Türkiye’nin Çözüm Ajandası (16): Savunma değil, “millî savunma”!

Harp okulları ve akademileri, ülkemizde savunma mevzuunun sadece “savunma” başlığıyla değil, “millî savunma” başlığıyla işlediğini, millete döndürülecek savunma gücünün millî olamayacağını öğreneceği bir değer müfredatına tâbi tutulmalıdır. Bunun dışında subay eğitimi müfredatı son derece lâyıkıyla donatılmıştır.

AJANDA Yayın Grubu olarak dev bir kadro ile gerçekleştirdiğimiz ve değerlendirmenize sunduğumuz “Türkiye’nin Çözüm Ajandası” serisinin 16’ncı dosya çalışması ile karşınızdayız.

“Millî savunma” başlığı altında toplanabilir durumdaki psikolojik, sosyolojik ve teknolojik tespit ve tavsiyeleri değerlendirmelerinize sunarız…

***

Tespitler

Askerlik Kanunu’ndaki değişiklikler, genel anlamda halkta olumlu bir karşılık bulmuştur.

Askerî zeminde yapılan teknolojik çalışmalar ve kazandırılan ürünler millî özgüvene yansımaktadır.

Millî savunma nezdindeki anlayış farklılıkları, “vatanseverlik” kulvarında tıkanmaktadır. Kutup fikirler, vatanseverlik orta yolunda birleşmemekte direnmektedir.

Ulusalcı-vesâyetçi yapı ile FETÖ’cü-NATO’cu çete arasında yaşanan çekişme, artık ortalık dedikodusu gibi dile düşmüş, Âli Devletimizi paralel devletlerle yönetilen sahipsiz bir mekanizma gibi göstermiştir. Bu iki sığ şebeke arasında dönem hükümranlığı şekline dönüşen kadro çatışmalarının varlığı endişe vericidir. Bu iki sığ şebeke, gizliliğini yitirmemiştir.

15 Temmuz, millî savunma politikasında yepyeni bir kurgu fırsatı sağlamışsa da o fırsat, bu iki sığ şebekenin kripto kılcalları ile sulandırılmaktadır.

Harp okulları ve akademilerinin kapatılması ve Millî Savunma Üniversitesi’nin kurulması süreci son derece önemlidir. Bu güzîde üniversitemizin müfredatı ve öğrencilerinin (subay adaylarının) geleceklerinde karşılaşacakları iç ve dış irtibat ve yönlendirme noktaları ise daha da önemlidir. (Zira ABD menşeli bir düşünce kuruluşu, bu durumu raporlarına yansıtmıştır.)

Bazı provokatör çevreler, askerî vesâyetin temizlenmesi hususu üzerinden şanlı ordumuza kin kusmakta ve bu arsızlığı bir marifetmiş gibi dillendirmektedir. Bu durum, kripto sığ şebekelerin kinini arttırmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, halkta da Hükûmetimize yönelik yanlış anlamalara neden olmaktadır. Zira söz konusu provokatörler, âdeta Hükûmet adına konuşur bir tavırla bu cüreti göstermektedirler.

Tavsiyeler

Profesyonel ordu plânında sonuna kadar gidilmelidir.

Askerî mazleme ihale, alım-satım, ihracat ve ithalat noktasındaki şeffaflık, halkın sadece yetim hakkının çarçur edilmediğini bilmesi noktasında kalmalı ve birinci gündemi mesabesine çıkarılmamalıdır.

Harp okulları ve akademileri, ülkemizde savunma mevzuunun sadece “savunma” başlığıyla değil, “millî savunma” başlığıyla işlediğini, millete döndürülecek savunma gücünün millî olamayacağını öğreneceği bir değer müfredatına tâbi tutulmalıdır. Bunun dışında subay eğitimi müfredatı son derece lâyıkıyla donatılmıştır.

Kurmay nitelikteki subaylarımızın, öncelikli olarak tüm subaylarımızın, yurtdışı eğitim ve sertifikasyon programları dönüşlerinde yeniden değerler eğitimine tâbi tutulmaları ve söz konusu eğitimleri sadece meslekî tecrübe olarak algılamaları sağlanmalıdır.

Vatansever fikirler aynı havuzda toplanmalı, birbirine alternatif kılınmak yerine fonksiyonel hâle getirilerek stratejiler bütününe çevrilmelidir.

Şanlı ordumuza dil uzatan provokatör herhangi bir demecin sahibi, bir nöbetçi savcının dahi derhâl vazîfe alması ile soruşturmaya tâbi tutulmalı ve yaptırıma uğramalıdır.

Yüksek Askerî Şûrâ, kadim Türk geleneğinde ismi verilmek üzere kendisinden bir meziyet ve maharet göstermesi beklenen oğula/kıza baktığı gibi, subayından piyadesine değin tüm personelinin meziyet ve maharetlerine bakacak şekilde, yılın bir süresinde işleyen bir mekanizma olmak yerine sürekli aktif olan ve olağanüstü toplanabilen bir müessese olabilir.