Türkiye yeni yüzyılda hangi referans aralığını hedefliyor?

Tarihî yolcuğu en uzun ve kesintisiz milletlerden biriyiz; kendi yerli ve millî hâfızamızdan daha faydalı bir işaret bulunmuyor. Bu anlamda yönümüzün doğruluğunu, düşmanlarımızın bakışlarından da anlayabiliriz. Doğru yönde ilerleyip ilerlemediğimizi anlamak için içimizdeki yabancılardan çok dışarıdaki yabancılara bakmak faydalı oluyor.

KENDİMİZİ nasıl ölçebilir ya da hangi konumda olduğumuzu nasıl görebiliriz? Şüphesiz, buna dair referans aralığını ve limit değerleri kendimiz hesaplamalı, hedeflerimizi ve istikametimizi kendimiz belirlemeliyiz. Aksi hâlde ilerlemek ile ileri gitmek arasındaki yanılsamanın kurbanı olabiliriz.

Bu durum fizik kanunu gibidir; aslında sonuç değerleri, baktığınız yere ya da olduğunuz konuma göre değişkenlik gösterir. Meselâ bir otobüsteyseniz, içinde bulunduğunuz otobüse ve diğer yolculara göre hareketsizsinizdir. Ama bu, yol almadığınız ya da ilerlemediğiniz anlamına gelmez. Siz, otobüsünüz ile yolda sollayarak geçtiğiniz kamyonlara göre belirli bir hızda ve aynı yönde ilerliyorsunuzdur.

Yoldaki diğer araçlarla aynı yönde ilerliyor olmanız, en doğru yolda ve yönde olduğunuz anlamına da gelmez. Siz, kendi hedefinize ulaşmak için kendi rotanızda ve kendi aracınızın kabiliyetine uygun bir hızla gitmelisiniz.

Bazen içinde olduğunuz otobüsü sollayıp geçen otomobillere bakıp geriye gittiğinizi bile düşünebilirsiniz. Yanınızda sizi geçmekte olan otomobilin mi ileri gittiği, yoksa sizin mi geri gittiğiniz ise göreceli yani değişkendir. Otomobilin belirli bir hızla ilerlediğini kabul ediyorsak, ona göre yavaş da olsa bir hızımız var demektir.

Diğer yandan, otomobilin ileride durduğunu düşünüyorsak ve aramızdaki mesafe açılıyorsa, o zaman bizim içinde olduğumuz otobüsün geriye gittiğini düşünürüz.

Dijital çağda olduğumuz için bazı sanal efektlerle yanılsamalar ve gerçeği farklı gösterme imkânları gelişti. Yalan ve propaganda amaçlı haberler ve algı operasyonları hepimizi kuşatmış durumda. Şöyle ki, içinde olduğumuz otobüsün yanındaki camlardan görüntü akıyor ve ağaçlar geride kalıyorsa, duran bir araçta bile ilerliyormuş duygusuna kapılabilirsiniz. Ya da tam tersi, ilerlediğinizi, doğru işler yaptığınızı, geliştiğinizi, büyüdüğünüzü fark etmenizi istemeyenler, size yerinizde saydığınızı düşündürmek için yan camlara sabit bir manzara yerleştirmiş durumdalar.

Tüm bunları şunun için yazıyorum: Türkiye’yi anlamak için yabancı kaynaklı analizleri takip etmek zorundayız. Dışarıdaki yabancılar kadar içimizdeki yabancıları da elbette unutmamalıyız.

Türkiye’yi dışarıdan okumak

Son yıllarda bir Yunan televizyonunda görevli, arama motorlarında “Meşhur Yunan Spikeri” şeklinde yazılınca hemen karşınıza gelen bir spikerden bahsediliyor. Türkiye’yi anlatan bu kişiyle ilgili yüzlerce sonuç çıkıyor. Öyle tahmin ediyorum ki, bu kişinin izlenme sayısı Yunanistan’dan daha çok Türkiye’dedir.

Yanlış anlaşılmasın, Yunanistan ile çok ilgilendiğimiz ya da Yunanistan’ı Türkiye’nin karşıtı, dengi ve ölçütü gördüğümüz için değil; bize böyle düşündürmek istemişler uzun zaman ama esasen hiç de öyle olmamıştır. Türkiye için Yunanistan bir yanılsama ile olduğundan büyük gösterilmiş, bizim de kendimizi olduğumuzdan küçük sanmamız istenmiş… Tabiî ki Türkiye’de kimse bu yanılsamayı ve hedef şaşırtmayı kabullenmemiştir.

Bu Yunan spikerin Türkiye’de meşhur olması, Türkiye’nin elde ettiği başarıları ve gelişmeleri kendi açılarından analiz ederek anlatması, dikkat çekmesi ve analiz etmesinden kaynaklanıyor.

Alman, İngiliz, Fransız ve Amerikan medya kuruluşlarında ve analiz yazılarında Türkiye’nin kısa ve orta vadeli adımları ile elde ettiği kazanımlar gayet iyi takip ediliyor.

Dış kaynaklı haberleri takip etmenin önemli bir faydası oluyor. Bu sayede içimizdeki yabancıların bakış açısı ile dışarıdaki yabancıların bakış açısındaki fark görülüyor. Dışarıdaki yabancılar, içeridekine göre daha objektif ve daha dürüstçe analizler yapıyorlar ve bu sayede kendi ülkeleri ile uluslararası aktörleri Türkiye’ye karşı uyarıyorlar.

Kontrolden çıkmak üzere olan, güç merkezi inşâ ederek kendi kendine yetmenin ötesinde ihraç ettiği teknoloji ile çevresel bir etki alanı oluşturan bir Türkiye’den bahsediliyor. Bunları dostça ve teşvik edercesine değil, tam aksine karşıtlık ve rekabetin gereği yapıyorlar.

Ama içimizdeki yabancıların durumu çok farklı; alışageldikleri gibi Türkiye’nin küçük ve sınırlı bir elitin elinde kalmasını istiyor onlar. İdeolojik olarak Türkiye’nin, Anadolu’nun tüm tarihî, dinî ve millî değerlerini reddederek Batı kopyası ve hayranlığı anlayışı ile sömürgeden hâllice bir edilgen ülke konumunda kalmasını istiyorlar.

İçimizdeki yabancılar kendilerini, insanımızı ve devletini aşağılamak/kötülemek üzere görevlendirmiş olduklarından, her olumlu gelişmeyi alaya alan, doğru yapılan işleri görmezden gelen ve hattâ karalayan bir anlayışla içine kapanık, özgüvensiz ve titrek bir eski Türkiye hayâlinin gereğini yapıyorlar.

İçimizdeki yabancıların umut bağladığı dışarıdaki yabancılar bile Türkiye’ye daha çok saygı duyuyorlarken, içimizdeki yabancılarsa hâlâ gönüllü kölelik yaptıkları yabancı sahiplerine sâdıklar. Maalesef içimizdeki yabancıların sadâkatleri bu topraklara, Devletimize ve milletimize olduğundan fazlasıyla dışarıdaki güçlere yönelik!

O yüzden ibret olarak Yunan spikerini sık sık dinletip içimizdeki yabancıların havaya zıplamasını izlemek, son zamanların en favori eğlencesi oldu.

Kendimize odaklanmalıyız

Pandemi sonrasında yeni dünya düzenine hızla uyum sağlayıp rol alabileceğini ispatlayan Türkiye, sadece yerli solunum cihazı üretme konusundaki dikkati ve inisiyatifiyle bile şimdiden 1 milyar doların üzerinde sipariş aldı ve ihracat yapıyor.

Hastane altyapısı ve sağlık turizmi konusundaki yetişmiş insan kaynağı, güçlü sektör tecrübesi ve güvenilir kurumları sayesinde “geleceğin sağlık sistemini şimdi, şu anda sunan ülke” durumunda.

Tarihin içinde yapılan yolcuğun nereye varacağını ve gelecekte varılacak noktayı gösteren bir yol haritası, GPS ya da navigasyon sistemi yok elbette. Bu anlamda yaşlılarımız ve bilim adamlarımız kadar, devlet adamlarımız ile milletimizin feraset ve öngörüsünden daha iyi bir gösterge yok.

Tarihî yolcuğu en uzun ve kesintisiz milletlerden biriyiz; kendi yerli ve millî hâfızamızdan daha faydalı bir işaret bulunmuyor. Bu anlamda yönümüzün doğruluğunu, düşmanlarımızın bakışlarından da anlayabiliriz. Doğru yönde ilerleyip ilerlemediğimizi anlamak için içimizdeki yabancılardan çok dışarıdaki yabancılara bakmak faydalı oluyor. Kendimizi abartmadan ama hakkımızı yemeden ve asla küçümsemeden neleri başarabileceğimiz konusuna odaklanmalıyız.

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletimiz, kendi hedeflerine uygun araçlarla uygun bir rotada ve istikrarlı bir şekilde ilerlemektedir. Yoldaki engelleri aşmak için bazen yön değişikliği yapmakta, bazen engellerin etrafından dolanmak ya da şartların oluşması için beklemek doğal. Ancak asla geri adım atmadan ve vazgeçmeden kararlılıkla yürüyüşümüz devam etmelidir.

Başarı için önemli olan, yolcuların uyumu ve ilerlenen istikamete ve de liderliğe olan inanç ile hedefe ulaşma yönünde gösterilen disiplindir.

Son bir not: Herkesin “Yunan Spiker” olarak tanıdığı Giannis Theodoratos’un, buraya iliştirdiğim linkte yer alan videodaki son sözü şöyle: “Bir ülke daha büyük jeostratejik çıkarlara sahip olduğunu göstermek ve kanıtlamak istediğinde, o devlet güçlü bir donanma inşâ etmeye başlar.”

***

Yunan Spiker: “Türk Deniz Kuvvetleri Akdeniz’e hâkim olacak!” https://www.youtube.com/watch?v=xb-Dhp36TiU