Türkiye hem haklı, hem güçlü!

Böyle bir dünyada, “Türkiye” diye bir devlet çıkıp önce kendi prangalarını söküp atıyor, sonra da diğer bazı ülkelerle karşılıklı saygı ve kazanım ilkesine dayalı ilişkiler tesis ediyor… Sadece bu saygılı tavır bile sömürge sistemini altüst etmeye yetiyor! Çünkü diğer devletler tarafından yaşatılan tüm aşağılanmalar ve küçük görülmeler sorgulanmaya başlıyor.

GÜCÜMÜZ, haklılığımızdan ileri geliyor. Artık eski Türkiye yok; gücünü sahada ve masada hissettiren bir Türkiye var!

Yüz yıldan fazla süredir devam eden, sömürgeci ve Batılı üstün devletler anlayışının uyguladığı kural şuydu: “Güçlüyüm, öyleyse istediğimi yaparım, her zaman haklıyım.”

Hattâ bu sömürgeci devletler, sömürgeleri olan ülke ve toplumlara haklı olup olmadıkları hususunda bir açıklama yapma ihtiyacı bile görmemiş, onları dengi görmedikleri için tenezzül dahi etmemişlerdi. Sadece istediklerini yapmışlar, itiraz edenleri ya hapse atmış ya da öldürmüşlerdi. Faili meçhuller, kayıplar ve sözde terör grupları ile sürdürülen vahşet de cabası… 

Böyle bir dünyada, “Türkiye” diye bir devlet çıkıp önce kendi prangalarını söküp atıyor, sonra da diğer bazı ülkelerle karşılıklı saygı ve kazanım ilkesine dayalı ilişkiler tesis ediyor… Sadece bu saygılı tavır bile sömürge sistemini altüst etmeye yetiyor! Çünkü diğer devletler tarafından yaşatılan tüm aşağılanmalar ve küçük görülmeler sorgulanmaya başlıyor.

Türkiye içte ve dışta mesajlarını verdi: “Azdan az, çoktan çok gider!”

Türkiye’nin bu itirazı ve çıkışı son derece ölçülü bir meydan okumaydı: “Beni boğmak, teslim almak, parçalamak istiyorsunuz ancak bunu asla başaramayacaksınız!”

Böylece âdeta, “tarihin hiçbir döneminde kuzu kuzu boynumuzu uzatıp teslim olmadığımızı ve olmayacağımızı, bizimle uğraşacaklarsa bedelini ödemeyi de göze almaları gerektiğini, millet olarak yüzyıllardır bedel ödediğimizi” ifade ederek, “Kendine güvenen buyursun gelsin!” demiş olduk.

Öncelikle haklı ve güçlü olduğumuza inanacak, sonra da hep beraber dimdik duracağız!

Bir yandan söylem olarak dik duran Türkiye, diğer yandan da sahada gereken adımları atmış, hazırlıklarını göstere göstere yapmış ve diplomasiyi de ihmâl etmeyerek rakip güçleri yan yana getirmemeye özen göstermiştir. Yani hiç kimse bizi tek başına yutacak kadar büyük değilken, rakipler açısından, “Bizimle kavga etmeden pay almak varken, neden doğrudan savaşalım?” noktasında “kazan-kazan” diplomasisi işlemeye başlamıştır.

Türkiye gerekli yer ve ölçüde risk almakta, ancak macera peşinde koşmamaktadır. Bu kararlılığın sonuçlarını alıyor, emin adımlarla kendimize ve bizimle birlikte olanlara kazandırmaya devam ediyoruz. Katar, Libya ve Azerbaycan bunların başlıca örneği…

Coronavirüs bir yanda dünyayı sarsmaya ve ekonomik durgunluğa sebep olurken, diğer yanda da enerji ve egemenlik hususunda terör örgütleri üzerinden sürdürülen vekâlet savaşları devam ediyor.

Türkiye ise bir yandan hızlı toparlanma için piyasa araçlarını kullanırken, diğer yandan yatırım ve üretime devam ediyor, ihracat pazarlarında esnek üretim, pazara yakınlık ve döviz kuru avantajını kullanıyor.

Ekonomi Bakanı Sayın Berat Albayrak, “Faiz ekonomisinden hizmet ekonomisine geçtik” diyerek, bugün toplanan 100 TL verginin 85,2 TL’sinin eğitim, sağlık ve altyapı başta olmak üzere toplumun refahına harcandığını ifade etti. Oysa 2002’de toplanan her 100 TL’nin sadece 14,3 TL’si millet için harcanıyor, gerisi faize aktarılıyordu.

Diğer yandan, tüm olağanüstü koşullara rağmen bu ayki Ekonomik Güven Endeksi, Temmuz’a göre yüzde 4,4 artışla “yüzde 85,9” olmuş durumda.

Yine dünya ekonomilerinin eksi büyüme oranları ile küçüldüğü bir dönemde, diğer başlıca ülkeler olan ABD’nin yüzde -31, İngiltere’nin yüzde -22,8 ve Fransa’nın yüzde -19,2 oranlarına göre Türkiye’nin -9,9 ile daha dirençli ve güçlü bir performans gösterdiği ortada.

Türkiye için ifade etmek istediğim tozpembe bir tablo çizmek derdinde değiliz, ancak tüm sıkıntılara rağmen umutla geleceğe yürüdüğümüzü ve dirençli bir üretim altyapısı, ar-ge ile ikâme ürünler üreten bir ekonomi yapımızın olduğunu anlatmayı istiyoruz.

Karadeniz Tuna-1 Sahası’nda olduğu gibi yeni yeni gaz ve enerji kaynaklarına kavuşacak olan milletimizin geleceği için tek ihtiyacı olan, birlik ve beraberliktir.

Kalın sağlıcakla...