Türk kapısı

Türkiye ile Türkistan arasındaki sınırı Nahcivan’daki 17 kilometrelik çizgiden ibaret görmek önemli bir yanlıştır. Buna karşılık İran/Fars işgalinde olan Güney Azerbaycan ile Türkiye sınırı ise 534 kilometre uzunluğundadır. Dolayısıyla Türkiye ile Türkistan arasındaki yolu Güney Azerbaycan üzerinde aramak daha gerçekçidir. Nahcivan’ın mevcut hâliyle “Türk Kapısı” olması geçicidir ama hiç yoktan iyidir. Asıl Türk kapısını Güney Azerbaycan’da aramak gerekir.

HAKİKATE ulaşmak bazen zordur. Çünkü çok sayıda icat edilmiş mitoloji, hakikati örtmektedir. Bu yüzden şüphe, hakikate ulaşmak isteyen insan için sanıldığının aksine önemli bir imkândır.

Tek başına şüphe etmek yeterli değildir. Şüpheyi doğrulayacak ya da giderecek araştırma ise hakikate ulaşmanın tamamlayıcı unsurudur.

Azerbaycan-Ermenistan Savaşı nedeniyle tedavüle sürülen eski-yeni mitolojilere karşı hakikate ulaşmak için şüphe ve araştırma önemli bir fırsattır. Bu yüzden “Azerbaycan’ın batı yakası” demek olup aynı zamanda “Türk Kapısı” diye adlandırılan Nahcivan hakkındaki bilgileri hatırlamak öğretici olacaktır.

Nahcivan’ın adı ve kuruluşu hakkında birbiriyle uyumsuz oldukça farklı görüşler vardır. Batlamyus’un ikinci yüzyılda yazdığı Coğrafya El Kitabı’nda Nahcivan adı “Naksuana” şeklinde yer almıştır. Ermeni tarihçileri Horenli Moses ve Faustos Buzand, Milât’tan önce 6’ncı yüzyıl olaylarından söz ederken, şehrin adını “Nahç” diye kaydetmişlerdir.

Sasani paralarında (6’ncı yüzyılda) da şehrin adı “Nahç” olarak belirtilmiştir. Buna karşılık (9-10’uncu yüzyıllarda) Belazuri, İbn Hurdazbih, İbn Rüste ve İstahri gibi coğrafyacılar ise şehri “Neşeva” diye kaydetmiş ve şehrin Sasaniler tarafından kurulduğu ileri sürülmüştür. 12’nci yüzyılda ise şehrin adı bugünkü hâliyle söylenilmeye başlanmıştır. Hamdullah Müstevfi ve Evliya Çelebi şehrin adını “Nakş-i Cihan” (dünyanın süsü) olarak belirtmişler, Evliya Çelebi buranın Turan hükümdarı Efrasiyab tarafından kurulduğunu iddia etmiştir.

Nahcivan sırasıyla Manna, Med, Pers, Makedonyalı İskender, Roma, Bizans, Sasani, Dört Halife, Emevi, Abbasi, Sacoğulları, Sellariler (Müsafiriler), Dülefiler, Revvadiler, Büyük Selçuklular, İldenizoğulları, Moğollar, Timurlular, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safaviler, Osmanlılar, Kacar Hanlığı ve Rus Çarlığı (1828-1917) idaresinde kalmıştır.

Ekim 1917’den itibaren Rusya’ya bağlı yerlerde, bu arada Nahcivan’da, Bolşevik-Menşevikler arasında iktidar mücadeleleri yaşanmıştır. Buna karşılık Ermeniler Nahcivan’ın kendilerine ait olduğu iddiası ile soykırım derecesinde katliamlar yapmışlardır. Bunun üzerine Osmanlı Ordusu, Nahcivan’ı ele geçirip Ermeni saldırılarını durdurarak Nahcivan merkezli Aras Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardım etmiştir. Albay Halil Bey komutasında beş subay ve 300 kadar erden oluşan birlik emekli edilerek, yardım için Nahcivan’ın çeşitli bölgelerine iskân edilmişlerdir.

Enver Paşa, Halil Bey komutasındaki küçük birliği Nahcivan’da iskân ederek Nahcivan’ın geleceğine en büyük katkıyı yapmıştır.

Ancak Mondros Mütarekesi, Türkiye gibi Nahcivan’daki Aras Cumhuriyeti’nin de geleceğini temelden değiştirmiştir. Mütarekeye bağlı olarak Osmanlı Ordusu, 1914 sınırına kadar bu arada Nahcivan’dan çekilmiştir. Ocak 1919’da Nahcivan’ı İngilizler işgal ederek Aras Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmışlardır.

Nahcivan’ın çeşitli bölgelerinde İngiliz işgaline karşı gösteriler yapılmıştır. 30 Ekim 1919’da İngilizler Nahcivan’ı boşaltmışlar, onların ardından ABD askerleri 1920’de Nahcivan’ı işgal etmişlerdir.

ABD temsilcisi, Nahcivan’da Milliyetçiler, Musavatçılar, Taşnaklar ve Türkiye temsilcisi Albay Halil Bey ile Nahcivan’ın geleceği için çeşitli müzakerelerde bulunmuştur. Buna karşılık ABD temsilcisi, çoğunluktaki Türklere karşı azınlık olan Ermeni Taşnak Partisi ile işbirliğini tercih etmiştir.

Ermeni Taşnak Partisi’ne bağlı silahlı gruplar, Nahcivan’da yeni bir katliama başlamışken, Türk Ordusu 1920’de yeniden Nahcivan’a ulaşarak bu katliamı da önlemiştir. Buna rağmen yerli komünist Türklerin de işbirliği ile Temmuz 1920’de Sovyetlere bağlı 11’inci Kızılordu birlikleri Nahcivan’a girerek komünistleri iktidar yapmış ve böylece Nahcivan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Ekim 1917’de Rus Çarlığı’nın dağılmasından sonra başlayan bağımsızlık mücadelelerinin ardından Müsavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade liderliğinde Kuzey Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (ADC), 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığını ilân etmiştir. Daha önce Kacar Hanedanlığının kuzeybatı kesimine ad olarak kullanılan Azerbaycan, böylece bağımsız bir ülke adı olarak 1918’de ortaya çıkmıştır. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti hesaba katılmaz ise tarihteki ilk Türk cumhuriyeti ADC’dir. Türkiye’den beş yıl önce Azerbaycan’da parlamenter cumhuriyet ilân edilmiştir.

ADC aynı zamanda kadın ve erkeklere eşit siyâsî haklar (seçme-seçilme hakkı) veren ilk Müslüman ülkedir. Türk ülkeleri arasında ilk modern üniversite de 1918’de Bakü’de kurulmuştur.

Türkiye’de tek parti idaresini öve öve bitiremeyen çevrelerin İstanbul’daki Darülfünun Üniversitesindeki Türk hocaların tasfiye edilerek yerlerine Almanya’dan kovulan Yahudi akademisyenlerin istihdam edilmelerine karşılık 1918’de Bakü’de modern bir üniversitenin kurulması oldukça öğreticidir.

1920’li yıllarda kadınlara seçme ve seçilme hakkının başlaması taleplerini engelleyerek 1930’larda özgür seçimlerin olmadığı bir dönemde bazı kadınlara seçilme hakkının verilmesiyle övünmelere karşılık, 1918’de kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın herkese seçme ve seçilme hakkının verilmiş olması dikkat çekicidir.

Ancak ADC’nin bağımsızlığı uzun sürmemiş, Nisan 1920’de Sovyet Kızılordusunun Azerbaycan’ı işgale başlamasıyla önce yerli komünistlerin öncülüğünde Azerbaycan Halk Komiserleri Komitesi Sovyet Cumhuriyeti idaresi kurulmuştur. Daha sonra bunun yerini Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti alıp SSCB’ye katılmıştır.

Osmanlı Mebusan Meclisi’nin “Büyük Millet Meclisi” adıyla Ankara’ya taşınmasından sonra, 24 Nisan 1920’deki gizli oturumunda Kemal Paşa, SSCB ile iyi ilişkilerin önemini belirtmiş, “Azerbaycan’ın SSCB’ye katılmasına yardım ettiklerini” açıklamıştır. Bir Türk ülkesinin SSCB tarafından işgal edilmesine yardım edilmesine karşı BMM’de herhangi bir tepki olmamıştır.

Buna karşılık Kemal Paşa’nın “dostumuz Sovyetler Birliği’nin bir gün dağılacağı ve bu nedenle Türk dünyasının varlığını bilerek hazırlıklı olmayı tavsiye ettiği” yönünde görüşler açıkladığı belirtilmektedir. Oysa Sovyet işgaline yardım etmenin ötesinde bir şey yapılmamıştır. Ancak hepsi bundan ibaret değildir.

Türkiye-Ermenistan sınırı için 2 Aralık 1920 Gümrü, 17 Mart 1921’de Moskova ve 13 Kasım 1921’de ise Kars Anlaşması yapılmıştır. İki yıl Türkiye’nin denetiminde olan ve Ankara’daki Meclis’e temsilci gönderen Batum, Moskova Anlaşması ile karşılıksız olarak Gürcistan’a (aslında SSCB’ye) bırakılmıştır. Batum’a karşılık Türk tarafı hiçbir talepte bulunmamıştır.

Kars Anlaşması ise Türkiye (temsilen Kâzım Karabekir) ile SSCB’ye bağlı Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet Cumhuriyetleri arasında yapılmıştır. Kars ve Moskova Anlaşmalarının bir diğer dikkat çekici tarafı da Batum ve Ahıska’nın sınır dışında bırakılmasıdır. Batum, bir halk oylamasının (referandum) sonunda Türkiye’ye bağlanmıştır. Buna karşılık Moskova Anlaşması ile (sırf SSCB istedi diye) Türkiye sınırları dışında kalmıştır. Moskova Anlaşması ile “Mîsak-ı Millî’nin” kabul edildiği iddia edilmesine karşılık, Mîsak-ı Millî’nin şartlarından biri de “üç livada” (üç ilde) referandum yapılarak akıbetlerinin tayin edilmesi öngörülmüştür. Üç ilde (Ardahan, Artvin ve Batum) yapılan referanduma rağmen Türkiye, Batum’u terk etmiştir.

Yine Moskova ve Kars Anlaşmaları ile tayin edilen Türkiye-Gürcistan sınırı ile Ahıska da Türkiye sınırları dışında bırakılmıştır. Türkiye, Batum’u SSCB’ye (Gürcistan’a) terk etmesine karşılık, Gürcistan’dan bir karşılık almamıştır. Sadece Batum ve çevresinde Müslüman nüfusun çoğunlukta olması nedeniyle orada özerk bir yönetim (Acara Özerk Cumhuriyeti) kurulması öngörülmüştür. Türkiye, Batum gibi Ahıska’yı da karşılıksız olarak, bir çeşit hibe gibi, Moskova ve Kars Anlaşmaları ile terk etmiştir.

Oysa Ahıska nüfusunun ezici çoğunluğu o esnada, Batum’dan farklı olarak Türklerden oluşmaktaydı. Türkiye, Ahıska Türklerinin geleceği için hiçbir koruyucu-idarî tedbiri (özerklik, kültürel hakların kullanılması gibi) almaksızın Gürcistan’a bırakmıştır.

Ahıska Türkiye sınırları içinde olsaydı Azerbaycan’a kuzeyden kara yoluyla ulaşma imkânı olacaktı. Buna karşılık Ahıska’nın Gürcistan’a bırakılması ile kuzeyden kara bağlantısı ortadan kalkmıştır.

Türkiye ile Azerbaycan anakarası ve oradan Türkistan ile bağlantısı, iki ülkenin sınırları genişletilerek kesilmiştir. Buna karşılık Azerbaycan-Ermenistan savaşının ardından “Zengezur koridoru açıldı açılacak” tartışmalarının yanında, Kemal Paşa’nın Nahcivan’ı “Türk kapısı” olarak gördüğü, bunun için dönemin “İran Şahı Rıza Pehlevi’den kendi özel parası ile kırk kilometrelik bir alanı satın alarak Nahcivan’a kattığı” şeklinde sabah akşam tekrarlanan iddianın hiçbir mesnedi yoktur.

Bu iddiayı doğrulayacak bir bilgi ortada olmadığı gibi, o dönemde Azerbaycan sınırları içindeki Zengezur’un Azerbaycan’dan alınarak Ermenistan’a katılması ve Kafkasya’daki haritanın Batum’dan sonra ikinci defa değiştirilmesine Kemal Paşa’nın hiçbir tepkisi olmamıştır. Gümrü ve Kars Anlaşmaları ile birlikte Türkiye-Ermenistan-Gürcistan sınırları bugüne kadar geldiği şekliyle kesinleşmiştir.

1920’lerde Kafkasya sınırı Türkiye/Azerbaycan’ın aleyhine çizilmiştir. Zengezur koridorunun açılması ya da Zengezur’un doğrudan Azerbaycan’a katılması ile tarihî bir yanlışlık kısmen düzeltilmiş olacaktır.

Türkiye ile Türkistan arasındaki sınırı Nahcivan’daki 17 kilometrelik çizgiden ibaret görmek önemli bir yanlıştır. Buna karşılık İran/Fars işgalinde olan Güney Azerbaycan ile Türkiye sınırı ise 534 kilometre uzunluğundadır. Dolayısıyla Türkiye ile Türkistan arasındaki yolu Güney Azerbaycan üzerinde aramak daha gerçekçidir. Nahcivan’ın mevcut hâliyle “Türk Kapısı” olması geçicidir ama hiç yoktan iyidir. Asıl Türk kapısını Güney Azerbaycan’da aramak gerekir.

 

Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990.

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C.II, YKY, İstanbul 2017, s.236-238.

Hamdullah Müstevfi Kazvini, Tarih-i Güzide, Çeviren: Mürsel Öztürk, TTK, Ankara 2018.

Hüsameddin M. Karamanlı, “Nahcıvan”, DİA, C.32, İstanbul 2006, s.294-297.