KİMİSİ diyor ki, “Ne
işimiz var Afganistan’da?”. Öyle ya, Afganistan neresi, Türkiye neresi? Yerini
merak edenlere hemen söyleyelim: Türkiye, Asya’nın batı ucunda; Afganistan ise,
tam kalbinde!
Evet,
düz mantık cevap verecek olursak, durum tam da budur! Ancak kazın ayağı öyle
değil. Afganistan, Orta Asya’nın damı ve çatısıdır. Stratejik yönden o kadar
önemli bir yerde durur ki âdeta bir kilit taşıdır. Nerenin kilidi? Orta Asya
üzerinde kirli hesapları olanların kilidi…
1979
yılında SSCB, Hint Okyanusu’na ve arkasından da sıcak denizlere inmek için Afganistan
kilidini açmaya çalıştı. Ancak Afganistan o kadar önemliydi ki, böyle önemli
bir coğrafyanın Rusya’nın eline geçmesi bütün dengeleri altüst ederdi. Amerika
var gücüyle Afganistan’ı destekleyerek Sovyetler Birliği’ni Afganistan’ın
dağlarında parçalattı. Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu, ona muazzam bir
dağılış ve çözülüş olarak döndü.
Ancak
Amerika’nın bir hain taktiği vardır: Kime el uzatıp yardım etse, mutlaka o
ülkenin dirlik ve birliğini parçalayıp onları birbirine düşürecek bir yapı
oluşturur. Nitekim Afganistan’da da böyle oldu. Rusya gibi bir devi büyük
bedeller ödeterek mağlûp ve zelil bir şekilde ülkesine geri gönderen mücahitler,
birbirlerine düştüler. Amerika’nın arzu ettiği gibi cemiyetleri dağıldı,
birlikleri bozuldu ve aralarında bitmeyen bir sürtüşme, çatışma ve maalesef
derin husumetler silsilesi oluştu.
Rusya’yı
ülkelerinden süren alnı öpülesi cengâverler, birbirleri ile saç saça baş başa
mânâsız bir kavgaya tutuştular. Nihayetinde bu gruplardan biri olan Taliban,
diğerlerine üstün gelerek Afganistan idaresini ele geçirip kendince hükûmet
etmeye başladı. Lâkin Taliban’ın hükûmet etme biçiminde ters giden bir şeyler
vardı: Antiemperyalist ve Amerika karşıtı tutumu...
Afganistan’ın
Taliban elinde Atlantik ittifakına karşı bir duruş sergilemesi, kovboyların
işine gelmezdi. Amerika 11 Eylül tiyatrosundan sonra hedefe İslâm’ı ve İslâm
ülkelerini koydu; çünkü Rusya dağılmıştı ve dünyada tek başına kalan Amerika da
düşmansız kalmıştı. Osmanlı’dan biliyoruz, bir büyük güç, düşmansız kaldığı an
çöküntüye uğrardı. Amerika bu ihtimâli bertaraf etmek için, daha önce ittifak
hâlinde olduğu İslâm’ı ve İslâm ülkelerini hedef seçti.
11
Eylül tiyatrosundan sonra Amerika, stratejik yönden İslâm dünyasının biri Orta
Asya’da, diğeri Orta Doğu’da olan iki kilit taşı ülkesine yerleşmeyi plânladı.
Önce sudan bahanelerle Irak’a saldırıldı ve Saddam Hüseyin rejimi yıkılarak
Irak viran edildi. Irak’ın kuzeyinde kukla bir özerk bölge oluşturan Amerika,
Sünnîleri yönetimden uzaklaştırarak Şiîleri yanına aldı ve diğer azınlıkları da
yönetimde oldukça etkin kıldı. Bu plân Irak’taki bütün dengeleri altüst ederek
onu her türlü saldırı ve operasyona açık hâle getirdi. Bu öyle bir fitne tezgâhıydı
ki Irak bu büyük kaostan hâlâ kurtulamadı. Yakın zamanda da kurtulamayacak gibi
görünüyor.
Amerika’nın
İslâm dünyasında açmak için harekete geçtiği ikinci kilit taşı Afganistan idi.
Amerika, Afganistan’a müdahale etmek için kendi oluşturduğu terör yapılarını
ustaca kullanarak ve NATO gibi bir meşruiyet şemsiyesini de yanına alarak
Afganistan’daki Taliban rejimini düşürdü. Ne var ki Afganistan, Irak gibi kolay
bir lokma değildi. Coğrafyasının çok çetin oluşu, insanlarının Sovyet istilâsından
beri şöyle veya böyle bir savaşın içinde bulunuşu ve Amerika’dan nefret eden
Sünnî nüfusun fazlalığı, Amerika’nın teknolojik üstünlüğüne rağmen istediğini
elde edemeyeceğini gösterdi. Sözde Taliban’ı ezmek için Afganistan’a giren
Amerika, muazzam bir ekonomik bedel ödeyerek ve karizması da fena hâlde
çizilerek aynı Taliban ile müzakere masasına oturmak zorunda kaldı.
Afganistan
neden önemli?
Evet,
Afganistan, Sovyetler Birliği gibi bir devi çökertmiş ve Amerika gibi bir süper
güce de de havlu arttırmıştı. Ancak Amerika’nın bölgeden böyle apar topar
çıkmasının bir nedeni vardı. O neden de Çin’in Pasifik’te dev bir tsunami hâlinde
kendisini göstermesiydi. Çin’in böylesine görkemli gelişi, Amerika’nın tek
başına göğüsleyeceği bir durum değildi. Bu yüzden Amerika, 14 Haziran 2021 NATO
Zirvesi’nden sonra NATO’yu paralel bir Birleşmiş Milletler konumuna getirmeyi
amaçladı. ABD, NATO’yu askerî bir birlik olmasının yanında siyâsî bir birlik
yapmaya da karar vermiş görünüyordu. Bu karar, Amerika’nın düşman tanımını
değiştirmesi ile alâkalıydı. Artık düşman tahtasında İslâm dünyası değil, Çin
yer alıyordu.
Amerika
bunun için, 11 Eylül tiyatrosundan sonra oluşturduğu stratejik ve askerî
yapılanmayı yeniden tanzim etmek durumundaydı. Bunun için de Afganistan ve Orta
Doğu’daki güçlerini çekerek oralarda sembolik bir varlık hâlinde kalması
gerekiyordu. Şu da bir gerçek ki, Amerika gibi bir gücün Afganistan’dan çekilmesi,
Afganistan’ı değişik bir türbülansın içine sokabilirdi. Tekrar güçlenen
Rusya,
Afganistan ile eski hesabını kapatmanın plânlarını yapıyor; İran, yüzde onluk
Şiî nüfus üzerinde etkinliğini arttırmayı amaçlıyor; Çin, para ve proje ile
Afganistan’ı yutmak için eşikte bekliyordu… İşte Türkiye’nin Afganistan’a
ilişkin plânları, tam bu kritik dönemeçte kendini gösterdi!
Yakın
zamanda Türk devletleri ile Birleşik Türk Devletleri Örgütü’nü hayata geçirmeye
hazırlanan Türkiye, Orta Asya’nın kilit taşı konumunda olan ve kurulacak Türk
Devletleri Örgütü’nün coğrafî garantisi olan Afganistan’ı ihmâl edemezdi.
Türkiye’nin önce Türk devletleriyle, ardından da kendisine tâbi olacağı muhakkak
olan -İran hariç- diğer İslâm ülkeleriyle küresel ölçekte bir güç olması için
Afganistan gibi bir stratejik yere şiddetle ihtiyacı vardı. Tam bu ihtiyacın
oluştuğu zaman diliminde Amerika’nın Afganistan’dan çıkması, Türkiye’ye aradığı
fırsatı altın bir tepsi ile sunuyordu. Bu tarihî fırsat çok iyi
değerlendirmeliydi.
Elbette
Devletin ilgili birimleri, bunun getirisini ve götürüsünü ince ince
hesapladılar. Afganistan, Türkiye’nin Orta Asya’da büyük bir nüfuz alanı
oluşturması için olmaz ise olmaz bir ülkeydi. Ayrıca Afganistan halkının yüzde
doksanının Türkiye’yi hâlâ Osmanlı Hilâfet sancağının temsilcisi ve İslâm
dünyasının hâmisi görmesi bizim için büyük bir avantajdı.
Dikkat
edildiyse Türkiye NATO misyonuyla Afganistan’a gittiğinde bile Afganistan halkı
ve Afganistan’daki siyâsî gruplar, onu hiçbir zaman bir işgal ordusunun parçası
gibi görmemiş, bilakis kendilerinden ve kendilerinin olarak telâkki
etmişlerdir. Bu büyük gönül bağı elbette Atlantik ittifakının gözünden kaçmadı.
Türkiye’nin bu saygınlığını, kendilerinin birtakım sahte emelleri için
kullanmaya kalkıştılar. Ama ne var ki, Türkiye’nin Afganistan’da izlediği
tutum, tam da Afgan halkının ve Afganistan’daki siyâsî grupların beklentisine
denk düşen bir tutumdu; güvenilir, koruyucu, dost ve kendilerinden biri…
Türkiye’nin
Afganistan’daki Kabil Havaalanı’nı ve NATO’nun boşalttığı mevkileri elde
tutacak olması, içteki bazı grupları tedirgin etmişe benziyor. Bunların kimisi
başkalarının borazanı olduğu için karşı çıkarken, kimileri de gafletlerinden
karşı çıkıyorlar. Türkiye’nin Afganistan’daki durumunu salt çıkarlarımız açısından
ele alan değerlendirmeler ön plânda görünüyor. Ancak şu gerçeğin farkında
değiller: Libya bizim için ne kadar önemli ise, Irak ve Suriye bizim için ne
kadar önemli ise, Karabağ bizim için ne kadar önemliyse, Afganistan da o kadar
önemlidir. Eğer dünyada Amerika, Rusya ve Çin’in yanında dördüncü bir güç odağı
olarak Türkiye’yi görmek istiyorsak, bu odağın teminatlarından birisi de
Afganistan’dır.
Afganistan’sız
bir Türkiye, Orta Asya’da Çin karşısında savunmasız, Rusya karşısında da açık
hedef hâline gelir. Bu yüzden Türkiye’nin Orta Asya’nın çatısı olan Afganistan’a
yerleşmesi gerekli.
Türkiye
için Afganistan’da risk nedir?
Afganistan’da
tek başımıza bulunmamızın büyük risk teşkil edeceğini söyleyenlere gelince…
Haydi
canım siz de!
Türkiye,
“Yanıma Pakistan ve Macaristan’ı alarak Afganistan’da kalacağım” dedi. Bunun
anlamı şudur: Taliban içinden çıkacak çatlak sesler Pakistan aracılığıyla
susturulacak, Atlantik ittifakının Türkiye’nin niyetleriyle ilgili şüphelerini
izale etmek için de örtmece olarak Macaristan kullanılacaktır. Türkiye’nin
Macaristan tercihi gerçekten mükemmel bir hamledir. Çünkü Macaristan, Kasım
2021’deki Türk Devletleri Örgütü’ne muhtemelen tam üye olarak katılacaktır.
Böyle bir katılım, Macaristan’ı kendi Hun köklerine biraz daha yaklaştıracak ve
onu Türk dünyasının batıdaki koçbaşı hâline getirecektir.
Afganistan
halkı, ekseriyeti ile Türkiye’nin yanındadır. Afganistan’daki her türlü siyâsî
grup, birtakım çekinceleri olsa da Türkiye’ye güvenmektedir. Taliban, Türkiye
ile karşı karşıya gelmek gibi bir hesabın içinde olmayacaktır. Taliban içinde
daha radikal hâle gelmiş bazı grupların tahrik edilmesi mümkün olabilir, ancak
genel itibarıyla Taliban, Türkiye’ye muhalif değildir. Bana öyle geliyor ki,
Türkiye, Taliban ile köprüleri çoktan kurmuştur. Taliban ile örtülü bir anlaşma
yapmadan Afganistan’da hiçbir yere talip olmaz, bu böyle bilinsin!
Eğer
Türkiye “Ben Afganistan’da kalacağım” diyorsa, bu sözün arkası doludur. Türkiye,
Afganistan hamlesiyle hem Amerika’nın S-400, hem F-35 ve hem Halkbank gibi
yaptırımlarından kurtulacak, hem de kendi cihanşümul niyetleri için sağlam bir
payandaya sahip olacaktır. Atalarımız ne demiş? “Bir tepe yıkılır, bir dere
dolar.”
Son söz: Sovyetleri dağıtan ve Amerika’yı dünyanın gözünde küçük düşüren Afganistan, Türk-İslâm sancağının yükseleceği yer olacaktır. Ülke içindeki bütün örtülü ve açık hareket eden istemezükçülere önemle duyurulur!