Türkiye’de tarımın bugünü ve geleceği

Türkiye tahıl, yemeklik tane baklagil, endüstri bitkileri, şeker, kabuklu yemişler, taze ve kuru meyveler gibi birçok tarım ürünü ve hayvansal ürün ihraç etmektedir. Örneğin güneşte kurutulmuş meyve ve sebze, geleneksel olarak Türk ihracatında önemli bir yer tutmaktadır. 2020 yılında toplam kuru meyve ihracatı 400 bin tondur. Değeri ise 980 milyon dolar…

GIDA, asla son bulmayacak bir ihtiyaç. Bu tüm dünyanın hemfikir olduğu bir gerçektir. Bu nedenle verimli tarım arazilerine sahip olmak ülkeler için stratejik öneme sahiptir. Arazilerin yönetimi, tarımsal üretim faaliyetlerinin gelişmesini ve yerel, bölgesel ve ulusal kalkınma çalışmalarının başarısını doğrudan etkilemektedir.

“Bir karış toprak” ifadesini kullanırken bir karış toprağın oluşumu için en az binlerce yıl gerektiği düşünüldüğünde, tarım ve gıda konusunun ne denli önemli olduğunun bir kez daha altını çizmek mümkündür. “El tekraru ahsen, velev kane yüz seksen” demişler. Arapça-Türkçe karma bu sözden yola çıkarak, elverişli coğrafî koşulları ve iklimi ile Büyük Türkiye, gıda ve tarım alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Birçok ürünün en kalitelisi sadece ülkemiz topraklarında hayat bularak dünyaya ulaşmaktadır. Bu bereketli topraklar bizim!

Bu bereketli topraklarda esas itibarıyla kuru ve sulu tarım yapılmaktadır. Kuru tarımda amaç, ürün yetiştirirken yağış sularından faydalanmaktır. Ülkemiz toprak genişliği bakımından dünyada 37’nci sırada bulunmaktadır. Toplamda 783 bin 562 kilometrekare alana sahip topraklar, uygun yağış ve iklim koşulları, her türlü ürünün yetişmesi için olanak sağlamaktadır. Toplam alanının yaklaşık 38 milyon hektarı tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Ülkemizin yedi bölgesinde nevi şahsına münhasır ürünler yetişmesinin yanı sıra ülkemizde hemen hemen yetişmeyen ürün yoktur. Kaynaklara göre hâlen 16 tanesi subtropik ve 59 tanesi ılıman meyve türü olmak üzere 75 meyve ve 60 kadar sebze türü ticarî olarak yetiştirilmektedir.

 

Tablo-1: Organik tarım genel bitkisel üretim verileri…

Tarım, gıda ihtiyacının yanında gerek sosyal, gerek ekonomik açıdan da kilit öneme sahiptir. Türkiye’nin tarım sektörü için belirlediği vizyon, 2023 yılına kadar dünya genelinde en büyük beş üreticiden birisi olmak. Türkiye’nin ileriye dönük bu iddialı vizyonda yer alan büyük hedefleri ise şu şekildedir: Tarımsal gayrisafi yurt içi hâsılayı 150 milyar ABD dolarına çıkarmak, tarım ürünü ihracatını 40 milyar ABD dolarına yükseltmek, sulanabilir alanı 5.4 milyon hektardan 8.5 milyon hektara çıkarmak, balıkçılık alanında AB ile karşılaştırıldığında birinci sıraya yerleşmek.

Tarım sektörü noktasında hem Türkiye’de, hem de dünyada Koronavirüs nedeniyle tarım ve gıdanın vazgeçilmez olduğu, altın harflerle hafızalara yazıldı. Başta kendine yeterlilik olmak üzere yerelde üretim-tüketimin, çiftçiliğin ve tarımsal faaliyetlerin desteklenmesi daha da önemli duruma geldi.

Türkiye yeterlilik noktasında gıda üretimi açısından dünyanın kendi kendine yeten sayılı ülkelerinden biridir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2019 yılında “Türkiye’nin Biyoçeşitliliği: Genetik Kaynakların Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemlerine Katkısı” başlıklı çok önemli bir araştırma yayınladı. Araştırmada, ülkemizde yetişen ürünlerin dünya sıralaması şu şekilde belirtilmektedir: Türkiye, fındık ve incir üretiminde dünyada diğer ülkelere göre büyük farkla ilk sırada. İkinci olarak kavun, pırasa, kiraz, vişne yetiştiriciliği gelmektedir. Hemen ardından baharatlar, biber, çilek, kestane, nohut, Antep fıstığı, ceviz, mercimek, taze fasulye, havuç, karpuz, sofralık üzüm ve bal ile dünyada üçüncü sırada yer almaktadır.

 

Tablo-2: Tarım ve gıda ürünleri toplam dış ticareti…

Türkiye Akdeniz, Avrupa-Sibirya ve İran-Turan biyo-coğrafya bölgelerine ev sahipliği yapmaktadır. Her biyo-coğrafya kendine özgün endemik türleri ve çeşitli ekosistemler barındırmaktadır. Akdeniz bölgesinde bulunan servi ormanı, dünyadaki en geniş servi ormanıdır. Avrupa-Sibirya elementi, Karadeniz ormanlarından oluşmaktadır. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu stepleri, İran-Turan elementlerindendir. Özetle Türkiye’nin, kıtalar arası köprü durumunda bulunması nedeniyle iklim ve coğrafya özellikleri değişim göstermektedir. Bunun doğal sonucu olarak ülkemiz; orman, dağ, bozkır, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemleri ve bunların farklı kombinasyonlarına ev sahipliği yapmaktadır.

Aynı zamanda Türkiye, iki önemli gen merkezi olan Akdeniz ve Yakın Doğu’nun kesiştiği noktada yer alırken, her iki gen merkezi de tarla ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkmasında kilit role sahiptir. Türkiye’de iki tohum gen bankası bulunmaktadır. Biri İzmir’de, diğeri ise Ankara’dadır. Ankara’daki tohum gen bankamız, dünyanın üçüncü büyük tohum gen bankasıdır. Bunların haricinde Iğdır’da bulunan tohum gen bankamızda ise yaklaşık 3 bin 400 türe ait tohum örneği muhafaza edilmektedir.  

Türkiye’deki çeşitlilik ve ürün kültürü

Bu eşsiz biyolojik çeşitliliğin korunabilmesi adına organik tarımın teşvik edilmesi olmazsa olmazlardandır. Organik tarım, çeşitliliğin korunması ve ekosistemin sağlıklı işleyişini amaçlayan, değer zincirinin geçerli standartlara göre kontrol edilip sertifikalandırıldığı bir tarım sistemidir. Kaynaklara göre Türkiye’de organik tarımın ortaya çıkışı 1980’li yılların ortalarından itibaren genişlemekte olan Avrupa organik tarım pazarının etkisi ile oluşan talep ile olmuştur. İlk yönetmeliğin 1994 yılında kabul edilmesiyle resmen başlamıştır.

Organik Tarım Kanunu ise 2004 yılında yürürlüğe girmiş ve 2009 yılından bu yana Devlet tarafından desteklenerek çiftçi sayısının artması sağlanmaktadır. TÜİK verilerine göre, organik tarım genel bitkisel üretim verilerine baktığımızda, yıllar içerisinde sürekli olarak artış kaydedildiğini görebiliriz.

 

Tablo-3: Türkiye’de tarım alanı kullanımı…

Uzmanların görüşlerine göre Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki en büyük tarım ürünü ihracatçılarından birisi olan Türkiye’nin bu alandaki dış ticaret dengesi, açık ara pozitif yöndedir. Son yıllarda tarım sektörü, GSYİH’deki payında oluşan nispî azalışa karşın, dış ticaret içinde önemli rol oynamaya devam etmektedir. Akıllı tarım politikaları ve yerinde destekler ile 2003’te 37 milyar olan gayrisafi millî hâsıla, 2019’da 277 milyar liraya yükselmiştir.

Türkiye tahıl, yemeklik tane baklagil, endüstri bitkileri, şeker, kabuklu yemişler, taze ve kuru meyveler gibi birçok tarım ürünü ve hayvansal ürün ihraç etmektedir. Örneğin güneşte kurutulmuş meyve ve sebze, geleneksel olarak Türk ihracatında önemli bir yer tutmaktadır. 2020 yılında toplam kuru meyve ihracatı 400 bin tondur. Değeri ise 980 milyon dolardır. Yine 21 bin ton da kuru sebze ihracatı gerçekleşmiştir ve değeri ise 64,5 milyon dolardır. 

2019 yılı rakamlarına göre dünyada tarım sektörü küresel ekonomide önemli bir yere sahip. Türkiye ise ihracat ve üretim kapasitesiyle onuncu sırada yer almaktadır. En fazla ihracat yapan (ABD, Hollanda, Almanya, Fransa, Brezilya) ülkelere baktığımızda ilk göze çarpan, tarım ekonomisinin gelişmişliği ve teknoloji kullanımıdır. Şimdilerde tarımda kullanılan alet ve makineler sensörlerle donatılarak nesnelerin interneti tarım sektöründe de yerini almış durumdadır. Tüm üretim süreci boyunca makinelerin birbirleriyle iletişim hâlinde olmasını sağlamaktadır. Dijital sensörler sayesinde çiftçilere hangi alana ne kadar ve ne tür gübre konulması gerektiği, hava koşulları, bitkilerin ihtiyacı olan mineralleri ve sulamayı, toprağın durumunu, tahminî hasat zamanını detaylı ve gerçek zamanlı bir şekilde göstererek üreticilerin işini kolaylaştırıp verimin geleneksel yöntemlere göre maksimum seviyeye çıkarılması hedeflenmektedir.

Aynı zamanda birbirleriyle konulan ve senkronize çalışan makineler sayesinde iş yükü ve maliyet azalmaktadır. Bu teknolojik imkânların yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar hızlı ve ucuz bir şekilde kaliteli ürünler üretme imkânına sahip olacaklardır. Bu da üçüncü tarım devrimi olsa gerek.

 

Tablo-4: Türkiye’de bölgesel yağış mukayesesi…

Türkiye potansiyel tarım ve gıda yatırımcılarına bir dizi teşvik sunmaktadır. Bunların arasında destek mekanizmalı avantajlı düzenlemeler, vergi sistemi, rekabetçi iş gücü ve yatırım teşvikleri vardır. McKinsey and Company’e göre, Türkiye özellikle meyve sebze işleme, hayvan yemi, besicilik, kümes hayvancılığı, süt ürünleri ve fonksiyonel gıda, su ürünleri yetiştiriciliği ve destek ürünleri (soğuk zincir, seracılık, sulama, gübre) gibi tarım endüstrisinin alt sektörlerinde önemli yatırım fırsatlara sahiptir.

Türkiye’de tarım-kalkınmayı desteklemek adına 2000’li yılların başından bu yana modern sulama sistemleri yüzde 20 oranında artmıştır. Var olan barajlara 585 ilâve baraj ve 385 yeni gölet eklenmiştir. Yaklaşık rakamla 18 milyon dekar tarım arazisi daha sulu tarımla buluşturulmuştur. Tarım alanında yapılan bu dev yatırımlar Türkiye’yi tarımda dünyada söz sahibi ülkeler arasına taşımıştır.

Peki, gelecekte tarım nasıl olacak?

Tarımın geleceğini etkileyen faktörler

TÜİK, 2021 yılına ait bitkisel üretim ikinci tahminini yayınladı. Buna göre tahıl ürünleri üretim miktarlarının, sebze üretim miktarının 2020 yılına göre azalacağı öngörüsünde bulundu. Bugüne kadar çeşitli nedenlerle yıllar içerisinde kimi zaman azalış gösteren miktarlar, artık çok daha korkutucu. Çünkü artık gıda üretiminin her geçen gün azalması için çok çeşitli nedenlerimiz var. Bunu terse döndürmek elimizde mi peki? İnsanoğlunun doğayı ve kaynakları hoyratça harcadığını göz önünde bulundurursak, kesinlikle elimizde!

Günümüzde en çok tartışılan konulardan ilki “tarımda sürdürülebilirlik”, diğeri ise “Gelecekte tarım nasıl olacak?” sorusunun cevabı… Sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın cevap aradığı iki başlık bunlar. Hızla değişen sosyal yaşamımız ve çalışma kültürümüze dair yeni eğilimlerin izini sürerken, kapımıza dayanan iklim krizinin önlenmesi için akılcı politikalar çerçevesinde hazırlanan çözüm modellerinin masaya yatırıldığı bir dönemin içindeyiz. Bu, aynı zamanda insanoğlunun doğa ile kurduğu ilişkiyi yeniden gözden geçirmesi anlamına gelmektedir. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün açıklamasına göre, şimdiye kadar yaşanan en sıcak on yılı geride bıraktık. Dahası, iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanması olası aşırı hava olaylarının katlanarak artacağı bir döneme şahitlik etmemiz kaçınılmaz olacaktır.

Çaresiz miyiz? Elbette değiliz. Yenilenebilir kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğine dair rasyonel ve kalıcı çözümleri hayata geçirerek dünyamızı ve geleceğimizi güvence altına alabiliriz.

İklim krizi ile mücadele konusunda sahip olduğu rolün önemi henüz hak ettiği kadar fark edilememiş olsa da en önemli araçlardan biri topraktır. Geçmişten bugüne gerek uygulanan yanlış yöntemler, gerekse kullanılan kimyasallar, toprağın canlılığını yitirmesine ve erozyona uğramasına neden olmuştur. Oysa tarımın en temel sermayesi olan toprağın diğer üretim faktörlerinden farkı, “yeniden üretilemez oluşudur”. Bu nedenle sürdürülebilir olması özel bir önem taşımaktadır.

Türkiye’de kanunlar tarafından “tarım arazisi” şu şekilde tanımlanmıştır: “Toprak, topoğrafya ve diğer ekolojik özellikleri bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi için uygun olan ve hâlihazırda bu amaçla kullanılan veya ekonomik olarak imar, ıslah ve ihya edilerek bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi için hazır hale dönüştürülebilen araziler.”

TÜİK 2020 verilerine göre, ülkemizde 15 bin 628 hektar ekilebilen arazi mevcuttur. Yaklaşık 5 milyon hektar tarıma elverişli arazi kapsamı dışında değerlendirilirken, yine yaklaşık 5 milyon hektar arazi de tarıma elverişli olmadığı hâlde tarımsal üretim amaçlı kullanılmaktadır.

Tarım alanlarının bir diğer yok olma sebebi olarak kendi ellerimizle marifet sayarak diktiğimiz mega projelerdir. Her bir proje için kim bilir kaç zeytin ağacı feda edildi. Ya da kaç dönüm buğday daha toprağa düşmeden yok edildi. Acaba bu mega projeler karnımızı doyurur mu?

Tarımın geleceğini etkileyen diğer önemli bir husus, küresel ısınmadır. Tarım, iklim değişikliğinden en fazla etkilenen alan olmakla birlikte aynı zamanda iklim değişikliğine de sebep olmaktadır. Toprak, işlendiğinde zamanla organik maddesini yitirir. Artı makine kullanımı, gübreleme ve ilâçlama faaliyetleri karbon emisyonunu arttırır. İklim değişikliğinin tarıma etkisinin başında sıcaklığın yükselmesi, yağışların azalması ve bunlara bağlı olarak su kaynaklarındaki azalma ve aşırı hava olaylarındaki artış sayılabilir. Su kaynaklarındaki azalmaya paralel içme suyu karşılanmasında zorluklar ortaya çıkacak ve kurak-yarı kurak alanlar genişleyecektir. Kuraklığın süresi ve şiddeti arttıkça toprakta çölleşme, tuzlanma ve erozyon hızının artacağı düşünülmektedir. 

Küresel ısınma tarım sektöründe iklimin mevcut ürünlerin yetiştirilmesine uygunluğunu yitirmesine neden olmaktadır. Buna paralel, ürün yelpazesinde değişiklik mecburiyeti doğmaktadır. Sulama suyuna talebin artması, maliyet artışını da beraberinde getirmektedir. Ekim ve hasat zamanlarında kaymalar, yeni iklim şartlarına alışamayan ve ekstrem doğa olayları sonucu yıpranan bitkilerde fazla zararlı etkisi ve hastalık olarak çıkabilmektedir.

Grafikten anlaşılacağı üzere, küresel ısınmanın getirisi olarak düşen yağış miktarı her geçen gün azalmaktadır.


Dikey tarım nedir?

Bu ve benzeri kaotik bir durumun ortasında alternatif bir tarım yöntemi öne çıkarılmaya çalışılıyor: “Dikey tarım”... Bu yöntemle şehirlerin içinde, evlerde, hatta tarıma elverişsiz ortamlarda dahi üretim yapmanın mümkün olduğunu belirtmekte uzmanlar. Dikey tarım aynı zamanda “yapı entegre kontrollü tarım” olarak da tanımlanıyor ve her geçen gün daha fazla dikkat çekiyor. Nedeni ise küresel ısınma, nüfus artışı ve iki yıldır içinde bulunduğumuz salgın gibi küresel etkilere sahip olaylar. İlâveten yağışların azalması ve barajlardaki su doluluk oranlarındaki düşüş de tarımsal üretimi tehdit eder boyutundadır.

Temelde dikey tarımda kendine has kullanılan üç çeşit yöntem (aeroponik, aquaponik ve hidroponik) ile suyun verimli kullanılması, daha fazla hasılat imkânı sunması, kentlerde veya kentlere yakın yapılabildiği için ürünlerin daha kolay transfer edilerek karbon ayak izini azaltabilmesi, gübre tasarrufu sağlaması, yapay zekâ ile kontrol edilebildiğinden fire oranının azaltılması, topraksız olduğu için topraktan gelecek zararlıları ortadan kaldırması gibi birçok yönden çözüm sunabiliyor.

Dikey tarım çalışmalarının çok dikkat çekici ve bir o kadar da önemli bir amacı da uzay çalışmalarına katkıda bulunmak. Mars’ta hayat kurma plânlamasının yapıldığı bir dönemde uzayda kolonileşme başladığında, koloninin gıda ihtiyacını karşılamak için toprak, hava ve gün ışığı gereksinimi duymayan modüler sistemlere ihtiyaç duyulacağı gerçeğinden yola çıkarsak, “uzay tarımı” kavramına dikkat çekmek daha kolay olacaktır. (Devam edecek…)

 

https://lib.dr.iastate.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1129&context=agron_pubs

https://data.tuik.gov.tr

https://www.trthaber.com/haber/turkiye/tarlasiz-uretim-dikey-tarim-555896.html

https://www.fao.org/3/ca1517tr/ca1517tr.pdf

https://www.sbb.gov.tr/tarim-ve-gida-gostergeleri

http://www.turktarim.gov.tr

https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/toprakweb.pdf?11161/Turkiyede-Tarim-Topraklarinin-Dunu-Bugunu-ve-Gelecegi