ENFLASYON içerisinde önemli
bir paya sahip olan gıda enflasyonu, toplumun en fazla hissettiği enflasyon
olarak öne çıkıyor. Yani halk, en fazla gıda enflasyonunu hissediyor. Bu da
gıda üretimini, dolayısıyla tarımsal üretimi çok daha önemli hâle getiriyor.
Ülkemizde
son 20 yılda tarımsal desteklerin artmasıyla birlikte modern tarım uygulamaları
ülke geneline yayılsa da hâlen birçok yerde tarımsal üretim istenen noktaya
ulaşmadı. Kırsaldan kente olan göçün artması, alternatif tarım uygulamalarının
yeterince yaygınlaştırılmamış olması, kırsal kalkınmada istenilen başarıya
henüz ulaşılamamış olması, ileri ve modern teknolojilerin yeterince yaygınlık
kazanmaması, tarımsal ürünlerin değerindeki dalgalanmalar, ürünlerin pazarlanması
sorunu ve tarımsal girdi mâliyetlerinin artması gibi çok sayıda problem,
tarımsal üretimin önündeki sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.
Bu sorunlara rağmen, ülkemiz tarımı stratejik önemini koruyan bir konumdadır. Öyle ki, farklı iklimlerin oluşturduğu farklı ürünlere yönelik tarımsal imkânların olması dolayısıyla tarımsal ürün yelpazesi ülkemizde çok geniştir. Nüfus artışıyla birlikte artan gıda talebi nedeniyle pazarlama sorununun her geçen gün azalıyor olması, tarım sektörünün artıları arasında yer alıyor. Yeni teknolojilerin her geçen gün yaygınlaşıyor olması da ürün verimliliğini arttıran bir unsur olarak öne çıkıyor. Ayrıca gıda ithâl eden ülkelere olan yakınlığımız, tarımsal ihracatımıza ivme kazandırıyor.
Arazilerin
toplusallaştırılması, sürdürülebilirliğin anahtarıdır
Tarımsal
arazilerin sürdürülebilir tarım için korunması gerekir. Özellikle kırsal alanda
miras yoluyla bölünen tarımsal araziler, arazilerin tarımsal üretim açısından
sürdürülebilirliğini zora sokan bir unsur olarak öne çıkıyordu. Ama bu sorunun
çözümüne yönelik son yıllarda önemli adımlar atıldı.
Araziler
sulu, kuru, dikili, örtü altı gibi kategorilere ayrıldı ve böylece üretimde
verimliliğin artırılması yoluna gidildi. Ayrıca tarım arazilerinin
sürdürülebilirliğini sağlamak ve bölünmelerle tarımsal arazilerin küçülmesini
önlemek için arazilerin toplusallaştırılmasına yönelik hukukî düzenlemeler
yapıldı. Bu sayede on milyonlarca dekar tarım alanı toplusallaştırılarak
tarımsal üretimin sürdürülebilirliği yönünde önemli adımlar atıldı.
Doğru
sulama, sertifikalı tohum ve organik tarım koruma, verimlilik ve gıda
güvenliğini arttırır
Tarımsal
verimin arttırılmasının önündeki en önemli sorunlardan biri de bilinçsiz
sulamadır. Çiftçilerimizin bu konuda eğitilmesi için Tarım Bakanlığı, kendisine
bağlı il ve ilçe müdürlükleri aracılığıyla çalışmalar yürütüyor. Ama hâlen daha
bilinçli sulama konusunda istenilen düzeye ulaşabilmiş değiliz.
Tarımsal
üretimin artmasındaki önemli faktörlerden biri olan “sertifikalı tohum” ile doğru
gübre ve ilâç kullanımı son yıllarda ülkemizde yaygınlık kazandı. Bu da toprağın
korunması ve tarımsal verimliliğe yansıdı. Ayrıca sertifikalı tohum kullanımı,
gıda güvenliğinin arttırılması hedefine fazlasıyla katkı sundu.
Organik
tarımın teşvik edilmesine yönelik çalışmalar son yıllarda hız kazansa da ülke
olarak bu noktada henüz istenen seviyeye ulaşabilmiş değiliz. Ama bu konudaki
seyir her geçen gün artı yönde ilerliyor. Özellikle organik ürünlerin
sertifikasyonu konusunda yaygınlaşan şirket sayısı hem organik ürünlerin
sertifikasyonu yoluyla pazarlamasını ve ihracatını kolaylaştırdı, hem de bu
konuda muallâkta kalan gıda güvenliği konusundaki endişeleri giderdi.
Seralar
desteklerle büyüyor
Tarımsal üretimin önemli alanlarından biri olan seracılık konusunda ülkemiz önemli mesafeler kat ederek küçük işletmelerden orta ve büyük ölçekli seralara geçiş yapmaya başladı. Bu konuda hiç şüphesiz sezon dışı ürünlere yönelik artan talebin etkisi büyük ama seracılığın yaygınlaştırılması ve sera işletmelerinin orta ve büyük ölçekli işletmelere dönüştürülmesinde kamu desteği ve verilen teşviklerin de itici bir güç olduğu gerçeğini de vurgulamak gerekir.
Göç tehdidi devam ediyor
Kırsaldan
ve taşradan kente göçün artması ve buna bağlı olarak kırsalda ve taşralarda
genç nüfus yerine yaşlı nüfusun kalması, tarımsal üretim için gerekli olan iş
gücünün azalmasına, buna bağlı olarak da ekilebilir arazilerin boş kalmasına
neden oluyor.
Göç
meselesi çok yönlü ve farklı parametreleri olan bir olgu olsa da göçün önlenmesi
ve kırsal alandaki istihdam olanaklarının artırılması hem şehirlerdeki
sıkışmayı önleyecek, hem genç nüfusun kırsal alanda istihdamını sağlayacak, hem
kırsal alanda tarımsal üretim için gerekli iş gücünün korunmasına katkı sunacak,
hem de böylece ekilebilir tarım arazilerinin üretime katılması sağlanacak.
Bu
konuda son yıllarda hayvan desteğinden makine ekipman desteği ve işletmelerin
modern yapılara kavuşması için verilen hibe desteğine kadar çok sayıda destek
verilerek kırsal kalkınmada önemli mesafeler kat edildi. Fakat göç olgusundaki
parametrelerin çokluğu ve zorlayıcı etkisiyle bu alanda istenen düzeye henüz
ulaşabilmiş değiliz.
Gübre, tohum, ilâç, sulama ve ekim gibi mâliyetler, tarımsal girdi mâliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Çiftçilerimizin azımsanmayacak bir kısmı girdi mâliyetlerini karşılayabilmek için faizli kredilere başvurmak durumunda kalıyor. Bu da çiftçiyi ürkütüyor.
Çiftçilerimizin
öğrenme ve projelendirme motivasyonu arttırılmalı
Bir
de, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, özellikle makine ekipman ve modern
işletmelerin kurulması için verilen hibelerin projelendirilmesi aşamasında,
çiftçilerimiz çok istemesine rağmen projelendirmede sorunlar yaşanıyor. Bu
noktada ciddî bir piyasa oluşmuş durumda.
Örneğin
100-150 ve daha büyük modern bir ahır işletmesi yapmak isteyenlere yüksek
oranlarda hibe desteği veriliyor. Fakat yeterli eğitime sahip olmadığı için çiftçilerimizin
çok ama çok büyük bir kısmı hibe desteği için gerekli projelendirmeyi bizzat
yapamıyor ve bunun için proje danışmanlık şirketlerine başvurmak zorunda
kalıyor. Bu da çiftçiye ek bir yük getiriyor. Devletimiz bu sorunun aşılması
için birtakım çözümler hayata geçirmiş durumda. Örneğin özellikle ziraat
odaları aracılığıyla tarım danışmanlarının istihdam edilmesine destek veriyor.
Ayrıca bu konuda danışmanlık desteği taahhüt eden özel şirketlere de destek
veriliyor. Bu destekler soruna bir nebze çözüm olsa da özellikle projelendirme
aşamasında çiftçimizin sıkıntıları devam ediyor.
Bu
sorunun çözümü için, var olan uygulamalara ek olarak daha farklı uygulamalar
hayata geçirilebilir. Özellikle yükseköğrenim görmüş çiftçilere proje yazımı
için kurslar düzenlenebilir. Bu konuda mülkî idâre âmirliklerinde proje
ofisleri kurularak veya var olan proje ofisleri daha etkin hâle getirilerek
çiftçilerin buralardan daha fazla faydalanmaları sağlanabilir.
Bu
noktada önemli bir sorun da çiftçimizin yeterli düzeyde araştırma ve öğrenme
motivasyonuna sahip olmaması. Bu konuya dair bir hatıramı nakletmek istiyorum.
Kendi
memleketimde, yaklaşık 10 yıl kadar önce, çiftçilerimizin motivasyonunu arttırmak
için Ziraat Odası öncülüğünde bir çiftçi kongresi düzenledik. Projenin
koordinatörü olarak projeler ve proje yazımında çiftçimize yol göstermesi için bölge
kalkınma ajansı ile irtibata geçerek uzmanları kongremize dâvet ettik. Yetkililer
de bu konuda bize seve seve destek vererek çok sayıda uzmanı görevlendirdiler.
Ayrıca çiftçilerimizin BAĞ-KUR ve SGK problemleri için SGK, tarımsal
uygulamalar ve modern tarım konularında bilgi sunmak üzere Atatürk Üniversitesi
ile işbirliği yaparak akademisyenlerin kongremize iştirak etmelerini sağladık.
Kongre
için günlerce duyuru yaptık. Kongreyi yapacağımız yerde halk pazarı Salı günü
olur; köylüler ihtiyaçlarını karşılamak için o gün ilçeye iner ve ilçede iğne
atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık olur. Kongreye katılımı arttırmak için
kongre gününü de Salı günü düzenledik. Ama 3 bin çiftçisi olan ilçemizde kongreye
sadece 35 kişi katıldı. Hâliyle kongrenin devamı gelmedi. Çiftçilerimiz belki
salonlardan ürktüğü için kongreye katılmadı, belki çiftçinin ayağına gidilmesi
gerekiyordu; ancak şu bir gerçek ki, çiftçilerimiz yeteri derecede araştırma ve
öğrenme motivasyonuna sahip değil.
Motivasyonun arttırılması için fazladan çalışmalar yapmak gerekiyor. Belki defaatle köyler ziyaret edilmeli. Çiftçilerle etkin bilgilendirme toplantıları yapılmalı. Ama bu da şartlar gereği çok mümkün olamıyor.
Girdi
mâliyetleri ve pazarlama sorunu devam ediyor
Tarımsal
üretimin önündeki engellerden biri de girdi mâliyetleri ve pazarlama sorunu.
Hâttâ bu sorunun çözümü diğer sorunların çözümünü de kolaylaştıracağından, bu
daha öncelikli bir sorun!
Gübre,
tohum, ilâç, sulama ve ekim gibi mâliyetler, tarımsal girdi mâliyetlerinin
önemli bir kısmını oluşturuyor. Çiftçilerimizin azımsanmayacak bir kısmı girdi
mâliyetlerini karşılayabilmek için faizli kredilere başvurmak durumunda
kalıyor. Bu da çiftçiyi ürkütüyor. Son yıllarda gübre ve mazot gibi çok sayıda
girdi için kamu desteği sağlanıyor. Ama çiftçilerimizin azımsanmayacak bir
kısmı, aldığı desteği, girdilerin karşılanması yerine günlük ihtiyaçları için
kullanıyor. Bu da girdi mâliyetlerinin azaltılmasını ve minimize edilmesini
zorlaştırıyor.
Çiftçimizin
karşısına çıkan bir diğer sorun da “pazarlama sorunu”. Çiftçilerimizin önemli
bir kısmı, ürettiği ürüne pazar bulma sıkıntısı yaşıyor. Bu nedenle de üretim
sınırlı bir düzeyde kalıyor.
Sorunların
panzehri: Sözleşmeli tarım
Aslında
bu iki sorunun çözümü ve diğer sorunların çözümünün hızlanması için “sözleşmeli
tarım uygulamaları” arttırılmalıdır. Çiftçinin girdi mâliyetlerini azaltan ve
pazarlama sorununu ortadan kaldıran sözleşmeli tarım, pancar sektöründe
yaklaşık bir asra yakın zamandır uygulanıyor.
Sözleşmeli
tarım, ana hatlarıyla şu şekilde uygulanıyor: Sözleşmeli tarım kapsamında ekim
döneminden önce çiftçiyle sözleşme imzalanıyor. Sözleşme kapsamında çiftçiden
ne kadar ürün üreteceğine dair taahhüt alınıyor. Bu taahhütte bağlı olarak gübre,
tohum ve ilâç gibi girdiler, toplu alım yöntemiyle piyasa değerinden çok daha
uygun fiyatlara temin edilerek çiftçiye dağıtılıyor. Bu sayede girdilerde yüzde
30’lara varan bir oranda mâliyetler azalıyor. Sözleşmeli tarım kapsamında çiftçiye
ekim, sulama ve hasat zamanında avanslar veriliyor. Girdilerin karşılanması ve
avanslarla çiftçi, krediye bulaşmadığı için faiz yükünden kurtuluyor. Ayrıca
çiftçiye alım garantisi veriliyor.
Bu
sistem sayesinde çiftçi, ürünü hasat edene kadar hiçbir finansal yükün altına
girmiyor. Ayrıca alım garantisinden dolayı hem pazarlama, hem de ürünü ne
kadara satacağı hususunda bir sorun yaşamıyor. Tüm bunlardan dolayı motivasyonu
artan çiftçi, sadece üretime odaklanıyor. Sözleşmeli tarımı uygulayan teşekkül
ise ne kadar ürün alacağını bildiği için ürünü nasıl değerlendireceğine dair
çok daha sağlıklı plânlama yapabiliyor. Ayrıca bu sistem sayesinde yörenin
coğrafî özelliğine göre ülkemizin ithâl ettiği ürünleri yetiştirme imkânı doğuyor.
Bu sayede tarımsal ithâlâtın azaltılması hedefine katkı sunuluyor.
Bu
sistem sayesinde alımlar doğrudan çiftçiden yapıldığı için hem çiftçiler ürünü
değerinde satma imkânına kavuşuyor, hem de aracılar ortadan kalkıyor. Ürünlerin
fiyatının yükselmesinde önemli bir rol oynayan aracılar ortadan kalktığı için,
ürün fiyatlarında dalgalanma ve gereksiz artışların önüne geçilmiş oluyor. Bu
da enflasyona aşağı yönde etki ediyor. Ayrıca bu uygulamalar nedeniyle kazanç
arttığı için kırsal kesimlerde gençlerin istihdamına katkı sunulmuş oluyor. Bu
da kırdan kente göçü azaltıyor.
Hâlihazırda, başta pancar sektörü olmak üzere, salça sektörü gibi bazı sektörlerde sözleşmeli tarım uygulanıyor. Fakat tarım sektörünün çok büyük bir kısmı henüz bu uygulamaya geçebilmiş değil. Fakat bu yönde çok ciddî çalışmalar yapılıyor.
Çiftçinin girdi mâliyetlerini azaltan ve pazarlama sorununu ortadan kaldıran sözleşmeli tarım, pancar sektöründe yaklaşık bir asra yakın zamandır uygulanıyor.
Sağlıklı
bir sözleşmeli tarım için hukukî düzenlemeler şart
Sözleşmeli
tarım uygulamalarında hukukî bazı düzenlemelerin yeterli ölçüde olmamasından
dolayı uygulamada bazı sıkıntılar yaşanıyor.
Örneğin
taahhüt alan bazı şirketler, ürün alım zamanı geldiğinde ürün bolluğundan
dolayı fiyatlar düştüğü için değişik bahanelerle, sözleşme imzaladığı çiftçiden,
ürünü taahhüt ettiği fiyattan almıyor. Bu da çiftçiyi zora sokuyor. Bazı
çiftçiler de ürünün azaldığı dönemlerde ürün fiyatları taahhüt edilen
fiyatların üzerine çıktığı için, ürünü taahhüt ettiği firmaya vermek yerine
başka alıcılara veriyor. Bu da ürünü katma değerli başka ürünlere dönüştürecek
şirketleri sıkıntıya sokuyor.
Bu
gibi istismarların önlenmesi için kanunî düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Bildiğim kadarıyla bu yönde bir kanunî düzenleme hazırlığı mevcut. Sanırım önümüzdeki
dönemde bu düzenleme Meclis’ten geçecek.
Yine
bildiğim kadarıyla Tarım Bakanlığı da bu uygulamanın yaygınlaştırılması için
çalışmalarını sürdürüyor. Öyle zannediyorum ki, bu uygulama aşama aşama tüm
tarım sektöründe yaygınlaştırılacak. Bu sayede tarım sektörü ciddî bir ivme
kazanacak.
Herkes
üzerine düşeni yapmalı
Tarım
sektörünün ülke geneline yayılmış olması, her üreticiye ulaşma imkânının olmaması,
bu nedenle yönlendirmenin sınırlı düzeyde kalması, Devletin gayreti ve
desteklerine rağmen sektörel sorunların henüz tam anlamıyla çözüme kavuşmamış
olması gibi nedenlerle sektörün disipline edilmesi ve istenen düzeye
ulaştırılması, konunun doğası gereği güçleşiyor. Fakat tüm olumsuzluklara rağmen
sektörün çok daha dinamik hâle getirilmesi için kamu var gücüyle destek
veriyor.
Bu
gayrete özel sektör ve sektörün en temel aktörü olan çiftçilerimizin gayreti daha
fazla entegre edilebilirse, tarım sektörümüz dünya ile rekabetinde öne
çıkacaktır. Bunun için özel sektörün daha fazla yatırım yapması,
çiftçilerimizin de motivasyonlarını arttırarak aşağıdan yukarıya doğru projelendirmelerini
arttırmaları gerekiyor. Bunun için de çiftçilerimizin projeler hususunda daha
fazla bilinçlendirilmesi ve yönlendirilmesi büyük önem arz ediyor. Ayrıca
sözleşmeli tarım uygulamalarının da sektörün geneline yayılması, bunun için de
çiftçimizden sanayicimize ve kamuya kadar tüm aktörlerin üzerine düşeni yapması
gerekiyor.