Türkiye için kurtuluş reçetesi (!)

Uyuşturucu içeren yeşil reçeteyi isteyenler, buyursunlar, Kılıçdaroğlu’nun “Dostlarımız” diye tarif ettiği “Zillet” İttifâkı’nın içinde yer bulsunlar kendilerine! Bizim safımız belli: Cumhur bizim için hem Millet, hem Ümmet demek…

18 yıldır yapılanların hepsi hikâye…

Hastaneler, okullar, yollar, yüksek hızlı trenler yapılmış. -Yapacak tabiî, işi ne?

Yüzlerce baraj yapmış. -Memleketin suyu değil mi?

Tarihinin en yüksek Hazîne stoklarına ulaşmış. -O kadar devlet işletmesini sattı, Hazîne dolmasın mı?

Terör bitme noktasına gelmiş. -Teröristlerle ‘Megri megri’ söyleyenler mi bitirmiş?

IMF’ye borç kalmamış. -Kendi parasıyla mı ödemiş?

Nükleer santral kuruyormuş. -Kendi mi yapıyor?

Yerli silah yapıyormuş. -Konfeksiyon varken terzilik yapmak niye?

Yerli otomobil üretiyormuş. -Yok artık, fabrikasız mı?

Dev doğalgaz rezervi bulunmuş. -Faturalar düşecek miymiş?

Geçin bunları kardeşim!

Adalet yok! İşsizlik almış başını gidiyor! Ekonomi kırmızı alârm vermiş, döviz tarihî rekorlar kırıyor! İnsan hakları, kadın hakları, hayvan hakları, düşünce ve basın özgürlüğü yerlerde sürünüyor! Dış politikamız sebebiyle dünyanın uzak yerlerindeki birkaç küçük ülke dışında dostumuz kalmadı! AB ve NATO bizi dışlıyor! BM sözümüzü dinlemiyor! Arap dünyası bile bize karşı İsrail’i, Yunanistan’ı destekliyor! Hâlbuki 2002 öncesi böylemiydi ya? Ne olduysa AK Parti ve Erdoğan yüzünden oldu!

Ama merak etmeyin, bu yüz kızartıcı tablodan kurtulmanın yolları var elbette. Hem de çok kolay…

Öncelikle ya herkese diklenen Erdoğan’dan kurtulacağız ya da onun sessiz sedâsız oturmasını sağlayacağız. Erdoğan’ın öyle sessizce bir kenarda oturmasını beklemek saflık olur; onun karakterine uymaz bu… Öyleyse yapılması gereken, onu, yöntemi ne olursa olsun devirmek. “Adam”, eski dostlarımız olan bütün güçlü devletlerle, yetmezmiş gibi sınırımızda yüz yıldır dostça yaşadığımız komşularla kavgalı.

Evet, bir yolunu bulup Tayyip Erdoğan’dan kurtulduk diyelim, yeter mi? Yetmez tabiî! Derhâl Akdeniz’deki sismik araştırmaları durdurmalıyız. Zira bu araştırmalar bizim için çok mâliyetli. Zaten ekonomi de bozuk, bu kadar masraf etmeye gerek yok. Dostumuz Yunanistan ve Fransa, sadece bu mâliyetin altında ezilmeyelim diye Akdeniz’deki gazı, petrolü çıkarmamızı istemiyor. Tekrar aynı hatâya düşüp aramalara başlamamak için de önce arama ve sondaj gemilerimizi satmalı, ardından Libya ile yaptığımız deniz yetki alanları ile ilgili anlaşmayı da feshetmeliyiz. Ne kaybederiz ki?

Akdeniz’de birileri o gazı ve petrolü çıkaracak nasıl olsa, gider, onlardan alırız. Karadeniz için dışarıdan pek müdahale yok ama muhalefet de orayı yeteri kadar önemsemediğine göre sondajı durdurmakta bir beis yok.

Sonra, savunma sanayiine yaptığımız yatırımları gözden geçirmekte fayda var. Helikopteri, tankı, topu, İHA’yı, SİHA’yı, uçak gemisini, piyade tüfeğini kime karşı yapıyoruz ki? Bu kadar sakin bir bölgede, komşularımız bizi bu kadar severken ne terör, ne savaş korkusu yaşamamız mümkün mü? PKK’ymış, DAEŞ’miş, Suriye’ymiş, Yunanistan’mış, Ermenistan’mış, hangisi bizim için tehdit olabilir ki?!

Ola ki bir tehdit yaşarsak, Almanya, ABD, Fransa, İngiltere, İsrail, Rusya ne güne duruyorlar, yardıma koşarlar hemen! Birkaç hibe tank, uçak verirler, gerisini de onlarca yıl ödeyeceğimiz kredilere bağlayıverirler, olur biter. Silahların yazılımlarını da kendileri yapacakları için hiç yorulmayız. Hem vurmamız gereken, hem durmamız gereken yeri onlar bizim için tayin ederler.

İsrail’le iyi geçinmek de olmazsa olmazlarımızdan meselâ... Adamlar paraya hükmeden sistemi dünyaya yerleştirmişler, ufak tefekleri geçin, ABD’yi bile yönetiyorlar; biz de kalkıp onlara düşmanlık ediyoruz. Ne kadar yanlış, ne kadar ayıp! Orta Doğu’nun güçlenmesi ve barışı için bu kadar çaba sarf eden bir ülke, ancak bizim dostumuz olmalı!

Ardından Esed’e gidip özür dilemek lâzım. Belki bizi affeder de şu Suriyeli mültecileri geri alır. Bak o zaman ekonomi nasıl uçuyor! “Mültecileri geri gönderirsek Esed hepsini öldürür” diyen romantikler çıkabilir tabiî, Esed öyle şey yapmaz. Haydi “Yaptı” diyelim, bizim paramızdan daha mı önemli 3-5 milyon Suriyelinin canı?

Yunanistan’ı da unutmayalım. Çok üzdük o kardeşlerimizi de bu aralar. Hâlbuki onlar tarihin bize lütfettiği en iyi dostlarımız. Abdülhamid’den kurtulmamızı sağlayanlar bile Selânik’te örgütlenmiş zamanında, haklarını ödeyemeyiz. Bırakalım, karasularını istedikleri kadar uzatsınlar, bizim yetki alanlarımızı da kullanıp Ege ve Akdeniz’in kaynaklarını kullansınlar. Güney Kıbrıs’ı da tanıyıverelim gitsin, nedir bu kadar uzun süren husûmet? Biz bize kalan denizlerde balık avlar, KKTC’yi de Güneylilere teslim edersek hem dost, hem para kazanırız.

Libya’yı da deniz komşumuz yaptık bir anda. Ne güzel, Hafter darbe yapıp yeni bir Mısır inşâ edecekti orada. Sen kalk, Mısır’la, İsrail’le, Rusya’yla, BAE’yle ortak hareket eden Hafter’e karşı Serrac’ı destekle, olacak iş mi? O kadar da askerî yatırım yaptık oralarda. Bize petrollerini işletme hakkı vereceklermiş, boş ver!

Bunların hepsi yapılır, kolay da, “Ya Erdoğan gibi biri daha çıkar da gene bozarsa dengeleri?” diye düşünebilirsiniz. Onun da kolayı var.

Erdoğan gider gitmez eski parlamenter sisteme geri döneriz ve koalisyonlar dönemi özlemimizi gideririz arkadaşlar! Ne güzeldi o günler; her yıl seçim vardı, ortak paydalarda buluşmak zor olduğu için daha az iş yapılıyordu, yatırım yapıp da ülkenin parasını çarçur etmiyordu kimse. Çok özledik o günleri, değil mi?

Son 18 yıldan ders almış olan yabancı dostlarımız da yeni bir Erdoğan doğmaması için ellerinden geleni yaparlar herhâlde; onu da biz düşünmeyelim yani…

Gelelim ekonomiye… Bu iktidar her şeyi sattı. Ne şeker fabrikamız var artık, ne Tekel’imiz, ne de telekomünikasyon şirketimiz. Başka ülkeler ticaretten elini çekmiş, sistemin ekonomiye getirdiği yüklerden kurtulmuş olabilirler ama onlar güçlü devletler. Bizim gibi değiller yani… Üç kişinin yapacağı işe on beş kişi yerleştirip daha fazla vatandaşa ekmek kapısı açmak yakışır bize; devlet zarar etmiş, kâr etmiş diye düşünmek olmaz.

Vatandaşı bu kadar düşünürken EYT’lileri atlamak da olmaz elbette. Derhâl erken emeklilik sistemini getirmeliyiz. Neymiş o 65-70 yaşında emeklilik öyle?! Adam kırkına geldi mi emekli olmalı. Devlet de devletliğini gösterip SGK’nın zararını başka kalemlerden kapamalı. Diğer şirketlerden kapatamaz tabiî, onlar da zarar edecekler vatandaşın iyiliği için. Başka bir şey, başka bir şey… Hah, buldum, IMF var ya!

Çağırırız, gelirler ve seve seve yardım ederler bize; daha önce defalarca yaptıkları gibi… Bilirsiniz, IMF bizi çok sever. Olur da borcumuzu ödemekte zorlanırsak, ekonomimizi düzlüğe çıkarmak için uzmanlarını bile gönderirler, sağ olsunlar. Zaten millî ana muhalefetimiz de hep “Çağırın IMF’yi” diye boşuna söylüyor olamaz.

Ve tabiî ki adalet sistemi değişmeli. Onlarca gazeteci içerideyken düşünce özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil. Terörist bile olsa, bir kitap yazdıysa, bir iki makalesi okunduysa bu memlekette, o bir gazetecidir ve suç işleme özgürlüğü vardır. Atamazsınız içeri!

Siyasetçiler için de geçerli bu kural. APO’ya “Liderimiz”, PKK’ya “Gerilla”, devlete “Kâtil” diyen, bunları bir siyâsî kürsüden söylüyorsa sesimizi çıkarmamalıyız. Gezi gibi kalkışmaların “pırıl pırıl” çocukları kanunlara uysun, devlet ve vatandaş malına zarar vermesin diye müdahale etmek, özgürlüklerin önüne örülmüş bir duvardır meselâ, vazgeçmeliyiz.

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya polisleri gibi sert davranırsak, bu saydığım ülkeler bizim için endişelenirler maazallah!

Bu yaptığımız yanlışlardan dönersek her şey çok güzel olur. İstanbul’da denedik, olmadı mı? (Tamam, olmadı ama Hükûmet engel oldu her şeye.) Her tarafımız dost ülkelerle dolar. Döviz bu kadar yükselmez. Eğitimden sağlığa, gıdadan savunmaya kadar her konuda hazıra konarız. Tamam, pek bağımsız olmayız ama “yurtta sulh” olur. Üçüncü dünya ülkesi oluruz yeniden ve bir sürü hibe destek alırız. Karşılığını da kanlarımızla suladığımız bu toprakları bize yardım edenlere kiraya vererek öderiz. Mutlu mesûd yaşar gideriz işte!

Bu uyuşturucu içeren yeşil reçeteyi isteyenler, buyursunlar, Kılıçdaroğlu’nun “Dostlarımız” diye tarif ettiği “Zillet” İttifâkı’nın içinde yer bulsunlar kendilerine!

Bizim safımız belli: Cumhur bizim için hem Millet, hem Ümmet demek…