
20
Ekim 2011’de Muammer Kaddafi’nin öldürülmesiyle, zengin petrol yataklarını
kontrol altına almak isteyen emperyal güçlerin ismi “Halife Hafter” olan bir
darbeci üzerinden Libya’da nasıl kan kokusu almış köpekbalığı misâli saldırıya geçtiğine
şâhit olduk.
CIA tarafından yetiştirilen Hafter’in, ülkenin petrol
kaynaklarını emperyal güçlere peşkeş çekerek kendi koltuğunu sağlama alma
düşüncesi, Türkiye’nin sahadaki etkin rolü ve Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin
mücadelesi ile hüsrana uğradı.
2 Ocak 2020’de TBMM’de kabul edilen “Libya Tezkeresi” ile
Libya’ya askerî ve teçhizat yardımında bulunan Türkiye, düşmek üzere olan
Trablus’u kurtarmış, bununla beraber kritik konumdaki birçok bölgeyi kontrol
altına almıştır.
Hafter güçlerine destek veren Mısır, BAE, Suudi Arabistan,
Rusya ve Fransa güçlerine karşın Türkiye ve Katar, UMH’ye desteğini açıkladı.
Savaşın seyri Hafter lehineyken, bir anda Türkiye’nin bu sonucu tersine
çevirmesi, Hafter’e destek veren ülkeleri çılgına çevirdi.
Peki, Hafter’in arkasındaki güçler neden desteği
sürdürüyorlar? Bir lider olarak gördükleri için mi, Libya halkını hak ve
adaletle yöneteceklerini düşündükleri için mi?
Yoksa Hafter’i “Libya’nın öz evlâdı” gördükleri için mi?
Elbette hiçbiri!
Libya’nın Hilâl petrol bölgesi ve diğer zengin petrol
yataklarını ele geçirerek kendi ülkelerini zenginleştirip Libya’yı sömürge,
halkını da sefalet içinde bırakmak isteyenler, piyon Hafter’e sonsuz
desteklerini göstermektedirler.
Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesiyle Hafter destekçisi
ülkeler, rahatlıkla ulaşacaklarını düşündükleri bu bölgelere ulaşamayıp
emellerinde başarılı olamadılar. Türkiye destekli UMH, şu an düşmesine kesin
gözüyle bakılan Trablus’u tamamen kontrol altına aldı.
Sadece Trablus’ta değil, önceden kontrol ettiğinin 5 katı
büyüklüğündeki toprak parçasını da gerek sahada savaşarak, gerekse yereldeki
güçlerin de desteğiyle kontrolü altına aldı UMH. Şimdiki hedef ise, bir liman
şehri olan Sirte!
Diğer bir hedef de önemli bir hava ikmâl üssü olan El-Cufra Havaalanı…
Sirte ve Cufra’ya henüz tam anlamıyla operasyon başlamadan,
Mısır ve Fransa, çılgınca Türkiye aleyhine propaganda yapmaya başladılar.
Sirte niçin önemli?
Mısır bu iki bölge için “Kırmızı
çizgimiz” ifadesini kullanırken, sömürge düşüncesiyle Libya’yı üçe bölüp
petrol kaynaklarından yararlanmak isteyen Fransa ise, “Türkiye’ye tavrımız sert olacak” sözleriyle Türkiye’yi tehdit etme
cesaretinde bulundu.
Mısır’ın, sınırında yaşanan bir hâdise için açıklaması yapması
kabul edilebilecekken, Fransa’nın bu denli çıldırmış olmasının sebebi sizce ne?
Elbette yıllardan beri Afrika’da kurduğu sömürge düzeni ve oradan çıkardığı
petrolü Libya üzerinden ülkesine götürme isteği...
Fransa, 6 yıldan beri bölgede beklenti ve isteklerini
karşılamak için yoğun çaba sarf etmekte. Bunun için ilk olarak Sebha hattına hâkim
olmak istiyor. Çünkü Sebha’nın kuzeyinde inşâ edeceği üs ile Sirte şehrine doğrudan
bağlantı kurmak istiyor. Daha doğrusu, “istiyordu”…
Bu sayede Nijer, Çad ve Gine gibi, sömürdüğü diğer ülkelerden
ve Libya’yı da üçe bölerek kontrol altına alacağı bölgelerden çıkaracağı
madenleri ve petrolleri doğrudan Sirte Limanı’na ulaştırmak arzusundaydı.
Fransa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerle Libya’yı
üçe bölmüştü. Bunun üzerine Batı ve Orta Libya olarak anılan ve petrol
yataklarının olduğu Fizan yani Nijer ile direkt temas kuracak Sebha bölgesini
işgal etti. Tüm uyarılara rağmen o bölgeden çıkmadı.
Fransızları o dönem Libya’dan kovan Başbakan Mustafa Bin
Halim, Libya’da “birbiriyle kavga hâlinde
3 hükûmetin kurulmasının ve böylece ekonomisi çöken bir istikrarsız Libya’nın
varlığının istendiğini” anılarında anlatmıştır.
Daha sonra Libya bağımsızlığına kavuşmuş ve istikrarlı bir
yönetim benimsemiştir. Ancak bugün somut anlamda üçe ayrılmış bir Libya’nın
varlığı, o gün istediklerini başaramayanların bugün tekrar aynı girişim içinde
olduklarını açıkça göstermektedir.
17 Aralık 2015 tarihli Suheyrat Anlaşması’na göre Libya üç
bölgeye taksim edilecek, Ulusal Mutabakat Hükûmeti petrol gelirlerinin bir
kısmını BM tarafından tanınmamış bir topluluğa yani Hafter’e verecekti. Tıpkı İkinci
Dünya Savaşı sonrasındaki gibi...
Ancak Mustafa Bin Halim, âdeta 60 yıl önce değil de bugün de
Libya’da yaşayan duruşuyla bu oyunu bozmuştur.
Libya’da ikiyüzlü dünya
Dünyada eşi benzeri görülmeyen bu anlaşma, emperyal güçlerin
nasıl ikiyüzlü olduklarını göstermiştir. Dünyada kendi ülkesini yıkmaya çalışan
örgütlere fon ayıran tek ülke, maalesef Libya’dır. Bu durum BM eliyle
gerçekleşmektedir.
Libya’ya, “Bu durumun
oluşmaması durumunda petrol ihracatını keser, sizi tanımayız” denilmektedir.
Sisi, Hafter ile yaptığı görüşme sonrası Libya’yı üçe
böleceklerini ve gelirlerin dağıtılacağını ifade etmişti. Bu söylem 70 yıl
önceki emperyal söylemin ta kendisiydi!
Yine Başbakan Mustafa Bin Halim’in anılarına göre, Libya’nın
bağımsızlığını kazanmasının ardından Fransız vekiller, Dışişleri Bakanı’na, “Libya’nın bağımsızlığını nasıl kabul
ettiniz?” hesabı sorarlar. Dışişleri Bakanı ise bugünkü oyunu daha iyi
açıklayan bir cevap verir: “Biz Libya Anayasası’nın
sadece federal anayasa olmasına izin verdik. Bu sayede istemiş olduğumuz Fizan
bölgesine her daim ulaşacak pozisyondayız.”
Yine anılardan öğrendiğimize göre, dönemin İngiltere Çalışma
Bakanlığı, Libya Çalışma Bakanı’na bir mektup yazmış ve Berka ile Sirte
arasındaki yolun bakımının yapılmamasını istemiştir. Amaç, Libya’nın Trablus ve
Bingazi iletişimini kesmek, toplulukları birbirinden ayırmaktır. Tıpkı bugün
gibi...
UMH güçlerinin Sirte’nin bazı bölgelerini ele geçirmesinin
ardından çıldıran Fransızlar, bölgeye savaş gemilerini gönderdi. Çünkü Türkiye,
Libya’nın bir bütün olarak kalmasını isterken, Fransa ise parçalanmış ve Fizan
bölgesini kontrol altına aldığı bir Libya istiyor. Amacı, az önce bahsettiğimiz
gibi, Fizan bölgesinden çıkaracağı petrolü Sirte limanı üzerinden ülkesine
aktarabilmek. Çünkü diğer türlü Nijer, Çad, Gine, Orta Afrika ve Libya’dan
çıkaracağı rezevleri Kamerun’dan Atlas Okyanusu’nu dolaşarak ülkesine
ulaştırmış olacak. Yani Fransa, böylece büyük bir mâliyet hesabında…
18 Haziran’da Londra’da çıkan BAE ve Suudi Arabistan destekli
El-Arab gazetesi, “Libya’nın güneyi,
Fransa’nın kırmızı çizgisidir” başlığını attı.
Türkiye’nin, Fransa’dan önce Tamanhint Askerî Üssü’nü
almasıyla El-Şerare ve Fil petrol alanlarına hâkim olacağını ve bu sayede
Fransa’nın projelerini yok edeceğini aynı gazete aktarmaktadır. Tamanhint,
Fransa’nın üs kurmak istediği Sebha’nın hemen kuzeyinde bulunuyor. İşte Fransa’nın
son dönemdeki saldırganlığı da bu gerçekten kaynaklanıyor!
Ülkeleri ve bölgeleri kendi emperyal çıkarları uğruna
harcayan ve masumların kanı için tek bir acıma duygusu içinde olmayanların ne
Libya halkı, ne de Hafter gibi bir kaygısı vardır.
Onların tek
kaygısı, petrol yataklarını ele geçiremeyecek olmaktır. Türkiye, Suriye’de
olduğu gibi bugün de Libya’da, Libya halkına huzur getirmek ve barışı tesis
etmek için meşru hükûmet ile iş birliği içindedir.
Türkiye niçin Kuzey Afrika’da olmalı?
Türkiye’nin hiçbir ülkenin madeninde ve zengin petrol
yataklarında gözü yoktur. Öteden beri sömürülen birçok Afrika ve Orta Doğu
devleti, Türkiye’nin gelip birçok alanda iş yapmasını istemektedir. Dün Osmanlı
ile olduğu gibi, bugün de Türkiye mazluma el uzatan ülke konumundadır.
Türkiye’nin “işgalci” olduğuna yönelik temel bir dayanağı
olmayan ithamları ortaya sürenlerse büyük bir hezeyan içendedirler.
Cezayir ve Tunus özelinde tüm Mağrib’de insanların dillerini
değiştirenler, Osmanlı’nın ve Türkiye’nin hoşgörüsünü görmek istemeyenlerdir.
Ancak hiç kusura bakmasınlar, bugün Türkiye, kendisinden
yardım isteyen hangi ülke olursa, o ülkenin yardımına koşacaktır, koşmaktadır!
Ucuz politik söylemlerle iç siyâsî dengeler üzerinde popülizm arayanlar
kaybetmeye mahkûmdurlar.
Türkiye, siyâsî otoritesiyle, askeri ve istihbaratıyla bugün
sahada etkin ve caydırıcı bir rol üstlenmektedir. Türkiye, her bir toprak
parçasında haksızlığı, zulmü ve sömürge zihniyetini bitirme adına hareket
etmektedir.
Bu, gönül coğrafyamızın ve kadim medeniyet tarihimizin bize bahşettiği bir görevdir!