Türkiye için sorun üretmek

Türkiye’de Devlet’in kanalındaki dizilerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği filmlerde yer alıp Devlet’in parasını cebine koyan, sonra da rol aldığı yapıtlardan zerre-i miskal feyz almayan tipler her yerde baş tacı ediliyor. O tipler diyorlar ki, “Oynadığımız rolün dünyası başka, gerçek hayat başka”. Ama bir Allahsızı canlandırdıkları filmlerin senaryolarını överken, “Beni çok etkiledi” diyorlar. Bu tavır, normal bir insan için “şizofreni” ile yorumlanırken, ünlü birinde görüldüğünde “sanat” oluyor.

DAHA evvel Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin daha iyi işlemesi için sisteme yüklenen yanlışlardan birkaç noktaya parmak basmıştık.

Bunlardan biri millet bahçesi inşâ etmek, diğeri de CİMER adlı uygulamayı yönetmekti.

Atatürk Havalimanı’na inşâ edilen ve hatta edilmemesi için CHP’liler tarafından kıyametler kopartılan parkı destekleyen bir yazı kaleme aldım. Ancak bu yazı, millet bahçeleri fikrini desteklediğimi göstermiyor. Zira havalimanının yerine özel bir ağaçlandırma ve dinlenme alanının yapılması hususunda çok seneler önce edilmiş bir teklifin sonucunu görmeye başladığımızı yine aynı yazıda ifade ettim.

Öyle bir alanı bir belediye düzenleyemez. Hem gücünü zorlar, hem de alan doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait…

Millet bahçeleri ve CİMER’i eleştirmemin sebebi, merkezî yönetim anlayışına yükler getirmesi ve adeta bir belediye idaresini andırıyor olmasından ileri geliyor. Fakat bu ikisi yetmezmiş gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Kültür Festivali” adı altında doğrudan belediye faaliyetleri olan bir organizasyon tertipledi ya, bu beni ziyadesiyle üzdü.

Kültür ve Turizm Bakanlığı elbette etkinlikler düzenlemeli, ülkemizin kültür ve de turizm başlıklarını hatırlatıcı ve tanıtıcı organizasyonlarda yer almalıdır. Ancak şarkıcı tutup konser verdirmek nedir Allah aşkına?

Bakınız, bir de ele yüze bulaştı. Kimden söz ettiğimi anladınız. Bilmeyenler için yazayım…

Melek Mosso (gerçek adı mı bilmem, araştırma ihtiyacı da hissetmem) adlı bir şarkıcı, Bakanlığın düzenlediği Kültür Festivali kapsamında konser vermesi için davet edilmiş. Sonra da bu organizasyondan, konserlerinde insanları kışkırtıcı ifadeler sarf edip kültürümüze aykırı yollara yönlendirdiği gerekçesiyle çıkartılmış.

Mosso’nun çıkartılması, belki de hayatta kendisiyle hiçbir bağ kurmamasına rağmen, sırf AK Parti karşıtlığında yolu birleşenler tarafından günlerce protesto edildi. Mosso bir tür kahraman oldu.

Tartışmaların üzerine Mosso’nun yerine iki şarkıcı ilâve edildi organizasyona. Onlarsa “sanatçı dayanışması” şeklindeki enteresan gerekçeyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı organizasyona katılmayı reddettiler.

Konu öyle büyüdü ki Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Mosso’nun konsere katılması hususunda anlaştıklarını, Mosso’nun konsere çıkacağını belirten bir açıklama yaptı.

Yani Bakanlığımız dört gol üst üste yedi. İkisi Mosso’dan, ikisi de yerine davet edilip ret cevabı verenlerden…

Şimdi iki şey geliyor aklıma: Birincisi, menajerlik ve yapımcılık müessesesi Mosso gibilerini meşhur edenlerin elinde olduğu müddetçe Türkiye’deki bütün sanatçılar Devlet’e meydan da okuyabilir, naz yapıp istediğini de alabilir.

Bir de konunun bambaşka bir tarafı var: Kendilerini meşhur eden yapımcı ve menajerlerin tehditleriyle yaşayan ünlüler dünyası… Aracısı olduğu ünlünün üzerinden kazanacağı reklâm ve komisyon gelirleri için parayı verenin ideoloji düdüğünü öttürdüğü bu piyasada menajer veya yapımcı nereden daha çok kazanıyorsa ünlü/sanatçı/şarkıcı da o ideolojinin düdüğü oluyor. Tabiî buna katlanmayan ünlü rahatlıkla tehdit edilebilir, şantaj yiyebilir.

Aklıma gelen ikinci şeyse bir hatıram: Hasan Sağındık’ı Denizli’de bin liraya konsere çıkarmıştık. Biri (bugün Gelecek Partisi’nde siyaset yapıyor) dedi ki, “Ben 500’e ayarlardım”. O günlerde Demet Akalın, üç saatlik sahne performansı için 150 bin lira alıyordu. Bizimkilerin Sağındık’a gösterdikleri hürmete buyurun…

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere: Mosso’ya konser verdirme kimin aklına geldi? Bunu kim iptal ettirdi? Kimse mi uyanık değildi? Mosso yerine diğerlerini ayarlamak yine kimin aklına geldi? Mosso’yu tekrar ikna etmek kimin aklına geldi?

Bu ülkede görevi başındaki bürokratın yetki güncellemesi yapılırken bir sürü istihbarat raporu oluşturuluyor, bir şarkıcının ne menem biri olduğuna bakmak kimsenin aklına gelmiyor mu?

Şimdi bir detay vererek düşünmenizi isteyeceğim…

Antony Quinn, İslâm dünyasından “Çağrı” filmi yüzünden Müslüman olduğu zannedilen bir sanatçıydı. Rolünün hakkını öyle bir verdi ki Hıristiyanlar bile sandılar. Ömer Muhtar’ı canlandırdıktan sonra ise başka hiçbir yapıtta yer almadı. 

Antony Quinn, Hazreti Hamza’dan ve Efendimiz’in (sav) mücadelesinden etkilendiğini ve çok büyük bir saygı duyduğunu izah etmişti.

Türkiye’de Devlet’in kanalındaki dizilerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği filmlerde yer alıp Devlet’in parasını cebine koyan, sonra da rol aldığı yapıtlardan zerre-i miskal feyz almayan tipler her yerde baş tacı ediliyor. O tipler diyorlar ki, “Oynadığımız rolün dünyası başka, gerçek hayat başka”. Ama bir Allahsızı canlandırdıkları filmlerin senaryolarını överken, “Beni çok etkiledi” diyorlar. Bu tavır, normal bir insan için “şizofreni” ile yorumlanırken, ünlü birinde görüldüğünde “sanat” oluyor.

Anlayamıyorum. Anlam veremiyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı ve TRT’yi dikkate davet ediyorum.

Bu milletin parasını çarçur etmeyin!

Bu milletin kaç lirasını Mosso ve onun gibi arsızlara ikram ettiğinizi açıklayın!

Ve şunu bilin: Onlara para kazandırdığınızda, onlar sizi yine sevmezler!