Türkiye’nin Çözüm Ajandası (11): Ticarete ideal ahlâkı entegre etmek

Bugün küresel emperyalist aklın egemen olduğu ticaret sahası, Batı tipi hukukî zeminle birleştirilerek adalet ve ekonomi alanında devletleri açmazlara hapseden bir seviyeye erişmiştir. Türkiye’de de bu seviyeyi hissetmemek elde değildir. Ancak akıl odur ki, ticarete ilişkin düzenlemeleri yalnızca devlet kanadından bekleyerek bütün yükü onun omuzlarına yüklemek yanlıştır. Bu durum, yerli ve millî akla terstir.

AJANDA Yayın Grubu’na mensup dev bir kadroyla hazırladığımız “Türkiye’nin Çözüm Ajandası” serimizin 11’inci çalışmasıyla karşınızdayız bugün.

Ticaret, kendisine hukuk alanında doğrudan bir başlık açabilmiş, kamuyu doğrudan bütünüyle ilgilendiren başlıca konulardan biridir. Bugün küresel emperyalist aklın egemen olduğu ticaret sahası, Batı tipi hukukî zeminle birleştirilerek adalet ve ekonomi alanında devletleri açmazlara hapseden bir seviyeye erişmiştir. Türkiye’de de bu seviyeyi hissetmemek elde değildir.

Ancak akıl odur ki, ticarete ilişkin düzenlemeleri yalnızca devlet kanadından bekleyerek bütün yükü onun omuzlarına yüklemek yanlıştır. Bu durum, yerli ve millî akla terstir.

İdeal ahlâkın biricik işaretlerine sahip İslâm temelinden hareketle ticaret hayatına getirilecek düzenlemeler, yalnız Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, tüm insanlığın yeniden refah ve mutluluğa erişmesine zemin oluşturacaktır.

Bu minvâlde “ticaret” üzerine yapılan tespitler ve geliştirilen önerilerden oluşturduğumuz kısa manzûmeyi değerlendirmenize sunarız.

***

Tespitler

2001’deki ekonomik kriz öncesi, sırası ve sonrasında ülkemiz, komisyonculuk üzerine kurulu bir ticaret bataklığına sokulmuştur.

Sudan fındığa, beyaz eşyadan otomobile, konuttan sporcu transferlerine değin her konuda “komisyon” adlı kurum, tüm iğrençliği ve istismarı ile ortadadır ve ülke ticaretinin altını oymaktadır.

Rekabet seviyesi düşmekte, serbest piyasa ise tüm ticaret kimliğini erimektedir. Küçük balıklar, büyük balıklara “tam rekabet piyasası ve serbest piyasa” başlıkları altında yem edilmektedir.

Komisyonculuğun yanında “gizli stokçuluk” şeklinde yeni bir tampon kurum doğmuştur. Dolaşması gereken para dahi tasarruf yoluna değil, stoklanma yoluna itilmektedir. Tefecilik fahiş seviyelere ulaşmış, güven duygusu dibi görmüştür.

Kayıt dışı ticaret, kayıtlı ticârî faaliyetleri aksatmakta ve zarara sokmaktadır.

Vergisini verenin, vergisini vermeyene getirilen yeni düzenleme yahut görmezden gelinmesi durumlarına karşı tepkisi büyümektedir.

Esnaftan tacire her iş sahibi, bir başkasının parasını kullanarak ticârî işlerini yürütmektedir.

Bazı işletme ve tüccarların, bankalardan aldıkları kredilerle borçlarını kapatarak piyasaya dolaşacak para aktarmak yerine vadeli mevduat veya dövize yatırım yaptıkları, utanılacak bir gerçeklik olmuştur.

Ülkemiz turizm anlayışı, “Her şey dâhil” çukuruna düşmüştür ve bu, turistin para harcamasını engellemektedir.

Tavsiyeler

Yabancı para ile ticârî işlem tam anlamıyla önlenebilir, alternatif iletim yöntemleri geliştirilebilir.

Örneğin 8 bin liralık ödemelerin banka aracılığıyla yapılma zorunluluğu kaldırılarak bu işlemden masraf alınmayabilir. Böylece küçük miktarda dolaştırılan paranın kayıt dışı yollarla iletisinin önüne geçilebilir.

Bankaların 7 gün 24 saat EFT yapabilir bir sistem geliştirmeleri sağlanabilir. Hattâ bu anlamda merkezî bir müessese oluşturularak havuz iletimi kurulabilir.

Ticaretin reel hâle gelmesi bugün çok önemlidir. Komisyonculuk ve stokçuluk, daha doğru bir tâbirle “gölge tüccarlık” karşısında teröre karşı mücadele eder gibi mücadele edilmelidir.

KOBİ destek fonlamaları arttırılabilir. Ancak bunun yanında denetim mekanizması da reforme edilmelidir.

Demir yolu işletmesi yalnızca bir kamu kurumumuz eliyle gerçekleştirilmekle kalmamalıdır. Bu anlmada tren yolcu ve yük taşıma hizmeti verecek şirketlere fırsat verilebilir, hattâ teşvik edilebilir.

Turiste doğrudan ulaşarak, uzun yollar aşarak sadece yeni duvarlar görmek için mi ülkemize geldiği sorulabilir, hava alanlarından deniz limanlarına, otobüs terminallerinden şehir merkezlerine değin çekici ofisler oluşturarak yemekten giyime, müzikten tarihe tüm alanlara yönlendirecek teşvik sahaları oluşturulabilir. Bu projeyi belediyeler değil, yine seyahat acenteleri yürütmelidir. Zira “Her Şey Dâhil” komplosunun bedelini ödemelidirler.