Truth and Justice: Adalet ve gerçeklik üzerine bir Baltık anlatısı

Çok fazla sorunları olan çiftliği işlevsel hâle getirmek için çalışan Andres, çiftliğin en büyük sorunlarından biri olan bataklık sorununu çözmek için komşu çiftlik sahibiyle iş birliği yapmak zorunda kalır. Ama komşusu Andres’i aldatır. Andres’in haklı olmasına, gerçek ile doğrunun Andres’ten yana olmasına rağmen, adalet Andres’ten yana işlemez…

GERÇEK ve adalet aynı safta durur gibi görünse de, bazen gerçeğe sahip olmak, adaletsizliğe maruz bırakabilir insanı.

İnançları ile güçlü ve derin bağlar tesis etmiş olanlar bu durumu bir imtihan olarak görüp sabır gösterebilirler. Ama onca iyi, doğru ve gerçekliğe rağmen adalet bir türlü tecelli etmeyince, o derin bağ kopar. Ve insan zıddına yani gerçek ve doğrudan koparak, kınadığı ve lânetlediği şeye dönüşür.

“Truth and Justice” (Gerçek ve Adalet) adlı film de bu temelde gelişen bir hikâyeyi anlatıyor. Tanel Toom’un yönettiği ve senaryosunu yazdığı 2019 Estonya yapımı filmin başrollerinde Priit Loog, Ester Kuntu, Maiken Schmidt ve Priit Voigemast yer alıyor. Film Anton Hansen Tammsaare’nin 1926’da kaleme aldığı aynı adlı 5 serilik eserinden sinemaya uyarlanmış.  


Uyarlama filmlerin en çok eleştirildiği yönlerden biri, ana eserdeki olay, olgu ve kurgudan uzaklaşmalarıdır. Tammsaare’nin eserini henüz okuyamadığım için bu yönde bir eleştiri getiremiyorum ama eleştirmenler, “Truth and Justice” filmini iyi bir uyarlama olarak adlandırılıyorlar.

Hikâye 1870 yılında başlıyor. Genç, çalışkan ve inatçı bir insan olan Andres (Priit Loog), karısı Krööt (Maiken Schmidt) ile birlikte kendilerine yeni bir yaşam kurmak için bir çiftlik satın alır. Çok fazla sorunları olan çiftliği işlevsel hâle getirmek için çalışan Andres, çiftliğin en büyük sorunlarından biri olan bataklık sorununu çözmek için komşu çiftlik sahibiyle iş birliği yapmak zorunda kalır. Ama komşusu Andres’i aldatır. Andres’in haklı olmasına, gerçek ile doğrunun Andres’ten yana olmasına rağmen, adalet Andres’ten yana işlemez. Andres, ilk başlarda bu adaletsizliğe karşı doğru, gerçek ve sağduyu temelli yaklaşsa da, adaletin bir türlü kendinden yana olmamasından dolayı yavaş yavaş dönüşür.

Olaylar yavaş ilerliyor gibi görünse de bu yavaşlık hissi filmin alt metnindeki zenginlikten kaynaklanıyor. Son derece zengin bir alt metne sahip olan film, mülkiyet, mücadele, dirayet, inanç, sorgulama, gerçeklik, ahlâk ve adalet olgusunu metaforlar eşliğinde derinlikli olarak işliyor.

Sinematografi bağlamında kusursuz sahnelerin yer aldığı filmde yönetmen, metaforlar eşliğinde alegorik anlatılar oluşturmuş. Filmde kötülüğü temsil eden komşu; siyah saç, siyah giysiler ve sahip olduğu siyah nesneler ile tasvir ediliyor. Buradaki siyah renk, aslında komşunun sahip olduğu şeytanî özellikleri simgeliyor. Hakeza siyah yılan figürü de aynı maksatla kullanılıyor.

Bireysel gerçeklik ve adalet mücadelesinin merkezde olduğu filmin en başındaki prologlarda Andres’in sahip olduğu hayâlleri hemen kavrayabiliyor ve o hayâllere ulaşmak için Andres’in vereceği mücadeleye şahitlik edeceğinizi düşünüyorsunuz. Ama film ilerledikçe bambaşka bir anlatı ortaya çıkıyor. Andres’in umduğuyla bulduğu şeyler arasındaki zıtlık sizde de ikilemler oluşturuyor. Çünkü Andres’in iyilik ve doğrulukta ısrarına rağmen, o ısrar ettiği iyilik ve doğruluğun adaleti bir türlü sağlamadığını gördükçe bu durumu siz de sorguluyorsunuz. Aslında bu durum, bütün bir insanlık tarihindeki iyilik, kötülük, doğruluk, gerçeklik ve adalet üzerinden verilen mücadeleyi özetliyor. Bu yönüyle kutsal metinler ve Aristo felsefesi gibi kadim felsefî paradigma ile güçlü bağlar kuran film, izleyiciye ana tema ve alt metni yorumlaması için geniş bir felsefî, sosyolojik ve psikolojik alan oluşturuyor.

Siz de bu geniş alana dip not düşmek için filmi izlemelisiniz.

İyi seyirler…