TÜRK şiirine
kazandırdığı “Mihriban” şiiriyle tanıdı tüm Türkiye Abdurrahim Karakoç’u…
Oysa
Karakoç, şiir ve şairlikte kendini fazlasıyla ispat etmiş, ülkemizin otodidakt
en büyük ozanlardan biridir.
Merhum
Karakoç, bir taraftan şiirlerinde kavuşulamamış, yarım kalmış aşkları, kırılmış
gönülleri işlerken, bir taraftan da dizelerinde vatan ve millet sevgisini ve
çokça da Allah’a olan inancını işler.
***
“Size Bıraktım”, her okuduğumda beni
etkileyen, arka plânda duygulu bir fon müziğinin eşliğinde her dinlediğimde
beni bu dünyadan alıp götüren çok önemli, bütün gailesi bu dünya olanlara, hayatını
mâkâm, mevki, şan, şöhret hırsı kaplamış insanlara verdiği mesajla derin bir
anlam taşıyan çok güzel bir şiirdir.
Şöyle diyor büyük üstat merhum Karakoç
“Size Bıraktım” şiirinde:
“Bana Mevlana’yı, Yunus’u verin
Mecnun’u, Leyla’yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım
Talipli değilim şöhrete, şana
Makamı, rütbeyi yük etmem cana
Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana
Dövüşü, kavgayı size bıraktım
Zaman yoktur ekip, biçip sürmeme
Ham topraktan haram mahsul dermeme
Bir tek gönül kâfi gelir girmeme
Konağı, sarayı size bıraktım
Çokta değil, hakta buldum huzuru
İstediğim alınteri, göznuru
Benliği, kibiri, iğrenç gururu
Faizi, bankayı size bıraktım
Hiçbiriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa, taşa
Beni inancımla koyun baş başa
Topyekûn dünyayı size bıraktım.”
***
Evet,
edebiyat ve sanat dünyamızın önemli ismi Abdurrahim Karakoç, bundan tam 9 yıl
önce aramızdan ayrıldı.
Merhum
Karakoç’u, (Ankara Sıhhiye’de) yayın hayatını daha sonra donduran “Gündüz”
gazetesine yazdığı yıllarda tanımıştım.
Abdurrahim Karakoç, şairliğinin yanı sıra,
çeşitli yayın organlarında yazdığı yazılarıyla da kültür-sanat hayatımızda
derin iz bırakmış iyi
bir yazar, iyi bir şair ve inanç-iman sahibi iyi bir insandı.
Türkü
dinleyen ve türkülere gönül verenler, onu, kavuşamadığı sevdiğinin ardından
yazdığı, aynı adı taşıyan şiiri ve Musa Eroğlu’nun besteleyip söylediği “Mihriban” türküsüyle daha da iyi hatırlarlar.
Merhum
Karakoç, hayattayken verdiği bir röportajda, “Mihriban” aşkının gerçek olup olmadığı
sorusuna şu cevabı verir: “O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı. Bırakalım,
öyle kalsın. Ne adı Mihriban, ne saçları sarı…”
***
Ölüm
sözün bittiği, duânın başladığı andır.
Vefatından bir ay önce,
hasta yatağında kendini ziyaret eden kardeşine, “nerede ölürse oraya
defnedilmesini, sanatçı olmadığını, alkış istemediğini” söylemiş.
Hatırlıyorum. Vasiyet
ettiği gibi oldu. Duâlarla Ankara Keçiören Bağlum Mezarlığında, Şeyh Abdülhakim Arvasî
Türbesi’nin yakınına defnedildi…
Karakoç’u,
vefatının 9’uncu yılında rahmetle anıyorum.
Mekânı Cennet olsun!