Trafik hatayı affetmez

Işıklı kavşakta bütün araçlar durup beklerken geçiş hakkını tek kendinin zannetmek, anlık fırsatı değerlendirmeye çalışmak, genellikle aynı sonda buluşturuyor uyanıklık edenleri. Bu gibi kazalar, her gün her saat pek çok yerde meydana geliyor. Bu gözümün önünde cereyan ettiği için bahse konu oldu…

BEYAZ Doblo’nun biri, İstanbul yönünden yokuş aşağı kaptırmış geliyor. İleride, yokuşun bitip düzlüğün başladığı yerde trafik ışıkları var.

Kırmızı yandığı için, öndeki araçlar yan yana durmuş, geçiş hakkının kendilerine geleceği vakti bekliyorlar. Hepi topu bir veya bir buçuk dakikalık bekleme süresi söz konusu.

Burası İstanbul-Tekirdağ arasındaki D100 karayolu. Yaygın bilinen adıyla “E5”. Silivri’nin tam orta kısmındaki kavşak ışıklarındayız. Boğluca deresinin yanı başında.

Gidiş ayrı, geliş ayrı. Aynı zamanda iki tarafta birer yan yol var. Bir de bu yolları dikine kesen yol bulunuyor. Toplamı itibariyle “beş yol ağzı” demek mümkün.

Zaten ışıkların sebebi, E5’in iki yanındakilerin öteki tarafa geçişine imkân sağlamak.

Bir tarafa yeşil yanarken öbür tarafa kırmızı yanması mecburiyet elbette. Herkes bilir ki, ışıklar bir anda renk değiştirmez. Kırmızı bir anda yeşile dönmüyor. Bir bekleme süresi var; o da yolun boşaltılması, geçmeye hazırlananlara müsait hâle getirilmesi.

Bu yüzden, kısa bir süre, yolun iki tarafına birden kırmızı yanar. O sırada araçların hepsi durur.

Hepsinin durduğunu gören bazı yayalar, “Hazır kimse hareket etmiyorken ben karşıya geçebilirim” düşüncesine kapılır ve maalesef bu kararın sonu çok acı biter.

Bu kavşakta yaya geçidi yok.

Hatta, geçme yasağını belirten tabelalar konulmuş.

Yukarıdan kaptırıp gelen Doblo, ışıkta bekleyen araçları görüyor.

Çünkü ışık kırmızı. Biraz yavaşlasa da tam anlamıyla durmaya karar vermemiş. O sırada onların ışığı, kırmızıdan yeşile dönmüş.

Işık yeşile döndüğü anda araçlar hemen hareket etme kabiliyetine sahip değiller. Hızlanmaları için birkaç saniye gerek.

Fakat yan taraftan bir motosikletli, geçiş yasağı olan tabelayı dikkate almadan, yayalar gibi düşünerek, ters yönden E5’i dikine geçmeye niyetleniyor: “Nasılsa bütün araçlar durmuş vaziyette, ben buradan hızla geçerim.”

Pazara gitmiş karısıyla beraber. Sebze meyve almışlar. Büyük ihtimâl eve dönecekler, iftara yetişecekler.

Hızla geçeceğini düşündüğünü harekete geçmesinden anlıyoruz. Ne var ki, yukarıdan hızla gelmekte olan Doblo’nun sürücüsü ne o motosikleti görüyor, ne niyetini fark ediyor.

Onun da kendince bir düşüncesi var. Onun da acelesi var.

Önündeki araçlar durduğuna ve kendisine de yeşil yandığına göre, en sağ şeride geçebileceğini düşünüyor. Emniyet şeridini kullanarak hepsinden önce ışıktan kurtulmak istiyor.

İşte tam o sırada motosiklet ile çarpışıyorlar. Kulakları rahatsız eden fren cayırtısı ve çarpma sesi bir arada…

Kadın bir yana savruluyor, motosiklet bir yana. Pazar çantası başka bir yana… Motor sürücüsü ise havada uçup takla atıyor ve yüz üstü patates çuvalı gibi yere çakılıyor.

Bütün bunlar birkaç saniye içinde gözümün önünde yaşandı ve bitti.

O anda herkes dondu kaldı.

Ben de dondum. Kıpırdayamadım.

Işıklar değişti fakat kimse ışıklara uymadı, uyamadı.

Orta yerde yüzüstü yatan bir adam vardı. Yara almadan motordan savrulan kadın vardı. O kadının feryatları ortalığı inletiyordu. Otuz beş yaş civarında, başörtülü bir kadıncağız…

Sesi hâlâ kulaklarımda.

Saatler geçti, ses beni terk etmedi.

Öyle acı, öyle kahredici bir ses ki… Duymayana tarif yetersiz kalır.

Motorcunun başında kask yoktu.

Yüz üstü kapandığı hâlde hareketsiz durmaktaydı. Araçlarından inip yanına koşanlardan biri, adamı çekip sırtüstü yatar duruma getirdi. Kadın çığlıklar atarak koştu, adamın üstüne kapandı. Sarıldı. Okşadı. Sarsmaya korkuyordu. Sürekli feryat etmekteydi.

Telefonlar çıkarıldı. Birileri 112’ye haber verirken bazıları görüntü çekmeye niyetlendi.

Havaya fırlayan, havada dönen ve baş üstü yere çakılan adamın o sırada çıkardığı ses, inanın ki kadının sesinden de, çarpma ve fren cayırtısından da daha beter, daha rahatsız ediciydi.

O anda ağzımda bir acılık, midemde bir yanma hissettim. Elim ayağım buz kesti.

Biraz sonra, uzaktan siren sesi duyuldu. Olayı görmüş gibi, sirenlerini acı acı bağırtarak yaklaşan bir cankurtaran aracı, olay yerine ulaştığında sesi kesildi.

Kask yoktu motorcuda.

Geçiş yasağı olan bir yerden karşıya geçmeye çalışıyordu.

Ve bunlar yetmez gibi, en geçilmeyecek vakitte, oradan geçebileceğini düşünüp duran araçların önünden hızlı bir şekilde hareket etti.

Bir sürü hata bir arada.

Trafik hatayı affetmez. Maalesef bunu bilen kişi sayısı çok sayılmaz.

Motorcu adam, farkında olmadan, hayatına son vermek için çok uğraştı.

Geçişlerin tek yönde olduğu kavşakta, aksi yönden geçmeye çalışmak başka hiçbir anlama gelmez.

Hâlbuki hiç öyle bir niyeti yoktu, olamazdı kendisine sorulsaydı. Sorulabilseydi. Bir an önce evine ulaşmayı düşünüyor olmalı ki o kadar acele etmişti.

Burada olduğu gibi, hatalar üst üste gelince, sonucun acı olmaması pek mümkün görünmüyor.

O kadar çok hata bir arada ki hepsi birkaç saniyeye sığdı ve sonra adeta zaman durdu. Sesler ağırlaştı. Tıpkı filmlerdeki gibi, büyük bir uğultuya dönüştü.

Hız yapmak…

Uyanıkça davranmak…

Emniyet şeridini kullanmak…

Önde bekleyenlere saygı göstermemek...

Geçilmeyecek yerden geçmeye çalışmak...

Kırmızı ışığı dikkate almamak…

Kask takmamak…

Araçların durup bekliyor oluşunu kendisi için fırsat bilmek…

İkisi de uyanıklık yaptı, sonu kötü bitti. Bedeli ağır oldu. İkisi de hatalı, ikisi de suçlu. Oranlarını bilmem. Orasına polisler karar verir.

İster yaya olarak, ister araçla olsun, geçilmeyecek yerden geçebileceğini düşünmek, cahilliğin ve ecele susamışlığın göstergesi. Başka bir şey değil.

Araç ister otomobil veya otobüs, ister motosiklet veya bisiklet olsun, netice değişmiyor.

Işıklı kavşakta bütün araçlar durup beklerken geçiş hakkını tek kendinin zannetmek, anlık fırsatı değerlendirmeye çalışmak, genellikle aynı sonda buluşturuyor uyanıklık edenleri.

Bu gibi kazalar, her gün her saat pek çok yerde meydana geliyor. Bu gözümün önünde cereyan ettiği için bahse konu oldu. Etkisi de kolay geçecek gibi değil.

İnsanın, ecele koştuğunun farkında olmaması, bu acı hâdisenin en garip, en buruk yanı belki de.

“Kader” deyip geçersek tedbir nerede, tevekkül nerede, içinden çıkmak zor.

Vade bu kadarsa kim ne yapsın, kim ne desin?

Ecelin sırrını kim bildi?