Türk-İslâm’ın Orta Asya’daki kilit taşı: Afganistan

Eğer Türkiye “Ben Afganistan’da kalacağım” diyorsa, bu sözün arkası doludur. Türkiye, Afganistan hamlesiyle hem Amerika’nın S-400, hem F-35 ve hem Halkbank gibi yaptırımlarından kurtulacak, hem de kendi cihanşümul niyetleri için sağlam bir payandaya sahip olacaktır…

KİMİSİ diyor ki, “Ne işimiz var Afganistan’da?”. Öyle ya, Afganistan neresi, Türkiye neresi? Yerini merak edenlere hemen söyleyelim: Türkiye, Asya’nın batı ucunda; Afganistan ise, tam kalbinde!

Evet, düz mantık cevap verecek olursak, durum tam da budur! Ancak kazın ayağı öyle değil. Afganistan, Orta Asya’nın damı ve çatısıdır. Stratejik yönden o kadar önemli bir yerde durur ki âdeta bir kilit taşıdır. Nerenin kilidi? Orta Asya üzerinde kirli hesapları olanların kilidi…

1979 yılında SSCB, Hint Okyanusu’na ve arkasından da sıcak denizlere inmek için Afganistan kilidini açmaya çalıştı. Ancak Afganistan o kadar önemliydi ki, böyle önemli bir coğrafyanın Rusya’nın eline geçmesi bütün dengeleri altüst ederdi. Amerika var gücüyle Afganistan’ı destekleyerek Sovyetler Birliği’ni Afganistan’ın dağlarında parçalattı. Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu, ona muazzam bir dağılış ve çözülüş olarak döndü.

Ancak Amerika’nın bir hain taktiği vardır: Kime el uzatıp yardım etse, mutlaka o ülkenin dirlik ve birliğini parçalayıp onları birbirine düşürecek bir yapı oluşturur. Nitekim Afganistan’da da böyle oldu. Rusya gibi bir devi büyük bedeller ödeterek mağlûp ve zelil bir şekilde ülkesine geri gönderen mücahitler, birbirlerine düştüler. Amerika’nın arzu ettiği gibi cemiyetleri dağıldı, birlikleri bozuldu ve aralarında bitmeyen bir sürtüşme, çatışma ve maalesef derin husumetler silsilesi oluştu.

Rusya’yı ülkelerinden süren alnı öpülesi cengâverler, birbirleri ile saç saça baş başa mânâsız bir kavgaya tutuştular. Nihayetinde bu gruplardan biri olan Taliban, diğerlerine üstün gelerek Afganistan idaresini ele geçirip kendince hükûmet etmeye başladı. Lâkin Taliban’ın hükûmet etme biçiminde ters giden bir şeyler vardı: Antiemperyalist ve Amerika karşıtı tutumu...

Afganistan’ın Taliban elinde Atlantik ittifakına karşı bir duruş sergilemesi, kovboyların işine gelmezdi. Amerika 11 Eylül tiyatrosundan sonra hedefe İslâm’ı ve İslâm ülkelerini koydu; çünkü Rusya dağılmıştı ve dünyada tek başına kalan Amerika da düşmansız kalmıştı. Osmanlı’dan biliyoruz, bir büyük güç, düşmansız kaldığı an çöküntüye uğrardı. Amerika bu ihtimâli bertaraf etmek için, daha önce ittifak hâlinde olduğu İslâm’ı ve İslâm ülkelerini hedef seçti.

11 Eylül tiyatrosundan sonra Amerika, stratejik yönden İslâm dünyasının biri Orta Asya’da, diğeri Orta Doğu’da olan iki kilit taşı ülkesine yerleşmeyi plânladı. Önce sudan bahanelerle Irak’a saldırıldı ve Saddam Hüseyin rejimi yıkılarak Irak viran edildi. Irak’ın kuzeyinde kukla bir özerk bölge oluşturan Amerika, Sünnîleri yönetimden uzaklaştırarak Şiîleri yanına aldı ve diğer azınlıkları da yönetimde oldukça etkin kıldı. Bu plân Irak’taki bütün dengeleri altüst ederek onu her türlü saldırı ve operasyona açık hâle getirdi. Bu öyle bir fitne tezgâhıydı ki Irak bu büyük kaostan hâlâ kurtulamadı. Yakın zamanda da kurtulamayacak gibi görünüyor.

Amerika’nın İslâm dünyasında açmak için harekete geçtiği ikinci kilit taşı Afganistan idi. Amerika, Afganistan’a müdahale etmek için kendi oluşturduğu terör yapılarını ustaca kullanarak ve NATO gibi bir meşruiyet şemsiyesini de yanına alarak Afganistan’daki Taliban rejimini düşürdü. Ne var ki Afganistan, Irak gibi kolay bir lokma değildi. Coğrafyasının çok çetin oluşu, insanlarının Sovyet istilâsından beri şöyle veya böyle bir savaşın içinde bulunuşu ve Amerika’dan nefret eden Sünnî nüfusun fazlalığı, Amerika’nın teknolojik üstünlüğüne rağmen istediğini elde edemeyeceğini gösterdi. Sözde Taliban’ı ezmek için Afganistan’a giren Amerika, muazzam bir ekonomik bedel ödeyerek ve karizması da fena hâlde çizilerek aynı Taliban ile müzakere masasına oturmak zorunda kaldı.

Afganistan neden önemli?

Evet, Afganistan, Sovyetler Birliği gibi bir devi çökertmiş ve Amerika gibi bir süper güce de de havlu arttırmıştı. Ancak Amerika’nın bölgeden böyle apar topar çıkmasının bir nedeni vardı. O neden de Çin’in Pasifik’te dev bir tsunami hâlinde kendisini göstermesiydi. Çin’in böylesine görkemli gelişi, Amerika’nın tek başına göğüsleyeceği bir durum değildi. Bu yüzden Amerika, 14 Haziran 2021 NATO Zirvesi’nden sonra NATO’yu paralel bir Birleşmiş Milletler konumuna getirmeyi amaçladı. ABD, NATO’yu askerî bir birlik olmasının yanında siyâsî bir birlik yapmaya da karar vermiş görünüyordu. Bu karar, Amerika’nın düşman tanımını değiştirmesi ile alâkalıydı. Artık düşman tahtasında İslâm dünyası değil, Çin yer alıyordu.

Amerika bunun için, 11 Eylül tiyatrosundan sonra oluşturduğu stratejik ve askerî yapılanmayı yeniden tanzim etmek durumundaydı. Bunun için de Afganistan ve Orta Doğu’daki güçlerini çekerek oralarda sembolik bir varlık hâlinde kalması gerekiyordu. Şu da bir gerçek ki, Amerika gibi bir gücün Afganistan’dan çekilmesi, Afganistan’ı değişik bir türbülansın içine sokabilirdi. Tekrar güçlenen

Rusya, Afganistan ile eski hesabını kapatmanın plânlarını yapıyor; İran, yüzde onluk Şiî nüfus üzerinde etkinliğini arttırmayı amaçlıyor; Çin, para ve proje ile Afganistan’ı yutmak için eşikte bekliyordu… İşte Türkiye’nin Afganistan’a ilişkin plânları, tam bu kritik dönemeçte kendini gösterdi!

Yakın zamanda Türk devletleri ile Birleşik Türk Devletleri Örgütü’nü hayata geçirmeye hazırlanan Türkiye, Orta Asya’nın kilit taşı konumunda olan ve kurulacak Türk Devletleri Örgütü’nün coğrafî garantisi olan Afganistan’ı ihmâl edemezdi. Türkiye’nin önce Türk devletleriyle, ardından da kendisine tâbi olacağı muhakkak olan -İran hariç- diğer İslâm ülkeleriyle küresel ölçekte bir güç olması için Afganistan gibi bir stratejik yere şiddetle ihtiyacı vardı. Tam bu ihtiyacın oluştuğu zaman diliminde Amerika’nın Afganistan’dan çıkması, Türkiye’ye aradığı fırsatı altın bir tepsi ile sunuyordu. Bu tarihî fırsat çok iyi değerlendirmeliydi.

Elbette Devletin ilgili birimleri, bunun getirisini ve götürüsünü ince ince hesapladılar. Afganistan, Türkiye’nin Orta Asya’da büyük bir nüfuz alanı oluşturması için olmaz ise olmaz bir ülkeydi. Ayrıca Afganistan halkının yüzde doksanının Türkiye’yi hâlâ Osmanlı Hilâfet sancağının temsilcisi ve İslâm dünyasının hâmisi görmesi bizim için büyük bir avantajdı.

Dikkat edildiyse Türkiye NATO misyonuyla Afganistan’a gittiğinde bile Afganistan halkı ve Afganistan’daki siyâsî gruplar, onu hiçbir zaman bir işgal ordusunun parçası gibi görmemiş, bilakis kendilerinden ve kendilerinin olarak telâkki etmişlerdir. Bu büyük gönül bağı elbette Atlantik ittifakının gözünden kaçmadı. Türkiye’nin bu saygınlığını, kendilerinin birtakım sahte emelleri için kullanmaya kalkıştılar. Ama ne var ki, Türkiye’nin Afganistan’da izlediği tutum, tam da Afgan halkının ve Afganistan’daki siyâsî grupların beklentisine denk düşen bir tutumdu; güvenilir, koruyucu, dost ve kendilerinden biri…

Türkiye’nin Afganistan’daki Kabil Havaalanı’nı ve NATO’nun boşalttığı mevkileri elde tutacak olması, içteki bazı grupları tedirgin etmişe benziyor. Bunların kimisi başkalarının borazanı olduğu için karşı çıkarken, kimileri de gafletlerinden karşı çıkıyorlar. Türkiye’nin Afganistan’daki durumunu salt çıkarlarımız açısından ele alan değerlendirmeler ön plânda görünüyor. Ancak şu gerçeğin farkında değiller: Libya bizim için ne kadar önemli ise, Irak ve Suriye bizim için ne kadar önemli ise, Karabağ bizim için ne kadar önemliyse, Afganistan da o kadar önemlidir. Eğer dünyada Amerika, Rusya ve Çin’in yanında dördüncü bir güç odağı olarak Türkiye’yi görmek istiyorsak, bu odağın teminatlarından birisi de Afganistan’dır.

Afganistan’sız bir Türkiye, Orta Asya’da Çin karşısında savunmasız, Rusya karşısında da açık hedef hâline gelir. Bu yüzden Türkiye’nin Orta Asya’nın çatısı olan Afganistan’a yerleşmesi gerekli.

Türkiye için Afganistan’da risk nedir?

Afganistan’da tek başımıza bulunmamızın büyük risk teşkil edeceğini söyleyenlere gelince…

Haydi canım siz de!

Türkiye, “Yanıma Pakistan ve Macaristan’ı alarak Afganistan’da kalacağım” dedi. Bunun anlamı şudur: Taliban içinden çıkacak çatlak sesler Pakistan aracılığıyla susturulacak, Atlantik ittifakının Türkiye’nin niyetleriyle ilgili şüphelerini izale etmek için de örtmece olarak Macaristan kullanılacaktır. Türkiye’nin Macaristan tercihi gerçekten mükemmel bir hamledir. Çünkü Macaristan, Kasım 2021’deki Türk Devletleri Örgütü’ne muhtemelen tam üye olarak katılacaktır. Böyle bir katılım, Macaristan’ı kendi Hun köklerine biraz daha yaklaştıracak ve onu Türk dünyasının batıdaki koçbaşı hâline getirecektir.

Afganistan halkı, ekseriyeti ile Türkiye’nin yanındadır. Afganistan’daki her türlü siyâsî grup, birtakım çekinceleri olsa da Türkiye’ye güvenmektedir. Taliban, Türkiye ile karşı karşıya gelmek gibi bir hesabın içinde olmayacaktır. Taliban içinde daha radikal hâle gelmiş bazı grupların tahrik edilmesi mümkün olabilir, ancak genel itibarıyla Taliban, Türkiye’ye muhalif değildir. Bana öyle geliyor ki, Türkiye, Taliban ile köprüleri çoktan kurmuştur. Taliban ile örtülü bir anlaşma yapmadan Afganistan’da hiçbir yere talip olmaz, bu böyle bilinsin!

Eğer Türkiye “Ben Afganistan’da kalacağım” diyorsa, bu sözün arkası doludur. Türkiye, Afganistan hamlesiyle hem Amerika’nın S-400, hem F-35 ve hem Halkbank gibi yaptırımlarından kurtulacak, hem de kendi cihanşümul niyetleri için sağlam bir payandaya sahip olacaktır. Atalarımız ne demiş? “Bir tepe yıkılır, bir dere dolar.”

Son söz: Sovyetleri dağıtan ve Amerika’yı dünyanın gözünde küçük düşüren Afganistan, Türk-İslâm sancağının yükseleceği yer olacaktır. Ülke içindeki bütün örtülü ve açık hareket eden istemezükçülere önemle duyurulur!