Türkiye’de emeklilik ve sosyal güvenlik sistemi (1)

Uzun yıllar sonra sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için reform yapılması gerekli görülmüştür. Bu reformla hak ve yükümlülüklerin eşitlendiği, malî olarak sürdürebilir tek bir emeklilik sağlık sigortası sisteminin kurulması gerekliliğinden yola çıkılarak SSK, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve 1971-1972 yıllarında kurulan Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aynı çatı altında toplanarak 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı kurulmuştur.

İŞ hayatını meslek sahibi olmaya yönelik hazırlık, mesleği icra etme ve emeklilik dönemi olarak üç döneme ayırabiliriz. Emeklilik dönemi, insanın hayatındaki önemli değişim dönemlerinden biridir. Emeklilik, üretime katkıda bulunan insanların çalışma hayatından ayrılmalarıyla gelir kaynaklarının ortadan kalkması üzerine kazandıkları haktır. Bu hakkın kullanılabilir hâle gelmesi, ancak 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru, sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmeye başlamasıyla söz konusu olmuştur.

Öncelikle emekli olmak demek, her şeyden elini çekip hiçbir şey yapmamak değildir. Bunun yerine, bu dönemi yeni bir başlangıç olarak görüp ona göre plânlama yapmak gerekir. Plânlarda aksama olur mu? Olur. Fakat sağlam bir plânlama ile yola çıkmışsanız, işler aksadığında dahi yeni duruma adaptasyon noktasında esneklik sağlanır.

Emeklilik hazırlığı, yolculuk öncesi çantanın doldurulması gibidir.  Demem o ki, çıkacağın yolculukta -az çok tahminler olsa da- nelerle karşılaşacağını bilemediğin gibi, emeklilikte de bilmek zordur. Lâkin bir emeklilik plânı yapılmışsa, yeni dönem geçiş daha yumuşak olacaktır.

Emeklilik, uzun yıllar üretime katkıda bulunan insanın aldığı mükâfattır aslında. Bu nedenle onca yıllık birikimin, elde edilmiş tecrübenin çevre ile daha çok paylaşılması ve yansıtılması gereken süreçtir. Muhtemelen her emekli, boş boş yatıp televizyon seyrettiği bir dönemden geçer. Sanki çalışılan yılların yorgunluğunu atarcasına… Fakat bu dönemi uzun tutmak birçok anlamda fayda yerine zarar getirebileceği gibi, aynı zamanda da bu sürecin iyi değerlendirilmesine ket vurur.

Emekliliğin hukukî, ekonomik, fizikî ve psikolojik boyutları vardır. Hukukî boyutu emekli olma hakkına, ekonomik boyutu emeklilik ikramiyesi ve aylığına, fizikî boyutu güç kaybı ve sağlık sorunlarına, psikolojik boyutu ise statü ve saygınlık kaybı noktalarına dikkat çeker.

Ülkemizde çalışanlara tanınan anayasal haklardan biri olan emeklilik, Fransa, Almanya gibi ülkelerde de çalışana, yapmış olduğu hizmetler karşılığında tanınan bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, çalışanların süreç sonunda geçmiş dönemdeki emeklerinin karşılığı olarak kendilerine tanınan dinlenme hakkı ve yaşamlarını devam ettirebilmeleri adına bağlanan geliri kapsamaktadır.

İnsanlar yaşamları boyunca kendi iradeleri ya da irade dışı gerek meslekî, gerek fizyolojik ve sosyo-ekonomik risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu risklerin minimum seviyeye indirilerek bireyin üzerindeki etkinin azaltılması veya sonuçlarının onarılması gereklidir. İnsanların çalıştıkları iş açısından yaşadıkları sağlık problemlerine yönelik sorunları işaret ettiği bilinen ilk kişi, Milât öncesi 2600’lü yıllarda yaşamış olan, Antik Mısır’da mimar ve mühendis olan, aynı zamanda hekimlik ve rahiplik de yapmış İmhotep’tir.

Milât öncesi 2000’li dönemde tarihin ilk bilinen yasalarından olan Hammurabi Kanunlarında yer alan düzenlemelerle iş sağlığı ve iş güvenliğinin temellerinin atıldığı ve işi yaptıranın işin negatif sonuçlarından sorumlu kılındığı ilk hükümler hayata geçirilmiştir. Günümüzde çoğu gelişmiş ülkede, insanların ilerleyen yasalarda işgücünün dışında kalmaları nedeniyle mağduriyete uğramamaları için sosyal güvenlik sistemleri geliştirilerek çalışanlara emeklilik hakkı tanınmıştır. İşte bu ihtiyaçtan doğan “sosyal güvenlik”, kaynaklarda toplumun tüm bireylerini kapsayan, hiçbir ayrıma tâbi tutulmadan hem ekonomik, hem de sosyal bakımdan bugün ve yarınlarını güvence altına almak amacıyla kurulmuş sistemler bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Sosyal güvenlik niçin gerek şarttır?

Kaynaklarda belirtilenlere göre sosyal güvenlik kavramı, ilk olarak 1935 tarihli Amerikan Sosyal Güvenlik Kanunu’nda yer almıştır. Kavram daha sonra 1941 tarihli Atlantik Paktı Sözleşmesi’nde ve 1944 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Philedelphia Konferansı’nda kullanılmıştır. Bunun yanında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22 ve 25’inci maddelerinde sosyal güvenlik, temel haklardan biri olarak sayılmaktadır.

Sanayi Devrimi’nden önce sosyal güvenlik fonksiyonu yardım sandıkları, aile içi transferler ve dinsel nitelikli kurumlar tarafından yerine getirilmekle birlikte, Sanayi Devrimi ile yeni bir boyut kazanarak, söz konusu dönemde işçilerin kötü çalışma koşulları devletlerin sosyal politika alanında da birtakım koruyucu düzenlemeler yapmalarını zorunlu kılmıştır.

Bugünkü anlamda sosyal güvenlik sistemi, 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. İlk kez Alman devlet adamı Bismarck tarafından önemli bir çalışma neticesinde, finansmanı işçi ve işveren primleri yanında devlet katkısıyla sağlanan bir sosyal sigorta sistemi oluşturulmuştur. Bu anlamda Almanya’da uygulanan sosyal sigortalar kapsamına, hastalıktan başlayarak iş kazası, sakatlık ve yaşlılık sıralamasıyla bir ilâ beş yıl arasında değişen tarihlerle dâhil edilmiştir.

İngiltere’de ise sosyal güvenlik sistemi, 1942 yılında yayınlanan ve sosyal güvenliğin vergi finansmanının vergi gelirleriyle sağlanmasını öngören “Beveridge Raporu” ile yeni bir boyut kazanarak sosyal güvenlik düşüncesinin oluşumuna büyük katkı sağlanmıştır.

“Emniyet içinde olmak” anlamına gelen sosyal güvenlik, tarih olarak yakın bir geçmişe sahip olsa da altyapısının geçmişi itibariyle oldukça eskilere dayanmaktadır. Türk tarihindeki sosyal güvenlik uygulamalarına baktığımızda ise, Orta Asya döneminde göçebe Türklerde, aile bağları güçlü olduğundan aile içi yardımlaşmaların önemli bir sosyal yardım olarak göze çarptığını söyleyebiliriz. Yerleşik düzene geçişle birlikte iyilik, yardımlaşama ve yardım için vakıflar kurulmuştur.

Anadolu Selçuklu Devleti döneminde göçebe Türkmenler hayvancılıkla, köylüler hayvancılık ve tarımla, şehirliler ise ticaret ve zanaatla uğraşmışlar, ticaretle uğraşanlar tarafından Ahilik teşkilâtı ve loncalar kurulmuş, sosyal yardım amaçlı vakıf kurumları tesis edilmiştir.

Osmanlı döneminde emeklilik ve sosyal güvenlik sistemi

Osmanlı Devleti’nde sanayileşme ve işçi sınıfının ortaya çıkışı, Avrupa’ya göre çok sonradır. Türkler modern anlamda bir sosyal güvenlik sistemine oldukça geç kavuşmuşlardır. Osmanlı’da kişileri muhtemel risklere karşı güvence altına alma noktasında üç temel toplumsal kurum göze çarpmaktadır. Bunlar aile, meslek kuruluşları ve vakıflardır.

Osmanlı Devleti’nde, sosyal güvenlik anlamında ilk kuruluş 13’üncü yüzyılda önce Ahilik, sonra Gedik ve Loncalardır. 18’inci yüzyıla gelindiğinde ise Osmanlı’da sosyal güvenlik öncekine göre kurumsallık kazanmış ve ilk kez bu yüzyılda sosyal yardım amaçlı vergi toplanmaya başlanmıştır. Tanzimat’ın ilânından sonra asker ve sivil devlet memurları için günümüz sosyal sigorta sistemine yakın denebilecek standartlarda tekaüt -emekliye ayrılma- sandıkları kurulmuştur. (Tekaüt olan kimseye “mütekaid” denir.)

Birinci Meşrutiyet’in ilânıyla bu süreç hızlanmış ve devlet memurlarının tamamı için sosyal güvenlik hakkı sağlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmet döneminde de çıkarılan bir kanunname ile bazı devlet adamlarının -vezir, beylerbeyi, başdefterdar gibi- tekaüde ayrılması durumunda her birine ne kadar ücret verileceği belirlenmiştir. Kanunî döneminde ise devlet görevinden yaşlılık sebebiyle ayrılan Kasım Paşa’ya, bizzat Kanunî tarafından 200 bin akçe verildiği bilinenler arasındadır. Sonrasında bu uygulama kapsamına kazaskerler, şeyhülislâmlar ve kadılar da dâhil edilmiştir.

Askerlik hizmetinden ayrılan yeniçeriler için, ulûfe defterine kaydedilmek şartıyla ayda bir “tekaüt ulûfesi” adıyla ödeme yapılırmış. Bu ödemelerin finansmanı, “arpalık” adı verilen tımar arazilerin gelirlerinden sağlanırmış.

Kavram olarak arpalık, Osmanlılarda devlet memurlarına hizmette bulundukları süre içerisinde maaşlarına ilâveten, görevden ayrıldıktan sonra ise bir nevi emekli maaşı olarak tahsis edilen gelir anlamına gelmektedir. Tanzimat’ın ilânıyla vakıf statüsündeki sandıklar devlet yönetimine alınmış, arpalık uygulaması kaldırılarak, yerine emekli olan bürokratlara, görevden alınan veya kadrosuzluk nedeniyle açıkta kalan memurlara -bir tür işsizlik ödeneği olarak- mazuliyet akçesi, ilim adamlarının emeklilerine ise tarik maaşı verilmeye başlanmış ve Tekaüt Sandıkları kurulmuştur. Yine kara ordusu için kurulan tekaüt sandığını bahriye, tophane ve jandarma kuvvetlerinde oluşturulan diğer sandıklar takip etmiştir. Böylelikle her bir askerî kuvvetin kendi sandığı kurulmuştur.

Esnaf ve zanaatkârlar için meslek örgütü niteliğinde loncalar bünyesinde, üyelerinin ve ailelerinin sakatlık, yaşlılık, hastalık ve ölüm hâlinde yardımda bulunmak üzere orta veya tevaün olarak ifade edilen sandıklar kurulduğu bilinenler arasındadır. Osmanlıda tekaüt ve tevaün sandıklarının yanında işçilerle ilgili sınırlı fakat kapsamlı toplumsal politikaların düzenlendiği, 1865 yılında çıkarılan “Dilaver Paşa Nizamnamesi”, sosyal güvenlik alanındaki önemli bir düzenlemedir. Bundan dört yıl sonra “Maadin Nizamnamesi” ile de iş sağlığı ve güvenliği hükümleri ve iş kazalarında işverenin belirli bir tazminat ödemesi karara bağlanmıştır. 1881 yılına gelindiğinde Sivil Memurlar Emekli Sandığı kurulmuştur.

İlk koruma altına işçilerin madenciler olduğu görülmekle birlikte, kamuda çalışanlara yönelik ilk çalışma 1890 yılında  “Seyri Sefain Tekaüt Sandığı”nın kurulması olmuş, kamu çalışanlarının bir kısmı emekli aylığına bağlanmıştır. Ayrıca işçilere özel olmamakla birlikte Şirket-i Hayriye Tekaüt Sandığı ve benzer şekilde 1904 yılında Hamidiye Hicaz Demiryolu Memurin ve Müstahdemine Mahsus Tekaüt Sandığı kurulmuştur.


Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal güvenlik tarihçesi

Ülkemizin kanun ile kurulan ve üyeliği zorunlu olan ilk sosyal güvenlik kuruluşu, 1921 yılında kurulan Amele Birliği’dir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, sosyal sigortalara benzeyen fakat kişiler ve riskler açısından çok dar kapsamlı olmasına rağmen sayıca oldukça fazla olan birtakım emeklilik ve yardımlaşma sandıklarının kuruluşunu öngören kanunlar çıkarılmıştır. Ülkemizde çalışanlara ve haklarına yönelik ilk kayda değer düzenleme, 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu’dur. Bu kanunla çalışma saatleri sekiz saate indirgenmiş, sigortaların kuruluşu ve sosyal sigortalara ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya konulamamıştır.

Fakat Türkiye’de sosyal güvenliğin gelişiminin 1945 sonrası başlayan kurumsallaşma süreci ile 1970’lerin sonuna kadar devam ettiği görülmektedir. Bu mânâda sosyal güvenlik alanındaki ilk düzenleme, 1945 yılında çalışanların sosyal güvenlik haklarını korumak üzere Çalışma Bakanlığı’nın kurulmasıdır. Bakanlık, bir yıl sonra İşçi Sigortaları Kurumu’nu oluşturmuştur.

Türkiye’de sosyal güvenlik alanındaki en önemli gelişme, 1961 Anayasası iledir. Bu anayasa, içerik olarak korumacı yapısıyla ülkemizde sosyal güvenliği bir hak hâline getirmiştir. Anayasada sosyal devlet anlayışının bir ilke olarak benimsenmesinden yola çıkarak kalkınmanın devletin öncülüğünde gerçekleşmesinin gerekliliği anlayışı kendini göstermiştir. Bu amaçla Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın kurulması öngörülmüştür. Diğer yandan işçilere verilen sendika kurma hakkı, sosyal güvenlik alanında atılmış olan en ciddî adımlardan biridir. Sosyal güvenlik kavramı ilk kez çalışma hayatı ve sosyal politikalar, anayasal terminolojiye girmiştir.

Ülkemizde 1963 yılından itibaren plânlı kalkınma dönemine geçilmiş olmakla birlikte, kalkınma plânlarında sosyal güvenlik sistemi kabul edilmiştir. Bu sistem sayesinde bireyler, karşılaşabilecekleri risklere karşı korunacaktır. 1965 yılında İşçi Sigortaları Kurumu, “Sosyal Sigortalar Kurumu” adını almış ve işçi statüsündeki çalışanların sosyal güvenlikleri alanında yeni haklar getirilmiştir.

Uzun yıllar sonra sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için reform yapılması gerekli görülmüştür. Bu reformla hak ve yükümlülüklerin eşitlendiği, malî olarak sürdürebilir tek bir emeklilik sağlık sigortası sisteminin kurulması gerekliliğinden yola çıkılarak Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve 1971-1972 yıllarında kurulan Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aynı çatı altında toplanarak 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı kurulmuştur.

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_emeklilik_sistemi

http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/kurumumuz/tarihce

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/263389

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/299546

https://islamansiklopedisi.org.tr/arpalik

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84821