
BAKARA Sûresi’nin 249’uncu âyetinde “Sabredenlerle beraber olan Allah’ın izniyle sayıca az olan nice savaşçının sayıca nice çok olan savaşçılara üstün geldiği”bildirilmektedir. İktibas ettiğimiz İlâhî kelâm, ilk bakışta iki ince anlama işaret etmektedir: Sabır ve İlahî izin…
Âyette “sabredenler” ibaresinden murat, sayıca az olan topluluk veya savaşçılardır. Bunlar, sayı ve güç bakımından üstün olanların azgınlık ve zulümlerine tahammül eden inanmış insanlardır. Buradaki sabır, zulme uğrayanın oturup beklemesi anlamında değil, bilakis zulme karşı mücadele sancağı çekerek bu süreç içerisinde uğrayacağı maddî ve manevî kayıplara dayanmak ve zaferden ümidi kesmemek anlamındadır. İşte âyet, yüce Allah’ın sabrı ahlâk edinmiş böyle bir topluluğun yanında olacağını ve izniyle böyle bir topluluğun galip geleceğini müjdelemektedir.
Âyette zikredilen “Allah’ın izni”, mazlûm kavim için İlâhî bir teminattır. Burada Yüce Allah, yanında olduğu mazlûm kavme zafer vaat etmektedir. Yeter ki bu kavim, gücüyle böbürlenen zalim kavme karşı mücadele azminden vazgeçmesin. Yine ayetten anlaşılır ki Allah’ın izni olmadan hiçbir güç başka bir güce üstün gelemez. Üstün gelenin gücünü muhafaza etmesinin şartı ise, zulme yönelmemesi ve Hakk’ın rızasına aykırı bir tavrı ferdî ve sosyal davranış hâline getirmemesidir.
Bu anlaşma bir teslim değil, bilakis vakur bir mücadelenin düşmanı imzalamak zorunda bıraktığı bir ön zafer belgesidir
Bu girizgâhtan sonra sözü, Gazze’deki müminlerin olağanüstü mücadelesine getireceğim anlaşılmıştır sanırım.
Gazze’de 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas tarafından kaldırılan iman sancağı, bize tam da bu âyetin mucizevî tecellilerinden birini gösterdi. Gazzeli mücahitlerin o gün ortaya koydukları “Ya istiklâl ya ölüm!” şiarı, olaylara akıl ve mantık zaviyesinden bakanlar için beyhude bir macera gibi görünmüş olabilir. Oysa bu olay, iman ve hürriyet açısından bakanlar için, Kur’ân’da zafer vaat eden Cenâb-ı Hakk’ın ulvî davetine icabetten başka bir şey değildir. Ancak bu zafer müjdesinin muhatapları da sinelerini bir iman siperi hâline getiren mücahitlerdir.
Biz bu yazıyı kaleme alırken Gazze halkı, evlerini barklarını kaybetme, vatan ve namuslarını 15 ay boyunca insanlıktan nasipsiz iblislere çiğnetme ve elli bin şehit ve yüz binden fazla gaziyi zulme bedel verme pahasına başlattığı kutlu mücadelesine, yapılan ateşkes anlaşması ile şimdilik ara verdi. Bu anlaşma bir teslim değil, bilakis vakur bir mücadelenin düşmanı imzalamak zorunda bıraktığı bir ön zafer belgesidir.
Ümmetin övüncü olan Gazze halkı, dünyanın en vahşi gücüne karşı direndi. Dünyanın en melun yöntemleriyle kendisini imha etmek isteyen canilerin zulümlerine sabretti, Allah’tan hiçbir zaman ümit kesmedi ve inşallah yakın zamanda kurulacak bağımsız bir Filistin devletinin temellerini de kuvvetli bir şekilde attı.
Aziz okurlar, kim demiş ki bağımsızlık mücadeleleri bedelsiz elde edilir diye… İşte bizim İstiklal Harbimiz: Bölündük, parçalandık, zulüm ve tecavüzlere maruz kaldık ama sonuçta her karışını aziz şehitlerimizin kanlarıyla suladığımız vatan toprakları üstünde ayakta kalarak zafere ulaştık.
Yakın tarihe şöyle bir bakarsak, Osmanlının himayesindeki ümmetin, onun yıkılışından sonra istiklalleri için ne kadar ağır bedeller ödediklerini görürüz. Çok uzağa gitmeye de gerek yok. İşte Cezayir, Fransız sömürgesinden kurtulmak için 1954-1957 arasında milyonlarca evladını şehit verdi.
Gazze halkı kendisini yok sayan zalimlere unutamayacakları bir ders vermiş ve onların fetih rüyalarını kabusa çevirmiştir. Artık geçen asırların mirası olan semiz ineklerin zayıf inekleri yediği mutluluk rüyaları sona ermiş ve mazlum zayıf ineklerin, firavunların semiz ineklerini yediği ve yiyeceği kâbuslar dönemi başlamıştır.
Gazzeli kardeşlerimiz, bütün Müslüman dünyanın gururu hâline geldiler
1917 yılında Osmanlı himayesini kaybeden Filistin, bir asırdan uzun bir süredir bağımsızlık için mücadele ediyor. Emperyalist güçler, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin topraklarında İsrail adlı yapay bir devlet kurdular. Aziz Kudüs topraklarına kanserli bir ur gibi yerleştirilen bu yapay şer devleti, kısa zamanda Filistin topraklarına yayılarak neredeyse Filistin’i yutma noktasına geldi. Bu habis yapı, Filistin’i, Batı Şeria ve Gazze olarak ikiye ayırarak aralarındaki bağlantıyı kesti ve ardından ikiye ayırdığı bu parçaları yutmaya başladı. Batı Şeria yönetimi, düşmana boyun eğen şahsiyetsiz bir uzlaşı anlayışıyla yaşayacağı akıbet konusunda başını kuma gömerken, Filistin’in Gazze kesimi, bir avuç toprak üzerinde destansı bir mücadeleye girişti. Gazzeli kardeşlerimiz, ardına dünyanın en büyük gücünün imkânlarını alarak saldıran kuduz bir köpek sürüsüne karşı aç biilaç mücadele vererek bütün Müslüman dünyasının gururu hâline geldiler.
Gazze’de 7 Ekim 2023 tarihinden beri verilen şu on beş aylık mücadele, tarihte örneği olmayan bir zulme karşı, yine tarihte örneği olmayan direnişlerden biridir. Bir düşünelim aziz okurlar, dünyadan tecrit edilmiş, hepi topu kırk kilometre karelik düz bir alanda bir avuç mücahit, on beş aydır, dünyanın en gelişmiş silah, mühimmat ve muhabere sistemi ile üzerine gelen bir katiller sürüsüne karşı direniyor. Üstelik dünyanın hiçbir yerinden yardım alamıyor, silahı kıt, mühimmatı yetersiz ve muharebe donanımı da içler acısı…
Üstelik bu mücahitlerin dayandığı sosyal taban her türlü temel ihtiyaçlarına erişme sıkıntısı yaşıyor. Açlıktan ölüyor, salgın hastalıktan ölüyor, soğuktan ölüyor… Yaşadığı köy, kasaba ve şehirler yerle bir edilmiş, her yer enkaz hâlinde, hastaneler vurulmuş, fırınlar yıkılmış, içine sığınılan derme çatma çadırlara yukarıdan ölüm yağıyor. Ekmek yok, su yok, üst yok, baş yok. Ama kaybedilen her şeye karşılık gittikçe artan ve güçlenen bir şeyleri var, iman… Evet, bu süreç içerisinde kahraman Gazzeliler, kaybettikleri her şeye karşılık, yüce Allah tarafından sinelerinde tandır gibi yakılan güçlü bir imana sahip oldular. Öyle ki herkesin her şeyin bittiğini sandığı bir yerden sonra, onları bu iman yedirip içirdi, bu iman ısıtıp büyüttü, sabırlarını bu iman artırdı ve mücadele güçlerini bu iman bileyledi. Bu iman sayesinde biliyorlar ki Cenâb-ı Allah kendilerinin yanındadır ve yine onun izniyle mutlak zafere erişecekleri günler karşı ufuktan doğmak üzeredir.
Gazze’de İsrail adlı yapay zulüm devletinin yaptığı katliamlar ve bu katliamlara karşı Gazze halkının ortaya koyduğu imanlı direniş, on beş ay içinde dünyada muazzam bir algı değişimine yol açtı. İsrail adlı katil devleti, o topraklara yerleştirenlerin İkinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğramış mazlum Yahudiler miti çöktü. Ezik ve mağdur zavallı İsrailliler yaldızı döküldü. Siyonistlerin küresel çapta medya gücünün neredeyse bütün dünyayı ardına alan sistemi berhava oldu.
Bütün insanlığın gözü önünde katil İsrail’in diri diri toprağa gömmek istediği Gazze halkının imanlı direnişi, ana akım dünya medyasının körleştirme çabalarına maruz kaldı. Ancak sosyal medya ve aralarında Türkiye’nin de olduğu alternatif birkaç ülke medyasının eliyle bu vahşi zulüm arzın her köşesine ulaştı ve Filistinlilerin uğradıkları akıl almaz soykırım, tüm insanlığın vicdanını harekete geçirdi. İsrail zulmünün ortağı ve destekçisi olan ABD ve Avrupa kamuoyunda bu zulüm ve soykırıma karşı çıkışlar, İslâm dünyası(!)ndaki duyarlılıktan daha yüksek oldu. ABD ve Avrupa’daki kitlesel eylemler, zulüm şakşakçısı iktidarları kamuoylarıyla karşı karşıya getirdi. ABD ve Avrupa’daki halk, işgale uğrayan Ukrayna’da devletlerinin, zalim Ruslara karşı mazlumu desteklemesinin yanındayken Gazze olayında zalim İsrail’in desteklenip mazlum Gazze halkının göz ardı edilmesi karşısında harekete geçerek ilgili ülkeler nezdinde hükûmetlerini sürekli protestolar ile sarstılar.
Küreselci çetenin Batılı iktidarları, hakiki iğrenç yüzleriyle yakalandılar
Aziz okurlar, 7 Ekim 2023 tarihi, 20’nci asırda oluşan iki kutuplu dünya düzeninin algılarıyla dünyayı yönetmenin mümkün olmadığını gösteren en önemli kırılma noktası oldu. Bu kutuplardan biri olan SSCB, asrın üçüncü çeyreğinde çökmüş, bu tarihten sonra dünyada tek başına kalan ABD de yaslandığı değerlerin çürümesinden dolayı sorgulanır hâle gelmişti. Ancak yine de demokrasi afyonu ve insan hakları sakızıyla insanlığı gütmeye devam ediyordu. İşte 7 Ekim 2023’te başlayan şanlı Gazze direnişi, bu boyaların dökülmesine ve o maskelerin sökülmesine neden oldu. Demokrasi ve insan hakları yavelerini kimseye kaptırmayan ve içi boşaltılmış bu kavramlar üzerinden dünyayı parmağında oynatan küreselci çetenin Batılı iktidarları, bu olaylar vesilesiyle hakiki iğrenç yüzleriyle yakalandılar. O zaman anlaşıldı ki karşımızda son iki asırdır dünyaya ferman dinleten bu ülkeler birer devlet değil, şeytanî bir örgütün aparatları, ağızlarında çiğnenmiş sakız gibi geveledikleri değerler de bu örgütün algı oyunlarının parçaları imiş.
Yapay Siyonist İsrail devletinin, Gazzelilerin kutlu direnişleri karşısında sergilediği zalim ve gaddar tutum ve bu tutuma dünyanın gözü önünde destek vererek şov yapan ABD ve Batılı iktidarlar, ilerleyen zulüm sürecinde, o zulme ortak konumuna gelerek bütün dünyada iki asırdır şişirerek üstüne bindikleri algı balonunun patlaması üzerine inişe geçtiler. İsrail ne kadar hızlı çürüdüyse bunlar da o oranda çürüdüler ve demokrasi ve insan hakları gibi yaveleri kimse dinlemez oldu. Bu habis tayfanın sömürdüğü ülkeler gözlerini açtılar ve özellikle Afrika’da hızlı bir şekilde yükselişe geçen uyanış, devlet kılıklı bu Siyonist ve küreselci örgüt aparatlarının sömürü çarklarını kırmaya başladı.
Dünyanın gözleri önünde işlenen bu soykırım ve zulme karşı uluslararası ceza mahkemesi harekete geçerek üzerinde oluşturulan bütün baskı ve engellemelere rağmen katil İsrail’in Başbakanı cani Netanyahu ve bakanlarını savaş suçlusu olarak ilan edip tutuklanmalarına hükmetti. Dünyanın muhtelif köşelerinde bu zulüm ve soykırıma karşı fısıltı hâlinde başlayan itirazlar, Türkiye’nin şefliğinde bir koroya dönüştü ve artık dünyanın her yeri İsrailliler için güvensiz bir yer hâline gelmeye başladı. Gazze direnişi öncesinde dünyanın şımarık çocuğu gibi davranan İsrail’in yakında süt dökmüş bir kediye döneceği aşikârdır.
İran’ın her hamlesi, İsrail’e aradığı mağduru oynama fırsatı verdi
Aziz okurlar, tarih bize göstermiştir ki tarihin seyrini değiştiren hiçbir hareket, kendi başına bir süreç hâlinde ilerlemez. Aksine, diğer devletler, o hareketten kendi çıkarları için faydalanmaya çalışırlar. Nitekim Gazze’nin kutlu direnişi başlayınca Irak, Suriye ve Lübnan’ı adeta vekil devletleri hâline getirmiş olan İran, İsrail’i kendi topraklarından uzak tutmak ve bu arada nükleer programını ikmal etmek için bu olaydan yararlanma yoluna gitti. İşi gücü Sünnî Müslümanları katletmek olan İran, birdenbire Filistin ve Sünnî dostluğuna soyunarak sahte Kudüs kurtarma sloganları atıp İsrail ile görülmemiş komiklikte bir kayıkçı kavgasına tutuştu. İran’ın her hamlesi, İsrail’e aradığı mağduru oynama fırsatı veriyor ve Gazzelilerin uğradığı soykırımı dünyanın gözünden biraz daha uzaklaştırıyordu.
Ancak İran’ın İsrail’i kendinden uzak tutmak için oynadığı bu oyunlar, beklemediği bir sonuca yol açtı. İran’ın vekili olarak İsrail’e saldıran Hizbullah, bu süreçte İsrail’den ağır bir darbe yiyerek hem İsrail sınırından çekildi hem de muhtemel bir İsrail işgaline karşı koymak için Suriye’deki militanlarını Lübnan’a sevk etti. Hizbullah’ın boşalttığı mevzileri dolduracak yegâne güç İran’ın Irak’ta örgütlediği Şii milisleriydi, ancak bu süreçte o milislerin Suriye’ye geçmesine hem ABD, hem de İsrail şiddetle mukabele ederek İran’ın Suriye’de tutunmasına mani oldular.
İçinden çürümüş olan Rejim güçleri ise Hizbullah’ın bıraktığı boşluğu dolduracak bir kabiliyetten yoksun idiler. Suriye’deki diğer aktör Rusya ise Vagner’i kendi iç hesaplaşmasından dolayı tasfiye etmiş ve Suriye’deki güçlerinin yüzde yetmişini ise Ukrayna cephesine sevk etmek zorunda kalmıştı. Yaptırım ve ambargolardan dolayı hem Rusya hem de İran, Suriye’deki malî durumu finanse edemeyince rejim ordusu ve rejime bağlı unsurlar tel tel dökülmeye başlamıştı.
İşte bu esnada Suriye’nin kuzeyinde 2016 yılından beri fiilen asker bulunduran Türkiye, müzahir olduğu SMO ve örtülü destek verdiği HTŞ güçlerini, harekât planı, o planı uygulayacak kurmay personel ve istihbarat elemanları ile takviye etmiş ve sahaya inen muharip güçleri, sahip olduğu üstün elektronik harp kabiliyetleri ile güçlendirmişti. İşte böylesine uygun bir ortamda ülkenin kuzeyinde belli yerlere sıkışmış Türkiye ile İdlib’e sürülmüş olan HTŞ ve onunla iltisaklı örgütler, on iki gün gibi beklenmedik bir süre içerisinde Rejim’i çökerterek Şam’ı ele geçirmiş ve dolaylı olarak Suriye’yi İran ve Rusya’nın da elinden kurtarmıştı.
Suriye’de artık İran ve Rusya denklem dışı kalmış ve ülkenin doğusunu kendi kurduğu DAEŞ masalına sığınarak elinde tutan ABD de milis güç olarak kullandığı PKK’nın Suriye sosyolojisinde kendine düşman bir zemin üzerinde oturmasından dolayı tutunamayacak bir duruma gelmiştir. Günün sonunda Türkiye’nin masa veya sahada olayı Suriye’nin toprak bütünlüğü anlayışı içinde bir şekilde çözmesi kaçınılmaz görülüyor. Sürecin sonunda ise Türkiye’nin Suriye ile kapsamlı bir askerî işbirliği protokolü imzalayarak Suriye’yi dıştan gelecek olası bir İsrail saldırısına karşı koruyacağı muhakkaktır.
Zayıf sığırın semiz sığırı yediği yer: Gazze
Aziz okurlar, 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı Harekâtı, başladığı günden bugüne kadar Ortadoğu’daki dengeleri öylesine değiştirdi ki artık bölge bir daha asla eski hâline dönmeyecektir. Özellikle İsrail’in İran ile giriştiği kayıkçı kavgasına sığınarak “saldırı altındayım” diye kafasına göre çevre ülkelerin topraklarını yutmasının sonu gelmiş, sınırları belli bir devlet olarak kendi içine çekileceği kara günler gelip çatmıştır. Bölge ülkeleri yakında Türkiye ile anlaşarak hava sahalarını koruma altına alacaklar ve İsrail kafasına göre uçak kaldırıp orayı burayı cehenneme çeviremeyecektir. Ayrıca herkese saldırdığı için, dört tarafını kendi ürettiği düşmanlar ile ördüğünün farkında olmayan İsrail, yakın bir zamanda kendi vatandaşlarının bile içinde yaşamak istemediği güvensiz bir ülke hâline gelecek ve nüfuzunu yitirdiği yetmiyormuş gibi nüfusunu da yitirerek erimeye başlayacaktır.
Nitekim ateşkes günü yaptığı açıklamada iyi bir analist olduğu anlaşılan Hamas Sözcüsü Ebu Ubeyde de bu duruma değinerek “İşgal sürecindeki çatışmaların bölgede ve bölge dışında ortaya yeni denklemler çıkardığını” söylemiştir. Bu öylesine yeni bir denklemdir ki, Siyonizm ve küreselcilere karşı savaşan Gazzeli mücahitler, küreselcilerle büyük bir kapışmaya girmeye hazırlanan Trump’ın seçimi kazanmasına dolaylı etki yapmıştır. Yanı sıra küreselcilerin aparatı konumundaki Avrupalı sol iktidarları iktidardan düşürmüş ve düşürmeye devam etmektedir. Kendi mücadelesinden rol çalarak Kudüs fatihliği algısıyla Müslümanları uyutan İran’ı bir daha bölgeyi zehirleyemeyecek duruma düşürmüş, Rusya’nın asırlardır süren sıcak denize inme hayallerini kâbusa çevirmiştir.
Evet aziz okurlar, Gazze halkı kendisini yok sayan zalimlere unutamayacakları bir ders vermiş ve onların fetih rüyalarını kabusa çevirmiştir. Artık geçen asırların mirası olan semiz ineklerin zayıf inekleri yediği mutluluk rüyaları sona ermiş ve mazlum zayıf ineklerin, firavunların semiz ineklerini yediği ve yiyeceği kâbuslar dönemi başlamıştır.
Afrika’nın zayıf inekleri, sömürgeci Avrupa’nın semiz ineklerini yemeye ve bir avuç Gazzeli mücahit, dünyanın süper gücünü arkasına alan İsrail’in kıyamet alameti sanılan kızıl düvelerini kesmeye başlamıştır.
Sözün kısası, kâbus gören her zalim Firavun, süreci adaletle yönetecek bir Yûsuf’a (as) ihtiyaç duyar. O Yûsuf ise ufukta Hz. Peygamber’in sancağını kaldıran Türkiye’den başkası değildir. Dikkat ediyor musunuz sevgili okurlar; Asya’dan kalkan devlet başkanları da, Afrika’dan kalkan devlet başkanları da diğer kıtalardan kalkan devlet başkanları da soluğu Türkiye’de alıyor. Siyonizm ve küreselcilerin emellerine hizmet eden BM çökmüş ve yerine gönül ve vicdanların BM’si hâline gelen Türkiye geçmiştir. O hâlde Başkan Erdoğan’ın meşhur sözünü kısmen değiştirerek şöyle söyleyelim: “Türkiye beşten büyüktür!” Vesselam…