Türkiye’nin “Ada” ajandası

Deniz ufku, derinliği ve dalga boyu unutulmasa, dibimizde onlarca ada Yunanistan’a bırakılır mı? 28 Şubat sürecinde darbe yapma heveslisi Deniz Kuvvetleri’ndeki damarın, acaba ülkenin geleceğini “karalara bağlamak” gibi bir niyetle eline geçen ne? Dolayısıyla Türkiye’nin Kıbrıs meselesine tatil ve balık gözüyle değil, “Ada” gözüyle bakması ve deniz hâkimiyeti bilinciyle strateji geliştirmesi çok ama çok hayatîdir! Tabiî Sayın Erdoğan’a başından beri “rakı-balık ve tatil-kumar” sebebiyle itiraz eden zihniyet, Sayın Erdoğan’ın deniz tutkusundan haberdar değil!

Yarım “Ada”

TÜRKİYE bir yarımada. Fakat insanımızın hafızasında yarımada fikri, bilinci ve kültürü neredeyse hiç yok. Deniz kıyısı olan şehirlerimiz var ve bu nedenle deniz hakkında iki edinim var sadece: Tatil ve balık…

Fakat devlet, denize “tatil ve balık” diye bakamaz. Devlet denize baktı mı, başka şeyler görür, görmelidir! Özellikle imparatorluk deneyimi olan yani Osmanlı döneminin deniz hâkimiyeti dikkate alındığında, devlet, denize baktığında “gelecek ve güç” görür.

Bugün ABD’nin dünya gücü, denizlerdeki hâkimiyeti ve gücü sebebiyledir. Bugün Çin’in devasa güç hâline gelemeyeşinin en önemli nedeni, denizdeki hâkimiyetinin zayıflığıdır. Bugün Yunanistan’ın durmadan Türkiye’ye horozlanma sebebi, yine deniz hâkimiyetinde küresel güçlere yaptığı taşeronluktur.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti denize nasıl bakar, nereden bakar ve deniz hâkimiyeti ne durumdadır?

Çok ilginçtir ve üzücüdür ki, konu denizlere değil de iç politikaya hâkim olmak yani ülkenin karasında hâkimiyet söz konusu olduğunda, Deniz Kuvvetleri içinde bir damar (NATO’cu), hemen “darbeci” kesiliyor. Bütün darbelerde bu damarın aktifleştiğini görüyoruz. Neden? Çünkü bu damar, NATO’culuk adına ülkenin hizada tutulmasından sorumlu!

Neyse, konumuz bu değil. Konumuz, “ada” fikri, bilinci ve neler yapıldığına ilişkin… Bu damarı kenarda tutarak devam edelim…

Bir sefer, “deniz” dediğiniz, aynı zamanda da “kara” demektir. Çünkü denizin altı karadır. Yani denizi ne kadar kontrol altında tutuyorsanız, o kadar karayı da kontrol ediyorsunuz demektir. Özellikle doğal rezervler konusunda artık deniz ön plânda.

“Mavi Vatan” derken, tam da bu kastedilmektedir! Hatta hava sahasını bile ayrı vatan olarak tanımlamak mümkün. Nitekim hava sahası ihlâllerinde, uyarı sonrası uçakları düşürme yetkisi var ülkelerin. Bu bağlamda Türkiye’nin yarımada oluşunun farkındalığını yani tatil ve balık dışındaki önemini fark ettiren tek gündem var: “Kıbrıs”!

Evet, Kıbrıs meselesi olmasaydı, Türkiye deniz hâkimiyeti ve gücü konusunda uyanık kalamazdı. Kıbrıs’ı kaybetmek demek, Türkiye’yi sadece kara parçası yapar ve bu yüzden ülkeyi “kara” günler bekliyor demektir.

Kıbrıs Türkleri içinde de NATO’culuğu “darbeci” diye tercüme eden bir damar var. Hatta “Türkiye elini Kıbrıs’tan çeksin; tatil ve balık bize yeter!” diyen (maalesef) siyâsî oluşumlar da var. Ancak bu tatilci ve balıkçı kafaya karşı Türkiye, denizden çekilecek veya denizin Türkiye’den çekilmesine müsaade edecek değil!

Nitekim Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’ta attığı adımlar ve vereceği müjdeler, “deniz hâkimiyeti” stratejisinin birer taktiği hükmündedir. Üstelik tatili kumar bellemiş, balığı da “Güney Kıbrıs’la rakı sofrasında balık yemek” diye öğrenmiş “tuzu kara” politikacılara Kıbrıs bırakılacak değil!

Tam “ada”

İngiltere, ada… Dünyada girip çıkmadığı kara bırakmadı. Hatta denizden ve karadan çekildiği zamanlarda bile, bir de işgal ettiği “akıllarda” kaldı. “İngiliz aklı” diye bir olgu var!

Bugün Türkiye’ye Kıbrıs sorunu çıkaran da İngiltere!

Osmanlı’nın son döneminde alacaklarına karşılık kiraladığı Kıbrıs adasında İngiliz oyunlarının sonunda bugünkü Kıbrıs krizi var. Çünkü İngilizler önce “Tatil ve balık bedava!” diye kampanya yürüterek halkın bir kısmını oyalarken, bu arada İngiliz oyunları serisini de devreye sokuyor. Gelinen nokta malûm…

Deniz ufku, derinliği ve dalga boyu unutulmasa, dibimizde onlarca ada Yunanistan’a bırakılır mı? 28 Şubat sürecinde darbe yapma heveslisi Deniz Kuvvetleri’ndeki damarın, acaba ülkenin geleceğini “karalara bağlamak” gibi bir niyetle eline geçen ne?

Dolayısıyla Türkiye’nin Kıbrıs meselesine tatil ve balık gözüyle değil, “Ada” gözüyle bakması ve deniz hâkimiyeti bilinciyle strateji geliştirmesi çok ama çok hayatîdir!

Tabiî Sayın Erdoğan’a başından beri “rakı-balık ve tatil-kumar” sebebiyle itiraz eden zihniyet, Sayın Erdoğan’ın deniz tutkusundan haberdar değil!