Türk tarımı üzerine panoramik bir bakış

Araziler sulu, kuru, dikili, örtü altı gibi kategorilere ayrıldı ve böylece üretimde verimliliğin artırılması yoluna gidildi. Ayrıca tarım arazilerinin sürdürülebilirliğini sağlamak ve bölünmelerle tarımsal arazilerin küçülmesini önlemek için arazilerin toplusallaştırılmasına yönelik hukukî düzenlemeler yapıldı.

ENFLASYON içerisinde önemli bir paya sahip olan gıda enflasyonu, toplumun en fazla hissettiği enflasyon olarak öne çıkıyor. Yani halk, en fazla gıda enflasyonunu hissediyor. Bu da gıda üretimini, dolayısıyla tarımsal üretimi çok daha önemli hâle getiriyor.

Ülkemizde son 20 yılda tarımsal desteklerin artmasıyla birlikte modern tarım uygulamaları ülke geneline yayılsa da hâlen birçok yerde tarımsal üretim istenen noktaya ulaşmadı. Kırsaldan kente olan göçün artması, alternatif tarım uygulamalarının yeterince yaygınlaştırılmamış olması, kırsal kalkınmada istenilen başarıya henüz ulaşılamamış olması, ileri ve modern teknolojilerin yeterince yaygınlık kazanmaması, tarımsal ürünlerin değerindeki dalgalanmalar, ürünlerin pazarlanması sorunu ve tarımsal girdi mâliyetlerinin artması gibi çok sayıda problem, tarımsal üretimin önündeki sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.

Bu sorunlara rağmen, ülkemiz tarımı stratejik önemini koruyan bir konumdadır. Öyle ki, farklı iklimlerin oluşturduğu farklı ürünlere yönelik tarımsal imkânların olması dolayısıyla tarımsal ürün yelpazesi ülkemizde çok geniştir. Nüfus artışıyla birlikte artan gıda talebi nedeniyle pazarlama sorununun her geçen gün azalıyor olması, tarım sektörünün artıları arasında yer alıyor. Yeni teknolojilerin her geçen gün yaygınlaşıyor olması da ürün verimliliğini arttıran bir unsur olarak öne çıkıyor. Ayrıca gıda ithâl eden ülkelere olan yakınlığımız, tarımsal ihracatımıza ivme kazandırıyor.


Arazilerin toplusallaştırılması, sürdürülebilirliğin anahtarıdır

Tarımsal arazilerin sürdürülebilir tarım için korunması gerekir. Özellikle kırsal alanda miras yoluyla bölünen tarımsal araziler, arazilerin tarımsal üretim açısından sürdürülebilirliğini zora sokan bir unsur olarak öne çıkıyordu. Ama bu sorunun çözümüne yönelik son yıllarda önemli adımlar atıldı.

Araziler sulu, kuru, dikili, örtü altı gibi kategorilere ayrıldı ve böylece üretimde verimliliğin artırılması yoluna gidildi. Ayrıca tarım arazilerinin sürdürülebilirliğini sağlamak ve bölünmelerle tarımsal arazilerin küçülmesini önlemek için arazilerin toplusallaştırılmasına yönelik hukukî düzenlemeler yapıldı. Bu sayede on milyonlarca dekar tarım alanı toplusallaştırılarak tarımsal üretimin sürdürülebilirliği yönünde önemli adımlar atıldı.

Doğru sulama, sertifikalı tohum ve organik tarım koruma, verimlilik ve gıda güvenliğini arttırır

Tarımsal verimin arttırılmasının önündeki en önemli sorunlardan biri de bilinçsiz sulamadır. Çiftçilerimizin bu konuda eğitilmesi için Tarım Bakanlığı, kendisine bağlı il ve ilçe müdürlükleri aracılığıyla çalışmalar yürütüyor. Ama hâlen daha bilinçli sulama konusunda istenilen düzeye ulaşabilmiş değiliz. 

Tarımsal üretimin artmasındaki önemli faktörlerden biri olan “sertifikalı tohum” ile doğru gübre ve ilâç kullanımı son yıllarda ülkemizde yaygınlık kazandı. Bu da toprağın korunması ve tarımsal verimliliğe yansıdı. Ayrıca sertifikalı tohum kullanımı, gıda güvenliğinin arttırılması hedefine fazlasıyla katkı sundu.

Organik tarımın teşvik edilmesine yönelik çalışmalar son yıllarda hız kazansa da ülke olarak bu noktada henüz istenen seviyeye ulaşabilmiş değiliz. Ama bu konudaki seyir her geçen gün artı yönde ilerliyor. Özellikle organik ürünlerin sertifikasyonu konusunda yaygınlaşan şirket sayısı hem organik ürünlerin sertifikasyonu yoluyla pazarlamasını ve ihracatını kolaylaştırdı, hem de bu konuda muallâkta kalan gıda güvenliği konusundaki endişeleri giderdi. 

Seralar desteklerle büyüyor

Tarımsal üretimin önemli alanlarından biri olan seracılık konusunda ülkemiz önemli mesafeler kat ederek küçük işletmelerden orta ve büyük ölçekli seralara geçiş yapmaya başladı. Bu konuda hiç şüphesiz sezon dışı ürünlere yönelik artan talebin etkisi büyük ama seracılığın yaygınlaştırılması ve sera işletmelerinin orta ve büyük ölçekli işletmelere dönüştürülmesinde kamu desteği ve verilen teşviklerin de itici bir güç olduğu gerçeğini de vurgulamak gerekir.

Göç tehdidi devam ediyor

Kırsaldan ve taşradan kente göçün artması ve buna bağlı olarak kırsalda ve taşralarda genç nüfus yerine yaşlı nüfusun kalması, tarımsal üretim için gerekli olan iş gücünün azalmasına, buna bağlı olarak da ekilebilir arazilerin boş kalmasına neden oluyor.

Göç meselesi çok yönlü ve farklı parametreleri olan bir olgu olsa da göçün önlenmesi ve kırsal alandaki istihdam olanaklarının artırılması hem şehirlerdeki sıkışmayı önleyecek, hem genç nüfusun kırsal alanda istihdamını sağlayacak, hem kırsal alanda tarımsal üretim için gerekli iş gücünün korunmasına katkı sunacak, hem de böylece ekilebilir tarım arazilerinin üretime katılması sağlanacak.

Bu konuda son yıllarda hayvan desteğinden makine ekipman desteği ve işletmelerin modern yapılara kavuşması için verilen hibe desteğine kadar çok sayıda destek verilerek kırsal kalkınmada önemli mesafeler kat edildi. Fakat göç olgusundaki parametrelerin çokluğu ve zorlayıcı etkisiyle bu alanda istenen düzeye henüz ulaşabilmiş değiliz.

Gübre, tohum, ilâç, sulama ve ekim gibi mâliyetler, tarımsal girdi mâliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Çiftçilerimizin azımsanmayacak bir kısmı girdi mâliyetlerini karşılayabilmek için faizli kredilere başvurmak durumunda kalıyor. Bu da çiftçiyi ürkütüyor. 

Çiftçilerimizin öğrenme ve projelendirme motivasyonu arttırılmalı

Bir de, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, özellikle makine ekipman ve modern işletmelerin kurulması için verilen hibelerin projelendirilmesi aşamasında, çiftçilerimiz çok istemesine rağmen projelendirmede sorunlar yaşanıyor. Bu noktada ciddî bir piyasa oluşmuş durumda.

Örneğin 100-150 ve daha büyük modern bir ahır işletmesi yapmak isteyenlere yüksek oranlarda hibe desteği veriliyor. Fakat yeterli eğitime sahip olmadığı için çiftçilerimizin çok ama çok büyük bir kısmı hibe desteği için gerekli projelendirmeyi bizzat yapamıyor ve bunun için proje danışmanlık şirketlerine başvurmak zorunda kalıyor. Bu da çiftçiye ek bir yük getiriyor. Devletimiz bu sorunun aşılması için birtakım çözümler hayata geçirmiş durumda. Örneğin özellikle ziraat odaları aracılığıyla tarım danışmanlarının istihdam edilmesine destek veriyor. Ayrıca bu konuda danışmanlık desteği taahhüt eden özel şirketlere de destek veriliyor. Bu destekler soruna bir nebze çözüm olsa da özellikle projelendirme aşamasında çiftçimizin sıkıntıları devam ediyor.

Bu sorunun çözümü için, var olan uygulamalara ek olarak daha farklı uygulamalar hayata geçirilebilir. Özellikle yükseköğrenim görmüş çiftçilere proje yazımı için kurslar düzenlenebilir. Bu konuda mülkî idâre âmirliklerinde proje ofisleri kurularak veya var olan proje ofisleri daha etkin hâle getirilerek çiftçilerin buralardan daha fazla faydalanmaları sağlanabilir.

Bu noktada önemli bir sorun da çiftçimizin yeterli düzeyde araştırma ve öğrenme motivasyonuna sahip olmaması. Bu konuya dair bir hatıramı nakletmek istiyorum.

Kendi memleketimde, yaklaşık 10 yıl kadar önce, çiftçilerimizin motivasyonunu arttırmak için Ziraat Odası öncülüğünde bir çiftçi kongresi düzenledik. Projenin koordinatörü olarak projeler ve proje yazımında çiftçimize yol göstermesi için bölge kalkınma ajansı ile irtibata geçerek uzmanları kongremize dâvet ettik. Yetkililer de bu konuda bize seve seve destek vererek çok sayıda uzmanı görevlendirdiler. Ayrıca çiftçilerimizin BAĞ-KUR ve SGK problemleri için SGK, tarımsal uygulamalar ve modern tarım konularında bilgi sunmak üzere Atatürk Üniversitesi ile işbirliği yaparak akademisyenlerin kongremize iştirak etmelerini sağladık.

Kongre için günlerce duyuru yaptık. Kongreyi yapacağımız yerde halk pazarı Salı günü olur; köylüler ihtiyaçlarını karşılamak için o gün ilçeye iner ve ilçede iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık olur. Kongreye katılımı arttırmak için kongre gününü de Salı günü düzenledik. Ama 3 bin çiftçisi olan ilçemizde kongreye sadece 35 kişi katıldı. Hâliyle kongrenin devamı gelmedi. Çiftçilerimiz belki salonlardan ürktüğü için kongreye katılmadı, belki çiftçinin ayağına gidilmesi gerekiyordu; ancak şu bir gerçek ki, çiftçilerimiz yeteri derecede araştırma ve öğrenme motivasyonuna sahip değil.

Motivasyonun arttırılması için fazladan çalışmalar yapmak gerekiyor. Belki defaatle köyler ziyaret edilmeli. Çiftçilerle etkin bilgilendirme toplantıları yapılmalı. Ama bu da şartlar gereği çok mümkün olamıyor.


Girdi mâliyetleri ve pazarlama sorunu devam ediyor

Tarımsal üretimin önündeki engellerden biri de girdi mâliyetleri ve pazarlama sorunu. Hâttâ bu sorunun çözümü diğer sorunların çözümünü de kolaylaştıracağından, bu daha öncelikli bir sorun!  

Gübre, tohum, ilâç, sulama ve ekim gibi mâliyetler, tarımsal girdi mâliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Çiftçilerimizin azımsanmayacak bir kısmı girdi mâliyetlerini karşılayabilmek için faizli kredilere başvurmak durumunda kalıyor. Bu da çiftçiyi ürkütüyor. Son yıllarda gübre ve mazot gibi çok sayıda girdi için kamu desteği sağlanıyor. Ama çiftçilerimizin azımsanmayacak bir kısmı, aldığı desteği, girdilerin karşılanması yerine günlük ihtiyaçları için kullanıyor. Bu da girdi mâliyetlerinin azaltılmasını ve minimize edilmesini zorlaştırıyor.

Çiftçimizin karşısına çıkan bir diğer sorun da “pazarlama sorunu”. Çiftçilerimizin önemli bir kısmı, ürettiği ürüne pazar bulma sıkıntısı yaşıyor. Bu nedenle de üretim sınırlı bir düzeyde kalıyor.

Sorunların panzehri: Sözleşmeli tarım

Aslında bu iki sorunun çözümü ve diğer sorunların çözümünün hızlanması için “sözleşmeli tarım uygulamaları” arttırılmalıdır. Çiftçinin girdi mâliyetlerini azaltan ve pazarlama sorununu ortadan kaldıran sözleşmeli tarım, pancar sektöründe yaklaşık bir asra yakın zamandır uygulanıyor.

Sözleşmeli tarım, ana hatlarıyla şu şekilde uygulanıyor: Sözleşmeli tarım kapsamında ekim döneminden önce çiftçiyle sözleşme imzalanıyor. Sözleşme kapsamında çiftçiden ne kadar ürün üreteceğine dair taahhüt alınıyor. Bu taahhütte bağlı olarak gübre, tohum ve ilâç gibi girdiler, toplu alım yöntemiyle piyasa değerinden çok daha uygun fiyatlara temin edilerek çiftçiye dağıtılıyor. Bu sayede girdilerde yüzde 30’lara varan bir oranda mâliyetler azalıyor. Sözleşmeli tarım kapsamında çiftçiye ekim, sulama ve hasat zamanında avanslar veriliyor. Girdilerin karşılanması ve avanslarla çiftçi, krediye bulaşmadığı için faiz yükünden kurtuluyor. Ayrıca çiftçiye alım garantisi veriliyor.

Bu sistem sayesinde çiftçi, ürünü hasat edene kadar hiçbir finansal yükün altına girmiyor. Ayrıca alım garantisinden dolayı hem pazarlama, hem de ürünü ne kadara satacağı hususunda bir sorun yaşamıyor. Tüm bunlardan dolayı motivasyonu artan çiftçi, sadece üretime odaklanıyor. Sözleşmeli tarımı uygulayan teşekkül ise ne kadar ürün alacağını bildiği için ürünü nasıl değerlendireceğine dair çok daha sağlıklı plânlama yapabiliyor. Ayrıca bu sistem sayesinde yörenin coğrafî özelliğine göre ülkemizin ithâl ettiği ürünleri yetiştirme imkânı doğuyor. Bu sayede tarımsal ithâlâtın azaltılması hedefine katkı sunuluyor.

Bu sistem sayesinde alımlar doğrudan çiftçiden yapıldığı için hem çiftçiler ürünü değerinde satma imkânına kavuşuyor, hem de aracılar ortadan kalkıyor. Ürünlerin fiyatının yükselmesinde önemli bir rol oynayan aracılar ortadan kalktığı için, ürün fiyatlarında dalgalanma ve gereksiz artışların önüne geçilmiş oluyor. Bu da enflasyona aşağı yönde etki ediyor. Ayrıca bu uygulamalar nedeniyle kazanç arttığı için kırsal kesimlerde gençlerin istihdamına katkı sunulmuş oluyor. Bu da kırdan kente göçü azaltıyor.

Hâlihazırda, başta pancar sektörü olmak üzere, salça sektörü gibi bazı sektörlerde sözleşmeli tarım uygulanıyor. Fakat tarım sektörünün çok büyük bir kısmı henüz bu uygulamaya geçebilmiş değil. Fakat bu yönde çok ciddî çalışmalar yapılıyor.

Çiftçinin girdi mâliyetlerini azaltan ve pazarlama sorununu ortadan kaldıran sözleşmeli tarım, pancar sektöründe yaklaşık bir asra yakın zamandır uygulanıyor.

Sağlıklı bir sözleşmeli tarım için hukukî düzenlemeler şart

Sözleşmeli tarım uygulamalarında hukukî bazı düzenlemelerin yeterli ölçüde olmamasından dolayı uygulamada bazı sıkıntılar yaşanıyor.

Örneğin taahhüt alan bazı şirketler, ürün alım zamanı geldiğinde ürün bolluğundan dolayı fiyatlar düştüğü için değişik bahanelerle, sözleşme imzaladığı çiftçiden, ürünü taahhüt ettiği fiyattan almıyor. Bu da çiftçiyi zora sokuyor. Bazı çiftçiler de ürünün azaldığı dönemlerde ürün fiyatları taahhüt edilen fiyatların üzerine çıktığı için, ürünü taahhüt ettiği firmaya vermek yerine başka alıcılara veriyor. Bu da ürünü katma değerli başka ürünlere dönüştürecek şirketleri sıkıntıya sokuyor.

Bu gibi istismarların önlenmesi için kanunî düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bildiğim kadarıyla bu yönde bir kanunî düzenleme hazırlığı mevcut. Sanırım önümüzdeki dönemde bu düzenleme Meclis’ten geçecek. 

Yine bildiğim kadarıyla Tarım Bakanlığı da bu uygulamanın yaygınlaştırılması için çalışmalarını sürdürüyor. Öyle zannediyorum ki, bu uygulama aşama aşama tüm tarım sektöründe yaygınlaştırılacak. Bu sayede tarım sektörü ciddî bir ivme kazanacak.

Herkes üzerine düşeni yapmalı

Tarım sektörünün ülke geneline yayılmış olması, her üreticiye ulaşma imkânının olmaması, bu nedenle yönlendirmenin sınırlı düzeyde kalması, Devletin gayreti ve desteklerine rağmen sektörel sorunların henüz tam anlamıyla çözüme kavuşmamış olması gibi nedenlerle sektörün disipline edilmesi ve istenen düzeye ulaştırılması, konunun doğası gereği güçleşiyor. Fakat tüm olumsuzluklara rağmen sektörün çok daha dinamik hâle getirilmesi için kamu var gücüyle destek veriyor.

Bu gayrete özel sektör ve sektörün en temel aktörü olan çiftçilerimizin gayreti daha fazla entegre edilebilirse, tarım sektörümüz dünya ile rekabetinde öne çıkacaktır. Bunun için özel sektörün daha fazla yatırım yapması, çiftçilerimizin de motivasyonlarını arttırarak aşağıdan yukarıya doğru projelendirmelerini arttırmaları gerekiyor. Bunun için de çiftçilerimizin projeler hususunda daha fazla bilinçlendirilmesi ve yönlendirilmesi büyük önem arz ediyor. Ayrıca sözleşmeli tarım uygulamalarının da sektörün geneline yayılması, bunun için de çiftçimizden sanayicimize ve kamuya kadar tüm aktörlerin üzerine düşeni yapması gerekiyor.