Toplum bilinci nasıl temizlenir?

Hırsızların ve hırsızlığın varlığı değildir toplumu tehdit eden, bir nesli berbat edecek olan olgu, kötü hareketin iyi ya da en azından normal görülmesidir. İşte bu yeni hareketin amacı tam da bu! O yüzden bunlar toplumlara doğrultulmuş basit silahlar değil, nesilleri bozacak kimyasal silahlar gibidir.

AİLE düzenini ve birliğini hedef alan her yeni girdi, hiç kuşkusuz kimyasal bir silah olarak görülmeli. Çünkü kişiyi hedef alan ve sadece canına kast eden bütün saldırı teknikleri bir yana, kimyasal silahların nesilleri mahveden etkileri var. Dünya düzenine göz dikmiş hayâlcilerin modernize edilmiş saldırıları da aynıyla vaki…

Taşın, sopanın yerini kılıç; kılıcın, topun yerini tüfek; tüfeğin yerini gelişmiş silahlar ve en nihayetinde adrese teslim bombalar aldı. Fakat son dönemeçte işler daha da çığırından çıktı. Hep var olagelen ve sinsi sinsi yürütülen Doğu’nun aile düzenini bozma girişimleri ayyuka çıkmış durumda.

Pek tabiî eskiden bu yana önce televizyon-sinema yoluyla ailevî dinamikleri sarsma yoluna giden bu hayâlci düzenbazlar, artık daha da gelişmiş medya araçları üzerinden beyin yıkama, toplumlara özünü unutturma gibi kara propagandalarla yol alıyor. Bu uğurda en çok da kişiye ve topluma özgü değerler üzerinden bir istikamet belirleniyor. Örnek vermek gerekirse, toplumda tutulan ve sevilen popüler değerlerin yanına sevilmeyecek olanı iliştirmek suretiyle önce beyinleri yumuşatmak bu yollardan biri. Bir spor dalında normal erkek-kadın figürü yanına toplum değerlerine ve inanca aykırı bir model sızdırmak da bir başka yol. Hakeza reklâm, dizi ve filmlerde de sevilen ya da en azından kabul gören tipolojinin yanına aykırı bir model eklenerek bilinçaltında ahlâk dışılık yumuşatılıyor. Zaten bu yumuşatmalardan sonra bireyler ve toplumlar daha büyük aykırılıkların kabulünde de pek zorlanmıyor.

Şimdilerde adı batasıca bir ahlâksızlık topluluğu, alt metninde bireye özgürlük ve farklı kimliklerin kabulü olarak lânse edilirken asıl amaç, kişisel bir ahlâk kayması olmayıp toplumları ve özellikle de Doğu’nun geleneksel ve dinî çerçevede yıllar yılı var ettiği aile düzenini berbat etmeyi hedefliyor. Buna çanak tutanları mercek alına almak gerek. Muhalif siyâsî grupların ve partilerin son çığırtkanlığı da bu minvâlde. Dünya var oldu olalı ahlâklı ve ahlâksız insanlar ve gruplar var olmuştur. Dünyanın ömrüyle bir var olmaya da devam edecektir. Burada değişim, ahlâk normlarına uymayan insanların türemesi değil, ahlâksızlığın ahlâk normları dâhilinde benimsenmesi ve nesillere de bunun dikte edilmesi.

Erkek ve kadın cinsinin birlik içinde ve belli şartlarda bir araya gelmesi normal, toplum değerlerine uygun ve ahlâk hudutları dâhilindeyse (ki şüphesiz öyledir) bunun dışına çıkan hareket ve yönelimler kişinin yanlışa olan meylidir ve asla toplumsal bir kabulle karşılanamaz. Tıpkı alın teriyle çalışıp kazanan insanlar ile çalarak elde edenlerin aynı kefeye koyulamayacağı gibi, kadın-erkek cinsinin evlilik akdiyle aile kurması ile aynı cinsiyetten varlıkların yakınlık kurması aynı küme içinde değerlendirilemez. Ama hiçbir toplum yoktur ki hırsızlığı normların içinde kabul etsin.

Hırsızların ve hırsızlığın varlığı değildir toplumu tehdit eden, bir nesli berbat edecek olan olgu, kötü hareketin iyi ya da en azından normal görülmesidir. İşte bu yeni hareketin amacı tam da bu! O yüzden bunlar toplumlara doğrultulmuş basit silahlar değil, nesilleri bozacak kimyasal silahlar gibidir. 

Ne yazık ki bu kimyevî saldırı tekniğiyle yara alan ailelerimiz var. Kandırılarak, beyni yıkanarak ve bilinçaltı işlenerek erkek ve kız evlatlarımızın yanlış hayatlara meyletmesi gibi bir tehditle karşı karşıyayız. Burada hem aile bireyleri, hem de toplum olarak hedefimiz onları kaybetmemek olmalıdır. Bu yolda da herkese büyük görevler düşüyor elbette. Evvelâ yapmamız gereken, öz değerlerin üzerini parlatmak. Sosyal medyada, film ve dizilerde ve her türlü medya vasıtasıyla Batı nasıl ki kendi ahlâk dışı yönelimlerinin üzerini parlatıp ışıltılı paketlerde sunuyorsa, bizler de her kulvarda kendi inanç ve kimliğimiz üzerinden bunu yapmalıyız. Hem tarihî, hem dinî, hem toplumsal-millî, hem de bizim insanımıza uygun düşecek bütün değerleri her vasatta güncellemeli, yeniden canlandırmalıyız.

Dikkat çekmek istediğim bir diğer husus da şu ki, Batı filmlerinin çoğunda, kendi toplumumuzda çok sık duymayacağımız ahlâksız insan tipleri vurgulanıyor. Fakat bu vurguyu yaparken illâki kötü modeli yüceltmiyorlar, bazen de kötü insanı eleştirmek suretiyle filmlere konu ediyorlar. Fakat bu bile insanın bilinçaltında birtakım sınırları zorluyor. “Böyle de olabiliyormuş” dedirtebildiği anda, bunu eleştirmek ve kabul etmek arasında çok da büyük bir fark kalmıyor. Nasıl ki haberlerde zaman zaman dolandırıcılık yöntemleri eleştirilir fakat bu eleştiri toplumdaki düşük değerli bireyleri menfi yönde harekete geçirir de bir dolandırma eylemini kötüleyerek ama detaylı şekilde haber yaptığınızda o yöntemi hayata geçirecek düşük ahlâklı insanlara kılavuz olursunuz, işte Batı’nın filmlerinde de her zaman kötü profil yüceltilmez, sıklıkla eleştirilir ama bilinçaltı bu tiplemeyi göre göre sindirmeye başlar.

Öyleyse bizim de aile temellerimizi yıkma girişimlerine karşı bir saldırı ya da en azından güçlü bir savunma geliştirmemiz gerekiyor. Yoksa sadece var olan kötü olguları eleştirmek ya da onlara bağırmakla hiçbir yere varamayacağız. Bir senarist senaryosunu yazarken, bir yönetmen filmini çekerken, bir şarkıcı şarkısını yazıp bestelerken, bir şair mısraları dizerken, bir yazar kitabını yazarken topluma iyi bir etki bırakmayı amaçlamalı. Konu her ne olursa olsun, dinî ve toplumsal motiflerle nesillerin beynine doğru ve normal olan bizim tarafımızdan verilmeli. Sadece öğretmek ve eğitmekle de nesillerimizi ahlâk sınırları dâhilinde tutmak pek mümkün değil. Çünkü sayısız uyarıcı tarafından sürekli saldırıya uğruyorlar.

Hâl böyleyken, yeni nesillerin ilgi alanlarına geçmişin, tarihin ve inancın dinamiklerini serpiştirmeli, bilinçaltına işlenen kötücül eylemleri bu yolla temizlemeye gayret etmeliyiz.

Velhasıl, hepimizin misyonu büyük, yolu uzun. Ama mecburuz!