Tüm partilere çağrımdır!

Bağışlar yoluyla, seçim dönemlerinde binlerce adaydan toplanan paralarla pekâlâ bu işi (siyâsî faaliyetleri) rahatlıkla yapabilirsiniz. Kaldı ki, hangi çağda yaşıyoruz, medya, sosyal medya, internet ve her türlü elektronik ve dijital ortam ve imkânı kullanarak propagandalarınızı rahatlıkla yapabilirsiniz, değil mi? Onu için geliniz, bu çağrıma kulak veriniz de genel bütçeden partilerinize ayrılan paylardan ve milletvekili maaşlarınızın bir kısmından vazgeçiniz ve bu çilekeş millete örneklik teşkil ediniz.

ÜLKEMİZ son aylarda ekonomik açıdan bir dalgalanma yaşıyor maalesef. Benim “son aylarda” dediğime bakmayın siz, esasında biz, ne zaman ileri düzeyde bir refah toplumu olabildik ki?

Tarihsel süreç

Şöyle kuş bakışı târihimize bir bakıyorum, neredeyse son üç yüz yıldır ekonomik anlamda hep sıkıntılar, buhranlar ve bunalımlar içerisinde geçmiş.

1699 Karlofça Antlaşması’yla uğradığımız ilk toprak kaybından sonra bir türlü dikiş tutturamamış, Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda yapmış olduğu ıslahat ve reformlar pek bir işe yaramamış, Kapitülasyonlar ve Duyûn-u Umûmiye yoluyla yapılan borçlanmalar da devleti batırdıkça batırmış ve nihâyetinde süreç, devletin yıkılmasıyla sonuçlanmıştır.

Bu arada Batı boş durmamış, Rönesans ve Reform Hareketleri, Aydınlanma Çağı, Sanâyi İnkılâbı gibi devrim niteliğindeki değişmelerle zenginleştikçe zenginleşmiş, biz de o dönemin çağına ayak uyduramadığımız için pazar durumuna düşerek fakirleştikçe fakirleşmişiz.

Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, Millî Mücâdele yılları, İstiklâl Harbi, genç Cumhuriyet’in kuruluşu, evet, bütün bunlar, savaş yorgunu bu milleti uzun yıllar kendine getirememiştir.

Zaman zaman yapılan ekonomik kalkınma hamleleri ise her on yılda bir yapılan askerî darbelerle kesintiye uğramakla kalmamış, ülke onlarca yıl geriye götürülmüştür. Bu ara dönemlerde kökleri bu topraklara ve bu millete yabancı olan bir avuç soyguncu ve Boğaziçi Aşireti tarafından ülke soyulmuş ve bu şekilde 2000’li yılların başlarına kadar gelinmiştir.

AK Parti dönemi

2000’li yılların başlarında iktidara gelen AK Parti, ilk birkaç yıl ülke ekonomisinin kanını emen sülüklerle uğraşmış ve iktidarı “muktedir kılmak” istemeyen vesâyet odaklarına karşı amansız bir mücâdeleye girişmiştir.

Süreç içerisinde bu mücâdeleyi kazanan Hükûmet, bundan sonra ekonomik kalkınma hamlelerine başlamış ve ülkeyi bayındırlık hizmetleriyle mâmur hâle getirerek garip-gurebâ, dar gelirli ve orta direk vatandaşlarının ekonomik durumlarını bir miktar da olsa düzeltmiş ve millî geliri önemli ölçüde arttırarak on bin doların üzerine çıkarmayı başarabilmiştir.

Bu olumlu gidişat, iktidarı devirmek ve ülkeyi batırmak isteyen iç ve dış güçlerin ortaklaşa düzenledikleri meşhur “Gezi Olayları”na kadar sürmüş, fakat bu olaylardan sonra ülke ekonomisi negatif yönde bir ivme kaydederek günümüze kadar gelmiştir.

AK Parti iktidarının ilk döneminde (yaklaşık 2013 yılına kadar) Hükûmet, halkının refahını artırmak için elinden geleni samimiyetle yaparken, özellikle bu dönemden sonra iktidar olmanın ayartıcı câzibesine kapılan parti mensupları ve onlarla iş tutanlar yavaş yavaş bozulmaya, yozlaşmaya ve çürümeye başlamışlardır.

Hükûmet, gelmiş geçmiş tüm iktidarlar döneminde olduğu gibi bu dönemde de kendi zenginlerini, kendi kapitalistlerini, kendi seçkinlerini, kendi elitistlerini, kendi modernistlerini, kendi dokunulmazlarını yaratmış, doğru dürüst ne dâvâ kalmış, ne de bir mefkûre!

Koltuklar akrabalarla, aynı aileden kardeşlerle (kardeşlerin kimisi bakan, kimisi bakan yardımcısı, kimisi milletvekili, kimisi rektör, kimisi büyükelçi, kimisi büyük şirketlerin ve resmî kurumların yönetim kurulu üyesi, kimisi genel müdür vesaire), hemşehrilerle doldurulmuştur.

Bu meyanda herkese Hazreti Ömer’in adâletini ve Hazreti Osman’ın iktidarı döneminde olup bitenleri hatırlatmakta büyük faydalar vardır diye düşünüyorum.

Mevcut durum

“Üç Y” (yasaklar, yolsuzluklar, yoksulluklar) ile mücâdele vaatleriyle iktidara gelen AK Parti, ilk dönemdeki bu başarısından sonra ne hazindir ki ikinci dönemde kendisi bu suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır.

“Ateş olmayan yerden duman tütmez” fehvasınca, bu suçlamalar gitgide halk nezdinde satın alınmaya başlanmıştır.

Bir de buna muhalefetin kara propagandası eklenince ve dahi ABD başta olmak üzere Avrupa ülkeleri de ekonomik saldırılarını artırınca, ekonomik dengeler altüst olmuş, faiz, döviz, enflasyon derken gelinen noktada milletin canı çıkmaya başlamıştır.

Faiz, döviz, enflasyon ve hayat pahalılığı başını almış gitmiş, bu olumsuz gidişattan pek de memnun olan muhalefet partileri (görünüşte timsah gözyaşlarını onlar da döküyorlar) zevkten dört köşe olmuş vaziyette iktidara son darbeyi indirme hesapları yaparken, mücâdeleci ve inatçı kişiliğiyle zor günlerin adamı olduğunu ispat eden Recep Tayyip Erdoğan ise yine karizmatik liderliğini konuşturmuş ve “benim” diyen nice iktisat ve ekonomi profesörlerinin aklına gelmeyecek şekilde ve câri olan tüm iktisat teorilerini altüst edercesine aldığı âcil önlemlerle göreceli olsa da ekonomik dengeleri tekrar rayına oturtturmuş ve hem faizi, hem de dövizi belirli oranlarda düşürmeyi başarabilmiştir.

Ancak dövize dayalı mevduat hesabı uygulaması, özünde bankalarda parası olanların işine yaramış, onların mevduat kayıplarındaki zararlarını önlemeye yönelik tedbirler alınarak mevduat kayıpları garanti altına alınmıştır. Ama bankalarda mevduatı olmayan gariplerin payına ise “Bir lokma bir hırka” felsefesiyle yine Allah’a şükretmek düşmüştür.

Üstüne üstlük “dövize dayalı mevduat hesabı uygulaması”, bu uygulamanın faiz olup olmadığı tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. “Nass” hassasiyeti olanlar, artık buna da “İslâmî” bir kılıf bulurlar herhâlde. Sanırım çoktan bulmuşlardır da!

Bütün bunlara rağmen, enflasyon ve hayat pahalılığı hâlâ yakıcı etkisini göstermeye ve milletin canını acımasızca yakmaya devam etmektedir ne yazık ki.

Çağrı

İşte bu ahvâl ve şerâit içerisinde mâdem ekonomik açıdan bir kurtuluş savaşı veriyoruz, mâdem hepimiz aynı gemideyiz, mâdem hepimiz bu yılmaz milletin ahfâdıyız, mâdem hepimiz vatanımızı, milletimizi çok seviyoruz, mâdem hepimiz vatan-millet-Sakarya diyoruz, mâdem “Ey halkım!” diyerek mangalda kül bırakmıyoruz…

O hâlde çağrımdır…

Geliniz, hep birlikte bir karar alalım ve bu zor günlerde bu “necip” millete iyilikte bulunarak bir fedakârlık yapalım!

Bunun başlangıcını, millete örnek olması bâbında, başta iktidar partisi olmak üzere tüm partiler ve milletvekilleri yapsınlar.

Meselâ, milyarlarca (eski parayla katrilyonlarca) olduğu söylenen ve milletten toplanan vergilerle oluşan genel bütçeden kanun gereği partilere ayrılan payı (sanırım bütçenin binde beşi kadar), yine Meclis’teki tüm milletvekillerinin katılımıyla çıkarılacak olan yeni bir kanunla iptal edelim.

Edelim, edelim ki millet sizin (partilerin) ne kadar samimî olduğunuzu görsün ve anlasın.

Bir taraftan “Ey halkım!” diye nutuk atacaksınız, bir taraftan da milletin paralarıyla sırtımızdan bedava siyâset yapacaksınız, öyle mi? İktidara geldiğinizde de (belediyeler dâhil) yedi sülâleniz, akraba-i taâllûkatınız, partizanlık yapan partilileriniz bütün mâkâmları işgâl edecek, gariplere de kapının dışı gösterilecek, değil mi? 

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, kimi zaman da vekilimiz olan sizler, hiç utanmadan, sıkılmadan asil ve siyâseten velinimetiniz olan bizlere, bu garip insanlara hakaret edeceksiniz, azarlayacaksınız, aşağılayacaksınız, öyle mi?

Yok öyle yağma!

Hâddinizi bilecek ve kendinize geleceksiniz!

Hep siz mi bu garip millete hâd bildireceksiniz? Biraz da biz size bildirelim, bakalım hâd bildirmek nasıl oluyormuş, nasıl zorunuza gidiyormuş, bir görün, anlayın!

Siyâseti bizim sırtımızdan yapmayınız lütfen! Nasıl yapıyorsanız yapınız. Parayı hem biz vereceğiz, hem de koltukları dolduran ve iktidar olmanın nimetlerinden faydalanan siz ve yakınlarınız olacak, öyle mi?

Bu hangi vicdana, hangi insafa, hangi iz’ana sığar?

“Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;

Yaşasın kefenimin kefili karaborsa!”

(N. F. Kısakürek, Destan)

Zâten siz, bağışlar yoluyla, seçim dönemlerinde binlerce adaydan toplanan paralarla pekâlâ bu işi (siyâsî faaliyetleri) rahatlıkla yapabilirsiniz. Kaldı ki, hangi çağda yaşıyoruz, medya, sosyal medya, internet ve her türlü elektronik ve dijital ortam ve imkânı kullanarak propagandalarınızı rahatlıkla yapabilirsiniz, değil mi?

Onu için geliniz, bu çağrıma kulak veriniz de genel bütçeden partilerinize ayrılan paylardan ve milletvekili maaşlarınızın bir kısmından vazgeçiniz ve bu çilekeş millete örneklik teşkil ediniz.

Ama bütün bu paralar size az geliyor, doymuyor ve daha fazlasını, daha fazlasını istiyorsanız eğer, ailemin tek nafaka parası olan emekli maaşımı da size göndereyim de bâri, gözünüz doysun! Ne dersiniz, ister misiniz? Göndereyim mi?

Yukarıdaki çağrıma (bütçeden partilere kesilen pay ve milletvekilleri maaşlarınızın bir kısmından feragat) ses veriniz ve kulağınızın üzerine yatmayınız lütfen!

Yoksa milletin bu zor günlerinde hepinizi Allah’a ve millete şikâyet edeceğim ve ediyorum. Allah, sizin ve bizim aramızda hakem olsun ve en iyi hükmü O versin. Verecektir de inşa-Allah!