İSRAFIN iki boyutu var.
Biri maddî, diğeriyse mânevî. İşin mânevî boyutunda ölçü ve tevazuun haklı
olarak yüceltildiği medeniyetimiz, israfa iyi gözle bakmıyor. Medeniyetin en
temel ögelerinden biri olan dinî inancımıza gelince, “Yiyiniz, içiniz, israf
etmeyiniz” diyen bir Peygamberimiz var. Bu anlamlı söz, aslında israf fiili ile
bireyler arasına konulması gereken mesafeyi gözler önüne seriyor.
Kıymetli
okurlarımızın akıllarının bir köşesinde Rahmet Peygamberi’nin bu güzel öğüdünün
her daim bulunduğunu göz önünde bulundurarak, yazımızda israfın daha çok maddî
yani ekonomik boyutu üzerinde duracağız.
Mütevazı
geçmiş zamanların aksine günümüz toplumlarında tüketim kavramı, maalesef
toplumsal statü ve soyut bir üst kimlik hâline gelmiş durumdadır. Kitle
iletişim araçları vâsıtası ile sunulan moda ürünler ve yeni yaşam tarzları bu eğilimi
meşrulaştıran araçlar hâline gelmiştir.
Türkiye’de
aşırı tüketim, özellikle 1980’lerden sonra bir yaşam biçimine dönüşmeye
başlamış ve günümüze kadar her alanda giderek yaygınlaşmaya devam etmiştir.
Tüketim, artık yaşanan her âna sirâyet etmiştir. Başta gıda olmak üzere giyim,
teknoloji, turizm, iletişim, medya gibi alanlarda tüketiciler, yaşamlarını
sürdürürken aşırı tüketim davranışı içerisindedirler. Hele sosyal medyanın
hayatımızın önemli bir bölümünü işgal ettiği günümüzde, insanlar içeriklerini
sorgulamadan başkalarında gördükleri her şeyi talep eder hâle gelmiştirler.
Hayatın
sürdürülebilirliği bakımından ihtiyaçların karşılanması gerekmektedir ve bunun
için de tüketime yön veren parametrelerin, tüketimin asıl amacı olan ihtiyaca
uygunluk, yeterlilik, israfa kaçmama gibi değerlerden oluşması gerekmektedir. İsraf
kavramı, tüketim kavramıyla yakından ilişkili olan ve günümüz toplumlarında her
geçen gün daha fazla gözlemlenen bir olgu hâline gelmiştir.
İsrafın
kader birliği ettiği yakın dostu savurganlık, ihtiyaç ve istekleri karşılayan
mevcût tüm kaynakların ve olanakların dengesiz, plânsız ve gereğinden çok
harcanması, diğer bir deyişle bilgisizce ve rasyonel olmayan bir şekilde
kullanılmasıdır. Savurganlık çeşitli etmenlerin sonucu olabilir. Mal ve
hizmetlerin satın alınması ve kullanılması ile ilgili hatâlı davranış ve
kararlar nedeniyle olabileceği gibi, paranın kullanımına ilişkin (harcama,
tasarruf, yatırım, borç yönetimi, kişisel finans) yeterli bilgiye sahip olmama
ve finansal tutum, davranış ve kararlarda başarılı olamama nedeniyle de olabilir.
Özellikle
ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde kaynaklar, gösteriş tüketimi, donanım ve
işgücü gibi unsurların boşa kullanılması veya bunlardan gerektiğince yararlanılamaması
gibi etkenler nedeniyle ziyan edilmektedir. Ekonomik gelişmenin ortaya çıkardığı
mal bolluğunun yanı sıra bu artışın yarattığı karmaşıklık, tüketicinin bilgi
eksikliği, günümüz tüketim toplumlarının kişiye empoze ettiği aşırı tüketme
isteği ve gösteriş merkezli tüketim alışkanlıkları, bireylerin tüketim değerlerinde
meydana gelen değişimler, üretici firmaların tüketimi körükleyen reklâm ve
benzeri politikaları, moda gibi faktörlerin etkisi yeni ihtiyaçlar ortaya
çıkarmakta, yeni ürünlere sahip olmanın mutluluk için elzem olduğu düşüncesiyle
mal ve hizmetler satın alınmaktadır. Tüm bu ve buna benzer nedenler sonucu
kaynakların israf edilmesi, toplumdaki her bir bireyin yaşamını olabileceğinden
daha az imkân ve kaynakla sürdürmesine neden olmaktadır.
İşte
“israf ekonomisi” dediğimiz mefhum tam da burada devreye girer! İsraf edilen
her türlü emtianın niceliksel karşılığı olarak tanımlayabileceğiz israf
ekonomisinde tüketime konu edilmeyen veya gereğinden fazla tüketilen her bir
emtia, aslında ülke ekonomisine vurulan bir darbedir ve kontrol edilmediği
takdirde ekonomik krizleri tetiklediği ekonomistler tarafından kabul
edilmiştir.
Ticaret
Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliği ile hazırlanan Türkiye İsraf
Raporu, israf ekonomisi açısından ülkemizin içinde bulunduğu durumun fotoğrafını
çekmiştir. Nüfusu yoğun olan
büyükşehirlerden daha fazla katılımcı sağlamak koşulu ile Türkiye’nin 81
ilinden toplam 2 bin 209 kişi ile gerçekleştirilen birebir görüşmeler netîcesinde
hazırlanan rapor, ülkemizdeki tüketim alışkanlıklarını ve yapılan israfı gözler
önüne sermektedir.
Türkiye İsraf Raporu’nda beş ana kalem
üzerinden araştırma yapılmıştır. Bunlar sırasıyla “gıda, ekmek, su, enerji ve
giyim”. Şimdi dilerseniz bu kalemlere tek tek bakalım ve israf, hattâ hebâ
edilen zenginliklerimizi yakından görelim.
Gıda israfı
Gıda israfı aslında tüm dünyanın sorunudur ve
gelişmiş ülkelerde daha fazla görülmektedir. Çünkü gelişmiş ülkelerde gelir
artışı ve buna bağlı olarak tüketim miktar ve çeşidindeki artış, ev dışı
tüketimin artması, alışveriş merkezlerindeki artış, pazarlama metotlarının
çeşitlenmesi, kentleşme ile hem doğadan ve hem de tarımdan uzaklaşılması,
israfı arttıran önemli faktörlerden birkaçıdır.
Gıda zincirinde var olan yetersiz teknoloji,
kötü taşıma, kötü depolama, yanlış ambalajlama ve yanlış saklama koşulları
israfa sebep olan diğer faktörlerdendir. Dünyada her 3 tabaktan birinin çöpe
gittiği ve her 1 dakikada 3 çocuğun açlıktan öldüğü ve israf edilen gıdanın yüzde
60’ının yeniden kazanılabileceği düşünüldüğünde, durumun vahameti daha çok
kendini göstermektedir.
İhtişamlı sofralarda el değmeden çöpe giden
şatafatlı tabaklar, başta Afrika olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde açlıktan
hayatını kaybeden çocukların vebâlini almaktadır. Çünkü dünya üzerinde herkesi
beslemek için yeteri kadar yiyecek olmasına rağmen yaklaşık 815 milyonu aşkın
insan, günlük olarak tüketmesi gereken gıdaya ulaşım sağlayamamaktadır. Gıda
israfı sorunu son zamanlarda tüm dünya genelinde önlenmesi ve çözüme
ulaştırılması için çaba harcanan önemli güncel sorunların arasına girmiştir.
Ülkemize gelince… Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının gıda tüketimine yönelik vermiş olduğu yanıtlar doğrultusunda rakamlar şöyledir:
•Gıda alışverişini marketten yapanlar çoğunluktadır
(yüzde 63,3); gıda alışverişi yapılan yer olarak pazarlar ikinci sırada (yüzde 17)
belirtilmiştir.
•Düşük gelir grubundakilerin gıda
alışverişlerini marketten ve toptancı (gross) marketten yapma alışkanlığı,
yüksek gelir grubundakilere göre daha düşüktür.
•Bireylerin temel gıda alışverişi yapma
sıklığı (yüzde 32,8) haftada birdir. Yüksek gelir grubundakilerin gıda
alışverişi yapma sıklığının daha fazla olduğu söylenebilir.
•Gıda harcaması, gelir düzeyi arttıkça
artmaktadır.
•Bireylerin çoğunluğu (yüzde 77,6) gıda için
yaptıkları harcamanın normal düzeyde olduğunu belirtmişlerdir.
•Hânelerin büyük çoğunluğunda (yüzde 90,5) düzenli
olarak yemek pişmektedir.
•Evlerinde pişen yemeklerin tümünün tüketildiğini
ifade edenlerin oranı (yüzde 60) çoğunluktadır.
•Bireylerin çoğunluğu (yüzde 76,6), tabağına
aldığı yemeğin tamamını bitirmektedir.
•Satın alınan gıdaların çöpe atılmayıp
tüketilme oranı yüzde 77,2’dir. Yüksek gelir gruplarında gıdanın tüketilmeden
çöpe atılma eğiliminin fazla olduğu söylenebilir.
•Gıdaların çöpe atılma nedenleri arasında birinci
sırada gıdanın bozulması (yüzde 74,2), ikinci sırada tüketilememesi (yüzde 29,8)
gelmektedir.
•Yiyecekleri tüketmeden çöpe attığını
belirtenlerin çoğunluğu (yüzde 82,3) yiyecekleri nadiren, yüzde 16,7’si bazen
çöpe atmaktadır.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu’ndan
(TESK) derlenen bilgilere göre Türkiye’de bir yıl içinde 26 milyon tondan fazla
gıda israf edilmektedir. Bu rakam yaklaşık olarak 214 milyar liradan fazla bir
tutara tekabül eder. Ülkemizde açlık sınırında yaşayan yaklaşık 43 bin kişinin
bir yıllık geçimi, hiçbir şey yapmadan, sadece gıda israfının önlenmesi ile
gerçekleşebilecektir. Gıda israfını azaltmak için ürünleri tüketilecek miktarda
satın almak yeterlidir.
Ekmek israfı
Ekmek israfı günümüzde yaşanan önemli toplumsal
sorunlardan biridir. Her şeyden önce ekmek, nimettir. Yol ortasında gelişigüzel
duran bir lokma ekmeğin öpülüp başa konulduğu medeniyette ekmek israfının çok
düşük olması beklenir. Ancak durum sanıldığı gibi değildir.
Gelir düzeyi ile orantılı olarak tüketici
davranışlarının değiştiği bilinmektedir. Yüksek gelir düzeyinde ekmek israfı,
genellikle ekmeğin bayatlamasından kaynaklanmaktadır ve bu durum aynı zamanda
millî gelirin de çöpe atılmasına sebep olmaktadır. Ekmeğin en çok israfı hânelerde,
tüketiciler tarafından yapılmaktadır. Ailelerde birey sayıları arttıkça alınan
ekmek miktarı buna paralel olarak artmaktadır. Gelin, isterseniz Türkiye İsraf
Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının vermiş olduğu yanıtlar doğrultusunda
ekmeğin tüketim ve israf oranına bir göz atalım:
•Ekmeğin her gün satın alınma oranı (yüzde 78,9)
oldukça yüksektir.
•Ekmeği adet olarak alanlar arasında iki adet
(yüzde 33,5), paket olarak alanlar arasında bir paket(yüzde 48,1) aldığını
belirtenler en yüksek orandadır.
•Bireysel günlük ekmek tüketim miktarı ortalama
0,78 adettir. Diğer bir deyişle dörtte üç ekmektir.
•Bireylerin yaklaşık yarısı (yüzde 47,5)
aldığı ekmeği bitirdiğini, kalan ekmek ya da ekmek dilimi olmadığını
belirtirken, yüzde 40,8’i ekmeğin tümünü bitiremediklerini, kalanını
değerlendirdiklerini belirtmiştir.
•Bilinç düzeyi arttıkça “ekmeğin tümünü bitirenlerin”,
kişi sayısı arttıkça ise “ekmeğin tümünü bitiremeyip kalan bölümü bazen çöpe
atan, bazen değerlendirenlerin” oranının arttığı bulunmuştur.
•Bireylerin ekmek tüketim davranışı, hânedeki
kişi sayısı ve gelir düzeyine göre istatistiksel olarak önemli düzeyde
farklılaşmaktadır.
•Haftalık çöpe atılan ortalama ekmek miktarı
hâne başına yaklaşık 2 adettir.
•Ekmeği adet olarak satın alanların yüzde 50’si,
paket olarak satın alanların ise yüzde 65’i çöpe atılan ekmek miktarının yarım
ekmek ve daha az olduğunu belirtmiştir. Bu sonuç, ekmeği paket olarak satın
alanlarda ekmek israfının daha az olduğu kanaatini uyandırmaktadır.
•Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 52,7)
tüketmeden çöpe atılan ekmek miktarının normal olduğunu düşünmektedir ki bu
oran, son derece düşündürücüdür!
•Ekmek israfını azaltmak için alınan önlem
olarak ekmeği ihtiyaç duyulduğu, tüketilebileceği kadar satın alanların oranı yüzde
41,5’tir.
Ekmek israfının büyük ekonomik kayıplara
sebebiyet verdiği düşünüldüğünde, bu israfın önüne geçmek için bir şeyler
yapılması gerektiği ortadadır. Ekmek israfının önüne geçebilmek için öncelikle
ekmeklerin doğru ambalajlarda saklandığından emin olmak gerekir. Şayet ekmeğin uzun
süre saklanması gerekiyorsa, poşetlenerek derin dondurucuda saklanmalıdır. Ekmekler
tüketilmeden önce dilimlenmelidir. Kurumuş ekmekler israf edilmeden önce, kurutulmuş
ekmek içi veya galeta unu gibi başka yemek, pasta veya tatlı yapımı şeklinde
değerlendirilmelidir. Ekmeğin ihtiyaç kadar satın alınmalı yani günlük
tüketilecek kadar ekmek satın almaya çalışılmalıdır.
Ekmeğin baş tâcı edildiği kadim kültürümüzden
hareketle, ekmek israfını azaltmak hayâl değildir. Herkes ekmeği ihtiyaç duyduğu,
tüketilebileceği kadar satın alırsa, fazladan elde kalan ekmeği farklı şekilde
değerlendirirse (ihtiyaç sahipleri ile paylaşma, ekmek kızartması, bayat ekmeği
farklı yiyeceklerin yapımında kullanma, hayvan dostlarımızla paylaşma gibi),
ekmeğin bayatlamasını ve küflenmesini geciktirmek için buzdolabında veya derin
dondurucuda saklarsa, ekmek israfı önemli ölçüde azalmış olacaktır.
Su israfı
Son yıllarda dünya kamuoyunda en fazla ilgi
çeken ve tartışılan konular arasında suyun giderek artan oranlarda kullanımı
yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme, kentleşme ve sosyal
zenginleşmeye paralel olarak su talebi giderek artarken, insan hayatı için de
şart olan hizmetleri sağlayan su kaynakları, bilinçli tüketim sağlanamadığından
dolayı giderek azalmaktadır. Su kıtlığı çeken dünya nüfusunun 1,3 milyardan
2025 yılında 3 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir.
Su, insanlar için ikâmesi mümkün olmayan,
hayatî öneme sahip bir madde olmasına rağmen, insan kaynaklı birçok olumsuz
etkiye maruz kalmaktadır. Hâlihazırda su kaynakları zaten kısıtlıdır.
Birleşmiş Milletler ve UNESCO başta olmak
üzere ilgili kuruluşların raporlarına göre, Dünya ve Türkiye’de artan nüfus,
küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle her geçen yıl suya olan talep
artarken, tatlı su kaynakları azalmaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını
barındıran 80 ülke, şimdiden su sıkıntısı çekmektedir.
Araştırma ve tahminlere göre Türkiye, sanıldığının aksine su zengini bir ülke durumunda değildir. Türkiye, üç tarafı suyla çevrili bir ülke olsa da tatlı su varlığı açısından zengin bir ülke sayılmamaktadır. Türkiye genelinde yıllık ortalama yağış miktarı yaklaşık 643 milimetreküp olup, bu rakam dünya ortalamasının (800 milimetreküp) altında, ortalama 501 kilometreküptür. Bu suyun da 274 kilometreküpü toprak ve su yüzeyi ile bitkilerden buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmektedir. 69 kilometreküpü yeraltı suyunu beslerken, 158 kilometreküpü akarsular vâsıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden yılda ortalama 7 kilometreküp su Türkiye’ye gelmektedir. Böylece Türkiye’nin brüt yer üstü suyu potansiyeli 193 kilometreküp seviyesine ulaşmaktadır ki bu rakamlar ülkemizin su fakiri olma tehlikesi altında olduğunun göstergesidir.
Devlet Su İşleri’nin istatistiklerine göre, önümüzdeki 25 yıl içinde ihtiyaç duyulacak su miktarının bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizde tüketilen su miktarının arttığı bir gerçektir. Bu artış, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda gelecek yıllarda su problemlerinin yaşanmasına neden olacaktır. Bu minvâlde birtakım tasarruf tedbirleri alınması kaçınılmaz görülmektedir. İleride oluşabilecek problemlere karşı alınması gereken en önemli önlem ise, bireylere evlerinde uygulayabilecekleri rasyonel ve doğru su kullanım yöntemlerinin öğretilmesidir.
Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209
katılımcının su tüketimine yönelik kendilerine yöneltilen sorulara vermiş
oldukları cevaplar şöyledir:
•Araştırma
sonuçları, daha kalabalık hânelerin ve yüksek gelir grubundakilerin su
tüketimine harcadıkları paranın daha yüksek olduğunu göstermektedir.
•Her
4 kişiden biri su faturasını yüksek bulmaktadır.
•Su
faturası miktarı arttıkça bireylerin ödenen su faturasını yüksek bulma oranları
da artmaktadır.
Etkin
bir su tasarrufu sağlamak için öncelikle bir saniyeliğine bile olsa boşa akan
muslukların kapatılması gerekmektedir. Çamaşırları çamaşır makinasında yıkamak,
çamaşır makinasını gerektiği durumlarda kısa programda çalıştırmak, bulaşıkları
bulaşık makinasında yıkamak, bulaşık makinesini tam kapasite dolmadan
çalıştırmamaya özen göstermek; banyo yaparken, diş fırçalarken, tıraş olurken
su kullanılmadığı zaman musluğu kapatmak su tasarrufu sağlar.
Enerji
israfı
Diğer
bir önemli konu ise enerji kullanımıdır. Enerji, özellikle de elektrik enerjisi,
insan yaşamında tartışmasız bir önceliğe sahiptir. Günlük yaşamın birçok
alanında vazgeçilmezdir. Enerjisiz bir yaşam, günümüz koşullarında neredeyse imkânsızdır.
Gelişen teknoloji ve artan enerji açığı, bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde
de yeni enerji kaynakları üzerinde daha fazla düşünülmesini, hızlı bir şekilde
alternatiflerin üretilmesini ve enerjinin verimli kullanılmasını gerekli hâle
getirmiştir.
Günümüzde
enerji kavramı hem sosyal, hem de ekonomik gelişmenin en temel girdilerinden
biri hâline gelmiştir. Kömür, doğalgaz, petrol gibi enerji kaynaklarının
sınırlı olduğu düşünüldüğünde, enerji kaynaklarının verimli kullanılmasının
önemi ortaya çıkmaktadır.
Yapılan
araştırmalara göre, dünya, 2030 yılında şimdi olduğundan yüzde 60 daha fazla
enerjiye ihtiyaç duyacaktır. Ülkemizde, 1972 yılında kişi başına elektrik
tüketimi saate 300 kilovatı ancak aşarken, bu rakam 1980 yılında 452 kilovat,
2004 yılında bin 687 kilovat olmuştur. 2019 yılında 2 bin 855 kilovat olarak
ölçülen tüketimin, dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs salgını nedeniyle
önümüzdeki dönemde daha da artacağı, 2030 yılına kalmadan yıllık 5 bin kilovatı
geçeceği tahmin edilmektedir.
Enerji tüketiminin yoğun olduğu en önemli alan konutlardır. Aile bireylerinin ısınma, aydınlatma, temizlik, kişisel bakım gibi konut içinde yürüttükleri faaliyetler sırasında sergiledikleri bilinçli tüketici davranışlarının ve aldıkları rasyonel kararların enerji tasarrufu üzerinde ne derece etkili olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar mevcûttur. Ülkemizde Enerji Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, enerji, bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 oranında tüketilmektedir. Üretilen elektrik enerjisinin dörtte biri konutlarda kullanılmaktadır.
Evlerde
kullanılan enerjinin yaklaşık yüzde 20’si elektrikli ev aletleri tarafından
tüketilir. Enerji verimli “A+” ev aletlerinin kullanımı, bu tüketimi minimum
düzeye çekebilir. Yapılan araştırmaya göre ev içi elektrik tüketiminde ilk
sırayı yüzde 30’luk payla buzdolabı alır. Buzdolabını yüzde 28 ile aydınlatma
takip ederken, elektrikli fırınlar yüzde 10 ile üçüncü sıradadır. Televizyon,
ortalama bir ailenin elektrik tüketiminde yüzde 10, çamaşır makinesi yüzde 7,
bulaşık makinesi yüzde 7, ütü yüzde 4, elektrik süpürgesi ve saç kurutma
makinesi yüzde 2’lik bir paya sahiptir.
Günümüzde
tüketilen toplam enerjinin yaklaşık yüzde 35’inin binaların ısıtılmasında
kullanıldığı belirtilmektedir. Ortalama bir evin toplam elektrik faturasının yüzde
45’i ısıtma-soğutma için ödenmektedir. Ülkemizdeki binalarda enerji kaybının
diğer gelişmiş ülkelere göre üç kat daha fazla olduğu bilinmektedir. Bunun en
temel nedeni, konutların iyi yalıtılmamış olmasıdır. Binaların yalıtılmasıyla hem
yüzde 25’ten yüzde 50’ye varan oranlarda yakıt tasarrufu sağlanmakta, hem de
sağlıklı bir ısınma ile evlerin konfor seviyesi de artmaktadır.
Enerji
israfını önlemek için enerji verimliliğinden bahsetmek gerekmektedir. Günlük
yaşantımızın hemen her ânında enerjiyi verimli kullanmaya yönelik büyük bir
potansiyel bulunmaktadır. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım gereksinimlerimizi karşılarken,
elektrikli ev aletlerini kullanırken yapabileceğimiz küçük değişikliklerle
enerjiyi daha verimli kullanabiliriz. Yalıtımı yapılmış bir ev, kışın daha
sıcak, yazın daha serin olmaktadır. “A+” enerji sınıfı bir buzdolabı, daha az
enerji kullanmanın yanı sıra daha az gürültü ve daha az buzlanma yapmaktadır.
Dünyanın
her yerinde, enerji daha verimli kullanılabilir. Türkiye’nin enerji
verimliliğiyle ilgili atabileceği pek çok adım bulunmaktadır. Enerji masrafları
azaldığında enerji ithalatı da, ekonomide dışa bağımlılık da azalacak, çevresel
iyileşme olacaktır.
Evlerde
enerji tasarrufu sağlamaya yönelik gerekli tedbirler alındığında, yüzde 50
oranında bir tasarruf sağlanabilir. Bu ise yıllık toplam enerji tasarrufunun 15
milyar doları aşması anlamına gelmektedir. Tüketiciler bu sayede evlerinde kullandıkları
enerji miktarını azaltmanın en önemli yararını, her ay ödedikleri fatura bedellerinin
azalması ile elde etmektedirler.
Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209
katılımcının elektrik tüketimine yönelik kendilerine yöneltilen sorulara vermiş
oldukları cevaplar şöyledir:
•Katılımcıların
yaklaşık üçte biri, elektrik faturasının yüksek olduğunu düşünmektedir.
•Katılımcıların
enerji tasarrufu sağlamaya yönelik her zaman gerçekleştirdikleri uygulamaların
başında, evde kullanılmayan odaların ışıklarını kapatma (yüzde 45,9)
gelmektedir.
•Elektrik
tasarrufuna ilişkin tüm davranışların sürekliliği oranı yüzde 50’nin oldukça
altındadır.
Raporda
belirtildiği gibi, evde elektrik tasarrufu sağlayan uygulamaların başında evde
kullanılmayan odaların ışıklarının kapatılması gelmektedir. Elektrikli ev
aletlerini gün içinde elektrik tüketim bedelinin düşük olduğu saatlerde (akşam
22:00’dan sonra) kullanmak, elektrikli ev aletlerinin bakım ve temizliğini
düzenli yapmak da tasarruf adına sonuç veren eylemlerdir.
“Enerji”
deyince, özellikle kış mevsiminde hem hâne halkı, hem de ülke ekonomisi için
ısınma gideri büyük bir yük oluşturmaktadır.
Gelin, isterseniz Türkiye İsraf Raporu’nda
yer alan ısınma tüketimine yönelik, katılımcıların verdikleri cevaplara göz
atalım:
•Konutların
çoğunluğu (yüzde 62,7) kombi ile ısıtılmaktadır. Her 5 hâneden biri ise soba
ile ısıtılmaktadır.
•Konutların
yaklaşık yüzde 70’inin yakıt tipi doğalgazdır.
•Isınmada
kömür/odun kullananların oranı, soba ile ısınan konut oranı ile paralel şekilde
yüzde 20,1’dir.
•Konutların
yaklaşık yüzde 10’unda ısınma için elektrik kullanılmaktadır.
•Katılımcıların
yaklaşık üçte biri ısınma/yakıt için yapılan harcamanın yüksek olduğu görüşündedir.
Isınmada
yakıttan tasarruf sağlamak için ısı yalıtımlı bir evde oturmak, radyatör veya kalorifer
peteklerinin önlerine eşya koymamak, pencere ve cam sistemini değiştirmek
gerekmektedir.
Giyim
israfı
Giyim,
insanların örtünme ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkmıştır ve kişileri
soğuktan/sıcaktan koruması, rahat hareket etmelerini sağlaması, toplumun diğer
fertlerinden sakındıkları yerleri örtmesi gibi fonksiyonlara sahiptir. Ancak
son zamanlarda insanların artık sadece soğuktan korunmak ve örtünmek için
giyinmedikleri aşikârdır. Tüketicilerin çoğu, artık giyim harcamalarında,
dünyada sahip oldukları yerlerini veya sahip olmak istedikleri statü hakkında
mesaj vermeye, etrafındakilere sıradan olmadığını, çok özel ve farklı olduğunu
ispatlamaya çalışmaktadır. Günümüz koşullarıyla beraber üretimden uzaklaşan
tüketiciler, kaliteyi, alınan ürünün hammaddesini, üretim koşullarını
gözetmeden, yeni olana sahip olma içgüdüsüyle hareket etmektedirler. Artık giyimde
öncelik “moda” olmuştur ve moda, estetik kaygıların daha fazla olduğu, temel
ihtiyaçlar ve insan hayatını kolaylaştırmak gibi kaygıların geri plânda kaldığı
bir alan hâline gelmiştir.
Tüm dünyada kişi başına on yıl öncesine göre yüzde 60’ın üzerinde kıyafet tüketilmektedir. Sadece Çin’de bir yılda üretilen tekstil atığının yaklaşık 20 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. Tüm bu sayılara bakıldığı zaman, giyim konusunda yapılan israfın boyutları gözler önüne serilmektedir. Türkiye İsraf Raporu’ndaki 2 bin 209 katılımcının giyim tüketimine yönelik istatistikler, bize ülke geneline yönelik ipuçları vermektedir:
Tüm dünyada kişi başına on yıl öncesine göre yüzde 60’ın üzerinde kıyafet tüketilmektedir. Sadece Çin’de bir yılda üretilen tekstil atığının yaklaşık 20 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir.
•Bireylerin
yarıdan fazlası (yüzde 51,7) ihtiyaç duydukça giyim alışverişi yapmaktadır. Katılımcıların
beşte birinden fazlası ise ayda bir ve daha sık giyim alışverişi yapmaktadır.
•Genel
olarak değerlendirildiğinde, gelir arttıkça ayda bir ve daha sık giyim
alışverişi yapanların oranı da artmaktadır.
•Bireylerin
yaklaşık dörtte üçü, aylık giyim harcaması miktarının normal olduğunu düşünmektedir.
Giyim
tasarrufuna yönelik pek çok adım atılabilir. Giyimde kalite ve fiyat yönünden
bütçeye en uygun olanı tercih edilebilir, sırf markası için bir giysiye
ederinden fazla harcama yapmaktan kaçınılabilir, giysi alışverişine çıkmadan
önce ihtiyacın ne kadar olduğuna karar verilip alışveriş plânı yapılabilir veya
giyim ve ayakkabı ihtiyacı genellikle indirim dönemlerinde karşılanabilir.
Son
söz
Son sözümüzü söylemeden önce, Türkiye İsraf Raporu’nda ülkemizdeki israfın ana kaynağı olarak bilinçsiz bir şekilde kullanılan kredi kartlarının tespit edildiğini belirtmiş olalım. Bankalararası Kart Merkezi’nden (BKM) temin edilen veriler doğrultusunda görülmektedir ki, kartlı ödemeler her sene düzenli olarak yüzde 15 ilâ 20 arasında artmıştır. 2019 yıl sonu itibâri ile Avrupa kıtasında yer alan ülkeler arasında kredi kartı bazında Türkiye, adet olarak 70 milyondan fazla kredi kartıyla İngiltere’nin önünde birinci sıradadır. Banka kart adedinde ise yaklaşık 166 milyondan fazla banka kartı ile Almanya’nın önünde lider durumdadır. Bu rakamlar her ne kadar ekonomideki canlılığı belgelese de, talep fazlasının da bir göstergesidir ve bu durum, enflasyonun en önemli sebeplerindendir. Unutulmamalıdır ki kredi kartı, özü itibâriyle elde olmayan paranın harcanması demektir.
Gelin,
hep birlikte, ülke olarak tüketim ve israf konusunda temiz bir sayfa açalım!
Memlekette zor şartlar altında geçimini sürdüren pek çok insan varken, yaldızlı
sofralarda, üzerlerine çatal kaşık değmeden çöpe atılan tonlarca yemeği israf
etmeyelim. Afrika’da ve dünyanın farklı coğrafyalarında açlıktan ölen çocukları
hatırlayalım, ekmeğimizi çöpe atmayalım. Günün birinde musluktan akacak tek bir
damla suya muhtaç olabileceğimizi düşünüp suyumuzu idareli kullanalım.
Elektrik
ve doğalgazın fütursuz ve lüzumsuzca kullanımının sadece bütçemize değil,
ekonomimize de halel getirdiğinin farkına varalım. Giysilerimizi ihtiyacımız
kadar satın alalım. Markaya göre değil, bütçemize göre giyinelim. Ecdâdımızın
tarih boyunca sahip olduğu en önemli değerler olan ölçü ve tevazuu
kaybetmeyelim. Kaybetmeyelim ki, üzerimizde garip gurebânın âhı kalmasın!
Kaynakça
Türkiye İsraf Raporu / Ticaret
Bakanlığı Tüketicinin
Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü, Aralık 2018
Geçmişten Günümüze Türk Ailesinde
Tasarrufa İlişkin Değişimler, Konferans Metni, Ersoy,A.F ve Demirci, A. (2007)