2020 yılının son
günlerinde (24 Aralık 2020), temelleri 2018 yılında atılmış çalışmalar ve
uluslararası antlaşmalar doğrultusunda, Türkiye ile Tunus arasında sessiz sedâsız
yeni bir antlaşmaya imza atılmıştı. Buna göre Türkiye, muhtemelen savunma sanayii
tarihinde bir ilk olarak, Tunus’a 5 güçlü kuruluşu ile savunma sanayii ürünleri
ihracatı gerçekleştirmişti.
Bu
çerçevede ihracat paketi; TUSAŞ’ın ANKA-S İHA’ları, BMC’nin Kirpi zırhlı
araçları, Nurol Makina’nın Ejder Yalçın zırhlı araçları, Katmerciler’in tanker
ve tank gibi çeşitli araçları ve ASELSAN’ın elektro-optik sistemlerinden
oluşmaktaydı. Bu ihracat, bir yanıyla uluslararası ticaret, bir yanıyla Türkiye’nin
savunma gücü ve diğer bir yanıyla da Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma
yolunda emin adımlarla yürüyüşüydü.
Bu
ihracat bilgisinden sonra, Tunus haberlerini daha farklı olarak izlemek, daha
farklı olarak takip etmek gerekiyordu. Nitekim olmasını hiç istemediğimiz,
ancak üzülerek de olsa tahmin ettiğimiz gelişme, 2021 yılının 23 Mayıs’ında
ortaya çıkmıştı. Uzun yıllar The Guardian’da yazan ve gerçek bir Orta Doğu
uzmanı olan İngiliz gazeteci David Hearst’ın 2014 yılında kurduğu bir internet
sitesi olan Middle East Eye (MEE; Orta Doğu’nun Gözü), 23 Mayıs’ta, 13 Mayıs 2021
tarihli çok gizli özellikli bir belgeye dayanarak, Tunus Cumhurbaşkanı Kays
Said’in ekonomik sıkıntıları bahane ederek yapacağı darbenin ayrıntılarını
yayımlamıştı. Belgede “anayasal darbe” olarak adlandırılan bu anayasaya aykırı
darbenin bütün detayları yazıyordu.
İlginç
olan husus, hazırlıkları ve detayları aylar önce deşifre olmuş olmasına rağmen,
darbenin belgede yazılı olduğu şekilde yapılmış olması ve darbe sonrası
uygulamaların da aynı şekilde yerine getirilmiş olmasıydı. Kaldı ki, benzer
şekilde bir açıklama da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed
bin Zayed’in danışmanlarından olan Dhahi Khalfan tarafından, darbeden üç gün
önce sosyal medyada yapılmış ve “İyi haber, yeni bir darbe geliyor” şeklinde
yazılmıştı.
Darbe,
MEE’nin yayımladığı, Tunus Cumhurbaşkanı Darbeci Kays Said’in yardımcısı Nadya
Akaça’nın ofisinden sızan belgeye uygun olarak yapıldı ve belgede “Görevlerinden
alınacak” diye yazılan bakanlar darbeden sonra görevlerinden alınırken,
yerlerine geleceklerden isimleri yazılı olanlar da yerlerine geçtiler. Bir
örnek olarak yazalım: MEE’nin yayımladığı belgede, Tunus İçişleri Bakanı Tevfik
Şerafeddin’in alınacağı ve yerine Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Birimi Başkanı
Halid el-Yahyavi’nin getirileceği yazılıydı. Aynısı yapıldı!
Sonuç
olarak beklenen oldu ve Tunus’ta, 27 Temmuz 2021 tarihinde, adı “Anayasal
Darbe” olan, ancak gerçekte anayasal düzene karşı nitelikte bir darbe gerçekleştirilmiş
oldu. Darbeci Kays Said, darbe gerekçesini “ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü
koşullar” olarak açıklarken, Tunus Meclisi’nin yetkilerini dondurmuş, milletvekillerinin
dokunulmazlığını askıya almış, Başbakan Hişam el-Meşişi’yi görevden almış ve
yerine bizzat yeni bir başbakan atayarak, ayrıca Başsavcılık görevini de
üstlenmiştir.
Sahi,
darbe neydi? Bunu 1917 Ekim Devrimi’nin maestrosu Troçki şöyle ifade ediyor: “Darbe,
politik değil, teknik bir iştir. Sınırlı bir alanda, devletin hayatî
organlarına dosdoğru ve sert bir şekilde vuracak teknisyenler gerekir.
Dolayısıyla darbeyi mümkün kılmak, sosyal ve politik çabalarla olmaz.
Organizasyon, taktik ve teknik bilgi ister…”[i]
Öyleyse
Tunus’taki darbenin gerekçeleri ile ilgili açıklamaların hepsi, sadece teknik
ve taktik detaylardır. Darbeci Kays Said’in, Tunus’un içinde bulunduğu yağma,
yangın ve durum karşısında ülkeyi kurtarmak için olağanüstü önlemler alması
gerektiğine ve isim vermediği bazı grupların belirli bölgelerde iç savaş
çıkarmak için para topladığına dair söylemleri hoş bir hikâyeden ibarettir.
Darbenin
aylar önce deşifre edilmiş olmasına rağmen darbecilerin bundan vazgeçmeyip
darbe yapmalarının anlamı, beklemeye tahammüllerinin olmadığı ve mutlaka darbe
yapmaları gerektiğidir. Bu ivediliğin kaynağı/nedeni, ileri sürüldüğü gibi
Covid-19 nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar olamaz elbette. Bu ivediliğin ve
darbenin kaynağını birlikte ele alalım. Bunun için önce, Lâtince bir deyimi ifâde
edelim: “Cui bono”...
“Cui
bono”; Çiçero’nun henüz 27 yaşında bir hukukçu iken şöhretin kapısını
aralamasını sağlayan meşhur dâvâsıyla ortaya çıkan ve daha sonra yaygınlaşan
bir deyim. “Cui bono”, “Kimin yararına?” ya da “Kim kârlı?” ya da “Bundan kim
faydalanıyor?” anlamına geliyor. Çicero’nun, müvekkili ve babasını öldürüp
mallarına sahip olmakla itham edilmiş olan Sextus Roscius’un suçsuzluğunu bu
yolla ispatladığı biliniyor. Tunus Temmuz Darbesi’ni “Cui bono” ile ele alalım
ve darbenin Capito’su ile Chrysogonous’unu ortaya koyalım…
Bilindiği
gibi Tunus Temmuz Darbesi, Suud, Mısır ve BAE tarafından desteklenmekte, Libya
tarafından kınanmakta, Türkiye tarafından da sert bir tepkiyle eleştirilmektedir.
Bu noktada, darbeci Kays Said’in darbeden hemen önce, telefonda, BAE Silahlı
Kuvvetleri Yüksek Komutan Yardımcısı Şeyh Muhammed bin Zayed Al-Nahyan ile
görüştüğü ve ardından BAE’ye, Covid-19 yardımlarından dolayı teşekkür edildiği
bilinmektedir.
Tunus
Temmuz Darbesi’nin “cui bono”sunu anlamak için biraz daha derine inelim. Çünkü
hâlâ kim/lerin Capito, kim/lerin Chrysogonous olduğu net olarak anlaşılmamaktadır.
Fotoğrafı daha da netleştirmek için biraz daha hâfızamızı zorlayalım.
Son
birkaç yıldır Kuzey Afrika’da ilginç olaylar yaşandı. Bunlardan biri, Libya’da
çok uluslu güçlerin desteklediği Hafter’in yenilmesi ve Vatiyye Hava Üssü’nden
çekilmek zorunda kalmasıdır. Bu önemli olay sonrası Nahda lideri ve Tunus
Meclis Başkanı Gannuşi, Libya Başbakanı Fayiz Serrac’ı aramış ve konuyla ilgili
tebriklerini ifade etmişti. Bu noktayı Tunus Temmuz Darbesi’nin başlangıcı
olarak kabul etmek mümkün. Çünkü bu tebrik sonrası Tunus’ta BAE, Mısır ve Suud
desteğiyle kargaşa için düğmeye basılmış, ardından Tunus Hükûmeti ve Gannuşi
yolsuzlukla suçlanmıştı.
İlginç
olan bir başka olay da, Haziran 2020’de Cumhurbaşkanı Kays Said’in Fransa’ya
gerçekleştirdiği ziyaret esnasında yaşanmıştı. Normal bir ziyaret hitamında
Macron, Türkiye’nin Libya’da “tehlikeli bir oyun” oynadığını belirtmiş ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bölgeden çekilmesi çağrısında bulunmuştu. İlginç olan
bir başka olaysa, Tunus’ta görevden alınan Başbakan’ın, Fransa’nın uçak ve gemi
satma teklifini reddetmiş olmasıydı.
Bütün
bunları yan yana koyunca, Tunus’taki darbenin Capito ve Chrysogonous’u
anlaşılıyor sanıyorum. Unutmadan yazalım: Çiçero’nun suçsuzluğunu ispat etmeye
çalıştığı ve ettiği Sextus Roscius’un onu öldürmekle itham edildiği babasının
13 adet çiftliği vardı ve babasının katli üzerine bu çiftliklerin 10’u
Chrysogonous’un, üçü de Capito’nun olmuştu. Tunus’taki darbenin Capito’su
darbeci Kays Said olabilir. Ama Chrysogonous’u Fransa’dır! Fransa, hem Libya ve
Hafter konusunda, hem savunma sanayii konusunda, hem de uçak ve gemi satımıyla
ilgili olarak tarifsiz yara almış durumdadır.
Fransa’nın
yanında yer alan Mısır, Suud ve BAE ise hem sahibinin sesi, hem de yardımcı
taşeron Chrysogonous’lardır. Bu gelişmelerin asıl hedefi, güçlü bir Türkiye ve
Türkiye’nin o topraklardaki askerî ve sivil varlığıdır. Unuttukları şey ise,
bizim bir ölüp bin dirildiğimiz gerçeğidir! O topraklardaki yürüyüşümüz, Afrika’yı
da içine alarak emin adımlarla devam edecektir.
Çünkü…
“Menekşeler de açılır üstümüzde/ leylaklar da güler./ bugünlerden geriye,/ bir yarına gidenler kalır,/ bir de yarınlar için direnenler.../ şiirler doğacak kıvamda yine/ duygular yeniden yağacak kıvamda./ ve yürek,/ imgelerin en ulaşılmaz doruğunda./ ey ‘her şey bitti’ diyenler,/ korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler!/ ne kırlarda direnen çiçekler/ ne kentlerde devleşen öfkeler/ henüz ‘elveda’ demediler./ bitmedi daha, sürüyor o kavga/ ve sürecek/ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”[ii]