
TARİHİN her aşamasında insanlığın en önemli gücü yetişmiş insan ve asrın idrakine uygun fikir anlayışı ile teknolojik gelişmeler olmuştur. Hangi ülke bunları başarmış ise diğerlerine galebe çalmıştır. Şimdilerde de dünyanın darboğazdan geçtiği bir aşamada benzer durumlarla karşı karşıyayız. İnsanlık bir çıkış yolu arıyor.
Gerçekler sadece bir milletin eseri olarak görülemez. Ortak bir çalışmanın eseri olarak dünya insanlığının mirası olarak ortada duruyor. Buna kim ve hangi milletler sahip çıkmışsa refah seviyesi yükselmiştir. Medeniyet inşâ etmekte de yetişmiş insan gücünün getirisi öne çıkmıştır.
Bilim ve teknoloji bir şekilde alınabilir, ithal edilebilir. Ancak bunun en güzel yolu, konusunda uzman insan yetiştirmekten geçiyor. İnsan yetiştirmenin en kolay yolu, eğitim-öğretimde fırsat eşitliği sağlamaktır. Fırsat eşitliğinin olmadığı yerde rekabet, rekabetin olmadığı yerde de bilimsel sıçrayış olmaz.
Eğitim-öğretimde fırsat eşitliği ve potansiyelin değerlendirilmesi hatırı sayılır derecede azaltılmış ancak minimize edilememiştir. Özellikle lise ve doktora sonrasındaki fırsatlar arasındaki makas en yüksek derecede açılmıştır.
Elbette liselere giriş sınavı var ama bunun sakıncalarını konuyla ilgili son yazımızda değinmiştik. Ekonomik açıdan eşit olmayan öğrencilerin dâhil oldukları fırsatlar bile eşit olmadan bütün öğrencilerin aynı sınava girmesi ne derece fırsat eşitliğini karşılayabilir.
Doktora sonrasında ise belli düzeye erişen öğrenci sayısının potansiyelinin katma değere yansıması yok denecek kadar azdır. Zira en azından kamu kurumlarındaki üniversitelerde konusunda uzman bireylere çok büyük orandaki üniversitelerin kapıları kapatılıyor. Zira her üniversite kendi öğrencisini alma derdine düşmüş.
YÖK, doktora sonrasında başarılı olanların başarılarını yansıtılabilmesi açısından çok sayıda yeniliğe ve yol açma gücüne muktedirdir. Bunu başarması gerekir. Hemen hemen her gün çarşaf çarşaf ilânlar yayınlanıyor üniversitelerdeki akademik personel ihtiyacı için.
Kıymetli dostlar, dostane bir ortamda samimî olduğunuz bir akademisyen tanıdığınıza sorun, niçin bu ilânların karşısındaki “özel” şartlar seksen beş milyon kişi içinde sadece bir kişiyi tanımlıyor? İşte bu nedenle rekabet olmuyor!
Ayrıca araştırma birimleri ve üniversiteler kendileri içeride ek şartlar getiriyorlar. Böylece kendilerini bırakın dış dünyaya, diğer üniversitelere bile kapatıyorlar. Böyle bir hatayı kimsenin yapmaya hakkı yoktur. YÖK devreye girip araştırma birimleri ve üniversitelerin talep ettikleri ilânları kendisi yapabilir ve şartlar sadece uzmanlık alanı olabilir, bilimsel eserin adı değil. Böyle bir durum çok büyük rahatlama getirecektir.
Bilimsel araştırma açısından projelerin de belli kurumlara gittiği açıktır. Nasıl oluyorsa, herhangi bir üniversitede uluslararası çok sayıda çalışma yapabilen bir akademisyenin projeleri hiç kabul almıyor. Burada da ciddî hatalar mevcuttur.
Kurumlara sunulan projelerin fırsat eşitliği ve kabul edilebilir derecelerini artırıp yaygınlaştırmak isteniyorsa bu iş çok kolaydır. Evvelâ kurumlara sunulan projelerde projeyi sunan kurumun adı ve kişilerin isimleri gizli kalmalıdır. Hakemler ve bazı kişiler sadece projeyi görmelidir. Projelerdeki kişi ve kurumun adı görüldüğünde baştan projeler elenmek için büyük gayret sarf ediliyor.
Hakemler sadece proje ile muhatap olmalıdır. Kurumdaki teknik ekipler hakem değerlendirmelerini projeyi sunan kurum ve kişilere iletebilirler. Kurumlar projeleri uzman ekiplere göndermeli ve değerlendirmelidirler. Elbette böyle yapılıyor ama projeyi yürütecek ekip bilindiği için üç beş proje sunup hiçbir projesi kabul olmayan kişiler bir daha proje vermekten vazgeçip köşesine çekiliyorlar.
TÜBİTAK böyle bir duruma öncülük edebilir. Burada farklı türlerde projeler bulunuyor. Her biri için başvuru şartları ayarlanıp ona uyanlar ancak başvurabilir. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Şartları sağlayan projelere numara verileceği için projeler hakemler tarafından projenin sunulduğu ve proje ekiplerinin görmeyeceği şekilde değerlendirilir. Böyle bir çalışma neden yapılmaz, anlamış değilim.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Proje ekibinin bu projeyi yapma yetkinliği var mı?
Ancak proje başvuru şartlarında bu tür tereddütlü durumlar başvuru şartlarında doğru yerleştirilirse bunlar ortadan kalkar. Bu kadar kolay işler neden yapılmaz, bunu da anlamış değilim. Bunun tersi de doğru. Bir projesi olan kişiye defalarda proje verilebiliyor. Bunun anlamı ne acaba?
Eğitim-öğretim ve bilim açısından fırsat eşitliği sağlanmadığı takdirde belli seviyenin üzerine çıkılması çok zordur. İnsanın yetişmesinde en önemli işlerden biri olan fırsat eşitliği sağlanmadan uzman kişilerin yetişme alanı daraltılmış oluyor.
İnsanın uzman veya bir alanda ehil olmasının yanında insan olarak da yetişmesi esastır. Bunu fırsat eşitliği, maya, doku ve geleneklere olan ilginin disiplinler arası olacak şekilde teşvik edilmesi gerekir. Batı’da sosyal ve fen alanları arasındaki geçişkenliğin aksine bizde fen ve sosyal alanların kendi aralarında bile irtibat “Yok!” denecek kadar azdır.
Bir toplum kendi önüne bu kadar engel koydukça iddiada bulunduğu yüzyılın sahibi veya öncüsü olamaz. En kısa sürede bu tali yoldan asfalta çıkmak gerekiyor. Böyle bir irade sergilenirse ancak Ali Kuşçular, Haziniler, Harezmiler, Fatihler, Abdülhamidler, Kâtip Çelebiler, İbni Sînâlar ve Pîrî Reisler yetişebilir. Aksi durumda fırsatları da, Türkiye Yüzyılı’nı da kaçırırız. Tarih bir daha böyle fırsatları sunmayabilir.