Türkiye’nin Çözüm Ajandası (9): Gençliğe en genç söylemle gitmenin yolu

Çocuğunun gıda mühendisi olmasını ama pide ustası olmamasını, mimar olmasını ama ressam olmamasını, doktor olmasını ama hiçbir yaraya dokunmamasını, psikiyatr olmasını ama hiçbir insanın derdiyle dertlenmemesini, hâkim olmasını ama sokakta kavga edenleri birbirinden ayırmamasını isteyen ebeveyn, evlâdının geleceğini düşünmedi.

AJANDA Yayınlar Grubu olarak iki yüzü aşkın insanın bir araya getirdiği “Türkiye’nin Çözüm Ajandası” serimize bu haftanın ikinci çalışması ve serimizin dokuzuncu makalesiyle devam ediyoruz…

Üzerinde çokça konuşulan “gençlik” temasını “gençliğe yönelirken genç söylemler kullanmak” perspektifinden çözümleyen çalışmamızda, gençlik sorunlarından âdâb anlayışına ve spordan sanata değin gençliğin tüm ilgi alanlarına dokunan bir tespitler ve tavsiyeler derlemesi yakaladık.

Bunun yanında, ayrıca spora ve spor yönetimine dair ek tespit ve tavsiyeler de aynı başlıklar altında ifade edilmiştir.

***

Tespitler

Bugünkü gençlik, atalarının ideaları ile yaşamamaktadır ve bunun birincil sorumlusu atalarıdır. Günümüz manzarası, doğrudan günümüz insanının çizdiği bir sonuç değil, bir sebepler manzûmesinin ürünüdür.

Kendi çocuğu olmayıp da akraba yahut komşu çocuğunu dahi kendi evlâdından ayırt etmeyerek onu dahi “Yavrum” diye seven ve büyüdüğünde bile bağrına basan, gördüğü yavruya iltifat edip hediye veren ebeveynin yerini, kendi çocuğundan başkasına “Maşallah” dahi demeyen, hattâ hor gören anne babalar aldı.

Çocuğunun gıda mühendisi olmasını ama pide ustası olmamasını, mimar olmasını ama ressam olmamasını, doktor olmasını ama hiçbir yaraya dokunmamasını, psikiyatr olmasını ama hiçbir insanın derdiyle dertlenmemesini, hâkim olmasını ama sokakta kavga edenleri birbirinden ayırmamasını isteyen ebeveyn, evlâdının geleceğini düşünmedi.

Bir şekilde para kazanmasını isteyen, ancak bunun helâl yoldan olmasının önemine değinmeyen ebeveyn, çocukluğundan gençliğine, evlâdına “yarışçı” muamelesi gösterdi.

Günümüz gençliği, bilgiyi anne ve babasından almamakta, onların işlerinden yorgun dönen yüzlerine bakmamaktadır. Zira işten yorgun dönen ebeveyn de bunu kendi diliyle ifade etmekte, “Şu an seninle uğraşamam” diyerek kendi elleriyle değil, kapitalizmin şamarıyla yavrusunu dövmektedir.

Gençliğin istekleri, on yıllardır yaptığı şeytanî yatırımla dış mihraklar tarafından şekillendirilmiştir. Onu bu isteklerinden vazgeçirmeye çalışmaksa yeni bir kurguyla dolu zaman istemektedir.

Çocukluktan itibaren somut ve maddî karşılıklarla soruları/sorunları cevaplanan gençlik, soyut ve mânevî cevaplara açtır. Tatil, kitap, bilgisayar, giyim kuşam yahut yemekle karşılanmış genci inanç, hürriyet, haklar ve tercihler kulvarında cevaplamadıkça, bırakılan boşluk, başkaları tarafından doldurulmaktadır.

Küçük bir örneği, İstanbul’daki mahallî seçimler sırasında Sayın Binali Yıldırım’ın sosyal medya üzerinden projelerini sıraladığı esnada “Herkese 10 GB internet” şeklinde belirtilen vaadi üzerinden yorumlayabiliriz. Bu vaat sosyal medyada yayınladığı anda, mesajın altına iliştirilen bir yorum, “Peki, bununla Vikipedi’ye girebilecek miyiz?” şeklinde olmuştu. Bu durum, Hükûmet felsefesi ile çelişmektedir.

Gençler, 20 yıl önceki, kendilerine göre geçmişte kalan yanlışlarla ilgilenmemektedirler. Zira 17 yılda ülkemize kazandırılan ürün ve hizmetlerin hiçbiri, anne ve babasına dahi âsî olan bir gence YouTube’nin neden yasaklandığını anlatamamaktadır.

Ülkemizde YouTube, şu an serbest yayın yapıyor. Mustafa Kemal Atatürk’e edilen hakaretlerden dolayı erişime kapatılan YouTube hakkındaki tepki YouTube’ye değil, Hükûmetimize verilmiştir. Zira algıyı yönetenler, YouTube’nin Erdoğan ve AK Parti hakkındaki gerçekleri (!) yayınladığı için kapatıldığı yalanını propaganda etmişlerdir. Bu durumun yönetimi ise hakkıyla gerçekleştirilememiştir.

AK Parti iktidarı döneminde hizmet anlayışındaki değişim ve gelişimde AK Parti’nin etkisi vardır. 1960, 70 ve 80’li dönemde olduğu gibi kamu görevlisi olan klâsik zihniyet ile günümüz gençliği ve de bugünkü gençlik arasında bu yüzden ciddî bir anlayış farkı görünmektedir. Bu fark, kamu-özel ayrımından ziyâde, gençlerin zihniyetinden ve personel olarak çalışmadıkları alanlarda kaliteli kamu hizmeti beklentilerini empati yoluyla çalıştıkları işe yansıtmalarından kaynaklanmaktadır. 

Özellikle son belediye seçimlerinden sonra, örneğin İstanbul’daki belediye iştiraklerinde çalışan personeller, kendilerini güvende hissetmemektedirler. Gelecek endişesi taşıyanlar, evlilik gibi büyük sorumluluk isteyen işlerin altına girmekten de korkmaktadırlar. 

Son yıllarda AK Partililik, toplum hayatında, özellikle gençlerde âdeta “saklanır” formda yaşanmaktadır. Yüksek sesliler, özellikle 2002-2006 yılları arasında olduğu gibi AK Partilileri sindirmişlerdir. Bunun sebebi, AK Partililerin beklentilerinin karşılanmaması, gelecek korkusu ve azarlanmak üzerine oluşan güven eksikliğidir. 

STK’larda oluşan gençler arasındaki elitizm ise büyük bir tehlikedir.

Spor

Ülkemizde spor, yönetim nezdinde can çekişmekte, sermayeye yem edilmeye çalışılmaktadır. Futbol, basketbol ve voleybol dışındaki sporları -profesyonel lisanslarla yapılmasına rağmen- “amatör sporlar” başlığı altında değerlendiren yönetim anlayışı, futbol, basketbol ve voleybolun altyapılarına da amatör gözle bakmakta, sporu “para kazanma” araçlarından sadece bir tanesi olarak görmektedir.

Spor kulüplerimiz, artık birer şirkettir. Ya şirkettir yahut şirketin bir yatırım enstrümanıdır. Kulüp anlayışı iflâs ettiği için “sporda şiddet” başlığıyla karşılaşılmaktadır.

Sporda şeffaflık, karanlığın altına saklanmış mat bir tabaka hâlini almıştır.

Futbol başta olmak üzere tüm branşlarda yabancı sporcu kontenjanı, tartışma açısından gündemi fazlasıyla yoran bir boyuttadır.

Tavsiyeler

Tematik üniversite sayısı artmalı, bu yönde teşvikler geliştirilmeli, üniversite kampüslerinde sadece internet bedava olmamalı, toplumun sevilen isimleri, kanaat önderleri, bürokrasinin önemli yetkilileri, bakanlar, sanatçılar, edebiyatçılar ve özellikle de akademisyenler sürekli olarak gençlerle buluşmalı ve bu buluşmalar kapalı kulüp toplantılarıyla değil, kampüsün yeşil çimlerinde festival havasıyla yaşanmalıdır.

Ülkemize gelen yabancı öğrenci sayısının arttırılması, kendi öğrencimizin yurtdışına gönderilmesi üzerine kurulu transferle değil, akademik özgürlükle gerçekleşebilir. Bu çerçevede akademisyen formatını reforme etmek ve bürokrata dönüşen akademisyen kimliğinden kurtulmak gerekir.

Yurtdışında Yunus Emre Enstitüsü’nün gençliğe nasıl uzandığını görmekte ve bununla iftihar etmekteyiz. Yunus Emre Enstitüsü’nün, yurtiçinde bir “bilim-sanat stratejisi merkezi” hüviyetiyle ilâve bir fonksiyon yüklenmesi sağlanabilir, örneğin Güney Kore’nin yaptığı kültür atılımının bizim kodlarımıza uygun olanı inşâ edilerek ülkemizden dünyaya yayılan bir akımlar manzûmesi geliştirilebilir.

Gençlerimizin ülkemizde bazı rant alanları bulmaya kaçmalarının önüne geçilmelidir. Bunun için uluslararası kuruluşlarda (BM, NATO, AB gibi) çalışmaları yönünde teşvikler sunulabilir.

Restorasyon, rehabilitasyon, sağlık hizmetleri ve geriatri gibi sahalarda gençlerimiz, yurtiçinde ve yurtdışında iş bulma imkânı ile teşvik edilebilirler.

İlk kez işe başlayacak genci seçme sistemi, dünyada “good work” olarak bilinen, gencin çalıştığı alanda öncelikle mutlu olmasını sağlayacak ve neden o işi seçtiğini bizzat bileceği türden bir sistem kurulabilir. Ülke sorunlarının çözümünde fikir geliştiren ve katkı sağlayan gençler ödüllendirilebilir.

“Diriliş: Ertuğrul” ve “Payitaht: Abdülhamid” gibi diziler, gençlik üzerinde rûh bakımından önemli etkiler göstermiştir. Bundan sonra yapılması gereken işler, geçmişte yaşanan gıda ve gaz kuyruklarının anlatıldığı, sokak çatışmalarının yaşandığı, koalisyonların ve darbelerin anlatıldığı yapımlar olabilir. Böylece yakın geçmişte yaşanan sıkıntılar anlatılabilir.

Tahsil hayatını tamamlayan yahut yarıda bırakan her öğrenci, kendi milletinin dinini, dilini, kültür ve medeniyetini öğrenmiş olmalıdır. Bu şekilde yetişmiş nesiller üzerinde gelişmiş kültür programları uygulanabilir ve başarı kazanılabilir.

Gençlik hakkında asla montaj modeller üzerinden bir sistem kurgulanmamalı, bize göre ve biz tarafından bir kurgulanmalıdır.

Her yıl 100 bin genç, gönül coğrafyamızdaki ülkelere gönderilerek, tecrübe ve beceri kazanma ile vizyon geliştirmenin yanı sıra yardımlaşma ve dostluğu fark edebilir.

Uluslararası organizasyon yapabilme becerisi yüksek gençler yetiştirerek organizasyonlar yapmalarına ve müteahhitlik hizmetlerinin arttırılmasına özen gösterilebilir.

Devlet Memurluğu Kanunu ile memurlar ve 399 numaralı kararname ile KİT personelleri nasıl güvence altına alındılarsa, şartlarda hiçbir değişiklik olmadan, filanca sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi veya filanca sayılı bir kanunla BİT personelleri de güvence altına alınabilirler. Zira bu hamle, Devletimizin geleceği olacaktır.

Bizimle neredeyse aynı nüfusa sahip yaşlı Almanya’nın genç Türkiye’den katbekat fazla katma değer üretmesindeki önemli kalemlerden biri, özel sektöre de uyguladıkları personel rejimlerinin kaliteli olmasıdır. Bir Alman vatandaşı, günün üçte birini çalışarak, üçte birini eğlenerek, üçte birini de dinlenerek Almanya’nın GSMH’sine katkıda bulunmaktadır. Genci daha fazla çalıştırmak yerine, verimli çalıştırma politikaları geliştirilmelidir.

Spor

Sporda şiddeti önlemek için öncelikle kulüplerimize yeniden kulüp kimlikleri kazanmaları yönünde yardım edilebilir. Sonrasında spor takibini fahiş fiyatlara sunan sistem reforme edilmelidir. Zira bir spor müsabakasına verilen fahiş bilet fiyatı, tuttuğu takımın kaybettiğini gören taraftarda, “Çocuğumun rızkından ayırıp para verdiğim insanların keyifleri madem yerinde, öyleyse verdiğim paranın hakkını vermeli ve ne olursa olsun kazanmalı” düşüncesine dönüşmüştür.