“Türkiye Yüzyılı”

Mesele Kızılelma, mesele Turan, mesele Adriyatik’ten Çin Seddi’ne hür ve bağımsız Türk Devleti mi? Sadece bu kadar mı? Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman olmak mı mesele? Kökleri sağlam olmayan ağacın dalları göklere uzanamaz.

AFGANİSTAN göçmeni bir Özbek ile tanıştım. Taliban yönetimindeki ülkenin bugününden bahsederken, nüfusu oluşturan unsurlardan şöyle bahsetti: “Peştun kardeşler, Tacik kardeşler, Hazara kardeşler, Türkler, Aymak kardeşler, Beluç kardeşler…”

Onun bu sonu “kardeşler” tamlamasıyla biten ifadesini dinlerken, ben de Afganistan’ı tanıyor olduğumu ifade etmek ister gibi, “Özbekler” diye ekledim. Yüzüme baktı. “Türkler dedim ya!” dedikten sonra devam etti konuşmasına. Bense o ifadeyle birlikte dumur oldum. Söylediklerini bitirdiğinde “Türkler dedim ya!” beyanını tebessüm ederek tekrarlayınca mahcup oldu. “Mahcup olma!” dedim, “Asıl ben utanmalıyım”.

O, Özbekler ile Türkmenleri “Türkler” başlığı altında saymış meğer. Hatta Afganistan’da bulunduğu yıllarda bu başlığı kullandığı için çok acı çekmiş. “Türk” diyememenin, Türkçe konuşamamanın ıstırabını anlattı çokça. İlkokul yıllarında sınıfındaki Türk arkadaşlarının kimler olduğunu, Türkçe konuşmak yasaklandığı için hiçbir zaman bunu bilemediğini söyledi.

Bu konuşmadan çok net bir ders çıkardım. Umuyorum ki sizin için de ciddî bir vesika olur. Zira bende özel hatırlatmalara ve ferah bir ufuk penceresinin açılmasına vesile oldu.

Öyle ya, 1992’de şehadete yürümeden evvel Sekizinci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, 21’inci yüzyılın “Türk Yüzyılı” olacağını beyan etmişti. Hem de Türk devletlerini ziyaret ettiği günlerde… Ancak bilinen netice, onu bu devleti 21’inci yüzyıla ayak uydurması bakımından hazırlasa da, kendi nazarıyla tanık olmasına müsaade etmedi. Fakat ardında bu gök kubbede hoş bir sada bırakarak giden Şehit Özal’ın hizmet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi kader plânındaki devamlılık çizgisini çekmek üzere kalemine yeniden mürekkep çekti. Recep Tayyip Erdoğan, 12’nci Cumhurbaşkanı unvanıyla “Türk Yüzyılı” ifadesini kavileştirmek yönünde bir adım daha attı: “Türkiye Yüzyılı”…

Evet, devlette devamlılık esastır ve Türk Devleti, sadece 36-42 derece Kuzey Paralelleri ile 26-45 derece Doğu Meridyenleri arasında yer almak üzere konumlanmaya devam etmeyeceğini “Türkiye Yüzyılı” beyanıyla dünyaya ilân etti.

Bu ifade bir sınır operasyonları dizisini tanımlamamaktadır elbette. Zira dijital çağın yeni başatının Türkiye olduğunu, enerjiden sanayiye, bilimden ihracata, tarımdan kültüre, mimariden sanata her alanda dijital bir genişlemenin habercisi olarak anlaşılmalıdır. Peki, bunun için biz, halk olarak ne yapmalıyız?

Bugün dünya kültür araştırmaları, İlteriş Kağan’ın mezarının bulunuşuna dair haberlerle çalkanırken, bu haberden alacağımız işaretlerin olduğunu görmemiz gerekiyor. Zira Asya, Türkiye’ye adeta “Yüzünü bana dön!” diyor.

Şüphesiz bir saatin vakit anlamında tam bir saatlik ömrünü tamamladığını görmek için, yelkovanın en baştan en sona devrini tamamladığına da şahit olmak şart. Tasavvufta da bu böyle. Yelkovana binen derviş, en aşağıdan en tepeye yarım dairelik yani 180 derecelik bir tur kat ettiğinde kâmil yani olgun olur. Ama en başa döndüğünde kâmil-i mükemmil yani hem olgun, hem de olgunlaştıran olur. Türkiye, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Batı’ya dönük yüze sahip olma mirasını son yirmi yılda kat ettiği teknik olgunluk yolunda yeniden canlandırma yetisini gösterdi. Fakat olgunluğun zekâtı, olgunlaştırmaktır. Türkiye, bu zekâtı ancak liderlik ettiği Türk Devletleri Teşkilatı’na ve köklerinin bulunduğu bütün Asya’ya dönerek yerine getirebilir.

Peki, Asya hakkında ne kadar meraklıyız? Çin malları, K-pop, Kung-fu, Jackie Chan… Bu kadar mı? Öyleyse İlteriş Kağan’ın, Bilge Kağan’ın, Bilge Tonyukuk’un, Kül Tigin’in mezarları ve öğüt dolu sözlerinin işlendiği kitabelerden ne haber?

Mesele Kızılelma, mesele Turan, mesele Adriyatik’ten Çin Seddi’ne hür ve bağımsız Türk Devleti mi? Sadece bu kadar mı? Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman olmak mı mesele? Türkiye bugün bir tahıl koridoru anlaşmasıyla Afrika’daki mazlumlara değil Çin Seddi’nin, zihnî ve maddî bağlamda Amerikan seddinin de insanlık için engel olamayacağını gösteriyor. Yeter ki aynamıza bakalım!

Kökleri sağlam olmayan ağacın dalları göklere uzanamaz.

*** 

Dediler ki, “Bu ülkede ifade özgürlüğü kısıtlanıyor”. İyi de, o çok sevdiğiniz başkanınız nasıl bir nane yediğinin farkına varınca hemen dedi ki, “Ben iftira atmıyorum, bir iddiayı dillendiriyorum”. Şimdi karar vermeli: Kendi fikrini mi beyan etti, yoksa bir iddiayı mı dile getirdi?


 

Özgürce ifade edeyim: İfade özgürlüğünüzü… 

TÜRK Tabipler Odası’nın başkanı, hakkında açılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı.

Evinde yapılan aramada terör örgütü propagandası taşıyan dokümanların yanı sıra Kalaşnikof tüfek, tabanca ve bu silahlara ait mermilere rastlandı.

Bu durum karşısında birileri, enteresan savunmalara giriştiler. Tabiî terörle mücadele ekiplerinin mermilerden “TC” yazdıklarına dair bir fotoğraf paylaşılmayınca, Kalaşnikof tüfeği bir antika eser gibi yutturma derdindeki madrabazlar, “O dedesinden hatıraydı” bile dediler.

Tabiplerin başkanı için CHP, HDP ve kendi meslek odası başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu açıklamalarda bulundu. Hatta yumruklarını havaya kaldırıp “Rasime Şebnem Korur Fincancı yalnız değildir” diye o meşhur detone ve ritimsiz sloganı atmaktan geri kalmadılar.

Dediler ki, “Bu ülkede ifade özgürlüğü kısıtlanıyor”.

İyi de, o çok sevdiğiniz başkanınız nasıl bir nane yediğinin farkına varınca hemen dedi ki, “Ben iftira atmıyorum, bir iddiayı dillendiriyorum”.

Şimdi karar vermeli: Kendi fikrini mi beyan etti, yoksa bir iddiayı mı dile getirdi?

Öyleyse biz de buradan kulağımıza gelen iddiaları dillendirelim ki Meclis’te konu araştırılsın, savcılıklar harekete geçsin ve dünya kamuoyu Türkiye’de gerçekleşen bazı örtülü olaylar hakkında haberdar olsun.

İddialar şöyle:

Türk Tabipler Birliği Başkanı ve onu o mâkâma seçen hekimlerin Türkiye’de yabancı devletler hesabına casusluk faaliyetleri yürüttükleri iddia ediliyor.

Türk Tabipler Birliği Başkanı ve onu o mâkâma seçen hekimleri destekleyen sivil toplum kuruluşlarının ve sanatçı sıfatı altında faaliyet yürütenlerin Türkiye’de yabancı devletler hesabına casusluk işledikleri iddia ediliyor.

Türk Tabipler Birliği Başkanı ve onu o mâkâma seçen hekimleri destekleyen siyâsî partiler olarak CHP ve HDP’nin yöneticilerinin ve Meclis’teki milletvekillerinin Türkiye’de yabancı devletler hesabına casusluk faaliyeti yürüttükleri iddia ediliyor.

Bu iddiaların derhâl araştırılması gerekiyor tabiî. Bunun için Meclis’te irade gösterecek vekillere ihtiyaç var. Bir de sözde başkanı gözaltına aldıran savcı gibi savcılara…

Tabiî bir de meslek odaları, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarında ekmeğinden evvel vatanını düşünen, vatansız ekmeğin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini bilen meslek sahiplerine ihtiyaç var. Öyle ya, bir sözde başkan terör örgütü propagandası yaptığı için gözaltına alınmışken onunla gurur duyduğunu ilân eden bir meslek odası varsa, o odanın yönetim kurulunu ve genel merkezini basmayan, ona ayar vermeyen ama aidatlarıyla o yönetimleri kalkındıran ve hatta devlete meydan okuyanları dolaylı bile olsa besleyen de suça ortak oluyor demektir.

Burada birçok iddiayı dile getirdiğim gibi, kendime ait ifadeleri de özgürce dile getirdim. Hazmedebileceklerini düşünüyorum. Zira iddialar o yönde ki, bende olmayıp fazladan bazı sindirim sistemi organlarına sahiplermiş. Değilse iddia sahiplerini bulup yalanlasınlar ki biz de bilelim…