DAHA evvel
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin daha iyi işlemesi için sisteme yüklenen
yanlışlardan birkaç noktaya parmak basmıştık.
Bunlardan
biri millet bahçesi inşâ etmek, diğeri de CİMER adlı uygulamayı yönetmekti.
Atatürk
Havalimanı’na inşâ edilen ve hatta edilmemesi için CHP’liler tarafından
kıyametler kopartılan parkı destekleyen bir yazı kaleme aldım. Ancak bu yazı,
millet bahçeleri fikrini desteklediğimi göstermiyor. Zira havalimanının yerine
özel bir ağaçlandırma ve dinlenme alanının yapılması hususunda çok seneler önce
edilmiş bir teklifin sonucunu görmeye başladığımızı yine aynı yazıda ifade
ettim.
Öyle
bir alanı bir belediye düzenleyemez. Hem gücünü zorlar, hem de alan doğrudan
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait…
Millet
bahçeleri ve CİMER’i eleştirmemin sebebi, merkezî yönetim anlayışına yükler
getirmesi ve adeta bir belediye idaresini andırıyor olmasından ileri geliyor.
Fakat bu ikisi yetmezmiş gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Kültür Festivali”
adı altında doğrudan belediye faaliyetleri olan bir organizasyon tertipledi ya,
bu beni ziyadesiyle üzdü.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı elbette etkinlikler düzenlemeli, ülkemizin kültür ve de
turizm başlıklarını hatırlatıcı ve tanıtıcı organizasyonlarda yer almalıdır.
Ancak şarkıcı tutup konser verdirmek nedir Allah aşkına?
Bakınız,
bir de ele yüze bulaştı. Kimden söz ettiğimi anladınız. Bilmeyenler için
yazayım…
Melek
Mosso (gerçek adı mı bilmem, araştırma ihtiyacı da hissetmem) adlı bir şarkıcı,
Bakanlığın düzenlediği Kültür Festivali kapsamında konser vermesi için davet
edilmiş. Sonra da bu organizasyondan, konserlerinde insanları kışkırtıcı
ifadeler sarf edip kültürümüze aykırı yollara yönlendirdiği gerekçesiyle
çıkartılmış.
Mosso’nun
çıkartılması, belki de hayatta kendisiyle hiçbir bağ kurmamasına rağmen, sırf
AK Parti karşıtlığında yolu birleşenler tarafından günlerce protesto edildi. Mosso
bir tür kahraman oldu.
Tartışmaların
üzerine Mosso’nun yerine iki şarkıcı ilâve edildi organizasyona. Onlarsa
“sanatçı dayanışması” şeklindeki enteresan gerekçeyle Kültür ve Turizm
Bakanlığı’na bağlı organizasyona katılmayı reddettiler.
Konu
öyle büyüdü ki Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Mosso’nun konsere
katılması hususunda anlaştıklarını, Mosso’nun konsere çıkacağını belirten bir
açıklama yaptı.
Yani
Bakanlığımız dört gol üst üste yedi. İkisi Mosso’dan, ikisi de yerine davet
edilip ret cevabı verenlerden…
Şimdi
iki şey geliyor aklıma: Birincisi, menajerlik ve yapımcılık müessesesi Mosso
gibilerini meşhur edenlerin elinde olduğu müddetçe Türkiye’deki bütün
sanatçılar Devlet’e meydan da okuyabilir, naz yapıp istediğini de alabilir.
Bir
de konunun bambaşka bir tarafı var: Kendilerini meşhur eden yapımcı ve
menajerlerin tehditleriyle yaşayan ünlüler dünyası… Aracısı olduğu ünlünün
üzerinden kazanacağı reklâm ve komisyon gelirleri için parayı verenin ideoloji
düdüğünü öttürdüğü bu piyasada menajer veya yapımcı nereden daha çok
kazanıyorsa ünlü/sanatçı/şarkıcı da o ideolojinin düdüğü oluyor. Tabiî buna
katlanmayan ünlü rahatlıkla tehdit edilebilir, şantaj yiyebilir.
Aklıma
gelen ikinci şeyse bir hatıram: Hasan Sağındık’ı Denizli’de bin liraya konsere
çıkarmıştık. Biri (bugün Gelecek Partisi’nde siyaset yapıyor) dedi ki, “Ben
500’e ayarlardım”. O günlerde Demet Akalın, üç saatlik sahne performansı için
150 bin lira alıyordu. Bizimkilerin Sağındık’a gösterdikleri hürmete buyurun…
Şimdi
gelelim zurnanın zırt dediği yere: Mosso’ya konser verdirme kimin aklına geldi?
Bunu kim iptal ettirdi? Kimse mi uyanık değildi? Mosso yerine diğerlerini
ayarlamak yine kimin aklına geldi? Mosso’yu tekrar ikna etmek kimin aklına
geldi?
Bu
ülkede görevi başındaki bürokratın yetki güncellemesi yapılırken bir sürü
istihbarat raporu oluşturuluyor, bir şarkıcının ne menem biri olduğuna bakmak
kimsenin aklına gelmiyor mu?
Şimdi
bir detay vererek düşünmenizi isteyeceğim…
Antony
Quinn, İslâm dünyasından “Çağrı” filmi yüzünden Müslüman olduğu zannedilen bir
sanatçıydı. Rolünün hakkını öyle bir verdi ki Hıristiyanlar bile sandılar. Ömer
Muhtar’ı canlandırdıktan sonra ise başka hiçbir yapıtta yer almadı.
Antony
Quinn, Hazreti Hamza’dan ve Efendimiz’in (sav) mücadelesinden etkilendiğini ve
çok büyük bir saygı duyduğunu izah etmişti.
Türkiye’de
Devlet’in kanalındaki dizilerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği
filmlerde yer alıp Devlet’in parasını cebine koyan, sonra da rol aldığı
yapıtlardan zerre-i miskal feyz almayan tipler her yerde baş tacı ediliyor. O
tipler diyorlar ki, “Oynadığımız rolün dünyası başka, gerçek hayat başka”. Ama
bir Allahsızı canlandırdıkları filmlerin senaryolarını överken, “Beni çok
etkiledi” diyorlar. Bu tavır, normal bir insan için “şizofreni” ile
yorumlanırken, ünlü birinde görüldüğünde “sanat” oluyor.
Anlayamıyorum.
Anlam veremiyorum.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı’nı ve TRT’yi dikkate davet ediyorum.
Bu
milletin parasını çarçur etmeyin!
Bu
milletin kaç lirasını Mosso ve onun gibi arsızlara ikram ettiğinizi açıklayın!
Ve
şunu bilin: Onlara para kazandırdığınızda, onlar sizi yine sevmezler!