Türk Milleti hürriyetini korumaya ezelden yeminlidir!

Farklı kültür ve inançlara sahip halkların bir arada yaşama pratiği edindiği bir toplum oluşumuz, “Yartılmışı severiz, Yaradan’dan ötürü” kabulünden nasiplendiğimiz içindir. Zor zamanlardan, oluşturulan her türlü kaos ortamlarından birlikteliğimizin zeval görmeyişi vicdan gibi, merhamet gibi, tevazu ve yardımlaşma gibi insanî değerleri yitirmeyişimizdendir. Farklı fikir, inanç ve siyâsî tercihlerimize rağmen, yan yana durmaya, birlikte olmaya gönüllü oluşumuz sevgi, saygı, kabul gibi ahlâkî değerleri kuşanmış olmamızdandır.

HER insan topluluğunun dilsiz, dinsiz ve ideasız varoluş inşâsı olamayacağı gibi kendine özgü kültürel birikimi ikame edebilmesi de mümkün değildir. Çünkü dili, dini ve kültürü ile kimlik oluşturamayan topluluklar bu değerleri kuşanmış büyük toplumlar içinde ya azınlık olarak emanet bir kimlikle yaşamaya veya eriyip kaybolan ve tarih sayfalarında serüvenlerinin aktarıldığı birkaç satıra sığdırılan “yok oluş”a mahkûmdur.


Kendi dili ile dillenmek, dinî vecibelerini yerine getirebilmek, ait olduğu toplumun kültürünü kuşanarak gelişip büyümek, dünya tarihinde etkin rol üslenecek bir aktör konumuna erişmek için ise elzem olan bir imkâna ihtiyaç vardır; o da hür olmak ve bir toprak parçasını vatan olarak sahiplenmek… Sonra o coğrafyanın sınırlarını belirleyip bu değerli imkânlar dairesinde aidiyet kimliğinin ispatı hükmündeki bir bayrağa sahip olur ki, o topluluğun hürriyeti artık bir Devlet iradesinde ve idaresindedir. İşte bu olmazsa olmaz süreci tamamlayan toplumlar millet unvanı alırken, vatanı bir ülke adı ile dünya haritasında yer alır. O milletin güvenliğinden sorumlu olan Devlet yöneticileri halkın hürriyetini diplomatik, politik ve stratejik kararlar ile sağlarken, halklar, ait olduğu toplumun değerler bütününe sahip çıkarak millî bir irade ortaya koyabilir. 


Tam bu noktada bir ülkenin hürriyeti, o ülkeyi yöneten Devlet otoritesinin yetki ve etkisi neticesinde gerçekleşmesi beklenir ve politik bulunabilir. Hatta bir kültür dergisinin editör sayfasına kaydolan bu satırlar yadırganabilir. Ancak tüm siyâsî kaygı ve kavgalardan sıyrılarak bakıldığında, halkların hürriyetini Devlet yönetimi tesis ederken, o toplumun kültürünü halklar oluşturur. Diyesim, toplumların bir varoluş ideası ve aidiyet meselesi var ise kültürel kimlik oluşturmak ve taşımak esastır. Bu esasiyetin temel dinamiği ise hürriyettir. 


Esaret altında olan yahut dikta rejimlerle yönetilen halkların fikir özgürlüğü, inanç özgürlükleri, ibadet hakları, yasal hakları, siyâsî tercih iradeleri ipotek altında olacağından, hürriyet, halklar için paha biçilemez bir servettir. 


Nasıl ki her bir insan için sağlık paha biçilmez bir servetse, toplumlar için de hürriyet, servetler üstü hazinedir. Hür değilseniz, sağlığınızı, malınızı, canınızı, sevdiklerinizi, inançlarınızı ipotek altına alacak düşman hazırdır. 


Bunun içindir ki, hürriyet, diplomasi ve siyâsî yönetimlerin icraları ile tesis edilse bile, her insan tekinin insaniyet hakkıdır ve siyasetten azadedir. 


Bu nedenle, pek yakın tarihimizde yaşadığımız işgal girişiminin hürriyete sevdalı aziz Türk Milletinin iradesi ile bertaraf edilerek kayıtlara “15 Temmuz 2016 Zafer Bayramı” olarak geçmesi, rastlantısal bir başarı değil, köklü bir inanç ve derin bir hürriyet sevdasının neticesidir. 


Farklı kültür ve inançlara sahip halkların bir arada yaşama pratiği edindiği bir toplum oluşumuz, “Yartılmışı severiz, Yaradan’dan ötürü” kabulünden nasiplendiğimiz içindir. Zor zamanlardan, oluşturulan her türlü kaos ortamlarından birlikteliğimizin zeval görmeyişi vicdan gibi, merhamet gibi, tevazu ve yardımlaşma gibi insanî değerleri yitirmeyişimizdendir. Farklı fikir, inanç ve siyâsî tercihlerimize rağmen, yan yana durmaya, birlikte olmaya gönüllü oluşumuz sevgi, saygı, kabul gibi ahlâkî değerleri kuşanmış olmamızdandır.


Her ne kadar yozlaşma, asimile olma, değişim ve dönüşümden memnuniyetsizlik serzenişleri dillendiriliyor olsa da, takdir etmek yerine yermenin, katma eğer üretmek yerine şikâyet etmenin kolaycılığını markalaştırmaya çalışanlar bulunsa da, hiç esaret görmemiş, M. Ö. 3000 yıllık mazisinden bu yana 5000 küsur yıllık köklü bir geçmişe sahip sahici ve aziz Türk Milleti, tarihî birikimiyle bölünmez bütünlüğünü korumaya ezelden yeminlidir. Çünkü “İyyake na’büdü ve iyyake nestain/ Biz yalnız sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz” âyetii celilesi kalbinde mühürlüdür ve Rabbinden başkasına boyun eğmeyecek kadar hür var edilmiştir!


Eleştirileri yerine hiçbir çözüm önerisi ikame edemeyenler ise bu köklü tarihe sahip olup şehadete gönül verenlerle aynı zümreden değildir. Ya ruh ya akıl sağlıklarının tedaviye ihtiyacı vardır yahut eleştirilerinin bir ederi… Her ne sebeple olursa olsun, vatan sınırları tehdit ediliyorsa, milletin hürriyetine göz dikiliyorsa, sınırlarımızın dışındaki düşmandan tek farkları vardır, o da, düşmanın düşmanlığı yüksek tahayyülleri gereği iken, içimizdekilerin satın alınma potansiyelleri çerçevesinde bakıldığında alçak bir ihanettir. 


Tüm bu mülahazalarımız, 15 Temmuz Zafer Bayramımızı kutlamakla birlikte, zafer sarhoşluğundan ziyade, temel servetimiz olan hürriyet bilincimizi muhafaza edebilmek içindir. 



Kapağımıza taşıdığımız “Beka perspektifinden hürriyet ve özgürlük kavramları” adlı dosyamız ve tüm yazarlarımızın ihlasla kaleme aldıkları çalışmalarıyla donattığımız dergimiz, yaz mevsiminin en güzel ayında huzurlarınızda. 


Güneşin ışıktan elleri şefkate benzer dokunurken ellerimize, yüzümüze, huzurlu okumalarınız olsun diliyoruz. Hoşnut kalınız!