TOPLUMUMUZ hafıza kaybına uğratılmış. Çok yakın tarihe ait olayları
ve olayların kahramanları tanınmıyor, hatırlanmıyor. Tevfik İleri merhum,
sadece eğitim tarihi açısından değil, yakın tarihimizin unutulmaması gereken
siyasî kahramanlarından…
27 Mayıs 1960 (lânetli) İhtilâli, Cumhuriyet tarihinin,
hatta tarihimizin en vahşi ve kanlı olayı… Sadece Başbakan Adnan Menderes,
Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamıyla değil, siyasetin pek çok
dehasını da yokluğa mahkûm etmiştir bu olay. 27 Mayıs İhtilâli’nin idam
etmediği, ama idamdan daha ağır bir cezaya çarptırdığı yiğitlerden biri de dönemin
Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’dir.
Tevfik İleri merhum hakkında yeni nesillerin, hatta
eğitimin direksiyonunda bulunanların bilgilerinin ne kadar noksan ve sığ olduğu
bir gerçek. O, eğitimde yaptıkları ve ortaya koydukları ile Türk eğitim sisteminde
bir müelliftir.
Resmî ideoloji ayakta kalabilmek için eğitim sistemini
kullanmıştır. Eğitim sistemi, azat kabul etmeyen kapı kulları yetiştirmiştir. Merhum
İleri, eğitimde tesis ettiği politika ile bir ilki gerçekleştirmiştir.
(Yeri gelmişken ifade edeyim: Eğitim sistemimizin, Cumhuriyet döneminin ikinci müellif bakanı, birlikte çalışmaktan dolayı büyük şükran ve minnet duyduğum Sayın Vehbi Dinçerler’dir.)
Tevfik İleri kimdir? Neden yeni nesiller O'nu tanımak
zorundadır?
Ahmet Tevfik İleri (1912-31 Aralık 1961),
Hemşin-Rize’de doğmuştur. Babası Hafız Celal Efendi, annesi Fatma Hanım'dır. "İmamoğulları"
ismi ile bilinen bir aileye mensuptur.
Ailesi, doğumundan birkaç yıl sonra İstanbul'a
göçmüştü. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'daki Gelenbevi Ortaokulu'nda
yaptıktan sonra, 1933 yılında İTÜ Yüksek Mühendislik Okulu'nu bitirdi. Aynı yıl
Vasfiye Hanım ile evlendi. Çiftin Cahide, Cahit ve Ayşe adlarında üç çocukları
oldu.
Öğrenciliğinin son yılında Millî Türk Talebe Birliği
Başkanlığı yaptı. Tevfik İleri, öğrencilik yıllarından itibaren hareketli bir
hayat sürmüştü. Öğrenciliğinde Bulgar gençleri tarafından Razgrad Türk Mezarlığı’nın
tahribinin protestosu, Türkçenin daha yaygın bir şekilde kullanılması, yerli
malına gerekli önemin verilmesi gibi amaçlarla miting ve gösterilerin yapılmasına
öncülük etti. İstiklâl Marşı çalınırken ayağa kalkılması, 16 Mart’ta Çanakkale
Şehitleri'nin anılması gibi gelenekler, onun bu dönemdeki öncülüğünde başladı.
Mezuniyetten sonraki 1933-1937 yılları arasında
Erzurum'da karayolları mühendisliği, 1937-1942 yıllarında Çanakkale ve 1942-1950
yılları arasında Samsun'da Bayındırlık Müdürlüğü yaptı. Samsun Karayolları 7.
Bölge'nin ilk müdürüdür. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti milletvekili olarak
TBMM'ye girdi.
9, 10 ve 11. Dönem Samsun Milletvekilliği yapan İleri,
Meclis’e girişinin hemen ardından bakan olmuş ve uzun süre bakanlık yapmıştır.
Ulaştırma (1950'de çok kısa bir süre), Millî Eğitim (1950-1953 ve 1957), Devlet
Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı (1957-1958) ve de Bayındırlık Bakanlığı
(1958-1960) görevlerinde bulunmuş, 1953-1955 yılları arasında TBMM Başkanvekilliği
görevini yerine getirmiştir.
Bakanlıkları döneminde gerçekleştirdiği icraatın bazıları
şunlardır: Din derslerini ilkokul programlarına soktu; din derslerinin okutulup
okutulmama kararını velilerin seçimine bıraktı; 1930 yılında kapatılan
imam-hatip liselerinin yirmi yıl sonra yeniden açılmasına öncülük etti;
İstanbul'da Yüksek İslâm Enstitüsü’nü kurdu; köy enstitülerini yeniden
düzenleyerek öğretmen okullarıyla birleştirdi; Atatürk ve Ortadoğu Teknik Üniversitelerinin
açılışını gerçekleştirdi; ilk Boğaz Köprüsü Projesi onun zamanında ihale seviyesine
kadar geldi, ancak 60 İhtilâli nedeniyle proje 10 yıl sonra gerçekleşebildi.
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin ardından Yassıada Mahkemeleri’nde
idama mahkûm edilmiş, cezası ömür boyu hapse çevrilmiştir. Yargılamanın
ardından Kayseri Bölge Cezaevi’ne yollanan İleri, hastalanması üzerine Ankara
Hastanesi’ne kaldırıldı ve 31 Aralık 1961 günü vefat etti.
Merhum İleri, hayatını yoksulluk içinde kazanmıştı.
Üniversite yıllarında yaşadığı bir olayı buraya aktarmakta yarar var. Matematikle
iç içe olduğu o günleri şöyle anlatır: "Galata Köprüsü’nden geçerken
zenginlere haset duyup kıskanmıyorum. Çünkü onların kafalarında bir riyaziye
problemi bulunmamaktadır."
Merhum İleri’yi yakından tanıyan MTTB Genel
Başkanlarından eski Erzurum milletvekili Rasim Cinisli, İleri’yi anlatırken,
"Kulluk idrakinde bir mümin, tefekkür edebilen büyük bir ruh" diye tanımlamaktadır.
Tevfik İleri'nin hayatını anlatırken, onun çevresi de ister istemez konu
ediliyor. CHP'nin ceberut döneminde İstanbul Valisi olan Cevdet Kerim için
zamanın heccavı, "Rızk için Allah kerim, fısk için Cevdet Kerim"
derdi.
Erzurum'dan sonra Çanakkale'ye tayin olunan İleri, ilk
kez Çanakkale Şehitleri için törenler düzenletti, törenlere öncülük etti. İlk
törende Behçet Kemal Çağlar da var. Konuşmalarda, Gelibolu'da medfun olan Namık
Kemal de yâd edilirdi. Behçet Kemal Çağlar bir konuşmasında, "İki
Kemal var. Biri ölmüş, diğeri yaşıyor. Yaşayan Kemal varken, ölü Kemal'i
neden analım?" demişti.
Merhum İleri, eğitimle “ahlâk”ı kastediyordu. Bunun
için “Millî Eğitim Şuraları” gibi bir projeyi iki kez "Ahlâk Şurası" adıyla
toplamıştı.
“Asıl belâ…”
Merhum İleri anlatılırken, o büyük insanın
yaşadıklarını bilmek gerekiyor.
27 Mayıs sabahı DP mensupları, Meclis’in karşısında
bulunan Harp Okulu’na tıkılıyorlar. Bir şayia... Bulundukları mekân
bombalanacak. Herkes panik hâlinde. Merhum İleri namaz kılıyor bir köşede. Üniformalı
bir albay içeri dalıyor. Ağzından köpükler saçarak "Tevfik İleri nerede?"
diyor. Gösteriyorlar. Küfrediyor. Kıyamda tekme vuruyor. Rükûda tekmeliyor.
Secdede tekmeliyor ve küfürler ediyor. İleri, namazını tamamlıyor. Albay,
İleri’yi yakasından tutup ayağa kaldırıyor, "Seni öldüreceğim, senin
belâlınım!" diyor. Merhum İleri sakin, "Asıl belâ, kendisini belâ
olarak gönderenin kim olduğunu bilmemektir" diye karşılık veriyor…
Bir başka hatıra da şöyle: Yassıada’da, İleri hakkında
bir suç bulunamıyor. Karar açıklanırken namaza duruyor. Arkadaşları ikaz
ediyor. “Allah'ın bana verdiği emaneti on yıl taşıdım. Şimdi o emaneti benden aldılar.
Şükür secdesi ediyorum” diye cevap veriyor.
Hz. Mevlâna, kâtibi Hüsamettin Çelebi’ye “Yaz Hüsameddin!” diyor, “Biz kanalları açıyoruz, bizden sonrakiler su koşacaklar”. Günümüzde eğitimde gelinen nokta, merhum İleri’nin açtığı kanallara su koşulmasından ibarettir. Gelecek nesiller için yeni kanallara ihtiyaç bulunmaktadır.