Toplumların ahengini ifsâd eden fitne (2)

“Fitne” kelimesi, Türkçede “sıkıntı, belâ, mihnet, ayartma, ara bozma, fesat, karışıklık, ihtilâl, dinsizlik ve delilik” anlamlarında kullanılmaktadır. Ancak birbirine oldukça yakın olan bu anlamların hepsi de sonuçta “imtihan ve deneme” mânâsında toplanmaktadır. Neticede, nasıl ki madenler ayrıştırılırken aslî değeri ortaya çıkıyor ise fitneler de insanların iyi mi, kötü mü olduklarını ortaya çıkaran sıkıntılar ve test edilme durumlarıdır.

KUR’ÂN-ı Kerîm’deki otuz dört ayette “fitne” kelimesi, yirmi altı ayette de türevleri geçmektedir.

Fitnenin Kur’ân’daki kullanımına göre anlamlarını tespit etme hususunda en önemli kaynak, bazı özel araştırmalara konu olsa da Taberî’nin Câmiu’l-Beyân’ı. Bu kaynak dikkate alındığında, fitne ve türevlerinin Kur’ân’da başlıca şu mânâlarda kullanıldığı görülür: Sınama (ibtilâ), deneme (ihtibâr) ve imtihan (Bakara, 102; Tâ-Hâ, 40, 85, 90, 131); şirk, inkâr, müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları inkâr ve şirke döndürmeyi amaçlayan baskılar (Bakara, 191, 193, 217; Nisâ, 91); dalâlet, sapma, saptırma (Mâide, 41, 49; Sâffât, 162); azap, işkence, ateşe atma (Ankebût, 10; Zâriyât, 13, 14; Burûc, 10); düşman saldırısı (Nisâ, 101); Allah’ın kullarına farklı imkânlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması (En‘âm, 53; Furkan, 20; bk. Taberî, VII, 206-207; XVIII, 193-194); günah (Tevbe, 49); şeytanın hile ve tuzağı (A’râf, 27); şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı bâtıl inanç ve kuruntu (Hac, 53); nifak (Hadîd, 14; bk. Taberî, XXVII, 226) ve delilik (Kalem, 6).

Kur’ân-ı Kerîm’de “fitne” kavramının ifade ettiği deneme ve sınamanın çeşitli şekillerine işaret edilmiştir. Fitne, Allah tarafından kullarına yöneltilmiş bir deneme ve sınama olabilir. Allah insanların iman ve ahlâktaki samimiyetlerini kanıtlamaları için bir fitne (imtihan) olmak üzere onları hayırla da, şerle de (hem nimet, hem de sıkıntılarla) sınar (Enbiyâ, 35).

İnsanlar “dünya hayatının geçici güzellikleriyle” imtihan edilirler (Tâ-Hâ, 131). Mal ve evlât birer fitne (imtihan) vasıtasıdır (Enfâl, 28). Bol rızık veya genel olarak herhangi bir nimet de fitnedir (Zümer, 49; Duhân, 17; Cin, 17). Buna karşılık insanlar bir kederle (Tâ-Hâ, 40), çeşitli belâlarla da (Tevbe, 126; Hac, 11) imtihan edilirler.

Fitne insanlar arası ilişkilerde de söz konusu olabilir. İnkârcıların Müslümanlara karşı olumsuz tavırları Müslümanlar için fitnedir; zira böylece onların sabır ve sebatları denemeden geçirilmiş olur (Furkan, 20). Öte yandan Müslümanların maruz kalacakları herhangi bir sıkıntılı durum da kâfirlerin bundan yanlış sonuçlar çıkarmalarına yol açan bir fitne olabilir. Nitekim müfessirler, “Rabbimiz, bizi inkâr edenler için bir sınama (fitne) konusu yapma!” (Mümtehine, 5) mealindeki ayeti, “Bizi onların eliyle veya başka bir şekilde eza ve cefaya uğratma; aksi hâlde inkârcılar bizim hakkımızda ‘Eğer bunlar doğru yolda olsalardı böyle sıkıntılara maruz kalmazlardı’ şeklinde yanlış düşüncelere kapılırlar” tarzında açıklamışlardır.

Kur’ân’a göre insan inkârcılık ve münafıklık gibi yanlış inançları veya kötü davranışları sebebiyle kendi kendisinin de fitnesi olabilir (Hadîd, 14). “Kalplerinde eğrilik olanlar”ın Kur’ân’daki müteşabih ayetleri dillerine dolamalarının hedefi “fitne çıkarmak” (Âl-i İmrân, 7) yani inananların zihninde şüphe ve tereddütler meydana getirmektir. Kur’ân’da “ashabu’l-uhdûd” diye anılan inançlı insanlar da inkârcılar tarafından ateşe atılmak suretiyle işkenceye tâbi tutulmuş ve böylece fitneye maruz bırakılmışlardır (Burûc, 10).

Bazı ayetlerde müşriklerin Müslümanları dinlerinden vazgeçirmek, tekrar inkârcılık ve putperestliğe döndürmek maksadıyla giriştikleri yıkıcı faaliyetler, keza münafıkların farklı metotlarla da olsa aynı yöndeki girişimleri (Tevbe, 47-48) “fitne” kavramıyla ifade edilmiştir.

Fitne kavramı Kur’ân’daki anlamlarıyla hadislerde de geniş ölçüde geçmektedir. Hadislerde ayrıca “deccâl fitnesi”, “mesih fitnesi” şeklindeki deyimlerle kıyamet alâmetleri diye bilinen gelişmelere de “fitne” denildiği görülür.

Hadislerde fitne, “dinî ve siyâsî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş” anlamında da yaygın olarak geçmekte; İslâm’ın ilk asırlarından itibaren vuku bulan dinî ve siyâsî çalkantıları, sosyal huzursuzlukları haber veren bir konumda da kullanılmaktadır. Bu hadislerde fitne genellikle İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünü tahrip eden bir komployu veya her türlü yıkıcı faaliyeti ifade eder. Bunların birinde Hazreti Peygamber, “Birtakım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin arasından aktığını görüyorum” buyurmuştur (Buhârî, “Fitne”, 4).

Hadis bilginleri burada özellikle Hazreti Osman’ın şehit edilmesiyle başlayıp sonraki dönemlerde devam eden kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiğini belirtirler. Büyük muhaddis Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadiste, “Zaman yaklaşacak, ameller azalacak, açgözlülük yayılacak, fitneler açığa çıkacak ve adam öldürme olayları artacak” denilmiştir. Ayrıca İslâm ümmetinin ittifak ettiği hadis âlimi Buharî, “zamanla insanlar arasında bilgi ve dindarlık farklarının kalkıp herkesin cehalette ve dinî konulardaki gevşeklikte birbirine benzemesi, amellerin azalması, fitnenin çoğalması, öldürme olaylarının artması, can güvenliğinin ortadan kalkması gibi olumsuz gelişmelerin vuku bulacağını haber veren” hadisleri “Fitnelerin Zuhuru” başlığını taşıyan bir babda toplamak suretiyle “fitne” kavramının kapsamını “dinî, ahlâkî, ilmî ve sosyal çöküş” anlamlarını kapsayacak şekilde toplamıştır (Buhârî, “Fitne”, 5).

“Yakında fitneler meydana gelecektir. O sıralarda oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlıdır” (Buhârî, “Fitne”, 9, “Menâkıb” 25; Müslim, “Fitne”, 10, 12-13; Müsned, V, 39, 48, 110) anlamındaki ifadelerle başlayan hadiste de genellikle ilk iki asırdaki kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiği düşünülür.

Lâkin günümüzü bu işaretlerden berî tutmak akıl kârı mıdır? Şeytanın ve nefsin işbirliği ile çabucak bozgunculuk yapabilme fıtratına sahip bir zamandayız. Kulluk bilinci insana bir taraftan özgür iradesiyle seçim yapabilme hakkı sunarken, diğer taraftan sınırsız serbestiyeti yasaklayan bağlayıcı sorumluluk alanı doğuruyor. Bunun için teklif ile muhatap olan kul, itaate lâyık, yegâne varlık olan Rabbine koşulsuz taat ve ibadet (kulluk) ile sorumludur. Allah-u Teâlâ’nın “Ben, insanları ve cinleri yalnızca Bana ibadet etsinler için yarattım” ayeti, bize kulluk bilincini ve yaratılış gayesini apaçık ifade etmektedir.

Muhaddisler ayrıca, genelde toplumsal yapı içerisindeki düzen ve sosyal barışı tesis etme ile ilgili hadisleri ya müstakil “fiten” kitaplarında veya hadis kitaplarının “fiten” bölümlerinde ele almışlardır. Bu başlık adı altındaki hadislerde sosyal barış ve toplumsal düzenin korunması için Müslümanlar arasında meydana gelecek bir iç savaş, kargaşa ve ihtilâl döneminde nasıl bir yol izlenmesi lâzım geldiği, ayrıca devlet başkanı ve idarecilerle ilişkilerin nasıl olması gerektiği anlatılmaktadır.

Dilimizde daha ziyade “toplumsal bozulma, çözülme” anlamında kullanılan “fitne” kelimesi, Türkçede “sıkıntı, belâ, mihnet, ayartma, ara bozma, fesat, karışıklık, ihtilâl, dinsizlik ve delilik” anlamlarında kullanılmaktadır.  Ancak birbirine oldukça yakın olan bu anlamların hepsi de sonuçta “imtihan ve deneme” mânâsında toplanmaktadır. Neticede, nasıl ki madenler ayrıştırılırken aslî değeri ortaya çıkıyor ise (“saf altınla cürufun ayrışması” gibi) fitneler de insanların iyi mi, kötü mü olduklarını ortaya çıkaran sıkıntılar ve test edilme durumlarıdır.

“Fitne” kelimesinin sözlük anlamına veya Kur’ân’daki kullanımına bakıldığında, kelimenin daha sonra kazanacağı anlamları olan “dinî ve siyâsî nedenlerle ortaya çıkan toplumsal kargaşa, anarşi ve iç savaş” şeklindeki beyanına hiçbir yerde rastlanmamaktadır. Tefsir uleması da fitne ilgili herhangi bir ayet için böyle bir yorum ve açıklama getirmemiştir.

Bunun yanında, bir kısım hadislerde ise “fitne” ile ilgili olarak İslâmiyet’in başlangıcından itibaren meydana gelmiş olan dinî ve siyâsî olayların toplumda huzursuzluğa yol açabileceğini bildiren ifadeler yer almaktadır.