve diğer dünya
ülkeleri, alternatif enerjilerin peşinde ve nükleer enerjiden güneş, rüzgâr, biyotermal
gibi yenilenebilir enerjiye devasa yatırımlar yapmaktalar. Sadece bu da değil,
aynı zamanda fosil kaynaklar, değerli madenler ve hidrokarbon için de durum
böyle. Karadeniz gazının Avrupa’ya faydasından ziyade, ilk etapta kendimize
olan faydalarını ele almak lâzım.
Bugün enerjide dışa bağımlı hareket etmek zorunda
kalan Türkiye’nin, doğal gaza ödediği yaklaşık 15 milyar dolarlık millî kaynak kasasında
kalacak ve harcamalar
açısından rahatlayan ülkemiz, sınırlarından geçen borulara değil, borunun içindekine
sahip olacak.
Yarına hazır
olmak
Batı
Karadeniz’de durum böyleyken, diğer taraftan da Doğu Akdeniz’de sismik arama ve
sondaj faaliyetlerimiz tam hız devam etmekte.
Yeri
gelmişken iki hususa da değinmek istiyorum: İlki, enerjiyi üreten ülkeler ile
tüketen ülkelerin birbirine bağımlı olması… Yani ne kadar yaptırım yapılırsa
yapılsın, birinin almak, diğerinin de satmak zorunda olduğu konusu… İkinci
husus ise Amerika’nın enerji pazarında liderliğe oynaması…
ABD,
Rusya’nın güvenli bir enerji tedarikçisi olmadığını ispat etme peşinde. Bu
açıdan kıtasında çıkan kaya gazının Avrupa’ya ihraç edilmesini sağlamak için
elinden geleni yapıyor. Her ne kadar Avrupa ülkeleri Rusya’yı boykot etse de
2023 yılında anlaşmaları bitecek. Bu arada iklim
değişikliğinin öncelikli sıraya yükseldiğini, elektrikli araçların öneminin
arttığını, 2023 yılında banttan inecek bir de “Togg” markamızın olduğunu hatırlatmak
isterim. Üretilecek elektrikte doğal gaz ve HES’lerin önemi sizce de giderek
artmıyor mu?
Zaman kötü ama ülkemiz nice güzelliklere gebe!