Tüketimin evrimi

Zarurî ihtiyaç dışında ve sorumsuzca yapılan tüketim sonucunda kaynaklar israf ve doğa ise tahrip edilmekte, hava ve su kirlenmekte, gelir dağılımı bozulmaktadır. Bu müsrif kabuller dizginlenmediği sürece insanlar bu davranışın ekonomi, psikoloji ve sağlık yönünden ağır bedelleri ile karşılaşmak zorunda kalıyorlar. Kalacaklardır da...

DENIS Diderot, kütüphanesini satıp kızını evlendirir. Kalan para ile kendisine bir sabahlık alır. Daha sonra sabahlıkla uyumlu hâle gelebilmesi için yeni sandalye, ayna, çalışma masası ve saati ile neredeyse bütün dairesini değiştirir.

Eski sabahlığı ile yeri gelir kaleminin ucunu siler, yeri gelir dökülen mürekkebini temizler. Çünkü yeni sabahlığının güzelliği bu işlere uygun değildir. Eskiden, sabahlığı da dâhil, evindeki döşeme ve mefruşatı Diderot’a hizmet etmekteyken, sonrasında ise Diderot her şeye hizmet eder hâle gelmiştir. Eskisi kadar da yazılarına odaklanamaz. Ayrıca bu eşyalar için borçlandığından, borç yükü nedeniyle yeni kaygılarla zamanını geçirmektedir. Üstüne üstlük hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olmadığını fark etmiş, bu durumunu bizzat makale şeklinde kaleme almıştır.

Tetikleyici kombinasyonlar

Önemli olan, zarurî ihtiyacımızı temin etmektir. Eskiyen herhangi bir eşyanın yerine yenisini almak gibi… Çünkü eşya kümeleri yani ana ihtiyaç unsuru olan eşyaların yanında ve yöresindeki aksesuarlar, tüketim durumunu tetiklemektedir. Zaten kapitalist sistemin kurguladığı ve amaçladığı tam da budur!

Bir eşyanın diğer eşyaya uygun olarak tasarlanması, kombinasyonu, bir diğerine olan bağımlılığını arz eder. Alınmadığı takdirde eksiklik hissiyatı doğurur. Tüketim akışını fark etmek en büyük bilinç düzeyidir. Asıl olan, bu akışı kontrol altında tutmak için edinilen farkındalığı sahada çaba göstererek sürekli diri tutmaktır.

18’inci yüzyılda tüketim devrimi ile zorunlu ürünler sınırlı olmaktan çıkmış, lüks ve gösterişli tüketim mallarına yönelim başlamıştır. Takip eden dönemde ise Sanayi Devrimi ile fabrika ürünleri artık hayatımızın başköşesindedir. Günümüzdeki tüketim davranışları bazen öyle bir hâl almıştır ki ihtiyaç duyulmayan ürünler bile gereksiz yere tüketim konusu olabilmektedir. Çünkü yapılan alışverişler başka bir ürüne olan talebi tetikleme formülüyle kodlanmıştır. Modern dünyada insan ihtiyaçları suni olarak çeşitlendirilmiş ve ayrıca sosyalleşmenin, statü sahibi olmanın unsuru hâline gelmiştir. Medya ve reklâm aracılığı ile alışveriş alışkanlıkları ve davranışları hayatî öneme sahip bir nedenmiş gibi algı oluşturulmuştur.

TV ve internet reklâmlarının bir önceki ürünün versiyonuna karşın göstermiş olduğu yeniliklerden bahsederek merak uyandırması ve işlevinin çekiciliğini vurgulaması tesadüf değildir. “Tükettiğin kadar eğleneceksin” mesajı insanın ulaşabildiği her alanda göze ve bilinçaltına sirayet etmektedir. Pandemi sürecindeki kısıtlamalar nedeniyle sokağa çıkma yasağı, sosyal ortamlar veya alışveriş merkezlerinin kısıtlı kullanım süreçleri, insanlığa gerçekten neyin önemli olduğunu da ayrıca göstermiştir.

Tüketim nedir?

Kısaca tüketim, üretilen mal veya hizmetlerin insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanılmasına denir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla satın aldıkları mal veya hizmetler nihaî tüketim, bir mal üretmek için alınan her türlü mal veya hizmetler ise endüstriyel tüketimdir.

Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsız mıdır?

Üniversitelerde iktisat derslerinde dünyadaki kaynakların kıt, ihtiyaçların ise sınırsız olduğu öğretilir ve gencecik insanlar bu klişe slogana inandırılır.

Modern iktisat, ekonomik faaliyetlerin tamamının iki temel sorundan kaynaklı olarak geliştiğini iddia eder: Birincisi kaynakların kıt olması, ikincisi ise ihtiyaçların sınırsızlığı… Bu teorinin temel esası, insanların sınırsız olan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kıt kaynaklara yönelmek zorunda olunmasıdır. Bu ilkeyi temel alan insanlar ve ülkeler, söz konusu kıt kaynakları meşru veya gayr-ı meşru yönden elde etmek için her yola başvurmaktadırlar. Hâlbuki ne kaynaklar kıttır, ne de ihtiyaçlar sınırsız. Sonsuz Kerem Sahibi olan, ikram etmeyi seven, her an yaratmaya devam eden, “Siz isteyin, Ben de vereyim” diyen, “Ol” (Kün fe yekün) deyince olduran Yaratıcı’nın sınırlı kaynaklarının olduğundan bahsetmek, O’na en büyük bühtandır. Allah’a inananlar için kaynakların kıt olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Zira Yüce Yaratıcı yeryüzünü yaratmış, tanzim etmiş, döşemiş, insanoğlunun her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde donatmıştır.

Öte yandan, sınırlı hayatı olan insanoğlunun ihtiyaçları nasıl sınırsız olabilir? İhtiyaçların sınırsız olduğu ilkesiyle hareket eden insan, bu ihtiyaçları temin edebilmek için âdeta bu ihtiyaçlara bağımlı hâle gelir ve onların kölesi olur. Oysa sınırsız olan, insan nefsinin aç gözlülüğü, ihtirası ve hırsıdır. Ayrıca Allah-u Teâlâ, yarattığı insanın rızkına da kefil olmuştur. Ancak şeytan, insanoğluna vesvese vererek hep fakirlikle korkutur ve mal biriktirmeye zorlar.

Bu iktisat teorisi, “ihtiyaçların sınırsız olması” ilkesini öne çıkararak tüketim meylini arttırmayı amaçlamaktadır.

Sorumlu tüketim

İnsanoğlunun temel ihtiyaçları bellidir. Bunlar sırası ile yeme-içme, barınma, giyinme, güvenlik ve eğitimdir. Ancak, kapitalist sistem üretimi tahrik ederek ihtiyaçları sınırsız hâle getirmiştir. Tüketim alışkanlıklarında yapılacak basit değişiklikler dahi toplum için önemli sonuçlar doğurabilir.

Örneğin, her yıl üretilen gıdanın üçte biri, bir diğer deyişle 1 trilyon ABD doları değerinde 1,3 milyar ton yiyecek, çöpe atılmak sureti ile israf edilmektedir.

Tüketici davranışları

Tüketimden maksat, bir ihtiyacın giderilmesi için tüketim konusu malı veya hizmeti almaktır. Zarurî bir ihtiyacın temini için yapılan bu alışveriş, meşru bir davranıştır. Ancak yapılan tüketim harcamalarını analiz ettiğimizde herhangi bir ihtiyacın giderilmesi dışındaki türlü saiklerle harcama yapıldığını müşahede etmemiz hiç de zor olmaz. Bunlar reklâm etkisinde kalarak, modaya uymak, toplumda kendine statü sağlamak veya gösteriş için yapılan davranışlar olabilir. İhtiyaç dışında yapılan tüketim harcamaları küresel kapitalist sistemin ayakta kalması için elzemdir. Bu nedenle bu sistem sürekli tüketimi tahrik eder. Bir örnek vermek gerekirse, insanlar, mobil telefonların herhangi bir modelini almalarının üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra yeni versiyonunu almaktadırlar. Bu davranışta kişinin gelir düzeyinin ne olduğunun önemi bile yoktur. Moda etkisi ile yapılan ihtiyaç dışı yersiz ve gereksiz tüketim harcamaları da tüketim çılgınlığına güzel bir örnektir.

Bu davranışları dizginlemenin yolu, nefsin istek ve arzularını dizginlemekten, tasavvufî tabirle nefis terbiyesinden geçer. İnsanlarda sorumlu tüketim bilinci oluştuğunda, bu israfa son verilecek ve israf edilen kaynaklarla küresel açlık ve susuzluk gibi sorunlar çözülebilecektir.

Zarurî ihtiyaç dışında ve sorumsuzca yapılan tüketim sonucunda kaynaklar israf ve doğa ise tahrip edilmekte, hava ve su kirlenmekte, gelir dağılımı bozulmaktadır. Bu müsrif kabuller dizginlenmediği sürece insanlar bu davranışın ekonomi, psikoloji ve sağlık yönünden ağır bedelleri ile karşılaşmak zorunda kalıyorlar. Kalacaklardır da...

Emanet

Yeryüzü ve yeryüzündeki her şey Allah (cc) tarafından insanoğluna emanet edilmiştir. İnsanoğlu “teklif”e muhatap olmuş ve teklifi kabul etmiştir. Başka bir ifadeyle emaneti üstlenmiştir. Akarsuda abdest alırken bile suyun israf edilmemesi gerektiğini öğütleyen bir medeniyetin mensupları olarak, ihtiyaç dışındaki aşırı ve gereksiz tüketimin hem israf, hem de kaynakların heba olması anlamına geldiği bilincine varmamız ve bu meyanda davranmamız gerekir. Bunun da yolu, “emanet” hukukuna riayetten ve sorumlu üretim-tüketim anlayışından geçer.