Türk düşmanlarının Türk’ü savunması

Dikkat edersek görürüz; her fırsatı değerlendirme isteğinin bir sonucu bu karşı çıkış. Yoksa ne Türkiye umurlarında, ne Türk. Hatta biraz yaldız kazınsa, altından neler çıkar neler. “Bu ülkede yaşanmaz arkadaş” çıkar meselâ. “Türklüğümden utanıyorum” çıkar. “İlk fırsatta kaçıp gideceğim buralardan” çıkar. Silmedilerse kayıtlarda duruyordur. Bunların kim olduğunu gayet iyi biliyoruz…

HER yerden mizah fışkırıyor. Bu toprakların teröristlerinde ve terörist sevicilerinde bile nükte bereketi var.

Son numara şu:

Ülkemizin iftihar ettiği kuruluşlardan THY, dünyanın en fazla noktasına uçuş yapan hava yolu şirketi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası yazışmalarda bundan böyle “Turkey” ibaresi yerine “Türkiye” yazılacağını, aynı zamanda uçakların üstünde “Turkish Airlines” yerine “Türkiye Hava Yolları” yazılacağını duyurdu.

İhraç ürünlerinin üstüne de epeydir “Made in Turkey” yerine “Made in Türkiye” yazılıyor.

Hemen itirazlar başladı.

“Dakika bir, gol bir” denecek cinsten bir durum.

Hükûmet “Türk” kelimesini kullanmaktan çekiniyormuş. O yüzden “Türkiye” demekteymiş.

Bunu kargalar duysa, gülmekten kırılır.

Her biri karnını tuta tuta güler de dayanamaz, kendini sırt üstü yere atar.

Arkadaş, Türkiye içinde “Türk” var, görmüyor musunuz?

Hem de ülkede (hatta dünyada) kaç Türk bulunuyorsa, o kadar. Yani milyonlarca!

İtiraz edenlere kulak veren, yazılacak olan Türkiye Hava Yolları değilmiş de başka bir şeymiş gibi algılayabilir.

“Japoniye” değil.

“Yunaniye” değil.

“Türkiye”!

Nesini hazmedemiyorsunuz?

*

Karşı çıkacaksanız, öncekine karşı çıksaydınız.

“Törkiş eyirlayns” size çok mu iyi geliyordu?

Sarıp sarmalıyor muydu?

İçinize pek mi sinmekteydi?

Açık söyleyeyim, beni rahatsız eden bir ifadeydi o.

İtiraz edenlerin kimler olduklarına bakıyoruz.

Bir zamanlar üç ağaç için isyan başlatıp hükûmeti devirmeye kalkanları görüyoruz.

“İki gün daha dayanırsak, Avrupa Birliği kuralları gereği hükûmet düşecekmiş” diye mavra okuyanlar bunlar...

“NATO el koyacak” diye bekleyenler…

O cinslere, “Hayır, NATO değil, Birleşmiş Milletler müdahale edecek” diye gaz verenler...

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne iş makinesiyle, kepçeyle saldıranlar…

Caminin içini karargâh yapanlar…

Sağa sola bira şişeleri atanlar…

*

Bunlar bir vakitler de “TC” ibaresine kafayı takmışlardı.

Sanki Türkiye Cumhuriyeti’ni çok seviyorlar da TC’ye sarılıyorlar.

Cümle âlem biliyor bunların niyetini.

Türkiye Cumhuriyeti ile problemi olanlar aslında kendileri.

Gerçekten ülkesini sevenler, o itham karşısında gereksiz bir mahcubiyet duydu da savunmaya geçti.

“Yahu yoksa yeterince sevmiyor mu görünüyoruz?” diye millet sağına soluna bakınmaya başladı.

Her yere “TC” ibaresi eklendi.

Neredeyse ayranların bile üstüne yazılacaktı.

O tantanalı günlerde, “Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle” diyerek kız isterken, millet damat adayının üstüne başına bakıyor, neresinde TC rozeti takılı diye yakasını boynunu kontrol ediyordu. O derece…

O dönem de geldi geçti. Kiziroğlu Mustafa gibi…

*

Dikkat edersek görürüz; her fırsatı değerlendirme isteğinin bir sonucu bu karşı çıkış.

Yoksa ne Türkiye umurlarında, ne Türk.

Hatta biraz yaldız kazınsa, altından neler çıkar neler.

“Bu ülkede yaşanmaz arkadaş” çıkar meselâ.

“Türklüğümden utanıyorum” çıkar.

“İlk fırsatta kaçıp gideceğim buralardan” çıkar.

Silmedilerse kayıtlarda duruyordur.

Bunların kim olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyenlerle kol kola girenler…

Türk askerine kurşun sıkanlar…

Türk polisine yumruk atanlar…  

Hem güvenlik güçlerine, hem sivil halka el yapımı bombalarla, mayınlarla saldıranlar…

“Eylem” dedikleri bu alçaklıkları yapanlarla sarmaş dolaş olanlar…

Onlarla aynı rüyaları görenler…

Terörist başına iltifat edenler…

Serbest kalması için bağırıp çağıranlar…

Terörist başıyla birlikte kahvaltı yapmayı düşünenler…

Beraber fidan dikenler, çiçek sulayanlar…

*

Şimdi karşımıza geçmiş, iftira atıyorlar.

“Türk” kelimesini kullanmak istemiyorlarmış da o yüzden “Türkiye” yazacaklarmış.

Bunun adı, en hafif tabiriyle fesattır!

Anlaşılan o ki, şu sıra işleri kesattır.

Muhayyile zayıflamış, ilham çekip gitmiş, muhalefet yeteneği çökmüş.

İddia ettikleri bu ifadeleri dünyanın bütün dillerine tercüme edip dağıtsalar, yeryüzünde kim varsa o kepazeliği kendi dilinde okuyunca, kargalardan beter gülmeye başlar da kimse durduramaz.

Suçladıkları yöneticiler açısından “Türkiye Hava Yolları” yazmakla “Türk Hava Yolları” yazmak arasında bir fark olmadığını anlayacak kadar kapasiteleri olsa gerek.

Fakat mesele başka.

Maksat, ne olursa olsun karşı çıkmak.

Her yapılan işe “Nereden yakalarız da vurmaya başlarız” diye baktıkları için bu defa kaşığa bu denk gelmiş.

Yalnız, bu konu hiçbirinin dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Hele ki doyursun. Ne mümkün!

*

Her neyse… Öyle ya da böyle, netice itibariyle sağlık olsun da…

Türk düşmanlarının Türk’ü savunmasını da görecekmişiz şu hayatta…

Daha ne isteriz?

Rahmetli Cem Karaca diyordu ya, “Yalan da olsa söyle”, onun gibi işte. Numaradan da olsa devam…

İstediğiniz şekilde yazdırana kadar…

Arkanızdayım.