KENDİMİZİ nasıl ölçebilir ya
da hangi konumda olduğumuzu nasıl görebiliriz? Şüphesiz, buna dair referans aralığını
ve limit değerleri kendimiz hesaplamalı, hedeflerimizi ve istikametimizi kendimiz
belirlemeliyiz. Aksi hâlde ilerlemek ile ileri gitmek arasındaki yanılsamanın
kurbanı olabiliriz.
Bu
durum fizik kanunu gibidir; aslında sonuç değerleri, baktığınız yere ya da
olduğunuz konuma göre değişkenlik gösterir. Meselâ bir otobüsteyseniz, içinde
bulunduğunuz otobüse ve diğer yolculara göre hareketsizsinizdir. Ama bu, yol
almadığınız ya da ilerlemediğiniz anlamına gelmez. Siz, otobüsünüz ile yolda sollayarak
geçtiğiniz kamyonlara göre belirli bir hızda ve aynı yönde ilerliyorsunuzdur.
Yoldaki
diğer araçlarla aynı yönde ilerliyor olmanız, en doğru yolda ve yönde olduğunuz
anlamına da gelmez. Siz, kendi hedefinize ulaşmak için kendi rotanızda ve kendi
aracınızın kabiliyetine uygun bir hızla gitmelisiniz.
Bazen
içinde olduğunuz otobüsü sollayıp geçen otomobillere bakıp geriye gittiğinizi
bile düşünebilirsiniz. Yanınızda sizi geçmekte olan otomobilin mi ileri gittiği,
yoksa sizin mi geri gittiğiniz ise göreceli yani değişkendir. Otomobilin
belirli bir hızla ilerlediğini kabul ediyorsak, ona göre yavaş da olsa bir
hızımız var demektir.
Diğer
yandan, otomobilin ileride durduğunu düşünüyorsak ve aramızdaki mesafe
açılıyorsa, o zaman bizim içinde olduğumuz otobüsün geriye gittiğini düşünürüz.
Dijital
çağda olduğumuz için bazı sanal efektlerle yanılsamalar ve gerçeği farklı
gösterme imkânları gelişti. Yalan ve propaganda amaçlı haberler ve algı
operasyonları hepimizi kuşatmış durumda. Şöyle ki, içinde olduğumuz otobüsün
yanındaki camlardan görüntü akıyor ve ağaçlar geride kalıyorsa, duran bir
araçta bile ilerliyormuş duygusuna kapılabilirsiniz. Ya da tam tersi,
ilerlediğinizi, doğru işler yaptığınızı, geliştiğinizi, büyüdüğünüzü fark
etmenizi istemeyenler, size yerinizde saydığınızı düşündürmek için yan camlara
sabit bir manzara yerleştirmiş durumdalar.
Tüm
bunları şunun için yazıyorum: Türkiye’yi anlamak için yabancı kaynaklı
analizleri takip etmek zorundayız. Dışarıdaki yabancılar kadar içimizdeki yabancıları
da elbette unutmamalıyız.
Türkiye’yi
dışarıdan okumak
Son
yıllarda bir Yunan televizyonunda görevli, arama motorlarında “Meşhur Yunan Spikeri”
şeklinde yazılınca hemen karşınıza gelen bir spikerden bahsediliyor. Türkiye’yi
anlatan bu kişiyle ilgili yüzlerce sonuç çıkıyor. Öyle tahmin ediyorum ki, bu
kişinin izlenme sayısı Yunanistan’dan daha çok Türkiye’dedir.
Yanlış
anlaşılmasın, Yunanistan ile çok ilgilendiğimiz ya da Yunanistan’ı Türkiye’nin
karşıtı, dengi ve ölçütü gördüğümüz için değil; bize böyle düşündürmek
istemişler uzun zaman ama esasen hiç de öyle olmamıştır. Türkiye için
Yunanistan bir yanılsama ile olduğundan büyük gösterilmiş, bizim de kendimizi
olduğumuzdan küçük sanmamız istenmiş… Tabiî ki Türkiye’de kimse bu yanılsamayı
ve hedef şaşırtmayı kabullenmemiştir.
Bu
Yunan spikerin Türkiye’de meşhur olması, Türkiye’nin elde ettiği başarıları ve
gelişmeleri kendi açılarından analiz ederek anlatması, dikkat çekmesi ve analiz
etmesinden kaynaklanıyor.
Alman,
İngiliz, Fransız ve Amerikan medya kuruluşlarında ve analiz yazılarında
Türkiye’nin kısa ve orta vadeli adımları ile elde ettiği kazanımlar gayet iyi
takip ediliyor.
Dış
kaynaklı haberleri takip etmenin önemli bir faydası oluyor. Bu sayede içimizdeki
yabancıların bakış açısı ile dışarıdaki yabancıların bakış açısındaki fark
görülüyor. Dışarıdaki yabancılar, içeridekine göre daha objektif ve daha
dürüstçe analizler yapıyorlar ve bu sayede kendi ülkeleri ile uluslararası
aktörleri Türkiye’ye karşı uyarıyorlar.
Kontrolden
çıkmak üzere olan, güç merkezi inşâ ederek kendi kendine yetmenin ötesinde
ihraç ettiği teknoloji ile çevresel bir etki alanı oluşturan bir Türkiye’den
bahsediliyor. Bunları dostça ve teşvik edercesine değil, tam aksine karşıtlık
ve rekabetin gereği yapıyorlar.
Ama
içimizdeki yabancıların durumu çok farklı; alışageldikleri gibi Türkiye’nin
küçük ve sınırlı bir elitin elinde kalmasını istiyor onlar. İdeolojik olarak
Türkiye’nin, Anadolu’nun tüm tarihî, dinî ve millî değerlerini reddederek Batı
kopyası ve hayranlığı anlayışı ile sömürgeden hâllice bir edilgen ülke
konumunda kalmasını istiyorlar.
İçimizdeki
yabancılar kendilerini, insanımızı ve devletini aşağılamak/kötülemek üzere
görevlendirmiş olduklarından, her olumlu gelişmeyi alaya alan, doğru yapılan
işleri görmezden gelen ve hattâ karalayan bir anlayışla içine kapanık,
özgüvensiz ve titrek bir eski Türkiye hayâlinin gereğini yapıyorlar.
İçimizdeki
yabancıların umut bağladığı dışarıdaki yabancılar bile Türkiye’ye daha çok
saygı duyuyorlarken, içimizdeki yabancılarsa hâlâ gönüllü kölelik yaptıkları yabancı
sahiplerine sâdıklar. Maalesef içimizdeki yabancıların sadâkatleri bu
topraklara, Devletimize ve milletimize olduğundan fazlasıyla dışarıdaki güçlere
yönelik!
O
yüzden ibret olarak Yunan spikerini sık sık dinletip içimizdeki yabancıların
havaya zıplamasını izlemek, son zamanların en favori eğlencesi oldu.
Kendimize
odaklanmalıyız
Pandemi
sonrasında yeni dünya düzenine hızla uyum sağlayıp rol alabileceğini ispatlayan
Türkiye, sadece yerli solunum cihazı üretme konusundaki dikkati ve inisiyatifiyle
bile şimdiden 1 milyar doların üzerinde sipariş aldı ve ihracat yapıyor.
Hastane
altyapısı ve sağlık turizmi konusundaki yetişmiş insan kaynağı, güçlü sektör tecrübesi
ve güvenilir kurumları sayesinde “geleceğin
sağlık sistemini şimdi, şu anda sunan ülke” durumunda.
Tarihin
içinde yapılan yolcuğun nereye varacağını ve gelecekte varılacak noktayı
gösteren bir yol haritası, GPS ya da navigasyon sistemi yok elbette. Bu anlamda
yaşlılarımız ve bilim adamlarımız kadar, devlet adamlarımız ile milletimizin
feraset ve öngörüsünden daha iyi bir gösterge yok.
Tarihî
yolcuğu en uzun ve kesintisiz milletlerden biriyiz; kendi yerli ve millî hâfızamızdan
daha faydalı bir işaret bulunmuyor. Bu anlamda yönümüzün doğruluğunu,
düşmanlarımızın bakışlarından da anlayabiliriz. Doğru yönde ilerleyip
ilerlemediğimizi anlamak için içimizdeki yabancılardan çok dışarıdaki
yabancılara bakmak faydalı oluyor. Kendimizi abartmadan ama hakkımızı yemeden
ve asla küçümsemeden neleri başarabileceğimiz konusuna odaklanmalıyız.
Sonuç
olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletimiz, kendi hedeflerine uygun
araçlarla uygun bir rotada ve istikrarlı bir şekilde ilerlemektedir. Yoldaki
engelleri aşmak için bazen yön değişikliği yapmakta, bazen engellerin
etrafından dolanmak ya da şartların oluşması için beklemek doğal. Ancak asla
geri adım atmadan ve vazgeçmeden kararlılıkla yürüyüşümüz devam etmelidir.
Başarı
için önemli olan, yolcuların uyumu ve ilerlenen istikamete ve de liderliğe olan
inanç ile hedefe ulaşma yönünde gösterilen disiplindir.
Son bir not: Herkesin “Yunan
Spiker” olarak tanıdığı Giannis Theodoratos’un, buraya iliştirdiğim linkte yer
alan videodaki son sözü şöyle: “Bir ülke
daha büyük jeostratejik çıkarlara sahip olduğunu göstermek ve kanıtlamak
istediğinde, o devlet güçlü bir donanma inşâ etmeye başlar.”
***
Yunan
Spiker: “Türk Deniz Kuvvetleri Akdeniz’e hâkim olacak!” https://www.youtube.com/watch?v=xb-Dhp36TiU