Toplum, birey ve aile kavramları üzerine

Yetişen çocuk, bir diğer neslin ebeveyni olacak, döngü bu çember dâhilinde sürdürülecektir. Aileler bireyler sayesinde, toplumlar ise bu bireylerin oluşturduğu yapılar sayesinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Bireyin gelişiminde sağlıklı oluşu ailenin de sağlıklı iletişimini etkileyecek, aile yapısı ise toplum üzerinde önemli tesirlerde bulunacak ve onu var edecektir.

TOPLUMLARI toplum yapan unsurlar arasında aile, siyâset, eğitim, din ve kültür gibi etkenleri zikretmek mümkündür. Bu maddeler elbette kolaylıkla zenginleştirilebilmektedir. Lâkin tüm bu etkenlerin hâricinde toplumu var eden, en başta bireyin kendisidir.

Toplumun oluşumunda öncelik ve mühim olan, kişinin kendi benliğini tamamlaması durumudur. Bir bütünün ahvali, onu bütün hâline getiren alt unsurlar ile derinden ilişen bir bağ içerisindedir. Bundandır ki, aile, siyâset, kültür ve benzeri kavramları var eden de bireylerdir. Birey olmazsa aileden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bununla beraber ailenin, bireylerin kendisi ardından toplum yapısını ortaya koyan en önemli olgu olduğu apaçık ortadadır. Bu nedenle toplumu ve toplumsal yapılar incelenmek istendiğinde ilk olarak toplumlarda yer alan insanları gözlemek, ardındansa bu bağlamda aileleri ve aile yapılarını incelemek, gerçekleştirilmesi arzulanan asıl ve büyük incelemenin daha dar bir alan sayesinde elde edilmiş naziresi olmak niteliğini taşıyacaktır.

Kişinin kendi benliğini bulabilmesi durumunun kimi zaman pek de kolay bir olgu olmadığı kabul edilebilir bir gerçektir. Benliği bulmak çabası, en ehemmiyetli arayışlardan biridir. Bu ehemmiyetin başlıca nedeni, bu arayış için yola çıkılıp bir sonraki menzile ulaşılmadan diğer arayış yolculuklarının sağlıkla gerçekleştirilmeyecek olmasıdır. Bu hususta “yola çıkmak” ve “menzile ulaşmak” sözcüklerinin kullanımında esas ifade edilmek istenen, kişinin kendini bulmak yolculuğunu her daim gerçekleştirmesi gerektiği ve yolcuğun yola çıkıldıktan sonra nihâyete erdirilemeyecek olmasıdır. Kendini bulmada varılacak belirli bir yer yoktur. Kişi her yeni gün bir başka olay ve hissiyatla karşı karşıya kalmak, tanışmak, ardındansa yola devam etmek vaziyetiyle yüzleşecektir.

Sevgili Angelopoulos’un yer yer düstur edindiğim “Önemli olan varmak değil, yolun kendisidir” deyişini burada anmak istiyorum. Kendini aramak, bulmak ve tamamlamak bu bağlamda birbirileri ile sıkı bir birliktelik ve aynı zamanda derin bir kavga içerisindedir. Tamamlamak gerekçesiyle aramaya çıkmak, lâkin son bulacak bir vakit içerisinde olsa dahi kendini bulmak esaslıdır. Tamamlamak umuduyla adım atılan yol, pek çok şey izah edecek, gösterecek ve kendini bulduracaktır.

Bir diğer mühim husus da bu bulguların idame ettirilebilirliğidir. Bu sayede kişi, kendi ardında yaslanabileceği bir kendiliğin varlığı ile güç bulacaktır. Özetle, önemli olan yola adım atmak ve bu atılan yolda kendi kendine denk gelişlerdir. Tamamlamak hiçbir zaman söz konusu olmamıştır, olmayacaktır. Bu yola çıkmış insanlar, onlara olmaları dayatılan kişi olmayı reddetmiş, bu zora tutuluşu geride bırakmış ve kendini tanımak üzerine ciddî işler gerçekleştirmiş kimselerdir.

Kendini arayan insan, kendisi gibi çevresindekileri de anlama gereğinde bulunacak ve düşünen, hâliyle bilinçli bir birey hâline gelecektir. Aksi durumda ise, kendinden bîhaber kişi, içerisinde bulunduğu bilinmezlikle beraber apansız bir korku hissiyle yaşamını idame ettirecek ve bu korku tasavvurunu öfke olarak dışa yansıtacaktır. İnsan bilmediğinden korkar. Korku ise onu öfkelendirir. İnsan zihni ilk çağlarda yaratılan düşünme tarzı ile mevcûttur günümüzde de. Temeller hâlen aynı öze dayanmaktadır. Korku-öfke insicamı da bu gerçeği işaret etmektedir.

Konu bağlamında bireyi ele almak sonrasında, toplumu meydana getiren ve onu toplum yapan aile etkeninden bahsetmek gerekecektir.

Kendini arayan insanı bilen, aramak yolculuğuna koyulmayanı bilmeyen olarak kısaca niteleyecek olduğumuzda, bilen insan ile bilmeyenin bu vaziyette oluşunda ailelerinin de elbette tesirleri bulunduğunu dile getirmek mümkündür. Tıpkı bu bireyleri etkileyen ebeveynleri gibi, bu bireyler de evlâtlarının yolculuğu üzerinde iyi veya kötü tesirde bulunacaklardır.

Bilen insan, kendinden beklediklerinden haberdar, isteklerini sıralamış, gerçekleştirebildiğini gerçekleştirebilmiş, gerçekleştiremediğini ise gerekçesi ile neticelendirmiş kimsedir. Bu gibi kimselerin hayatı kendi yaşamı üzerine temellendirilmiştir. Genellikle sağlıklı bir ana yapı oluşturulduğu gözlemlenebilmektedir. Bu sağlıklı yapı, aile içerisindeki iletişimde büyük bir öneme sahiptir. Kişinin kendi istekleri üzerine bilgin olması karşısındaki kişilerin de istekleri hakkında dayanışma sağlar bir tutumda rol almasını kolaylaştıracak ve birliktelik dâhilinde karşısındakilerin de kendi şahsî isteklerini gerçekleştirebilmelerine büyük oranda ortam hazırlayacaktır.

Bilmeyen insan ise kendisinden beklentileri yüzeysel olan, sorulduğunda beklentisiz olduğu bâriz anlaşılacak, hızlı tüketim içerisinde bulunan kimselerdir. Bu gibi kimselerin hayatı kendi yaşamlarından ziyâde çevresindekilerin yaşamı üzerine temellendirilmiştir. Oluşturulan temeller sağlıksız bir düzensizlik içerisindedir. Kişi, kendinden beklentileri olmazken çevresindekiler adına ezberlenmiş beklentilere sahiptir. Kendisinden çok bir diğerini düşünür; etrafındakiler için istedikleri kendinden beklemediklerinin aksine uzunca bir liste oluşturabilecek niteliktedir. Bazen ise kişilerin kendinden istediklerini gerçekleştiremediğinde, kendi yapamadıklarını ailesinin bir diğer mensuplarından, büyük bir oranda ise çocuklarından beklediği görülebilmektedir.

Evet, kimileri arayışa çıkmış, isteklerinden haberdar olmuş lâkin gerçekleştiremediğinde ise bunu gerekçesi ile neticelendirememiş ve devam edememiş veya öncesinde de zikrettiğimiz gibi bu arayışın her daim sürdürülmesini başaramamıştır. Denildiği üzere, bulgular idame ettirilmelidir. İstenilen şeyin gerçekleşmemesi yıldırıcı olmamalıdır. Mühim olan, istenileni bulmak, onun için çabalamaktır. Bir diğer istenen öyle ki bulunmayı beklemektedir.

Bu konuyu daha da anlaşılır ve hayatın içinde gözle görülebilir hâle getirmek adına birkaç örnek verilebilir: Ömrü süresince kendinden beklentilerini bilen ebeveynler, çocuklarının yaptıklarını bir diğer kardeşiyle veyahut bir akranın tanıdığı ile kıyasa girişmeyecek ve çocuğun gerçekleştirdiğinin şahsına münhasır olduğundan emin olacaklardır.

Her çocuğun yaşamını etkileyen unsurlar, yetişkinlerin dünyasında da olduğu gibi birbirinden farklıdır. Yaşanan herhangi bir hâdiseye yalnızca o dakika içerisindeki hâl ile müdahalede bulunmak sağlıksız olacaktır. O an öncesinde yaşananların hissiyatı, o an sonrasında yaşanacak olanların kaygısı, o âna tesirde bulunmaktadır. Ayrıca çocuğun fıtratı da göz ardı edilmemelidir. Ebeveynler, çocuğun karakterine, fıtratına göre davranışta bulunmalılardır.

Kısaca gerçekleşenleri birbirinden bütünüyle ayrı tutarak değerlendirmek, bir çocuğun gelişimi açısından bu şekilde yapılmaması gereken bir değerlendiriştir.

Misâl olarak “başarı” kavramını ele almak işlevli olacaktır: Başarı her kimin zihninde nasıl betimlendiğini bilmediğim bir ifade olsa da, iğneleyici bir şekilde belirtmek isterim ki, her çocuktan aynı başarıyı beklemek ve kıyasa girişmek, beklentilerin en yersizidir. Çocuğu kendi yolculuğu ile güçlendirmek lâzım gelir. Çocuk, eğer olacaksa, ancak kendisi ile bir yarış içerisinde olmalıdır.

Yetişen çocuk, bir diğer neslin ebeveyni olacak, döngü bu çember dâhilinde sürdürülecektir. Aileler bireyler sayesinde, toplumlar ise bu bireylerin oluşturduğu yapılar sayesinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Bireyin gelişiminde sağlıklı oluşu ailenin de sağlıklı iletişimini etkileyecek, aile yapısı ise toplum üzerinde önemli tesirlerde bulunacak ve onu var edecektir.