
BELÇİKA, Avrupa’nın kalbi olarak bilinse de sokaklarında gezerken Anadolu’nun sıcaklığını hissetmek mümkün. Özellikle Brüksel, Anvers, Gent ve Charleroi gibi şehirlerde güçlü bir Türk toplumu var.
Belçika’da yaşayan Türk nüfusuna dair en güncel tahminler, 2023 yılı itibariyla yaklaşık 250 bin kişi civarındadır. Bu sayı, Belçika’nın toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 2’sine denk gelmektedir.
Peki, Belçika’daki Türkler nasıl bir hayat sürüyor? Türklerin yaşadığı zorluklar neler? Türk kültürü, burada nasıl yaşatılıyor? İşte Belçika’daki Türklerin izinde unutulmaz bir yolculuk…
Türk mahalleri ve sosyal hayat: Belçika’nın başkenti Brüksel’de Saint-Josse ve Schaerbeek gibi bölgelerde Türk mahalleri göze çarpıyor. Bu bölgelerde yürürken Türk bakkallarını, restoranlarını, pastanelerini ve kahvehanelerini görmek mümkün. Özellikle hafta sonları pazarları ziyaret etmek, Türkiye’den gelen ürünlerle dolu tezgâhları keşfetmek oldukça keyifli.
Emektar Türkler: Kimisi iş yerinde tezgâhının başında, kimisi kahvehanede, kimisi çocuklarını okula götürüp alıyor, kimisi sokağın başına oturmuş kaygılı gözlerle etrafını izliyor. Yaşadıkları hayatın zorlukları omuzlarını oldukça düşürmüş. O omuzlara bir de sıla hasreti yüklenmiş, kaldır kaldırabilirsen… Tarihimizde hepimizin diline pelesenk olmuş önemli bir söz var: “Türkler geliyor…” Türkler Belçika’ya gelmiş, gitmek istiyor, ancak gelmek kadar dönmek kolay değil. Dile kolay, en az 30, 40, 50 yıllık hikâyeler var. 1960’lı yıllarda iş gücü göçü ile başlayan bu yolculuk, günümüzde artık üçüncü ve dördüncü nesil Türkleri kapsayan bir serüvene dönüştü. Ancak bu süreç, beraberinde zorlukları da getirdi. Bu zorlukları kalemimin yazdığı kadarıyla anlatmaya çalışacağım.
Dil bariyeri ve eğitim engeli: Belçika’da yaşayan Türklerin en büyük sorunlarından biri, dil bariyeri... Ülkede hem Fransızca hem de Flamanca konuşuluyor. Birçok Türk ailesi evde Türkçe konuştuğu için çocuklar okulda dil konusunda sıkıntı çekebiliyor. Bu da eğitimde başarı oranlarını düşürebiliyor ve gençlerin daha iyi kariyer imkânlarına sahip olmasını zorlaştırıyor. Dil engeli, iş hayatında da kendini gösteriyor. Yeterli düzeyde Fransızca veya Flamanca bilmeyenler için iş bulmak büyük bir mücadeleye dönüşebiliyor. Dil konusunda yaşanan bu zorluklardan kaynaklı Türk çocukları okumayarak işçi olarak çalışmayı tercih ediyorlar. Türk çocukları Belçika’da aileleri ile birlikte esnaflık yaparak hayatlarını sürdürüyorlar.
İşsizlik ve ekonomik zorluklar: Belçika’daki Türklerin önemli bir kısmı orta ve alt gelir seviyesinde yer alıyor. Vasıfsız işlerde çalışanlar, iş güvencesi ve sosyal haklar konusunda sıkıntılar yaşayabiliyor. Özellikle gençler arasında işsizlik oranı oldukça yüksek. İş başvurularında isimlerinden dolayı ayrımcılığa uğradıklarını dile getiren birçok Türk genci, fırsat eşitsizliği ile mücadele etmek zorunda kalıyor.
Kültürel kimlik ve uyum problemi: Belçika’daki Türkler, iki kültür arasında sıkışmış bir kimlik bunalımı yaşayabiliyor. Bir yanda geleneksel Türk aile yapısı, diğer yanda Batı’nın bireyci ve özgürlükçü yaşam tarzı var. Bu iki farklı dünya arasında denge kurmak, özellikle gençler için büyük bir meydan okuma hâline gelebiliyor. Kendi kültüründen uzaklaşma kaygısı taşıyan gençler, bazen toplumdan dışlanmış hissedebiliyor.
Irkçılık ve ayrımcılık: Belçika’nın, Türklere karşı ayrımcı söylemler ve uygulamalar ile baskıcı bir politika izlediğini gözlemleyebiliyoruz. İş hayatında, eğitimde ve günlük yaşamda Türkler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görebiliyor. Başörtüsü takan kadınlar, okulda veya iş yerinde baskı hissedebiliyor. Medyada Türk toplumu zaman zaman olumsuz algılarla yansıtılıyor. Türk caddelerine bakım ve hizmet götürülmediği de rahatlıkla görülebiliyor. Tüm bu sorunları kısa başlıklarla özetledikten sonra isterseniz kardeşlerimizin yaşadıkları hikâyelere biraz değinelim…
Belçika, Küçük Emirdağ: 1960’lı yıllarda Belçika, hızla sanayileşen bir ülke olarak iş gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bu dönemde, Türkiye ile Belçika arasında bir iş gücü anlaşması yapıldı. Türk işçileri, özellikle işçi alımı için Belçika’ya yönlendirildi. Emirdağlılar da bu göçmen gruplarının bir parçasıydı. Çoğunlukla köylerinde tarımla uğraşan Emirdağlılar, iş bulmak ve daha iyi yaşam koşulları sağlamak amacıyla Belçika’ya göç etti.
İlk başta tek başına çalışan işçiler, zamanla ailelerini yanlarına alıp Belçika’ya yerleşmeye başladılar. Emirdağlılar, Belçika’nın farklı şehirlerinde ve özellikle büyük sanayi şehirlerinde yoğunlaştılar. Bununla birlikte, kendi kültürlerini ve geleneklerini yaşatmaya çalışarak Emirdağ’a özgü dernekler ve topluluklar kurdular.
Belçika’daki gurbetçilerin çoğunluğunu oluşturan Emirdağlılar olsa da, Türkiye’nin birçok ilinden gurbetçi kardeşlerimiz Belçika’da yaşıyor. Dolayısıyla ben konuyu Gurbetçi kardeşlerimiz olarak ele alacağım.
Yürek yakan gurbetçilik: Bakkalından kasabına, öğretmeninden doktoruna, siyasetçisinden bürokratına hepsinin ortak derdi aynı. Vatanlarından uzakta yaşamak, kendilerini ne Belçika’da ne de Türkiye’de konumlandıramamak… Ortada kalmışlık psikolojisi ile günlük hayatlarını sürdürmek… Gurbetçi kardeşlerimizle konuştuğum da, Türkiye’ye geldiklerinde kendilerine Euro gözüyle, Belçika’ya geldiklerinde ise mülteci gözüyle bakıldığını ifade ediyorlar. Gurbetçi tanımını tam manası ile yaşadıklarını ve bunun kendilerini çok yorduğunu üzülerek anlatıyorlar. Yaşadıkları ülkede hiçbir yere sığamayan gurbetçi Türkler, çok çalışmanın vermiş olduğu yorgunlukla baş gösteren hastalıklarla mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin en başında sapkın güruhlar var. Bunlardan en önemlisi LGBT-İ geliyor.
Kurallar silsilesi Belçika’da LGBT-İ sapkınlığı çok önemli bir yere sahip. Resmî binaların tamamında, sokak aralarında ve her yerde LGBT-İ bayraklarını görmek mümkün, hatta trafik çizgilerini LGBT-İ renkleri ile çizmişler.
Yılda bir defa düzenledikleri LGBT-İ sapkın pride organizasyonlarında tüm dünyadan bu sapkın güruhun üyeleri geliyor ve kutlamalar yapılıyor. Alkolün ve sapkınlığın zirvesinin yaşandığı bu organizasyonlarda ne yazık ki eğlence olarak gelen farklı kişileri de yeni üye olarak kazanıyorlar.
Gençlerin zihinlerini özgürlük, hak ve hürriyet adı altında kontrol altına alarak duygusal ikna yöntemi ile ele geçiriyorlar. Gençler ise bunun vicdanî bir durum olduğunu düşünerek bu sapkın güruhu bilmeden destekliyorlar.
LGBT-İ dersi Belçika okullarında zorunlu ders olarak okutuluyor. Müslüman ve Hıristiyan aileler bu durumdan rahatsız, ancak Belçika halkı, yönetimde olan bir ülke değil. Halkın ne istediği çok da önemli değil. Belçika, Avrupa’nın dünya üzerindeki projelerini hayata geçirip, servis ettiği bir üs. Türk aileler de bu durumdan çok rahatsız. Bu yüzden çocuklarını okutmak yerine kendi meslekleri doğrultusunda konumlandırıyorlar. Belçika’da yaşayan Türk aileler kendilerini muhafaza etmek için kültürlerine sıkı sıkıya bağlanmışlar. Birçok konuda çocuklarını eski Türkiye çocukları gibi muhafaza etmeyi başarmışlar. Özel günlerde, düğünlerde, bayramlarda bir araya gelen gurbetçilerimiz, birbirlerine kenetlenip ayakta kalabiliyorlar. Belçika’da yaşanan ekonomik krizden dolayı Türkiye’ye dönmek isteyen gurbetçilerimizin sayısı da bir hayli fazla.
Sırasıyla ele alacak olursak… Türk erkekleri kahvehane kültürünü Belçika başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine taşımışlar. Sosyalleşme ihtiyaçlarını kahvehanelerde gideriyorlar. Üzüldüğüm noktalardan biri ise, bu kahvehanelerde çayın yanı sıra alkolün olması. Kısaca sadece kültürümüzün tuttuğu gurbetçilerimizde kültürümüz de yetmez hâle gelmiş.
Türk kadınlarımıza gelince… Birçoğu ile tanışıyor olmanın mutluluğunu yaşadığımı söylemek isterim. Misafirperverliklerinden hiçbir şey kaybetmemişler. Samimi, sıcak ve içtenler. Türkiye’deki bazı kadınlarımız gibi ego duyguları oluşmamış. Çocuklarını okula taşırken, çalışan eşlerine iş arkadaşı olmayı ve aynı zamanda ev hanımı kalabilmeyi başarmışlar. Bazıları, yaşadıkları ülkenin dilini bilmeden çocuklarının bulundukları okullarda ayrımcılığa maruz kalan veliler olarak mücadele ediyorlar. Bazıları ise ailelerini ayakta tutmanın derdinde ve hayatın akışına kendilerini bırakmış olarak yaşıyorlar. Gurbetçi kadınlarımız başta olmak üzere zorlu koşullarda hem ülkemizi temsil ediyor, hem de ayakta kalabiliyor olan tüm gurbetçilerimizi buradan kutluyorum. Zoru başarıyorsunuz, her biriniz birer temsil kahramanısınız…