Türk olmanın aslı varken taklidinden kaçının: Türkiye Yüzyılı’nda hedef millî mutabakat

1900’lerin başlarında toplam 18 buçuk milyon nüfusumuzun içinde 3 buçuk milyona yaklaşan gayrimüslim nüfusu, 1935 nüfus sayımında 300 bin civarına kadar inmiş olarak görünmektedir. Bu kadar kısa sürede takas ve kaybedilen topraklar neticesinde ayrılanlar muhakkak olmuştur, ancak Anadolu’yu terk etmemek için Türklerle evlenenler, adını, soyadını ve dinini değiştiren milyonlarca kişi, 1 günde içimize sızmış olamaz mı?

SEVGİLİ dostlar, önce büyük Türk milletine tarihî bir ders vermek gerek. Aslında bir hatırlatma… Adını da “Türk olmak” diye koyabiliriz.

Yanlış anlamayın, çünkü “Türk olmak” diyerek bir etnik vurgu yapmak istemiyorum. Çünkü Türk olmak bu dünyada Attila’dan Alparslan’a, Fatih’ten Kanunî’ye, Metehan’dan Erdoğan’a kadar tarihî bir sürecin mihenk taşı, varlık meselesidir.

Çok özel bir duygu aynı anda dünyaya hem kendini hayran bırakmak, hem de düşman görülmek. Anlatılır da, haksız mı anlatılır?

“Türk olmak; Kosova’da, Bosna’da, Batı Trakya’da, Makedonya’da, milmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir. Türk olmak, Kıbrıs’ta, Hocalı’da, Anadolu’da, Balkanlarda soykırıma uğrayıp yapmadığı soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak, dilinin Avrupa’da yasaklanmasıdır. Türk olmak, kendini anlatamamak, anlaşılmamaktır. Türk olmak, Avrupa’da hor görülmek; Türk olmak, atalarım asırlar önce Viyana’yı kuşattığı için hoş görülmemektir. Türk olmak, Napolyon gibi Viyana’yı yakmadığı için dışlanmaktır. Türk olmak, Selânik’te Pontus Anıtı’nın, Viyana’da çiğnenen Yeniçeri minberinin, Malta’da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.

Türk olmak zordur, çetindir, eziyettir ve çiledir. Türk olmak, üç kıtadan dönüp bir küçük yarımadaya sığınmak; Türk olmak, Anadolu’da misafir muamelesi görmektir. Türk olmak, sayısız imparatorluk kurmaktır. Türk olmak, sayısız imparatorluğu yerle yeksan etmektir.

Türk olmak, arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği, her avuç toprağından bereket fışkıran madenlerle bezenmiş cennet vatanda kalkınabilmek için yabancı sermaye beklemektir.

Türk olmak Mostar’da köprü, Türk olmak Kerkük’te kaledir. İstanbul’da Kız Kulesi’dir Türk olmak. Türk olmak Anadolu’da buğday, Çukurova’da pamuk, Ege’de tütün, Karadeniz’de fındık,

Trakya’da ayçiçeğidir. Türk olmak, Çanakkale’de ölmek; şehadet şerbetini yudum yudum içmektir. Türk olmak, cephede önce düşmana su vermektir. Türk olmak, önce düşmanın yaralısını sırtında, gocunmadan kendi hastanesine götürmektir. Türk olmak, düşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helâllik almaktır.

Türk olmak Bürücek’te, Pozantı’da, yaylalarda yaylamak, davar gütmektir. Yayıkta ayran çalkalamaktır Türk olmak. Isparta’da, Kula’da, Gördes’te nakış nakış, desen desen, renk renk halı, kilim dokumaktır. Türk olmak Yörüklüktür, Türkmenliktir, köylülüktür. Türk olmak onurluluk, Türk olmak büyüklük, Türk olmak kuşluk vakti odaya rahmet dolsun diye camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil garibanları, evsizleri düşünmektir.

Türk olmak, fakr u zaruret içerisinde, perişan bir ülkede Siyonistlerin egemenliğini reddetmek, sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmak, yedi düvele tahtadan kılıç, ipten üzengi, baş açık, ayak yalın meydan okuyup düşmanını Ege’de boğmaktır. Türk olmak, delikanlısını askere davul zurna ile uğurlamaktır.

Türk olmak, vatan görevini yapmayan evlada sütünü haram kılmaktır. Geri dönmeyeceğini bilse de yavrusunu askere salmaktır. Türk olmak, annenin “Oğlum şehit düştü” diyerek gurur duyması, diğer oğlunu “Kınalı kuzum” diyerek cepheye yollamasıdır. Türk olmak, babanın gözyaşlarını tutması, tabutuna sarılarak “Vatan sağ olsun” demesidir.

Türk olmak, ecdadının yaşadığı kıtlıktan dolayı çayın yanında gelen şekerin fazlasını garsona geri vermek; Türk olmak, azığını ziyan etmekten korkmak, göz hakkına, diş kirasına saygıdır. Türk olmak, evindeki aşı misafirle paylaşmak, kendi yerde yatarken misafiri döşekte yatırmaktır.

Türk olmak, millî maçta ağlamaktır. Türk olmak Ayhan Işık’a, Belgin Doruk’a âşık olmaktır. Yavuklusunu ölesiye sevmektir Türk olmak. Türk olmak; aşkı, vatanı, dini için ölmek, öldürmektir. Sevdiğinin elini tutmadan kara toprağa girmektir. Türk olmak, aşk şiirlerini yüreğinde hissetmek, eşkıyaya türkü yazmaktır. Türk olmak, Yunus’u bilmektir; Âşık Veysel’i, Mevlâna’yı, Hacı Bektaş-ı Velî’yi, Hoca Ahmed-i Yesevî’yi sevmek, başa taç etmektir.

Türk olmak, saz çalındığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde, kaval çaldığında yüreğinin derinliklerinde bir sızı hissetmektir. Türk olmak, Yemen türküsüne konu olmaktır. Feleğe küfretmektir. Hayatın sunduklarına ‘Nasip’, vermediklerine ‘Kısmet’ demek; her işin hayırlısına inanmaktır Türk olmak.

Türk olmak, ağlamamak için gülmekten çekinmektir. Asya’da Batılı, Avrupa’da Doğulu diye tepki görmektir. “Irk” sözünü bilmeden yaşamaktır Türk olmak. Türk olmak, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmektir. Kutsalları için milyonların bir araya gelmesidir Türk olmak.

Türk olmak, ilk olmaktır. En zayıf gününde bile dünyaya meydan okumaktır. En dertli gününde bile ufunetin bir şafakta biteceğine tevekkül etmektir. Türk olmak zor iştir, veballi bir yüktür. Türk olmak Allah’ı tanımak, Resûlüne inanmak, Amentü’ye boyun kesmektir. Türk olmak, her yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başağa şükretmektir. Medeniyetler mezarlığında dik durmaktır Türk olmak; dünyaya feyiz veren Atatürk olmaktır.”

Ali Rıza Saygan’ın bu muhteşem ve meşhur ifadelerine biz de birkaç nokta ekleyebiliriz. Zira Türk olmak, Cumhur İttifakı olmaktır. Türk olmak Recep Tayyip Erdoğan’dır. Türk olmak Devlet Bahçeli’dir. Türk olmak “tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek millet” olabilmektir. Türk olmak, yaratılanı Yaratan’dan dolayı seçmektir. Türk olmak, büyük Türk milleti olabilmek ve mazlumların gür sesi olabilmektir.

Soyadı: Saklı

Sevgili dostlar, bugün isimleri Türkçe Marksist, Ülkücü, Sağcı, Solcu, radikal İslâmcı veya Atatürkçü ama PKK ve FETÖ kimlikleriyle ortalıkta dolaşan, tıpkı geçmişte Osmanlı’nın son döneminde saray çevresinde dolaşan hainler gibi, İstanbul’da kurulmuş vatanın parçalanmasına taraftar derneklere üye olan, şahsî menfaatleri ve dokunulmazlığı peşinde koşanlar, kendi ikbâlleri için var olanlar bugün de Türkçe konulmuş isimlerinin arkasına saklanarak emperyalizmin içeride taşeronluğunu yapmaktadırlar.

Bugün tüm Anadolu’da ve gönül coğrafyamızda millî devlet-millî bürokrasi konularında topyekûn millî mutabakat sağlamamız gerekmektedir.

1900’lerin başlarında toplam 18 buçuk milyon nüfusumuzun içinde 3 buçuk milyona yaklaşan gayrimüslim nüfusu, 1935 nüfus sayımında 300 bin civarına kadar inmiş olarak görünmektedir. Bu kadar kısa sürede takas ve kaybedilen topraklar neticesinde ayrılanlar muhakkak olmuştur, ancak Anadolu’yu terk etmemek için Türklerle evlenenler, adını, soyadını ve dinini değiştiren milyonlarca kişi, 1 günde içimize sızmış olamaz mı?

2 Ocak 1935 tarihli Soyadı Kanunu’nun 3’üncü maddesine göre soyadı Ermenice ian, yan; Slavca of, ov, viç, iç; Rumca is, dis, pulos ve aki son eklerine izin verilmedi. Türkçe soyadları benimsemek zorunda kaldılar. 300 bin gayrimüslim, Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartlarında Müslüman isimleri verilerek en iyi yerlere yerleştirildi!

Yıllar içinde Türkiye nüfusu 85 milyona kadar ulaştığında, 300 bin kişilik gayrimüslimden dönen kitle, bugün binlerce kişi olarak adı sanı bizden olarak aramızda dolaşmaktadır. Bazen anlamadığınız bir olay olduğunda olaya tepki veren kişinin geçmişine bakmak lâzım; malûm, ihanet genetiktir.

Aslında Devletimiz, 2018 yılında açıkladığı soy ağaçlarımızla hepimize geçmişimizi görme fırsatı verdi. İşte bu dönekler o günden sonra yakalandıklarını anladıkları için bu topraklara ihanette gözlerini karattılar.

Günümüzde binlercesi Kürt ve Alevî kimliği arkasına saklanan, gerçekte 100 yıl önceki Ermeni örgütlerinin bugün içimizde yer alan Türk ve Müslüman düşmanları mevcut. Bazı Kürt ve Alevî kardeşlerimiz içlerine sızan bu operasyon çocuklarını kendilerinden zannediyor ve gaza gelip bu topraklarda yıllardır beraber yaşadıkları Türk ve Müslümanlara kin güdüyorlar. Müslüman Kürtler ve Türkler ne zaman bu coğrafyada birlik olmuş, İslâm o zaman dünyaya nizam vermiş.

Adı da, soyadı da bize benziyor; bizim gibi yiyor, bizim gibi giyiniyor, zaman zaman birlikte seviniyor ama bizden değil. Gerçek kimliği ancak ölünce, cenazesi kalkınca, mezara konulunca anlaşılıyor. Ortak özellikleri dün olduğu gibi bugün de kirli aklın gönüllü üyesi olmak. Emperyalist güçler adına ülkemize, milletimize, Devletimize sızdıkları ve saklandıkları her yerde Türkiye’yi tamamen kirli aklın kontrolünde tutabilmek için kılıç sallıyorlar. Devşirdikleri ile beraber Türkiye’nin aleyhinde çalışmaya devam ederek memleketimizin sınırları içerisinde dernekler ve siyâsî partilerin çatısı altında örgütleniyor, Devletimizi yıkmak peşinde koşuyorlar.

Sivas Kongresi’nde Amerikan mandasını isteyenlerin torunları, kirli aklın Anadolu topraklarına müdahalesini kolaylaştıracak bütün adımları attıkları gibi “Kıbrıs’ı versek ne olur?” diyerek içimizde geziyor, millî şuuru tasfiye edecek çalışmalar yapıyorlar. Neden Kavala Dâvâsı, neden Demirtaş’la bu kadar yakından ilgilendiklerini daha iyi anlıyor muyuz?

Osman Yüksel Serdengeçti, “Mabetsiz Şehir”inde şöyle diyor:

“Bu şom ağızlılar, bu nikâhsız kalemler, bu putperestler, bu teresler, bu Allah, millet, vatan düşmanları, Selânik Dönmeleri şunu bilsinler ki, bu vatanı, bu milleti suyun öte tarafından gelen gayr-i Türkler kurtarmadı. Bu vatanı, bu milleti biz kurtardık biz! Müslüman Türk milleti!

Meçhul Şehidi malûm maksatlar için kullananlar, Mehmetçiğin iskeleti üzerine apartman kuranlar, maişetlerini gazetelerine koydukları yalancı, yabancı manşetlerle temin edenler, yıllarca halk evlerinde, şurada burada verdikleri temsil ve müsamerelerle ecdadımızı maskara edenler, mabetleri kapayıp randevu evleri açanlar, kalpleri mühürleyip dilleri bağlayanlar, arı, namusu, hayâyı geriliktir diye kaldıranlar, milletin mazisine, mukaddesatına saldıranlar, bütün bunlar işte böyle zaman zaman hâdiseler ihdas ederek, yaygaralar kopararak bu toprağın, bu vatanın hakikî sahiplerini, Müslüman Türkleri sindirmek yıldırmak istiyorlar.

Bunu niçin yapıyorlar? Çünkü namuzsuzlar, en çok namuslu insanlardan korkarlar. Yıllarca sistemli, kasıtlı, tertipli bir mukaddesat düşmanlığından sonra, son zamanlarda münevver Türk gençliğinde birdenbire uyanan, canlanan iman hareketlerinden, bu ‘basübadelmevt’ten korktular. ‘Dinin kökünü kazıdık’ diye iftiharla söyleyen, yazan, yayan bu köksüzler, bu soysuzlar, Anadolu çocuklarının kara bağırlarında şahlanan iman dalgasından, bu ummanda boğulacaklarından korktular.

Ne zaman Anadolu’da böyle bir iman hareketi görülse, böyle bir dalgalanış olsa, bu Beyoğlu’nun frengili tatlı su Frenkleri, hep bir ağızdan ulurlar: ‘İrtica var, ırkçılık var, irtica hortluyor... Kökünü kazımalı!’

Onlar şunu bilsinler ki, bıçak kemiğe dayandı, artık bu millet uyandı. Bu sefer biz onların kökünü kazıyacağız. Bu topraklar için toprağa düşenlerin çocukları, bizler, bu vatanı, bu milleti hangi ruhun kurtardığını biliyoruz. Vatanın kurtuluşunu, CHP’nin derlediği, Şeflerinin fotoğraf albümünden başka bir şey olmayan inkılâp tarihi adını verdikleri derme çatma kitaplardan öğrenecek değiliz. Bu vatanın kurtuluşunu bizler Galiçya, Çanakkale, Sakarya şehitlerinden, gazilerinden, Kuva-yı Milliyecilerden dinledik, dinliyoruz. Artık şu şarkıyı göğüslerimizi gere gere söyleyebiliriz: ‘Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz!’” (Elhamdülillah.)

 

Türk devlet aklı, son Osmanlı Meclisi’nde “kurtuluş ve yükseliş şartı” olarak “Mîsâk-ı Millî”yi koşmuştur. “Mîsâk-ı Millî”, Türkiye Yüzyılı’nda yeniden varoluş ve yükseliş stratejisidir. O nedenle yazımın başına tekrar dönerek derim ki, “Türk olarak aslı varken, taklitlerinden kaçının!”.

 

Mücadele: Son nefes, son nefer, son damla kana kadar!

ABD varsa Gladyo-FETÖ-PKK olacak. Bugün başlamadı bu. Ekonomik kalkışma ile iktidarı sıkıştırdılar. Önce Irak, Suriye ve Araplardan gelen sermayeye operasyon çektiler. Suriyeli göçmenler bahane edilerek Siyonist Kemalistler ve İngiliz İslâmcıları danışıklı dövüş edip Arap turist ve öğrencilerden gelen milyarlarca dolar parayı engellediler. Şu an yapılan göç yönetimi üzerinden gerçekleştirilen operasyonların da temelinde bunlar var.

Dikkat ediniz, Suriyeli göçmenlerin hepsi duruyor; gelmeyenler kim? Türkiye’ye para bırakan, turistik amaç taşıyanlar ve öğrenciler. Tabiî daha önemlisi milyarlarca dolarlık Arap sermayesi. Sinsice hazırlanan siyâsî amaçlı ekonomik bir kalkışma belki Cumhur İttifakı’nı iktidardan indiremedi ama ABD’yle yapacağı pazarlıklardaki elini zayıflattı. Gözümüzün içine baka baka, içimizdeki paralel unsurlar ekonomik operasyonlar gerçekleştirmişler ve bugüne gelinmiştir.

Sevgili okur, paralel devlet Gladyo’dur. Gladyo’nun A,B ve C plânları vardır ve herkes kendisi dışındaki unsurları görüp kendi içindeki paralelleri korumaya almıştır. PKK’nın, FETÖ’nün, Siyonist Kemalistlerin, İngiliz İslâmcılarının devlet içindeki güçlenmeleri bunun sonucudur.

Bir gazete Türkiye’de basılıp bayilere dağıtılıyor, terör partisi serbest olduğuna göre, terör gazetesi de serbest demek ki. Dünyanın neresinde böyle bir özgürlük var? Bir katile özgürlük istiyorlar. Devlet PKK ile mücadele için nasıl ordusunun organizasyon yapısını değiştirdiyse,

FETÖ ve şehirde yapılanmaya çalışan kravatlı PKK’lılarla mücadele için de organizasyon yapısını ve kanunlarını değiştirmeli. Pişman olmuş FETÖ’cü, pişman bir PKK’lı terörist yoktur; fırsat kollayan FETÖ’cü ve PKK’lı vardır.


 

Bu kutlu mücadelede Recep Tayyip Erdoğan’la olacağız!

Diyor ki şair, “O iş geçti artık/ Sanma böyle susacak/ Fırtınası, borası var/ Sanma böyle susacak/ Her şeyin bir sırası var”. Amerika ve CHP “diktatör” diyor. FETÖ’cü uyuz, “Yezid” diyor. Ateistler “Şeriatçı” diyor. HDPKK’lılar “katil” diyor. Solcular “Siyonist” diyor. Siyonistler “Selahaddin Eyyubi” diyor. Ve hepsi, “Erdoğan’ın gitmesi gerek” diyor. Sırf bu tezatlıklar bile Erdoğan’ın yanında olup onun mücadelesine omuz vermek için yetmez mi?

Erdoğan devrimci bir liderdir. Kürtler, Alevîler, azınlıklar, dindar Müslümanlar üzerindeki baskıyı vesayetten, vesayetin siyâsî ayağı CHP ile mücadele ede ede kaldırdı. Bugün özgürce “Ben Alevîyim/ Ermeniyim/ Kürdüm” diyebiliyorsak, işte o mücadelenin eseridir bu. Sultan Abdülhamid’i tahttan edip Osmanlı’yı yıkan azınlıklar, o günün partisi İttihat ve Terakki Cemiyeti etrafında toplanmıştı. 40 yıllık dindarlar ve vatanseverler bile kandırılmış azınlıkların tarafında yer almışlardı. Bugün de CHP etrafında toplanıyorlar.

Suriyeliler Türkiye için geçmişte de, bugün de savaşıp şehit oldular. Yahudi, Ermeni, Rum, Yunan azınlıklar ise yapılan bütün düşmanca hareketlerin içinde bulunuyor, dış güçlerin hep taşeronu oluyorlar. Ama algı böyle hep tersi yönde. Çünkü CHP-Yahudi oyunu kuranlar Müslüman düşmanı.

CHP’ye oy verenler Ermeni, Rum, Yahudi azınlıklar ve kandırılmış Türklerdir. CHP bir İngiliz kuruluşudur. Türklerle ve Türkiye ile hiç bir yakınlığı yoktur. İttihat ve Terakki devamı olan CHP ile azgın azınlıklar arasındaki ittifak, tüm ihanet ihtimallerini değerlendirir. Türkiye’nin zararına olan her fırsatı kullanır. Zira onların nihaî amacı, putperestliği kabul etmiş bâtıl Türkiye’yi kurmaktır. Eğer bu ülkede tek tük de olsa millî duygu taşıyan Atatürkçüler varsa, AK Parti ve millîliğini bin defa ispatlamış MHP ittifakının, kripto azınlıklar eline geçmiş CHP karşısında kazanması için en azından CHP’ye oy vermemelerini bekleriz.

Millî Şair Mehmet Akif Ersoy İttihat ve Terakki Fırkası içinde yer almış, İkinci Abdülhamid Han’a çok ağır laflar etmiştir. Bu hakaretlerinin bedelini çok ağır ödemiştir. Sürgün, fakirlik ve yalnızlık içinde yaşamış ve ölmüştür. İstiklâl Marşı’nı yazdığı devlet (daha doğrusu rejim) onu reddetmiş ve Mısır’a sürgün olarak göndermiştir. İkinci Abdülhamid Han’a yaptığı hakaretlerin sonucu koskoca Osmanlı Devleti yıkılmış, yerine sadece Anadolu toprakları kalmıştı. Ne yazık ki aynı şeyler bugün Erdoğan’a yapılmaktadır. “Bizden” dediğimiz insanlar Erdoğan aleyhine günümüz İttihat ve Terakki’si CHP için çalışmaktadır.

Şunu unutmayalım: CHP, İttihat ve Terakki’nin devamıdır, sadece ismi değişmiştir. İttihat ve Terakki, Osmanlı döneminde daha çok Yahudiler, Ermeniler, Rumlar gibi azınlıklar ve Masonlardan oluşmaktaydı. İTC Osmanlı Devleti’ni yıktı, şu an CHP de Türkiye’yi yıkmak için çalışıyor.

Büyük Türkiye için tek yol, millî devletin emrinde millî bürokrasidir. Bürokraside bu anlayış dışında hiçbir anlayışın varlığına izin verilmemeli, küresel uzantıları olan siyaset ve bürokrasi arasında denge politikalarından vazgeçilmelidir.

Türk devlet aklı, son Osmanlı Meclisi’nde “kurtuluş ve yükseliş şartı” olarak “Mîsâk-ı Millî”yi koşmuştur. “Mîsâk-ı Millî”, Türkiye yüzyılında yeniden varoluş ve yükseliş stratejisidir. O nedenle yazımın başına tekrar dönerek derim ki, “Türk olarak aslı varken, taklitlerinden kaçının!”.