TOPLUMLARI toplum yapan
unsurlar arasında aile, siyâset, eğitim, din ve kültür gibi etkenleri zikretmek
mümkündür. Bu maddeler elbette kolaylıkla zenginleştirilebilmektedir. Lâkin tüm
bu etkenlerin hâricinde toplumu var eden, en başta bireyin kendisidir.
Toplumun
oluşumunda öncelik ve mühim olan, kişinin kendi benliğini tamamlaması
durumudur. Bir bütünün ahvali, onu bütün hâline getiren alt unsurlar ile
derinden ilişen bir bağ içerisindedir. Bundandır ki, aile, siyâset, kültür ve
benzeri kavramları var eden de bireylerdir. Birey olmazsa aileden bahsetmek
mümkün olmayacaktır. Bununla beraber ailenin, bireylerin kendisi ardından
toplum yapısını ortaya koyan en önemli olgu olduğu apaçık ortadadır. Bu nedenle
toplumu ve toplumsal yapılar incelenmek istendiğinde ilk olarak toplumlarda yer
alan insanları gözlemek, ardındansa bu bağlamda aileleri ve aile yapılarını
incelemek, gerçekleştirilmesi arzulanan asıl ve büyük incelemenin daha dar bir
alan sayesinde elde edilmiş naziresi olmak niteliğini taşıyacaktır.
Kişinin
kendi benliğini bulabilmesi durumunun kimi zaman pek de kolay bir olgu olmadığı
kabul edilebilir bir gerçektir. Benliği bulmak çabası, en ehemmiyetli
arayışlardan biridir. Bu ehemmiyetin başlıca nedeni, bu arayış için yola
çıkılıp bir sonraki menzile ulaşılmadan diğer arayış yolculuklarının sağlıkla gerçekleştirilmeyecek
olmasıdır. Bu hususta “yola çıkmak” ve “menzile ulaşmak” sözcüklerinin
kullanımında esas ifade edilmek istenen, kişinin kendini bulmak yolculuğunu her
daim gerçekleştirmesi gerektiği ve yolcuğun yola çıkıldıktan sonra nihâyete
erdirilemeyecek olmasıdır. Kendini bulmada varılacak belirli bir yer yoktur.
Kişi her yeni gün bir başka olay ve hissiyatla karşı karşıya kalmak, tanışmak,
ardındansa yola devam etmek vaziyetiyle yüzleşecektir.
Sevgili
Angelopoulos’un yer yer düstur edindiğim “Önemli
olan varmak değil, yolun kendisidir” deyişini burada anmak istiyorum. Kendini
aramak, bulmak ve tamamlamak bu bağlamda birbirileri ile sıkı bir birliktelik
ve aynı zamanda derin bir kavga içerisindedir. Tamamlamak gerekçesiyle aramaya
çıkmak, lâkin son bulacak bir vakit içerisinde olsa dahi kendini bulmak
esaslıdır. Tamamlamak umuduyla adım atılan yol, pek çok şey izah edecek,
gösterecek ve kendini bulduracaktır.
Bir
diğer mühim husus da bu bulguların idame ettirilebilirliğidir. Bu sayede kişi,
kendi ardında yaslanabileceği bir kendiliğin varlığı ile güç bulacaktır. Özetle,
önemli olan yola adım atmak ve bu atılan yolda kendi kendine denk gelişlerdir.
Tamamlamak hiçbir zaman söz konusu olmamıştır, olmayacaktır. Bu yola çıkmış insanlar,
onlara olmaları dayatılan kişi olmayı reddetmiş, bu zora tutuluşu geride
bırakmış ve kendini tanımak üzerine ciddî işler gerçekleştirmiş kimselerdir.
Kendini
arayan insan, kendisi gibi çevresindekileri de anlama gereğinde bulunacak ve
düşünen, hâliyle bilinçli bir birey hâline gelecektir. Aksi durumda ise,
kendinden bîhaber kişi, içerisinde bulunduğu bilinmezlikle beraber apansız bir
korku hissiyle yaşamını idame ettirecek ve bu korku tasavvurunu öfke olarak
dışa yansıtacaktır. İnsan bilmediğinden korkar. Korku ise onu öfkelendirir.
İnsan zihni ilk çağlarda yaratılan düşünme tarzı ile mevcûttur günümüzde de.
Temeller hâlen aynı öze dayanmaktadır. Korku-öfke insicamı da bu gerçeği işaret
etmektedir.
Konu
bağlamında bireyi ele almak sonrasında, toplumu meydana getiren ve onu toplum
yapan aile etkeninden bahsetmek gerekecektir.
Kendini
arayan insanı bilen, aramak
yolculuğuna koyulmayanı bilmeyen
olarak kısaca niteleyecek olduğumuzda, bilen insan ile bilmeyenin bu vaziyette
oluşunda ailelerinin de elbette tesirleri bulunduğunu dile getirmek mümkündür.
Tıpkı bu bireyleri etkileyen ebeveynleri gibi, bu bireyler de evlâtlarının
yolculuğu üzerinde iyi veya kötü tesirde bulunacaklardır.
Bilen
insan, kendinden beklediklerinden haberdar, isteklerini sıralamış,
gerçekleştirebildiğini gerçekleştirebilmiş, gerçekleştiremediğini ise gerekçesi
ile neticelendirmiş kimsedir. Bu gibi kimselerin hayatı kendi yaşamı üzerine
temellendirilmiştir. Genellikle sağlıklı bir ana yapı oluşturulduğu
gözlemlenebilmektedir. Bu sağlıklı yapı, aile içerisindeki iletişimde büyük bir
öneme sahiptir. Kişinin kendi istekleri üzerine bilgin olması karşısındaki
kişilerin de istekleri hakkında dayanışma sağlar bir tutumda rol almasını
kolaylaştıracak ve birliktelik dâhilinde karşısındakilerin de kendi şahsî
isteklerini gerçekleştirebilmelerine büyük oranda ortam hazırlayacaktır.
Bilmeyen
insan ise kendisinden beklentileri yüzeysel olan, sorulduğunda beklentisiz
olduğu bâriz anlaşılacak, hızlı tüketim içerisinde bulunan kimselerdir. Bu gibi
kimselerin hayatı kendi yaşamlarından ziyâde çevresindekilerin yaşamı üzerine
temellendirilmiştir. Oluşturulan temeller sağlıksız bir düzensizlik
içerisindedir. Kişi, kendinden beklentileri olmazken çevresindekiler adına
ezberlenmiş beklentilere sahiptir. Kendisinden çok bir diğerini düşünür;
etrafındakiler için istedikleri kendinden beklemediklerinin aksine uzunca bir
liste oluşturabilecek niteliktedir. Bazen ise kişilerin kendinden istediklerini
gerçekleştiremediğinde, kendi yapamadıklarını ailesinin bir diğer
mensuplarından, büyük bir oranda ise çocuklarından beklediği görülebilmektedir.
Evet,
kimileri arayışa çıkmış, isteklerinden haberdar olmuş lâkin
gerçekleştiremediğinde ise bunu gerekçesi ile neticelendirememiş ve devam
edememiş veya öncesinde de zikrettiğimiz gibi bu arayışın her daim
sürdürülmesini başaramamıştır. Denildiği üzere, bulgular idame ettirilmelidir.
İstenilen şeyin gerçekleşmemesi yıldırıcı olmamalıdır. Mühim olan, istenileni
bulmak, onun için çabalamaktır. Bir diğer istenen öyle ki bulunmayı
beklemektedir.
Bu
konuyu daha da anlaşılır ve hayatın içinde gözle görülebilir hâle getirmek
adına birkaç örnek verilebilir: Ömrü süresince kendinden beklentilerini bilen
ebeveynler, çocuklarının yaptıklarını bir diğer kardeşiyle veyahut bir akranın
tanıdığı ile kıyasa girişmeyecek ve çocuğun gerçekleştirdiğinin şahsına münhasır
olduğundan emin olacaklardır.
Her
çocuğun yaşamını etkileyen unsurlar, yetişkinlerin dünyasında da olduğu gibi
birbirinden farklıdır. Yaşanan herhangi bir hâdiseye yalnızca o dakika
içerisindeki hâl ile müdahalede bulunmak sağlıksız olacaktır. O an öncesinde
yaşananların hissiyatı, o an sonrasında yaşanacak olanların kaygısı, o âna
tesirde bulunmaktadır. Ayrıca çocuğun fıtratı da göz ardı edilmemelidir.
Ebeveynler, çocuğun karakterine, fıtratına göre davranışta bulunmalılardır.
Kısaca
gerçekleşenleri birbirinden bütünüyle ayrı tutarak değerlendirmek, bir çocuğun
gelişimi açısından bu şekilde yapılmaması gereken bir değerlendiriştir.
Misâl
olarak “başarı” kavramını ele almak işlevli olacaktır: Başarı her kimin
zihninde nasıl betimlendiğini bilmediğim bir ifade olsa da, iğneleyici bir
şekilde belirtmek isterim ki, her çocuktan aynı başarıyı beklemek ve kıyasa
girişmek, beklentilerin en yersizidir. Çocuğu kendi yolculuğu ile güçlendirmek
lâzım gelir. Çocuk, eğer olacaksa, ancak kendisi ile bir yarış içerisinde
olmalıdır.
Yetişen çocuk, bir diğer neslin ebeveyni olacak, döngü bu çember dâhilinde sürdürülecektir. Aileler bireyler sayesinde, toplumlar ise bu bireylerin oluşturduğu yapılar sayesinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Bireyin gelişiminde sağlıklı oluşu ailenin de sağlıklı iletişimini etkileyecek, aile yapısı ise toplum üzerinde önemli tesirlerde bulunacak ve onu var edecektir.