Türkiye İsraf Raporu

İhtişamlı sofralarda el değmeden çöpe giden şatafatlı tabaklar, başta Afrika olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde açlıktan hayatını kaybeden çocukların vebâlini almaktadır. Çünkü dünya üzerinde herkesi beslemek için yeteri kadar yiyecek olmasına rağmen yaklaşık 815 milyonu aşkın insan, günlük olarak tüketmesi gereken gıdaya ulaşım sağlayamamaktadır. Gıda israfı sorunu son zamanlarda tüm dünya genelinde önlenmesi ve çözüme ulaştırılması için çaba harcanan önemli güncel sorunların arasına girmiştir.

İSRAFIN iki boyutu var. Biri maddî, diğeriyse mânevî. İşin mânevî boyutunda ölçü ve tevazuun haklı olarak yüceltildiği medeniyetimiz, israfa iyi gözle bakmıyor. Medeniyetin en temel ögelerinden biri olan dinî inancımıza gelince, “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” diyen bir Peygamberimiz var. Bu anlamlı söz, aslında israf fiili ile bireyler arasına konulması gereken mesafeyi gözler önüne seriyor.

Kıymetli okurlarımızın akıllarının bir köşesinde Rahmet Peygamberi’nin bu güzel öğüdünün her daim bulunduğunu göz önünde bulundurarak, yazımızda israfın daha çok maddî yani ekonomik boyutu üzerinde duracağız.

Mütevazı geçmiş zamanların aksine günümüz toplumlarında tüketim kavramı, maalesef toplumsal statü ve soyut bir üst kimlik hâline gelmiş durumdadır. Kitle iletişim araçları vâsıtası ile sunulan moda ürünler ve yeni yaşam tarzları bu eğilimi meşrulaştıran araçlar hâline gelmiştir.

Türkiye’de aşırı tüketim, özellikle 1980’lerden sonra bir yaşam biçimine dönüşmeye başlamış ve günümüze kadar her alanda giderek yaygınlaşmaya devam etmiştir. Tüketim, artık yaşanan her âna sirâyet etmiştir. Başta gıda olmak üzere giyim, teknoloji, turizm, iletişim, medya gibi alanlarda tüketiciler, yaşamlarını sürdürürken aşırı tüketim davranışı içerisindedirler. Hele sosyal medyanın hayatımızın önemli bir bölümünü işgal ettiği günümüzde, insanlar içeriklerini sorgulamadan başkalarında gördükleri her şeyi talep eder hâle gelmiştirler. 

Hayatın sürdürülebilirliği bakımından ihtiyaçların karşılanması gerekmektedir ve bunun için de tüketime yön veren parametrelerin, tüketimin asıl amacı olan ihtiyaca uygunluk, yeterlilik, israfa kaçmama gibi değerlerden oluşması gerekmektedir. İsraf kavramı, tüketim kavramıyla yakından ilişkili olan ve günümüz toplumlarında her geçen gün daha fazla gözlemlenen bir olgu hâline gelmiştir.

İsrafın kader birliği ettiği yakın dostu savurganlık, ihtiyaç ve istekleri karşılayan mevcût tüm kaynakların ve olanakların dengesiz, plânsız ve gereğinden çok harcanması, diğer bir deyişle bilgisizce ve rasyonel olmayan bir şekilde kullanılmasıdır. Savurganlık çeşitli etmenlerin sonucu olabilir. Mal ve hizmetlerin satın alınması ve kullanılması ile ilgili hatâlı davranış ve kararlar nedeniyle olabileceği gibi, paranın kullanımına ilişkin (harcama, tasarruf, yatırım, borç yönetimi, kişisel finans) yeterli bilgiye sahip olmama ve finansal tutum, davranış ve kararlarda başarılı olamama nedeniyle de olabilir.

Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde kaynaklar, gösteriş tüketimi, donanım ve işgücü gibi unsurların boşa kullanılması veya bunlardan gerektiğince yararlanılamaması gibi etkenler nedeniyle ziyan edilmektedir. Ekonomik gelişmenin ortaya çıkardığı mal bolluğunun yanı sıra bu artışın yarattığı karmaşıklık, tüketicinin bilgi eksikliği, günümüz tüketim toplumlarının kişiye empoze ettiği aşırı tüketme isteği ve gösteriş merkezli tüketim alışkanlıkları, bireylerin tüketim değerlerinde meydana gelen değişimler, üretici firmaların tüketimi körükleyen reklâm ve benzeri politikaları, moda gibi faktörlerin etkisi yeni ihtiyaçlar ortaya çıkarmakta, yeni ürünlere sahip olmanın mutluluk için elzem olduğu düşüncesiyle mal ve hizmetler satın alınmaktadır. Tüm bu ve buna benzer nedenler sonucu kaynakların israf edilmesi, toplumdaki her bir bireyin yaşamını olabileceğinden daha az imkân ve kaynakla sürdürmesine neden olmaktadır.

İşte “israf ekonomisi” dediğimiz mefhum tam da burada devreye girer! İsraf edilen her türlü emtianın niceliksel karşılığı olarak tanımlayabileceğiz israf ekonomisinde tüketime konu edilmeyen veya gereğinden fazla tüketilen her bir emtia, aslında ülke ekonomisine vurulan bir darbedir ve kontrol edilmediği takdirde ekonomik krizleri tetiklediği ekonomistler tarafından kabul edilmiştir.

Ticaret Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliği ile hazırlanan Türkiye İsraf Raporu, israf ekonomisi açısından ülkemizin içinde bulunduğu durumun fotoğrafını çekmiştir. Nüfusu yoğun olan büyükşehirlerden daha fazla katılımcı sağlamak koşulu ile Türkiye’nin 81 ilinden toplam 2 bin 209 kişi ile gerçekleştirilen birebir görüşmeler netîcesinde hazırlanan rapor, ülkemizdeki tüketim alışkanlıklarını ve yapılan israfı gözler önüne sermektedir.

Türkiye İsraf Raporu’nda beş ana kalem üzerinden araştırma yapılmıştır. Bunlar sırasıyla “gıda, ekmek, su, enerji ve giyim”. Şimdi dilerseniz bu kalemlere tek tek bakalım ve israf, hattâ hebâ edilen zenginliklerimizi yakından görelim.

Gıda israfı

Gıda israfı aslında tüm dünyanın sorunudur ve gelişmiş ülkelerde daha fazla görülmektedir. Çünkü gelişmiş ülkelerde gelir artışı ve buna bağlı olarak tüketim miktar ve çeşidindeki artış, ev dışı tüketimin artması, alışveriş merkezlerindeki artış, pazarlama metotlarının çeşitlenmesi, kentleşme ile hem doğadan ve hem de tarımdan uzaklaşılması, israfı arttıran önemli faktörlerden birkaçıdır.

Gıda zincirinde var olan yetersiz teknoloji, kötü taşıma, kötü depolama, yanlış ambalajlama ve yanlış saklama koşulları israfa sebep olan diğer faktörlerdendir. Dünyada her 3 tabaktan birinin çöpe gittiği ve her 1 dakikada 3 çocuğun açlıktan öldüğü ve israf edilen gıdanın yüzde 60’ının yeniden kazanılabileceği düşünüldüğünde, durumun vahameti daha çok kendini göstermektedir.

İhtişamlı sofralarda el değmeden çöpe giden şatafatlı tabaklar, başta Afrika olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde açlıktan hayatını kaybeden çocukların vebâlini almaktadır. Çünkü dünya üzerinde herkesi beslemek için yeteri kadar yiyecek olmasına rağmen yaklaşık 815 milyonu aşkın insan, günlük olarak tüketmesi gereken gıdaya ulaşım sağlayamamaktadır. Gıda israfı sorunu son zamanlarda tüm dünya genelinde önlenmesi ve çözüme ulaştırılması için çaba harcanan önemli güncel sorunların arasına girmiştir.

Ülkemize gelince… Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının gıda tüketimine yönelik vermiş olduğu yanıtlar doğrultusunda rakamlar şöyledir:


•Gıda alışverişini marketten yapanlar çoğunluktadır (yüzde 63,3); gıda alışverişi yapılan yer olarak pazarlar ikinci sırada (yüzde 17) belirtilmiştir.

•Düşük gelir grubundakilerin gıda alışverişlerini marketten ve toptancı (gross) marketten yapma alışkanlığı, yüksek gelir grubundakilere göre daha düşüktür.

•Bireylerin temel gıda alışverişi yapma sıklığı (yüzde 32,8) haftada birdir. Yüksek gelir grubundakilerin gıda alışverişi yapma sıklığının daha fazla olduğu söylenebilir.

•Gıda harcaması, gelir düzeyi arttıkça artmaktadır.

•Bireylerin çoğunluğu (yüzde 77,6) gıda için yaptıkları harcamanın normal düzeyde olduğunu belirtmişlerdir.

•Hânelerin büyük çoğunluğunda (yüzde 90,5) düzenli olarak yemek pişmektedir.

•Evlerinde pişen yemeklerin tümünün tüketildiğini ifade edenlerin oranı (yüzde 60) çoğunluktadır.

•Bireylerin çoğunluğu (yüzde 76,6), tabağına aldığı yemeğin tamamını bitirmektedir.

•Satın alınan gıdaların çöpe atılmayıp tüketilme oranı yüzde 77,2’dir. Yüksek gelir gruplarında gıdanın tüketilmeden çöpe atılma eğiliminin fazla olduğu söylenebilir.

•Gıdaların çöpe atılma nedenleri arasında birinci sırada gıdanın bozulması (yüzde 74,2), ikinci sırada tüketilememesi (yüzde 29,8) gelmektedir.

•Yiyecekleri tüketmeden çöpe attığını belirtenlerin çoğunluğu (yüzde 82,3) yiyecekleri nadiren, yüzde 16,7’si bazen çöpe atmaktadır.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu’ndan (TESK) derlenen bilgilere göre Türkiye’de bir yıl içinde 26 milyon tondan fazla gıda israf edilmektedir. Bu rakam yaklaşık olarak 214 milyar liradan fazla bir tutara tekabül eder. Ülkemizde açlık sınırında yaşayan yaklaşık 43 bin kişinin bir yıllık geçimi, hiçbir şey yapmadan, sadece gıda israfının önlenmesi ile gerçekleşebilecektir. Gıda israfını azaltmak için ürünleri tüketilecek miktarda satın almak yeterlidir.

Ekmek israfı

Ekmek israfı günümüzde yaşanan önemli toplumsal sorunlardan biridir. Her şeyden önce ekmek, nimettir. Yol ortasında gelişigüzel duran bir lokma ekmeğin öpülüp başa konulduğu medeniyette ekmek israfının çok düşük olması beklenir. Ancak durum sanıldığı gibi değildir.

Gelir düzeyi ile orantılı olarak tüketici davranışlarının değiştiği bilinmektedir. Yüksek gelir düzeyinde ekmek israfı, genellikle ekmeğin bayatlamasından kaynaklanmaktadır ve bu durum aynı zamanda millî gelirin de çöpe atılmasına sebep olmaktadır. Ekmeğin en çok israfı hânelerde, tüketiciler tarafından yapılmaktadır. Ailelerde birey sayıları arttıkça alınan ekmek miktarı buna paralel olarak artmaktadır. Gelin, isterseniz Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının vermiş olduğu yanıtlar doğrultusunda ekmeğin tüketim ve israf oranına bir göz atalım:

•Ekmeğin her gün satın alınma oranı (yüzde 78,9) oldukça yüksektir.

•Ekmeği adet olarak alanlar arasında iki adet (yüzde 33,5), paket olarak alanlar arasında bir paket(yüzde 48,1) aldığını belirtenler en yüksek orandadır.

•Bireysel günlük ekmek tüketim miktarı ortalama 0,78 adettir. Diğer bir deyişle dörtte üç ekmektir.

•Bireylerin yaklaşık yarısı (yüzde 47,5) aldığı ekmeği bitirdiğini, kalan ekmek ya da ekmek dilimi olmadığını belirtirken, yüzde 40,8’i ekmeğin tümünü bitiremediklerini, kalanını değerlendirdiklerini belirtmiştir.

•Bilinç düzeyi arttıkça “ekmeğin tümünü bitirenlerin”, kişi sayısı arttıkça ise “ekmeğin tümünü bitiremeyip kalan bölümü bazen çöpe atan, bazen değerlendirenlerin” oranının arttığı bulunmuştur.

•Bireylerin ekmek tüketim davranışı, hânedeki kişi sayısı ve gelir düzeyine göre istatistiksel olarak önemli düzeyde farklılaşmaktadır.

•Haftalık çöpe atılan ortalama ekmek miktarı hâne başına yaklaşık 2 adettir.

•Ekmeği adet olarak satın alanların yüzde 50’si, paket olarak satın alanların ise yüzde 65’i çöpe atılan ekmek miktarının yarım ekmek ve daha az olduğunu belirtmiştir. Bu sonuç, ekmeği paket olarak satın alanlarda ekmek israfının daha az olduğu kanaatini uyandırmaktadır.

•Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 52,7) tüketmeden çöpe atılan ekmek miktarının normal olduğunu düşünmektedir ki bu oran, son derece düşündürücüdür!

•Ekmek israfını azaltmak için alınan önlem olarak ekmeği ihtiyaç duyulduğu, tüketilebileceği kadar satın alanların oranı yüzde 41,5’tir.

Ekmek israfının büyük ekonomik kayıplara sebebiyet verdiği düşünüldüğünde, bu israfın önüne geçmek için bir şeyler yapılması gerektiği ortadadır. Ekmek israfının önüne geçebilmek için öncelikle ekmeklerin doğru ambalajlarda saklandığından emin olmak gerekir. Şayet ekmeğin uzun süre saklanması gerekiyorsa, poşetlenerek derin dondurucuda saklanmalıdır. Ekmekler tüketilmeden önce dilimlenmelidir. Kurumuş ekmekler israf edilmeden önce, kurutulmuş ekmek içi veya galeta unu gibi başka yemek, pasta veya tatlı yapımı şeklinde değerlendirilmelidir. Ekmeğin ihtiyaç kadar satın alınmalı yani günlük tüketilecek kadar ekmek satın almaya çalışılmalıdır.

Ekmeğin baş tâcı edildiği kadim kültürümüzden hareketle, ekmek israfını azaltmak hayâl değildir. Herkes ekmeği ihtiyaç duyduğu, tüketilebileceği kadar satın alırsa, fazladan elde kalan ekmeği farklı şekilde değerlendirirse (ihtiyaç sahipleri ile paylaşma, ekmek kızartması, bayat ekmeği farklı yiyeceklerin yapımında kullanma, hayvan dostlarımızla paylaşma gibi), ekmeğin bayatlamasını ve küflenmesini geciktirmek için buzdolabında veya derin dondurucuda saklarsa, ekmek israfı önemli ölçüde azalmış olacaktır.

Su israfı

Son yıllarda dünya kamuoyunda en fazla ilgi çeken ve tartışılan konular arasında suyun giderek artan oranlarda kullanımı yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme, kentleşme ve sosyal zenginleşmeye paralel olarak su talebi giderek artarken, insan hayatı için de şart olan hizmetleri sağlayan su kaynakları, bilinçli tüketim sağlanamadığından dolayı giderek azalmaktadır. Su kıtlığı çeken dünya nüfusunun 1,3 milyardan 2025 yılında 3 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir.

Su, insanlar için ikâmesi mümkün olmayan, hayatî öneme sahip bir madde olmasına rağmen, insan kaynaklı birçok olumsuz etkiye maruz kalmaktadır. Hâlihazırda su kaynakları zaten kısıtlıdır.

Birleşmiş Milletler ve UNESCO başta olmak üzere ilgili kuruluşların raporlarına göre, Dünya ve Türkiye’de artan nüfus, küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle her geçen yıl suya olan talep artarken, tatlı su kaynakları azalmaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını barındıran 80 ülke, şimdiden su sıkıntısı çekmektedir.

Araştırma ve tahminlere göre Türkiye, sanıldığının aksine su zengini bir ülke durumunda değildir. Türkiye, üç tarafı suyla çevrili bir ülke olsa da tatlı su varlığı açısından zengin bir ülke sayılmamaktadır. Türkiye genelinde yıllık ortalama yağış miktarı yaklaşık 643 milimetreküp olup, bu rakam dünya ortalamasının (800 milimetreküp) altında, ortalama 501 kilometreküptür. Bu suyun da 274 kilometreküpü toprak ve su yüzeyi ile bitkilerden buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmektedir. 69 kilometreküpü yeraltı suyunu beslerken, 158 kilometreküpü akarsular vâsıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden yılda ortalama 7 kilometreküp su Türkiye’ye gelmektedir. Böylece Türkiye’nin brüt yer üstü suyu potansiyeli 193 kilometreküp seviyesine ulaşmaktadır ki bu rakamlar ülkemizin su fakiri olma tehlikesi altında olduğunun göstergesidir.


Devlet Su İşleri’nin istatistiklerine göre, önümüzdeki 25 yıl içinde ihtiyaç duyulacak su miktarının bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizde tüketilen su miktarının arttığı bir gerçektir. Bu artış, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda gelecek yıllarda su problemlerinin yaşanmasına neden olacaktır. Bu minvâlde birtakım tasarruf tedbirleri alınması kaçınılmaz görülmektedir. İleride oluşabilecek problemlere karşı alınması gereken en önemli önlem ise, bireylere evlerinde uygulayabilecekleri rasyonel ve doğru su kullanım yöntemlerinin öğretilmesidir.

Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının su tüketimine yönelik kendilerine yöneltilen sorulara vermiş oldukları cevaplar şöyledir:

•Araştırma sonuçları, daha kalabalık hânelerin ve yüksek gelir grubundakilerin su tüketimine harcadıkları paranın daha yüksek olduğunu göstermektedir.

•Her 4 kişiden biri su faturasını yüksek bulmaktadır.

•Su faturası miktarı arttıkça bireylerin ödenen su faturasını yüksek bulma oranları da artmaktadır.

Etkin bir su tasarrufu sağlamak için öncelikle bir saniyeliğine bile olsa boşa akan muslukların kapatılması gerekmektedir. Çamaşırları çamaşır makinasında yıkamak, çamaşır makinasını gerektiği durumlarda kısa programda çalıştırmak, bulaşıkları bulaşık makinasında yıkamak, bulaşık makinesini tam kapasite dolmadan çalıştırmamaya özen göstermek; banyo yaparken, diş fırçalarken, tıraş olurken su kullanılmadığı zaman musluğu kapatmak su tasarrufu sağlar.

Enerji israfı

Diğer bir önemli konu ise enerji kullanımıdır. Enerji, özellikle de elektrik enerjisi, insan yaşamında tartışmasız bir önceliğe sahiptir. Günlük yaşamın birçok alanında vazgeçilmezdir. Enerjisiz bir yaşam, günümüz koşullarında neredeyse imkânsızdır. Gelişen teknoloji ve artan enerji açığı, bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yeni enerji kaynakları üzerinde daha fazla düşünülmesini, hızlı bir şekilde alternatiflerin üretilmesini ve enerjinin verimli kullanılmasını gerekli hâle getirmiştir.

Günümüzde enerji kavramı hem sosyal, hem de ekonomik gelişmenin en temel girdilerinden biri hâline gelmiştir. Kömür, doğalgaz, petrol gibi enerji kaynaklarının sınırlı olduğu düşünüldüğünde, enerji kaynaklarının verimli kullanılmasının önemi ortaya çıkmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre, dünya, 2030 yılında şimdi olduğundan yüzde 60 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacaktır. Ülkemizde, 1972 yılında kişi başına elektrik tüketimi saate 300 kilovatı ancak aşarken, bu rakam 1980 yılında 452 kilovat, 2004 yılında bin 687 kilovat olmuştur. 2019 yılında 2 bin 855 kilovat olarak ölçülen tüketimin, dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs salgını nedeniyle önümüzdeki dönemde daha da artacağı, 2030 yılına kalmadan yıllık 5 bin kilovatı geçeceği tahmin edilmektedir.

Enerji tüketiminin yoğun olduğu en önemli alan konutlardır. Aile bireylerinin ısınma, aydınlatma, temizlik, kişisel bakım gibi konut içinde yürüttükleri faaliyetler sırasında sergiledikleri bilinçli tüketici davranışlarının ve aldıkları rasyonel kararların enerji tasarrufu üzerinde ne derece etkili olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar mevcûttur. Ülkemizde Enerji Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, enerji, bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 oranında tüketilmektedir. Üretilen elektrik enerjisinin dörtte biri konutlarda kullanılmaktadır.


Evlerde kullanılan enerjinin yaklaşık yüzde 20’si elektrikli ev aletleri tarafından tüketilir. Enerji verimli “A+” ev aletlerinin kullanımı, bu tüketimi minimum düzeye çekebilir. Yapılan araştırmaya göre ev içi elektrik tüketiminde ilk sırayı yüzde 30’luk payla buzdolabı alır. Buzdolabını yüzde 28 ile aydınlatma takip ederken, elektrikli fırınlar yüzde 10 ile üçüncü sıradadır. Televizyon, ortalama bir ailenin elektrik tüketiminde yüzde 10, çamaşır makinesi yüzde 7, bulaşık makinesi yüzde 7, ütü yüzde 4, elektrik süpürgesi ve saç kurutma makinesi yüzde 2’lik bir paya sahiptir.

Günümüzde tüketilen toplam enerjinin yaklaşık yüzde 35’inin binaların ısıtılmasında kullanıldığı belirtilmektedir. Ortalama bir evin toplam elektrik faturasının yüzde 45’i ısıtma-soğutma için ödenmektedir. Ülkemizdeki binalarda enerji kaybının diğer gelişmiş ülkelere göre üç kat daha fazla olduğu bilinmektedir. Bunun en temel nedeni, konutların iyi yalıtılmamış olmasıdır. Binaların yalıtılmasıyla hem yüzde 25’ten yüzde 50’ye varan oranlarda yakıt tasarrufu sağlanmakta, hem de sağlıklı bir ısınma ile evlerin konfor seviyesi de artmaktadır.

Enerji israfını önlemek için enerji verimliliğinden bahsetmek gerekmektedir. Günlük yaşantımızın hemen her ânında enerjiyi verimli kullanmaya yönelik büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım gereksinimlerimizi karşılarken, elektrikli ev aletlerini kullanırken yapabileceğimiz küçük değişikliklerle enerjiyi daha verimli kullanabiliriz. Yalıtımı yapılmış bir ev, kışın daha sıcak, yazın daha serin olmaktadır. “A+” enerji sınıfı bir buzdolabı, daha az enerji kullanmanın yanı sıra daha az gürültü ve daha az buzlanma yapmaktadır.

Dünyanın her yerinde, enerji daha verimli kullanılabilir. Türkiye’nin enerji verimliliğiyle ilgili atabileceği pek çok adım bulunmaktadır. Enerji masrafları azaldığında enerji ithalatı da, ekonomide dışa bağımlılık da azalacak, çevresel iyileşme olacaktır.

Evlerde enerji tasarrufu sağlamaya yönelik gerekli tedbirler alındığında, yüzde 50 oranında bir tasarruf sağlanabilir. Bu ise yıllık toplam enerji tasarrufunun 15 milyar doları aşması anlamına gelmektedir. Tüketiciler bu sayede evlerinde kullandıkları enerji miktarını azaltmanın en önemli yararını, her ay ödedikleri fatura bedellerinin azalması ile elde etmektedirler.

Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının elektrik tüketimine yönelik kendilerine yöneltilen sorulara vermiş oldukları cevaplar şöyledir:

•Katılımcıların yaklaşık üçte biri, elektrik faturasının yüksek olduğunu düşünmektedir.

•Katılımcıların enerji tasarrufu sağlamaya yönelik her zaman gerçekleştirdikleri uygulamaların başında, evde kullanılmayan odaların ışıklarını kapatma (yüzde 45,9) gelmektedir.

•Elektrik tasarrufuna ilişkin tüm davranışların sürekliliği oranı yüzde 50’nin oldukça altındadır.

Raporda belirtildiği gibi, evde elektrik tasarrufu sağlayan uygulamaların başında evde kullanılmayan odaların ışıklarının kapatılması gelmektedir. Elektrikli ev aletlerini gün içinde elektrik tüketim bedelinin düşük olduğu saatlerde (akşam 22:00’dan sonra) kullanmak, elektrikli ev aletlerinin bakım ve temizliğini düzenli yapmak da tasarruf adına sonuç veren eylemlerdir.

“Enerji” deyince, özellikle kış mevsiminde hem hâne halkı, hem de ülke ekonomisi için ısınma gideri büyük bir yük oluşturmaktadır.

Gelin, isterseniz Türkiye İsraf Raporu’nda yer alan ısınma tüketimine yönelik, katılımcıların verdikleri cevaplara göz atalım:

•Konutların çoğunluğu (yüzde 62,7) kombi ile ısıtılmaktadır. Her 5 hâneden biri ise soba ile ısıtılmaktadır.

•Konutların yaklaşık yüzde 70’inin yakıt tipi doğalgazdır.

•Isınmada kömür/odun kullananların oranı, soba ile ısınan konut oranı ile paralel şekilde yüzde 20,1’dir.

•Konutların yaklaşık yüzde 10’unda ısınma için elektrik kullanılmaktadır.

•Katılımcıların yaklaşık üçte biri ısınma/yakıt için yapılan harcamanın yüksek olduğu görüşündedir.

Isınmada yakıttan tasarruf sağlamak için ısı yalıtımlı bir evde oturmak, radyatör veya kalorifer peteklerinin önlerine eşya koymamak, pencere ve cam sistemini değiştirmek gerekmektedir.

Giyim israfı

Giyim, insanların örtünme ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkmıştır ve kişileri soğuktan/sıcaktan koruması, rahat hareket etmelerini sağlaması, toplumun diğer fertlerinden sakındıkları yerleri örtmesi gibi fonksiyonlara sahiptir. Ancak son zamanlarda insanların artık sadece soğuktan korunmak ve örtünmek için giyinmedikleri aşikârdır. Tüketicilerin çoğu, artık giyim harcamalarında, dünyada sahip oldukları yerlerini veya sahip olmak istedikleri statü hakkında mesaj vermeye, etrafındakilere sıradan olmadığını, çok özel ve farklı olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Günümüz koşullarıyla beraber üretimden uzaklaşan tüketiciler, kaliteyi, alınan ürünün hammaddesini, üretim koşullarını gözetmeden, yeni olana sahip olma içgüdüsüyle hareket etmektedirler. Artık giyimde öncelik “moda” olmuştur ve moda, estetik kaygıların daha fazla olduğu, temel ihtiyaçlar ve insan hayatını kolaylaştırmak gibi kaygıların geri plânda kaldığı bir alan hâline gelmiştir.

Tüm dünyada kişi başına on yıl öncesine göre yüzde 60’ın üzerinde kıyafet tüketilmektedir. Sadece Çin’de bir yılda üretilen tekstil atığının yaklaşık 20 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. Tüm bu sayılara bakıldığı zaman, giyim konusunda yapılan israfın boyutları gözler önüne serilmektedir. Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının giyim tüketimine yönelik istatistikler, bize ülke geneline yönelik ipuçları vermektedir:

Tüm dünyada kişi başına on yıl öncesine göre yüzde 60’ın üzerinde kıyafet tüketilmektedir. Sadece Çin’de bir yılda üretilen tekstil atığının yaklaşık 20 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. 

•Bireylerin yarıdan fazlası (yüzde 51,7) ihtiyaç duydukça giyim alışverişi yapmaktadır. Katılımcıların beşte birinden fazlası ise ayda bir ve daha sık giyim alışverişi yapmaktadır.

•Genel olarak değerlendirildiğinde, gelir arttıkça ayda bir ve daha sık giyim alışverişi yapanların oranı da artmaktadır.

•Bireylerin yaklaşık dörtte üçü, aylık giyim harcaması miktarının normal olduğunu düşünmektedir.

Giyim tasarrufuna yönelik pek çok adım atılabilir. Giyimde kalite ve fiyat yönünden bütçeye en uygun olanı tercih edilebilir, sırf markası için bir giysiye ederinden fazla harcama yapmaktan kaçınılabilir, giysi alışverişine çıkmadan önce ihtiyacın ne kadar olduğuna karar verilip alışveriş plânı yapılabilir veya giyim ve ayakkabı ihtiyacı genellikle indirim dönemlerinde karşılanabilir.

Son söz

Son sözümüzü söylemeden önce, Türkiye İsraf Raporu’nda ülkemizdeki israfın ana kaynağı olarak bilinçsiz bir şekilde kullanılan kredi kartlarının tespit edildiğini belirtmiş olalım. Bankalararası Kart Merkezi’nden (BKM) temin edilen veriler doğrultusunda görülmektedir ki, kartlı ödemeler her sene düzenli olarak yüzde 15 ilâ 20 arasında artmıştır. 2019 yıl sonu itibâri ile Avrupa kıtasında yer alan ülkeler arasında kredi kartı bazında Türkiye, adet olarak 70 milyondan fazla kredi kartıyla İngiltere’nin önünde birinci sıradadır. Banka kart adedinde ise yaklaşık 166 milyondan fazla banka kartı ile Almanya’nın önünde lider durumdadır. Bu rakamlar her ne kadar ekonomideki canlılığı belgelese de, talep fazlasının da bir göstergesidir ve bu durum, enflasyonun en önemli sebeplerindendir. Unutulmamalıdır ki kredi kartı, özü itibâriyle elde olmayan paranın harcanması demektir.

Gelin, hep birlikte, ülke olarak tüketim ve israf konusunda temiz bir sayfa açalım! Memlekette zor şartlar altında geçimini sürdüren pek çok insan varken, yaldızlı sofralarda, üzerlerine çatal kaşık değmeden çöpe atılan tonlarca yemeği israf etmeyelim. Afrika’da ve dünyanın farklı coğrafyalarında açlıktan ölen çocukları hatırlayalım, ekmeğimizi çöpe atmayalım. Günün birinde musluktan akacak tek bir damla suya muhtaç olabileceğimizi düşünüp suyumuzu idareli kullanalım.

Elektrik ve doğalgazın fütursuz ve lüzumsuzca kullanımının sadece bütçemize değil, ekonomimize de halel getirdiğinin farkına varalım. Giysilerimizi ihtiyacımız kadar satın alalım. Markaya göre değil, bütçemize göre giyinelim. Ecdâdımızın tarih boyunca sahip olduğu en önemli değerler olan ölçü ve tevazuu kaybetmeyelim. Kaybetmeyelim ki, üzerimizde garip gurebânın âhı kalmasın!

 

Kaynakça

Türkiye İsraf Raporu / Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü, Aralık 2018

Geçmişten Günümüze Türk Ailesinde Tasarrufa İlişkin Değişimler, Konferans Metni, Ersoy,A.F ve Demirci, A. (2007)