Türkiye’nin Çözüm Ajandası (3): Sahada da, masada da muzaffer Türkiye için tam bağımsız dış politika

Ülkemiz adına dış politikadaki en sevindirici gelişme ise, mevcut Dışişleri Bakanımızın Cumhurbaşkanlığı ile aynı söylem ve kararlılığa sahip olarak bağımsızlık ve haklılık iradesini elden bırakmıyor oluşudur.

AJANDA Yayınlar Grubu olarak iki yüzü aşkın insanın bir araya getirdiği “Türkiye’nin Çözüm Ajandası” serimize bugün de devam ediyoruz.

Öncelikle Balkanlarda Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova ve Bulgaristan, Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Tunus, Fas ve Ürdün, Orta Doğu’da Suriye, Mısır, Filistin, Libya ve Sudan, Asya’da Afganistan, Pakistan ve Endonezya, Orta Asya’da Azerbaycan-Karabağ, Kırım, Kuzey Irak’ta Telafer, Kerkük ve Musul, Uzak Doğu’da Myanmar (Arakanlı Müslümanlar) ve Doğu Türkistan (Uygur Türkleri), Afrika’da Sudan-Darfur, Çad, Etiyopya-Mogadişu, Eritre, Etiyopya, Uganda, Senegal, Yeni Gine, Mali ve Nijer’e uzanan büyük coğrafyada yer alan ve şu an aramızda olmayan Filistinli Muhammed Durra, Şeyh Ahmed İsmail Hasan Yasin, Fadi Ebu Salah, Rezzan en-Neccar, Mısırlı Rabia, Suriyeli Aylan, Amerikalı barış aktivisti Rachel Corrie’ye kadar mazlumlara ve masumlara umut taşıdığımızı hatırdan çıkarmadan, dış politikamızın ne denli kıymetli olduğunu belirterek, dışişleri mevzuu üzerine hâriciye siyaseti, diplomasi ve geleceğine dair yapılan tespit ve tavsiyeleri sizler için derledik…

***

Tespitler

Ülkemiz, jeopolitik ve jeostratejik konumu sebebiyle konjonktürel hareketlere alıştırılmıştır.

Alışkanlık derecesine gelen sürekli ve ansızın yakınlaşma ve de uzaklaşma durumu, ittifak veya rekabet cephelerine dair hem karşıda, hem de özellikle halkta kafa karışıklığına neden olmaktadır.

“Ülkemizin âli menfaatleri” deyimi, âdeta halka kabul ettirilememiş durumdadır. Zira olağanda, âmiyane tâbirle bir yöresel delikanlılık ile “Söz ağızdan bir kere çıktı” düşüncesi, saplantılı bir psikolojiyle halk zemininde işlemekte ve dolayısıyla dışarıya karşı zafiyete dönüşmektedir.

Dış politika, bir yerel yönetim veya dâhilî ülke programı gibi işlememeliyken, ülkemizde bakanlar nezdinde belirlenerek belirsizliğe sürüklenmektedir. Bakan/yetkili belirleme işlemi de yukarıda ifade edilen sürekli ansızın yakınlaşma veya uzaklaşma hortumuna kapalı oluşumuzdan kaynaklanmaktadır.

Bugün ABD’nin Dışişleri Bakanlığı ile Rusya yahut İran’ın Dışişleri Bakanlığı arasında muazzam bir işleyiş farkı vardır. Bu noktada ABD kaba kuvvet ve diplomasi yoksunu bir işleyişle her başkana yeni bir dışişleri bakanı atarken, Rusya veya İran ise yıllardır süren yönetim anlayışında bakanlarıyla birlikte dış politikasını söylem tutarlığında devam ettirmektedir.

Bu yüzden örneğin Rusya ve İran’ın Dışişleri Bakanlarının isimlerini herkes kolaylıkla söyleyebilirken, hattâ âdeta dünyaca ünlü isimler gibi bilinebilirken, ABD’nin bakanları bilinmemektedir. Ülkemiz ise ABD gibi kaba kuvvet gösterme niyetinde olmadığı gibi, Rusya veya İran gibi bir manzara da vermemektedir.

Ülkemiz adına dış politikadaki en sevindirici gelişme ise, mevcut Dışişleri Bakanımızın Cumhurbaşkanlığı ile aynı söylem ve kararlılığa sahip olarak bağımsızlık ve haklılık iradesini elden bırakmıyor oluşudur.

Buna rağmen elçilikler ve Hâriciye zihniyetindeki monşer tipi hâlen işlemekte, ülkemizin bekâsını ilgilendiren konularda bu tipler tarafından hâlâ “Biz daha iyisini biliriz” mesajı verilebilmektedir.

Tavsiyeler

Dış politikada güçlü olan Türkiye’nin elde ettiği kazançlar, başarılar ve bulunduğu konum, tarihî hatâlar ve örneklerle halka doğru ulaştırılmalıdır.

Dış politika, Millî Güvenlik Strateji Belgesi ile birlikte işlemeli ve bir sabiteler bütününe bağlanmalıdır.

Mîsak-ı Millî kaidelerinin yanı sıra evrensel mesajlarımız büyük bir modeller bütünü inşâ ederek özellikle dünyanın yeni nesline aktarılmalıdır.

Bu anlamda mevcut tüm üniversitelerimizin uluslararası ilişkiler ve diplomasiye yönelik tüm bölümlerinin yurtdışındaki her ülkede bizzat akademik lobi ve ikna faaliyetleri gerçekleştirmesi, sefâret mâkâmlarımız ve yurtdışında faaliyet gösteren kültür ve eğitim kurumlarımıza büyük fayda sağlayacaktır.

Tespitler arasında yer alan ABD, Rusya, İran örneğindeki değerlendirmeye binâen, Dışişleri Bakanı, önce belirlenmiş millî akla hizmet edecek ve hattâ bu hizmet evvelinde ayrıca ant içecek bir isim olarak belirlenebilir ve Cumhurbaşkanı (ve göreve gelen yeni Cumhurbaşkanı’nın tandansı) değişmedikçe, ölüm yahut bizzat istifa olmadıkça (ki kabulü de inisiyatif elinde olmalı) değiştirilmeyebilir.

Uzlaşı ve üçüncü yol politikaları kurularak sâbitelerimiz desteklenmelidir.

Dış politikada, diplomasi lîsanının yanında, muhatap alınan ülkenin zaaflarına göre pozisyon almak da ülkemiz için ciddiyet gerektiren bir saha olmalı, tarihten detaylarla masada yer alınmalıdır. Bugün örneğin, İsrail’e karşı gösterilecek ilk kart, “Etiyopyalı Yahudiler” olarak bilinen ve Kraliçe Belkıs ile Habeşistan’dan göçerek Süleyman Peygamber’in şeriatına uymuş İsrail vatandaşlarıdır ve bu konu üzerine gidecek yegâne gücün Müslümanlar olacağı hakikati ile İsrail’in karşısına çıkılabilir.

Balkanlar ve Mezopotamya’da bulunan tarihî mîras ve ümmet bâkiyesi topraklarda ülkemize olan bağlılığı arttırmak ve ülkemizi ve Devletimizi sevenleri yurtlarında rahat ettirmek adına, öncelikle Balkanlarda başlatılacak bir gençlik ve spor projesi ile bölgenin yapısından kaynaklanan ve istihdam oluşturmamızı engelleyen setleri aşabiliriz.