Türkiye’nin CHP sorunu

FETÖ terör örgütünün bankalarına, gazetelerine, televizyonlarına el konulurken kapılarında ağlaşan CHP’li vekilleri, özellikle Mahmut Tanal’ı hepimiz dün gibi hatırlıyoruz sanırım.

GEÇEN hafta maalesef menfur bir terör saldırısına şahitlik ettik. Mersin Polis Evi’ne düzenlenen terörist saldırısı sonucunda bir kahraman polisimiz şehit oldu, geride gözü yaşlı iki yetim bırakarak mâkâmların en yücesine erişti.

Allah mekânını Cennet eylesin ve şehidimizi vaat ettiği gibi Peygamber Efendimize (sav) komşu kılsın.

Böyle bir konuyu, içinde “şehit polis” geçen bir haberi siyasete malzeme etmekten hicap duyuyorum lâkin bu saldırıyla birlikte Türk siyasetinin ne kadar terör ile iç içe, koyun koyuna, omuz omuza olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını da not etmeden geçemiyorum.

HDP’nin terör örgütü ile kan kardeşliğinin çok ötesinde, derin, sinsi, alçak, saman altından yürüyen başka ilişkilerinin de olduğunu böyle bir elim saldırı sonrası bir kez daha müşahede etmiş olduk.

Mezkûr saldırıyı kınayan birçok siyasi, teröristlerden, saldırının faillerinden, terör örgütünden hiç bahsetmeden, genel geçer taziye mesajları yayınladı.

Teröristin sırtını sıvazlayan ve Yedili Masa’nın altındaki ortağı gücendirmeme kabilinden bu mesajlar dahi bu kirli ortaklığın ayan beyan dışa vurumudur haddizatında.

Saldırıyı gerçekleştiren teröristin CHP’nin Tutuklu Gazeteciler Raporu’nda adının geçmesi, CHP kanadında bir panik havası meydana getirdi hâliyle.

Sonrasında CHP, olayı bulandırma, hedefi saptırma, manipülasyon üretme yoluyla her zamanki refleksi ile bu saldırıyı da Hükûmet’in üzerine yıkma, terörist aklama moduna geçti.

Şahsen bu terörist hakkında CHP’nin “masum gazeteci” diye rapor düzenlemesi (hatta kendi raporlarında bile kadın terörist hakkında PKK terör örgütü üyeliği suçlaması bulunduğu yazıyor) beni zerre miskal şaşırtmadı.

Zira teröriste sahip çıkma, terörist aklama, terör örgütüne omuz verme konusunda CHP’nin sicili oldukça kabarık ve kirli.

Buna çok benzer bir eylem de 2012 yılında gerçekleştirilmişti. İstanbul Sultanahmet’te intihar saldırısı düzenleyerek bir polisimizi alçakça şehit eden DHKP-C’li canlı bomba Elif Sultan Kalsen’in de CHP’nin yayınladığı İnsan Hakları Raporu’nda “mağdur” olarak gösterildiğini tek hatırlayan ben değilimdir sanırım.

Ayrıca, CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın kutsal Meclis çatısı altında ağırlayıp, stetoskobu kelepçe gibi bileğine dolayarak şov yaptırdığı ve “mağdur” diye lanse ettiği Ceren Güneş kod adlı PKK’lı Özge Aydın, Resulayn’da PKK/YPG saflarında Mehmetçiğe kurşun sıkarken öldürülmüştü.

Güya o “mağdur” kız, masum bir tıp öğrencisi idi.

Kırmızı fularlı kızı hatırlar mısınız peki?

Kamuoyunun “kırmızı fularlı kız” olarak tanıdığı Gezi “aktivisti” Ayşe Deniz Karacagil, Rakka’da, PKK saflarında sarı torbaya girmişti. O kırmızı yularlı kızı anma yürüyüşünde HDP’liler ile birlikte CHP milletvekillerinden Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ve Onursal Adıgüzel de vardı.

Terör seviciliği konusunda SİHA Sezgin’e ayrı bir paragraf açmak lâzımdır. Kendilerini sık sık terörist cenazelerinde gözü yaşlı, terörist mezarları başında boynu bükük görmeye ziyadesi ile alışığız. Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden teröristlerin de savcımızın odasında iken akıllarına arabuluculuk için ilk SİHA Sezgin gelmişti nedense!

Zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e suikast hazırlığı içinde iken yakalanan DHKP-C’li Mehmet Ali Uğurlu’nun tahliyesi için imza kampanyasına destek veren de yine CHP’li isimlerdi.

FETÖ terör örgütünün bankalarına, gazetelerine, televizyonlarına el konulurken kapılarında ağlaşan CHP’li vekilleri, özellikle Mahmut Tanal’ı hepimiz dün gibi hatırlıyoruz sanırım.

Yine iki DHKP-C’li terörist, üzerlerinde patlayıcı düzeneklerle Meclis’e giriş yaparken yakalanmışlardı vakti zamanında. Girişte Mahmut Tanal’ı ziyarete geldiklerini söylemişlerdi güvenliğe. 

CHP’li belediyelere tıka basa, yangından mal kaçırırcasına doldurulan terör iltisaklı isimler, hatta terör örgütü üyeleri, dağ kadroları hepimizin malûmu…

CHP’nin 7 Şubat’ta, 17/25 Aralık’ta, hatta 15 Temmuz’da pozisyonu apaçık ortada.

Bu listeyi epeyce uzatmak pek mümkün. Aslına bakarsanız, balık baştan kokmuş durumda!

Bu isimlerin başında Genel Müdür olarak “YPG’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” diyen, YPG sınır köylerimize roketler yağdırırken “YPG bize mi saldıracak?” diye zırvalayan, FETÖ’nün eline tutuşturduğu tapeleri Gazi Meclis’te millete servis etmekte beis görmeyen, sık sık Demirtaş’ı serbest bırakma, KHK’lı FETÖ’cü militanlara görevlerini iade etme vaatlerinde bulunan, hendek terörü yaşadığımız günlerde devlete başkaldıran teröristleri “arkadaş” olarak tesmiye eden “Demokrat Amca” Bay Kemal olduktan sonra, az bile yapıyorlar.

İmam-cemaat ilişkisi…

Yedili Masa’nın gizli ve açık olarak bakan pazarlığı yaptığı HDP’nin pozisyonunu hepimiz biliyoruz. Pozisyonları gayet net ve maalesef alıcısı da var.

Peki, CHP’nin suret-i haktan görünen bu sinsi, alçak ve kirli pozisyonu ne olacak?

Burada defalarca yazdım, yine yazıyorum. CHP, kaset operasyonundan sonra açık şekilde bir millî güvenlik meselesi hâline gelmiştir.

Hatta bu ifademi ileri götürüyor ve diyorum ki, “Artık Türkiye’nin terör meselesi kalmamış, terör meselesi, ‘CHP meselesine’ evrilmiştir”.

Allah, bu kirli ilişkiyi görmeyen, göremeyen, görmesine rağmen siyâsî saiklerle hâlâ CHP’nin ardından giden kitleye akıl, fikir, feraset versin!

Ve Allah bunlara fırsat vermesin! (Âmin.)

Kalınız sağlıcakla.