
OSMANLI
İmparatorluğu’nun yıkılması, 1923’te, Lozan’da yapmış olduğu anlaşma ile
sabittir.
Osmanlı, İstiklâl Harbi’ni Ankara’da
topladığı Meclis ile vermiş, 1921 rûhu ile 1922’de Yunan denize dökülürken,
İngiliz İstanbul’dan, İtalyan Antalya’dan, Fransız Maraş’tan çekilmişti.
(Meclis’ten olağanüstü yetki alınmasının
oyun içinde oyun olduğu notunu da düşmüş olayım.)
Bu sürecin ardından, İkinci Abdülhamid
Han’ı görevden uzaklaştıran Dörtlü Çete’nin 1924’te iş başına geçtiğini
görüyoruz.
Çok partili hayata geçilinceye kadar
milletin kimliksizleştirilmesi harekâtı ise her şeye rağmen başarılamamıştır. Zira
yaşanan darbeler dahi milletin diriliş hamlelerini biçmeye yöneliktir.
Yıllar sonra “FETÖ” olarak adlandırılan terör
örgütünün 15 Temmuz’daki kalkışması, durdurulmuş olsa da “Kontrollü darbe” söylemiyle sıradanlaştırılmaya çalışılmıştır. Peki,
bunu yapanlar kimlerdir?
Bunun arkasında, Türk’ü Anadolu’dan söküp atmaya yeminli kripto buluşma vardır.
İsmet İnönü’nün Lozan’da görevlendirilmesi,
Sezai Temelli’nin HDP’nin başına geçmesi (İnönü ile Temelli aynı ailedendir),
güya Erzurumlu F. Gülen, Dersimli K. Kılıçdaroğlu ve aslen Diyarbakırlı M.
Akşener’in ittifak yapması tesadüf değildir.
“Özgürlük” maskesi takanların mücadelesi,
dinî ve kripto etnik eksenlidir. Fakat asla başaramayacaklardır! Zira bunun bedeli
kandır ve bunlarda yoktur!
Kullanageldikleri Alevîlik, Sünnîlik,
sağcılık, solculuk, lâikçilik, Kemalistlik, Kürtçülük ve Fetöcülük bu topraklarda
tutmadı, tutmaz, tutmayacaktır. Çünkü bu toprakların bedeli kan ile ödenmiştir.
Millî Şairimiz boşuna, “Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ” mısraına imza
atmamıştır.
FETÖ, din
temelli kripto kalkışmanın adı; PKK da
etnik temelli kripto kalkışmanın adıdır ve bu ikisini yan yana getirenler aynı
mihraklardır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına
geçmesi ve Ulusalcılar CHP’den uzaklaştırılırken İstanbul’da Ekrem İmamoğlu,
İzmir’de Tunç Soyer’in belediye başkanlıklarına aday gösterilmesi (ve de
kazanmaları) birer etnik çalışmadır ve asla tesadüf değildir.
Kemal Kılıçdaroğlu, terörü Türkiye
geneline yaymak için görev başındadır.
Tunç Soyer ve Ekrem İmamoğlu bu anlamda
düşünülmüş kadro elemanlarıdır. MHP’nin başına düşünülürken Sayın Devlet
Bahçeli’nin verdiği mücadeleyle parti dışına çıkarılan, ancak bu kez MHP’yi
bölmekten uzak durmayan Meral Akşener de bu kripto senaryonun kripto elemanıdır.
Akşener’in Kemal Kılıçdaroğlu ile ittifakı, siyasal işgalin yayılmasında aldığı
görev sebebiyledir.
Bu siyâsî kadrolaşmanın bir diğer ayağı
HDP’dir. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin İnönü ile akrabalığı tesadüf
değildir.
Oynanan oyun girift değil, apaçıktır. Tunç
Soyer, Ekrem İmamoğlu ve hattâ Ülkücü Hareket içinde büyümüş olsa da Mansur
Yavaş’ın bugün aynı adreste oluşu tesadüflerle izah edilemez.
Siyasallaşmış kişi ve kurumlar
tesadüflerle bir arada olmazlar. Bilakis çok plânlı bir yapılanmanın ürünüdür
bu durum. Bu isimlerin ve bu durumun Türk siyasetine etkileri etnik ve dinî
temel üzerinden etüt edilmelidir.
Bir Türk atasözü der ki, “Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar,
aslı ayrandır”.
Canan Kaftancıoğlu, siyasallaşma üzerine
elde ettiği pozisyondan Devletimize meydan okumaktadır. Tunç Soyer’in
çıkışları, siyasal bir çalışmanın ürünüdür ve sindire sindire yedirilmek istenmektedir.
Bu isimlerin sözlerinin ve eylemlerinin asla
üstü örtülmemelidir.
Son
söz
Su pislik kabul etmez; toprak, dökülen
kanı inkâr etmez!
“Zulüm
1453’te başladı” sözüne sahip çıkanların bir araya
gelmeleri tesadüfen değildir.
Osmanlı’ya en ağır hakaretleri eden Kılıçdaroğlu’nun Fatih’in resmedildiği tabloya sahip çıkma girişimi, münafıkane bir yaklaşımdır. Kaldı ki, FETÖ de kripto kalkışmanın adıdır ve münafıklığın kurumsal bir hâlidir.