VAKT-i zamanında “Bir Yemek Kaşığı Sulandırılmış Yargı” başlığıyla bir yazı kaleme almak nasip olmuştu. Basit bir hikâyeleştirme ile herhangi bir kimsenin yargıya muhakeme açısından nasıl baktığını anlatmaya çalışmıştım.
Bugün de o hikâyede değişen hiçbir nokta yok. Yargı kararı hakkında olumlu çıkan yani lehine hüküm verilen “Yaşasın adalet!” diyor, süreç ve hüküm aleyhine işleyense “Nerede adalet, nerede devlet?” demeye devam ediyor. Yargılama öncesinin en kalıp cümlesi de aynı: “Adalete güvenimiz tam!”
Bu cümle öyle adi ki, sözde bir sevimli görünme çabasından başka bir şey değil. Aslında doğrudan müdahale. Kaldı ki, adalete güvenen, hakkındaki sonuç olumsuz olunca yine de “Güvenim hâlâ tam! Adalet beni yanıltmadı. Zaten verilmesi gereken karar da buydu” demiyor. “Adalete güvenimiz tam!” ifadesi, bir “şansını denemek” resmi, o kadar.
Türkiye’de sözünü ettiğim yazıdan sonra süreç daha da derinlemesine öyle işledi ki adeta çığırından çıktı. Birbirine operasyon polisler izledik örneğin. Dolayısıyla yargıyı da içine çeken bir sürece tanık olduk. Sebepsiz zenginleştiği fazlasıyla aşikâr olan bir çiftin mal varlıklarına el konuldu, arabaları sokaklarda sergilenip trafik polisi otomobili bile yapıldı.
Ancak bu çiftin yargılanmaları tutuksuz şekilde sürdürülmek üzere cezaevinden tahliye edilmesiyle birlikte kamuoyunda ciddî bir infiâl yaşandı. Henüz geçtiğimiz hafta AK Parti iktidarı döneminde hukuk alanında gerçekleştirilen atılım ve açılan içtihatların bu ülkede herhangi bir icraat olarak AK Parti teşkilatları tarafından dahi fark edilmediğini ve dolayısıyla anlatılmadığını dile getirdik. Ki bu sözünü ettiğimiz tahliye de üzerine gelince, Türkiye’nin adaleti, adalet felsefesi ve mevcut iktidarın adaletli yönetim hakkındaki perspektifini sorgulatan, ilkesizlik ekseninde yürüyen bir ümitsizlik kaynağının kamu denizine dökülerek zehirlediğinden bahsetmek daha da mümkün hâle geldi.
Bunu sorgulamadan evvel sorulacak sual ise şu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve en yüksek idarecisini adalet plânında ümitsiz vaka göstermek isteyen, itibardan yoksun bırakmak isteyen bir aklın mevcut olduğu artık bütünüyle aşikârken, bu akla karşı geliştirilen çözümler zemininde geliştirilen formüller ve halkı ümitlendirecek, bu devlete bağlayacak akıllı bağlar nerede?