
GEÇEN hafta bir Millî Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısını daha geride bıraktık.
Bu toplantıda da daha öncekilerde olduğu gibi lâiklik vurgusu yapıldı. İrticaî faaliyetler millî tehdit olarak en ön sıradaydı.
Hatta basına dağıtılan MGK tutanağında tek tehdidin irtica tehlikesi olduğu görülmekte.
MGK toplantısında Devlet’in asker kanadı, Erdoğan’ı lâiklik ve ülkede artan irticaî tehditler konusunda üst perdeden ve sert bir biçimde uyarmış.
İsmini vermek istemeyen üst düzey bir yetkili, toplantıda Erdoğan’ın buram buram terlediğini aktardı.
Ayasofya’nın açılması, Taksim’e ve Çamlıca tepesine cami yapılması, ülkedeki imam-hatip liselerinin hızla yeniden açılıyor olması, kamusal alandaki, hatta Askeriye, Meclis, Adliye ve resmî kurumlardaki lâikliğe aykırı kılık kıyafetlerin yaygınlaşması gibi irticaî eylemlerin ülkemizin önündeki en büyük tehdit olduğunun altı çizilmiş.
Hızla açılmakta olan tarikatlara ait yurt ve okulların derhâl kapatılmaları yönünde Erdoğan’a talimatlar verilmiş.
Bu listeye Kur’ân kursları da dâhil edilmiş ve on iki yaşından küçük çocukların bu kurslara gitmeleri Anayasa’nın lâiklik ilkelerine ve Tevhid-i Tedrisat Kanunlarına atıfta bulunularak kesin şekilde yasaklanmış.
Ayrıca önümüzdeki Kurban Bayramı’nda toplanacak derilerin cemaat ve tarikatların merdiven altı kurumlarına değil, THK’ya bağışlanması yönünde karar alınmış. Polis ve Jandarma, bu uygulamayı sıkı şekilde denetleyecek, aksi durumda sert tedbirlere başvuracakmış.
Cadde ve sokaklarda cüppe ve sarık gibi lâikliğe aykırı kıyafetler giyenlerin kolluk kuvvetlerince toplanacağı, kendilerine gerekli yasal işlemlerin uygulanacağı belirtilmiş.
Velhasıl Erdoğan için çok çetin bir MGK toplantısı olmuş. Şimdi Erdoğan’ın alınan bu kararları uygulayıp uygulamayacağı denetlenecekmiş.
Şayet bu kararlara mugayir uygulamalar olursa, Asker, Anayasa’nın kendisine verdiği yetki ile muhtıra yayınlayacak, o da olmazsa yönetime el koyacakmış.
Fatih Altaylı, Nevşin Mengü, İsmail Saymaz, Uğur Dündar, Şirin Payzın gibi Atatürkçü, aydın, lâik ve tarafsız gazeteciler de bu kontrol-denge mekanizmasına dâhil edilmiş.
***
Ne oldu? Titrediniz mi?
Yukarıda bahsettiklerimiz içinde tek doğru olanı, geçen hafta bir MGK toplantısı yapıldığı idi.
Onun dışında yazdıklarımın tamamı ise yirmi yıl öncesinin Türkiye’sinde kaldı, elhamdülillah. Aslında, “Böyle bir tehlike hemen kapımızın önünde bekliyor” desem de yalan söylemiş olmam.
28 Mayıs’taki seçimde farklı bir irade ortaya çıksaydı benzer senaryolara şahit olmamız için çok uzun süre yaşamamız gerekmeyecekti.
Bunu hepimiz biliyoruz sanırım.
***
Peki, son MGK toplantısında nelerden bahsedilmiş ve ne kararlar alınmış, bir bakalım isterseniz…
PKK-KCK, PYD-YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütleri ile yurt içinde ve yurt dışında etkin ve kararlı şekilde mücadeleye devam edilmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasında aktif rol üstlenilmesi, Kosova’da artan gerilime yönelik gerekli aksiyonların alınması ve bölgeye destek sağlanması, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta arabuluculuk görevine devam edilmesi, küresel gıda güvenliği konusunda gerekli çalışmaların sürdürülmesi, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerginliğin takip edilmesi, küresel istikrara katkı sağlanması, Sudan’da kalıcı ateşkesin tesis edilmesi, barış ve istikrarın sağlanabilmesi için başat rol üstlenilmesi…
***
Geçen genel seçimle ne büyük bir tehlikeyi atlatmış olduğumuzun umarım farkındasınızdır dostlar.
Haritada Sudan’ın yahut Kosova’nın yerini bulamayacak, Suriye’deki, Irak’taki, Azerbaycan’daki, Libya’daki, hatta Somali’deki, Kıbrıs’taki askerlerimizi çekeceklerini söyleyenler bu ülkeyi yönetmeye namzetlerdi ve hatırı sayılır miktarda oy da aldılar.
Türkiye’nin Türkiye’den çok daha fazlası olduğunun idrakinde olmayan, Azerbaycan’a yaptığımız yardımlara “Maalesef” diyen, Libya’daki askerimizi “lejyoner” olarak tesmiye eden, Irak ve Suriye’deki askerimize “işgalci” gözü ile bakan ve sınır ötesi tezkerelere “Hayır” diyen bir zihniyetin yapacağı ilk icraat, Türkiye’yi yeniden kabuğuna çekmek ve edilgen bir hâle getirmek olurdu. Fazlası değil!
Bir de bu kafa, ülkedeki sığınmacıları geri gönderecekmiş, iyi mi?
Suriye’deki askerimizi çektiğimiz anda Kuzey Suriye’de kontrolümüz altında bulunan güvenli bölgeye yeniden PYD çökecek, hem güneyimizde boydan boya terör devleti kurulacak, Türkiye izole edilecek, hem de bu bölgede yaşayan altı milyondan fazla Suriyeli mecburen Türkiye’ye akın edecektir.
Oysa Türkiye, bu güvenli bölgenin alanını genişletmek ve bu bölgelere kurulacak kentlere Türkiye’deki sığınmacıları yerleştirmek üzerine plânlar hazırlıyor ve yürütüyor.
***
Türkiye artık MGK toplantılarında kendi enerjisini tüketen, kendi vatandaşına zulüm üreten gündemleri çoktan geride bıraktı.
Türkiye ve TSK, istihbaratıyla, bakanlıklarıyla, kurum ve dernekleri ile tüm dünyaya nizam veriyor, adalet ve yargı dağıtıyor.
Bu meziyet bizim imparatorluk genlerimizde, medeniyet kodlarımızda mevcut olan bir haslet haddizatında.
Yıllarca içimizdeki bu enerjiyi, bu potansiyeli eften püften konular için tüketenler utansın.
Türkiye titredi, özüne döndü. Tarihin, coğrafyanın, medeniyetin çağrısına kulak verdi, yeniden sahne aldı.
Türk Devletler Teşkilatı ile güçlü ve dinamik bir müesseseye öncülük ediyor.
Seçim sonuçlarına bu gözle bakınca ne büyük bir badire atlatmış olduğumuzu bir kez daha göreceksiniz.
***
FETÖ’yü ve PYD’yi terör örgütü olarak görmeyen, KHK’lılara yeniden görevlerine getirme vaatlerinde bulunan, Türkiye’nin haklı dış politikasını “agresif ve yayılmacı” bulan bir kafa ile nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızı görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Bu aparat kafa, Anadolu insanının irfanı sayesinde çok şükür muvaffak olamadı.
Evet, muvaffak olamadı lâkin hanesine yazdırdığı yüzde 48’lik oranın da hususiyetle ve ehemmiyetle irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim.
Kalınız sağlıcakla efendim…