Türk kültürü, Haçlı kültürünün kucağında rûhunu teslim ediyor

Merhum Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde Devlet Plânlama Teşkilâtı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı’na “Türkiye’nin 2000’li Yıllarda Kültür Politikaları” adında bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Bahse konu raporda, Kültür Bakanlığı’na ışık tutacak harika prensipler bulunmaktadır. Son derece aydınlatıcı ve verimli resmî bir belgedir. Hattâ altı yüz sayfalık söz konusu rapor, bugün bile uygulanmayı beklemektedir.

İTALYAN yazar Giovanni Guareschio’nun (1908-1964) Türkçeye çevrilmiş dünyaca ünlü “İl Marito in Collogio” (Acele Koca Aranıyor) adlı romanını gençlik yıllarımda okumuştum. Aradan yıllar geçti, fantastik romanın ayrıntılarını net şekilde hatırlayamıyorum. Zihnimde ana hatlarıyla kalmış.

Romanda çok zengin baron, ölürken mîrasını evlenmek şartıyla kız yeğenine bırakır. Baron ölür. Yeğen, genç ve kendisine bırakılan mîrasın farkında değildir. Baronun yakın akrabaları mîrastan hemen pay kapmak için yeğeni süratle evlendirmek ister ve acele şekilde koca ararlar. Olaylar bu ölçekte gelişir.

Konumuz romanın içeriği olmadığından, söz konusu romanı yeniden okumayı bile düşünmedim. Düşüncelerimi ifade etmek için Giovanni’nin meşhur romanı, adından dolayı okuduğunuz yazıya ilham kaynağı oldu.

Yaklaşık on sekiz yıldan beri iktidarı elinde bulunduran AK Parti, hayâl bile edilemeyen gelişmelere imza attı. Başta sağlık olmak üzere, iletişim, ulaştırma, ekonomi ve dış politika şaşılacak düzeyde ivme kazandı. Türkiye’nin milletlerarası itibara mazhar oldu. Dostları değil, düşmanları bile Türkiye’deki gelişmeleri gıpta ve hayranlıkla takip etmektedirler. Ama en önemlisi, IMF kapısında sadaka bekleyen ve iflâsın eşiğinde bir ülkeden kendine güvenen, kişilikli bir devlet tesis edilmesi oldu.

Gelişmelerin en beğenilen yönü ise, iç politika malzemesi olarak kullanılmadı. Önceki iktidarların dönemlerinde, projeler tasarı hâlinde iken âlâ-i vâlâ ile reklâm edilir, temel atılır, sonra müteahhide ihale edilir ve işin sonunu ne iktidar, ne kamuoyu takip ederdi. Verilen sözler, atılan temeller unutulur giderdi. Hükûmetlerin bu tür politikaları alışkanlık yapmıştı. Tayyip Erdoğan iktidarlarının uygulamaları, kendinden önceki hükûmet alışkanlıklarını altüst ederek yapılanları önce hayata geçirdi sonra kamuya duyurdu. Sonuçta devlet ve millet kazandı.          

“Takdire şayan gelişmelerin yanında hükûmetin eleştirilen ve aksayan yönleri yok mu?” diye bir soru akla gelebilir. Böylesine bir sorgulamada ilk akla gelen, su ve ekmek kadar ihtiyaç duyulan kültür politikalarıdır.

Merhum Nurettin Topçu, kültürü, “sonsuzluğa yol almak” olarak tanımlamaktadır. Kültür politikaları üretemeyenler, pusulasız gemi yolculuğu yapmaktadırlar. Bizim bin yıllık medeniyetimiz, “vahiy” kaynaklı bir kültürdür. O sebeple bizi biz yapmıştır ve hâlâ ayakta tutmaktadır.

Makul ve izah edilebilir sebep ve mazereti gösterilebilir mi bilinmez, ama AK Parti iktidarlarında başından beri bir plânsızlık, ilkesizlik ve ilgisizlik öne çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile kültürde başarısızlığı itiraf etmiştir. Hüseyin Çelik, arkasından Erkan Mumcu, uykucu Atilla Koç ve en vurucu vasfıyla solculuğu maruf Ertuğrul Günay’ın silik ve günü kurtarmaya dönük politikaları, kültürümüzü çağın gerisine itmiştir. Ve kültür, öteki alanlarda elde edilen başarıların yanında, göreve gelen bakanlar eliyle buharlaşmıştır.

Ertuğrul Günay, AK Parti iktidarının, özellikle Sayın Tayyip Erdoğan’ın siyasette temel ilke ve prensiplerinin tamamen aksi yönündeki Kültür Bakanlığı sürecinde silik, solcu ve mâziyi inkâr eden bir siyaset gütmüştür.

Son on ilâ on sekiz yılda, Kültür Bakanlarının icraatlarını ve geçmişlerini sayıp dökmek, kısa bir yazının çerçevesine sığdırmak mümkün değildir. Yazının böyle bir niyet ve amacı da yoktur. Bir gün tüm bunlar kayda geçer diye inanıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, dev adımlarla ilerleyen Türkiye’de varlığı ile yokluğu belli olmayan bir çizgide seyrediyor. İsabetsiz bir kararla “kültür” ile “turizm”, iki farklı kavram olarak bir arada ve bu, eşyanın tabiatına aykırı. Buna rağmen birleştirilerek aynı çatı altında bir turizmciye emanet edilmesi, vahim bir karar ve büyük bir çelişki! Çünkü azâmetli bir tarih ve kültüre sahip bu ülkenin önceliği, turizm değil, kültürdür. Ne yazık ki turizm, birkaç adım önde tutularak kültür tamamen kaderine terk edilmiştir.

Turizmde adından söz ettiren Sayın Bakan, ne yazık ki uygulamaları ile kültürü görmezlikten gelmektedir. Kültür alanında Sayın Bakan’ın varlığından söz etmek mümkün değil. Türk kültürü, yabancı, özellikle de Haçlı kültürlerinin kucağında rûhunu teslim etmektedir. Kendi kültürüne yabancılaşmış, kimlik arayışında bir nesil yetişmektedir. Azâmetli kültür hazînelerimizin yeni nesillerle buluşması, ilkel ve amaçsız kültür politikaları ile engellenmektedir.

Hâlbuki zaman hızla akıyor. Zamanın hebâ edilmemesi gerekiyor. Kültür Bakanlığı’nın on sekiz yıldan beri bir program ortaya koyamamış olması son derece düşündürücü ve üzücüdür.

Kültür Bakanlığı büyük bir hazînenin üstünde oturuyor ama bunun farkında değil. Merhum Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde Devlet Plânlama Teşkilâtı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı’na “Türkiye’nin 2000’li Yıllarda Kültür Politikaları” adında bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Bahse konu raporda, Kültür Bakanlığı’na ışık tutacak harika prensipler bulunmaktadır. Son derece aydınlatıcı ve verimli resmî bir belgedir. Hattâ altı yüz sayfalık söz konusu rapor, bugün bile uygulanmayı beklemektedir.

Kültüre ilgi duymayan Sayın Bakan’ın ve ekibinin böyle bir rapordan haberdar olduklarına ihtimâl vermiyorum. Şayet farkında olsalardı, bizzat “Reis’in ifadesi” ile başarısızlıkları tescil edilmemiş olurdu.

Yazının başında ifade edilen İtalyan yazar Guareschio’nun “Acele Koca Aranıyor” adlı fantastik romanının içeriğinden farksız gelişmeler oluyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın varlığı ve yokluğu tartışılıyor. Hazreti Mevlâna’ya atfedilen bir menkıbeden söz edilebilir: Hazreti Mevlâna, elinde fenerle gündüz vakti Konya sokaklarında dolaşmaktadır ve “Ne arıyorsunuz?” diye soranlara, “Adam arıyorum!” diye cevap verir. Başkentin, özellikle kültürün aslî başkenti İstanbul’un cadde ve sokaklarına büyük ebatlarla afişler asmak işten bile değildir: “Acele Kültür Bakanı aranıyor! Kendisini gören veya yerini bilenler, özellikle tanıyanlar, haber vermeleri hâlinde memnun edileceklerdir.”

Sayın Bakan, bağışlayınız lütfen, yazmak için isminizi dahi hatırlayamadım, ancak icraatınız tam bir fantastik roman konusu! Zengin ve azâmetli bir tarihe sahip Türk kültürü, ne yeni nesillere, ne milletlerarası arenada tanındı ve yaşadı. Ancak zayiat listesinde yerini aldı. Yani kayboldu!

İşin en garibi, tarihte vakar ve izzetle karşı koyduğu ve gerçek değerleriyle mücadele ettiği Haçlı karşısında durmaktan erinmektedir. Türk kültürü, yerini Haçlılara bırakmakta, mîrasını Haçlıya teslim etmektedir.