
KÜLTÜREL yapısı, bir toplumun kimliğini oluşturmaktadır. Kültürü oluşturan birçok unsur bulunmaktadır. Türk kültür yapısını meydana getiren unsurların en başında sayabileceğimiz Ahilik teşkilatı, Türk toplumunun kimliğinin oluşmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Diyebiliriz ki, “Ahilik, ticarî yapıya kurallar bütünü dayatmaktan çok öte, tamamen insana yönelik topluma katkıda bulunan insanî ve ahlâkî ticaret sistemidir”.
13’üncü yüzyılda ortaya çıkan ve toplumsal anlamda benimsenerek kısa sürede yayılan Ahilik teşkilatı, köklerini Türk toplumsal yapısının içine salmıştır. Teşkilat, ticarette önemli bir unsur olmuş ve Anadolu’daki Türk zanaatkârları ayakta tutmak için çeşitli uygulamalarda bulunmuştur. Özellikle usta-çırak ilişkisi ile eğitime önem verilmiştir. Usta-çırak eğitimi ile mesleklerin devamlılığı sağlanmış, geleneksel yapılar korunmuş, sosyal hayattaki uygulamaların gelecek nesillere aktarımı gerçekleşmiş ve localardaki eğitimlerle öğrencilerin dinî, meslekî ve askerî gelişimleri sağlanmıştır.
13’üncü yüzyılda esnaf ve meslek teşkilatı hâline gelmiş bir ahlâk ve sanat bileşimi olan Ahilik teşkilatı, Türk esnaf ve sanatkârlarını çatısı altında örgütleyerek birleştirmiş, yerleşim merkezlerinde sosyoekonomik düzeni kurmakla birlikte kültürel gelişmeyi de gerçekleştirmiştir. Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Anadolu’daki siyâsî birlik ve beraberliği sağlamış, Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da çok önemli rol oynamıştır.
Ahiliğin kuruluşu
Anadolu’da Ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve asıl adı Şeyh Nasiruddin Ebu’l-Hakayık Mahmud Bin Ahmed el-Hoyi (1171-1261) olan Ahi Evran-ı Veli, Orta Asya’dan göç eden bir ailenin çocuğudur. 1206 yılında Anadolu’ya gelerek Kayseri’ye yerleşmiş ve yüzyıllar boyu Arap toplumunda savaşçılık, dinî ve ahlâkî bilgiler vermekte büyük ve önemli görevler yerine getirmiş olan Fütüvvet teşkilatından yararlanarak Anadolu’da Ahi teşkilatının temellerini atmıştır.
Ahi Evran, Anadolu’nun farklı şehirlerde yaşayan Mevlâna Celâleddin ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi o dönemin kanaat önderleri ile dostluklar kurmuş ve gönül birliği ederek Anadolu’nun bir Türk yurdu hâline gelmesi ve İslâmlaşmasında oldukça önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. Bu gönül erleri, devletin ulaşamadığı yerlere ulaşarak, İslâm ahlâk ve esaslarının buralarda tesis edilmesine çalışmış, devlet-millet kaynaşması için çok büyük çaba sarf etmiş, ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve askerî konularda topluma destek olmuşlardır.
Ahilik sadece basit bir esnaf teşkilatı olmayıp ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve askerî olmak üzere çok yönlü bir yapılanmadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında Ahiliğin siyâsî etkisini bariz şekilde görmek mümkündür. Osmanlı’nın kurucusu olan Osman Bey’in hem kayınpederi, hem de hocası olan Şeyh Edebali, aynı zamanda bir Ahi şeyhi olup Osman Bey üzerinde önemli etkiye sahiptir. Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihatlerinin Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Ahi düşüncesinin etkisini ortaya koymakta ne denli önemli bir yere sahip olduğu açıkça görülmektedir:
“Ey oğul, beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana…”
Ahilik, sanatkâr ve esnaf zümreleri arasında yayılmış sosyoekonomik özelliği ağır basan bir teşkilât olarak görünmektedir. Anadolu’da zanaatkârları ayakta tutmaya çalışan esnaf teşkilatı, zamanla Anadolu’nun Türk yurdu hâline gelmesinde de önemli rol oynamıştır. Ahilikte insan, sosyal bir varlık olarak maddî ve manevî bütün süreçleri göz önünde bulundurularak değerlendirilir. Bu, insan bütünlüğünün oluşturulması, geliştirilip korunması açsından önemlidir. Çünkü Ahilikte ve onun itici gücü olan tasavvuf ahlâkında insanın halk içinde ve halkla bir ve beraber olarak halka hizmet etmesi esastır.
Esnaf teşkilatı gibi görünen Ahilik, birçok alanda faaliyet gösteren bir kurum olmuştur. Özellikle eğitimde gerçekleştirdiği çalışmalar hem topluma, hem de öğrencilere büyük fayda sağlamıştır. Ahilik, başkalarının esiri olmamak için doğruluğu, aç kalmamak için sanat öğrenmeyi, başkalarından üstün yaşamak için faziletli olmayı, her işte aklını kullanmayı, başarılı olmak için bilgi sahibi olmayı, iyiliği daima iyilikle karşılamayı, Allah’ı, Peygamberleri ve insanları sevmeyi teşvik eden, tuzu ekmeği bol, sofrası açık insanlardan oluşan bir cemiyettir.
Ahi zaviyelerinde işçi ve çıraklardan başka öğretmenler, müderrisler, kadılar, hatipler, vaizler ve yöneticiler gibi ileri gelen olgun ve faziletli kimseler de bulunurdu. Bunların hem sohbetleri, hem de davranışları ile teorik olarak yeni yetişmekte olan yamak, çırak ve kalfalar insanî bilgiler, bir insana gerekli olan, hayatta dikkat etmesi gereken hususlar hakkında eğitici bilgiler alırlardı. Bunlar doğrudan doğruya kendi mesleği ile ilgili bilgiler olmayabilirdi. Ama dolaylı olarak onun iş hayatını ilgilendiren, insanlarla münasebetlerini düzenlemede rol oynayan ve daha açıkçası hayat görüşünü ve toplumsal davranışını etkileyen bilgileri teorik olarak bu zaviyelerde edinmesi mümkündü.
Ahiliğin ekonomik, siyâsî ve toplumsal rolü
Ahilik, toplumu ekonomik, siyâsî, toplumsal ve kültürel olarak birçok alanda etkilemiştir. Özellikle Anadolu’nun Türkleşmesine verdiği katkı ile Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük payı vardır. Ayrıca Ahi birlikleri askerî bir karaktere de sahiptiler. Onlar dinî ve tasavvufî kültürleri gereği İslâmlaştırma faaliyetlerinde rol almak eğilimindeydiler. Bu nedenle fetihlere katılmışlar, özellikle de istihbarat sağlamada önemli hizmetler görmüşlerdir.
Siyâsî etkisinin dışında toplumda huzurun ve sosyal eşitliğin sağlanması, ekonominin korunması gibi işlevleriyle topluma önemli katkılar sunmuşlardır. Ayrıca toplumda ahlâklı ve kendini geliştirmiş gençlerin olmasını sağladığı da dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu ahlâk anlayışı, sosyal yapı ve süreçlerle ferdin bütünleşmesini, topluma hizmet etmeyi, üretken olmayı ve bütün bunları yaparken hakkı ve adaleti gözetmeyi iyi bir insan olmak için şart koşmaktadır.
Zararlı alışkanlıklardan, başıboş dolaşmaktan uzaklaştırma çabasıyla talim veren bu eğitim kurumuna giren gençler gerek dinî vecibelerinin yerine getirilmesinde, gerekse sosyoekonomik açıdan hayatlarının düzenlenmesinde Kur’ân’ı ve Sünnet’i kendilerine kılavuz edinen, toplumla barışık, yüksek ahlâkî değerlerle millî geleneklere bağlı ve sahip çıkan, üretken, işlerinin ehli, sorumluluk sahibi birer bilinçli birey olarak mezun olmuşlardır.
Ahilik ve kültür aktarımı
Ahiliğin toplumda birçok alanda etkin olması ve gündelik yaşamın her anında kendini göstermesi, doğal olarak kültür ile ilişkisini güçlendirmiştir. Teşkilatın gelenekselleşen uygulamaları zamanla kültürel unsur olmuş, eğitimlerde verilen ahlâkî öğütler ve yapılan ritüeller zamanla toplumun vazgeçilmezi hâline gelmiştir. Ahiler, sosyal hayatın oluşum ve düzenlenmesine olduğu gibi, kültürel gelişmeye de katkıda bulunmuşlardır.
Ahiliğin kaynağı fütüvvettir. Fütüvvet, “eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, başkasına yardım edicilik yani faziletli bir şahsiyete sahip olma anlamlarını içine almaktadır. Fütüvvet ve Ahilik, iyi ve güzel ahlâka sahip olma mânâsıyla ele alınmıştır. Böylece her iki terim de Müslüman toplumların temelini teşkil eden kuralları ihtiva etmektedir. Kültürün oluşmasında bu unsurlar dikkat çekicidir. Zira kültürün temel kaynağı bu olgulardır. Bu bağlamda fütüvvetnameler, oluşan kültürü anlamamıza yardımcı olurlar. Fütüvvetnamelerde sadece insanların ruhî hayatlarını zenginleştirici bilgiler bulunmaz. Bu eserler gözden geçirildiğinde görülür ki, bütün hayatı kaplayan hususlarda da bilgilere rastlanır.
Teşkilatta kültür aktarımının en dikkat çekici alanı, usta-çırak ilişkisi arasında gerçekleşir. Ahi çırakları daha ilk günlerinden itibaren belli bir disiplin altında bulunmaya alışırdı. Bu disiplini sağlayan, bütün hayatı boyunca dikkat edeceği, uyacağı bu kurallar, ilk bakışta teorik olsalar bile o çırağın hayatının temel taşlarını oluştururlardı. Bu eğitim sırasında çırak sadece meslekî değil, hayat ve toplumla alâkalı birçok bilgiyi edinirdi. Toplumda nasıl davranması gerektiği, dinî ritüelleri, örf ve âdetlerini ustasından öğrenirdi. Bu da sözlü ve uygulamalı olarak kültür aktarımının gerçekleştiğini gösterir.
Ahilik teşkilatının kültür aktarımında çok geniş anlamda etkili olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Ahilik sisteminin topluma ekonomi, ahlâk, eğitim, cemiyet ve din olmak üzere birçok alanda katkı sağladığı, bunları yaparken bilinçli bir şekilde kültürü aktarıp yansıttığı görülür. Özellikle eğitim alanında gençleri ve çocukları Türk ve İslâm kültürünü temel alarak eğiten Ahiler, bu iki kültürün de temellerini gençlere aktarmıştır. Eğitim, bilim ve günlük hayatı içeren eserlerle yazılı olarak da kültürün aktarımını sağlamışlardır. Ahiler, usta-çırak ilişkisi ile hem mesleklerin devamını sağlamış, hem de toplumun tüm unsurlarını gelecek nesillere aşılamışlardır.
Teşkilat, Anadolu’da geniş coğrafyalara yayılarak oluşturduğu ve temel aldığı Türk-İslâm kültürünü farklı bölgelere taşımış, Anadolu’nun vatanlaşmasında büyük katkıda bulunmuştur. Günümüzde, başta esnaflar olmak üzere birçok alanda Ahilerin aktardığı kültürel uygulamaları görmek mümkündür. Bu özellikle sosyal hayatta yardımlaşma, usta-çırak ilişkisi ve kadınların iş hayatında desteklenmesi, esnafın genellikle millî değerlere önem vermesi gibi durumlar da karşımıza çıkar. Ahilik teşkilatının millî birlik ve beraberlikte çok önemli bir yeri olduğu görülmektedir.