Türkiye’de sokak güvenliği sorunu

Sokak güvenliği için hem yasal çerçeve, hem de Devlet’in kolluk kuvvetlerinin güçlendirilmesi, caydırıcılığının artırılması gerekir. Bunun yanında toplumsal alanda ortak yaşama kültürünün geliştirilmesi için uzun vadeli stratejik çalışmalar yapılmalıdır. Aksi hâlde, şimdi olduğu gibi yasaya, polise güvenmeyen herkes, kendi güvenliğini sağlamak için yanında bıçak yahut silah gibi donanımlarla sokaklara çıkacaktır.

BİR ülkenin insanî gelişmişliğini “sokak güvenliği” üzerinden anlayabiliriz. Sokakta günün ya da gecenin herhangi bir saatinde rahatça, tedirgin olmadan dolaşabiliyorsanız, o şehir ya da o ülke, gelişmiş bir şehirdir, gelişmiş bir ülkedir.

İnsanlar bir yerden başka bir yere seyahat ederlerken, gittikleri yerin sokak güvenliğini dikkate alırlar. Hâliyle, sokak güvenliği meselesi şehirlerin ya da ülkelerin turizm destinasyonu olmasında da belirleyici olabiliyor.

Sokak güvenliğini tehdit eden birçok unsur var. Çevredekilerin sözlü, psikolojik veya fizikî tacizi, cana ya da mala yönelik saldırı ihtimâli, herhangi bir olay durumunda güvenlik güçlerinin olaya müdâhil olabilme potansiyeli/hızı, suçluyu yakalama ve cezalandırma, masumu korumaya yönelik yasalar, karşı karşıya geldiğiniz kişilerin genel toplumsal kurallara aykırı tavır ve davranışları, çöpler, bariyerler, sokak köpekleri, gürültü ve görüntü kirlilikleri gibi onlarca konu listelenebilir. Bütün bunlar bir sokağın kalitesini ortaya çıkarır.

Sokaklar güvenli mahalleleri, mahalleler şehirleri, şehirler de ülkelerin güvenlik anlamında imaj ve itibarlarını belirler.

Son 10-15 yılda birçok ülkeye seyahat etme imkânı buldum. Gittiğim ülkelerde en çok arka sokakları merak ettim ve fırsat buldukça buraları dolaşmaya çalıştım. Bu ülkeleri rahatlıkla “güvenli sokaklar” kriteri açısından listeleyebilirim. Özellikle güvenli ülkeler olarak Singapur, Finlandiya, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri aklıma ilk gelenler. Bu ülkelerin bir kısmı polis gücüyle, bir kısmı teknolojiyle, bir kısmı da yasal düzenlemelerle sokaklarını güvenilir hâle getirmiş.

Türkiye’nin bu noktada imaj ve itibarının pek olumlu olduğunu söyleyemeyiz. Hele başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerin durumu kötü. Kendi ülkemizin vatandaşları bile sokaklarda çok rahat dolaşamıyor. Yabancıların hâlini siz düşünün.

Sokağa çıktığınız zaman her şeyden önce “trafikte hırlaşma” ihtimâliniz çok yüksek. Normal zamanlarda “Ne kadar da medenî!” diyebileceğiniz insanlar trafikte bir canavara dönüşebiliyorlar. Her an “Korna çaldı”, “Sinyal vermedi”, “Yol vermedi”, “Beni geçti”, “Yerime park etti”, “Işıkta geç hareket etti” gibi basit insanî hatalar yüzünden kendinizi büyük bir kavganın içinde bulabilirsiniz. Bu kavgada levye, bıçak, satır ve hatta silah gibi aklınıza gelecek her şey karşınıza çıkabiliyor. Bazen suçlu olmanız da gerekmiyor; bazısının ihmâl ya da kusuruna, trafikteki tacizine itiraz etmemeniz gerek. Aksi hâlde tam teşkilatlı kavga aletleriyle size karşı saldırıya geçilebilir.

Sokaktaki insan ilişkileri kalitemiz de çok düşük. Herkes birbirine hâkimiyet kurmaya çalışıyor, tanımadığı insanlara laf atıyor; alâkasız bir şekilde bir insanın olur olmadık sözlü saldırısına maruz kalabiliyorsunuz. Hele biri, bir başkasının yanında eşi, kızı ya da başka kadınlar varsa insanların dikkatini daha çok celbetmekte. Yalnız kadın ve kız çocukları için durum daha da vahim.

“Sokak serserileri” diyebileceğimiz kişiler de sokaklarda önemli bir güvensizlik faktörü. Sokakta başka insan yokmuş gibi, ar ve hayâ duygusundan yoksun, uygunsuz hâl ve hareketler, laubalilik, aykırı giyim ve kuşam, çıplaklık, argo konuşmalar, gece vakti bağıra çığıra dolaşmalar, nazikçe ikaz edecek olsan yurduna düşmanlar girmiş gibi tepkiler filan… Böyle bir ortamda insanların sokağa çıkası gelir mi?

Sokak güvenliği, aslında bir millî güvenlik meselesidir. Yurdumuzun içinin huzur ve refahı sokak güvenliğinden geçer. Güvensiz sokaklar hırsızlık, gasp, cinayet, taciz ve tecavüz gibi âdi suçlara zemin hazırlar. Bunu sağlamanın yolu da devletin kolluk güçlerinin etkinleştirilmesi ile mümkündür. Bu konuda Türk Polisinin ve Jandarmasının müdahale yetkisi ve hareket alanının güçlendirilmesi gerekmektedir.

ABD’de, çoğu Avrupa Birliği ülkesinde ve Körfez ülkelerinde polisin yaptırım gücü oldukça yüksektir. Vicdanı kararmış, insanî olgunluğu yakalayamamış, sosyal münasebetler konusunda kendini geliştirmemiş insanları polis gücü dışında başka bir şekilde kontrol altına almak mümkün değildir. Hangi gelişmiş ülkede, trafikte suçüstü yakalanmış biri polise, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”, “Seni sürdürürüm!” gibi tehditler savrulabilir? Televizyonlarda bu tür görüntüler gördüğümde sokaklar bana daha güvensiz görünüyor.

Polise mukavemet gösterenler, onları “üst düzey” isimlerle tehdit edenler oldukça sokaklar güvenli hâle gelmez. Polis, Devlet’i temsil eder ve onun herhangi bir olay ya da kişi karşısındaki acziyeti, Devlet’in acziyetidir.

İkinci olarak silah çekme, bıçakla korkutma, hırsızlık, gasp, cinayet, yaralama, taciz ve tecavüz gibi âdi olayların faillerinin bu cürümleri işlerken cesaretlerini kıracak bir ceza sistemimiz ya yok ya da yasalar tam uygulanmıyor. İnsanlar bir suçu işlerken başlarına ne geleceğini çok hesaba katmıyorlar. İlâveten bu suçların çoğu mükerrer. Yani hırsızlık yapan ya da bir kere cinayet işleyen, fırsatını bulunca tekrar işliyor. Önleme, yargılama ve cezalandırma sisteminin de tıpkı polislerimizde olduğu gibi caydırıcılığı zayıf. Genelde bu tür yargılamalardan dürüst insanlar korkuyorlar. Zaten dürüst insanın suç işleme potansiyeli az. Sistem öyle kurgulanmalı ki suç işleme potansiyeli olanlar da böylece caysınlar.

Sokaklar, insanların sosyal olarak kendilerini gösterdikleri ve diğer insanlarla etkileşim hâlinde bulundukları ve toplumsal olarak gelişmişliğin ve ahlâkî olgunluğun sergilendiği yerlerdir. Bir kişinin âdâb-ı muâşeret kurallarını ne kadar biliyor ya da uyguluyor olduğunu sokaktaki hâl ve hareketlerinden anlayabiliriz. Bu konuda aileden başlayarak okullarda ve tüm eğitim verilebilecek ortamlarda toplumsal alanda nasıl davranılması gerektiğine dair kurallar öğretilmeli ve sık sık hatırlatılmalıdır.

Toplumdaki fertlerin çoğunluğunu “toplum” kontrol eder. Eğer toplumsallığı bir kontrol aracı olmaktan çıkarırsanız, bizim ülkemizdeki gibi garip manzaralar ortaya çıkar.

Netice olarak, sokak güvenliği için hem yasal çerçeve, hem de Devlet’in kolluk kuvvetlerinin (polis, jandarma, bekçi ve benzeri) güçlendirilmesi, caydırıcılığının artırılması gerekir. Bunun yanında toplumsal alanda ortak yaşama kültürünün geliştirilmesi için uzun vadeli stratejik çalışmalar yapılmalıdır. Aksi hâlde, şimdi olduğu gibi yasaya, polise güvenmeyen herkes, kendi güvenliğini sağlamak için yanında bıçak yahut silah gibi donanımlarla sokaklara çıkacaktır. Suç aletleri de suç ihtimâlini artıracaktır. Güvensiz sokaklar iç barışı bozacak, güvensiz bir ülke imajı ortaya çıkaracaktır.

İçişleri Bakanlığı’nın “sokak güvenliği” ile ilgili çok yönlü, bütüncül ve kapsamlı bir politika üretmesi gerekir.