BİLİM, aklın gözüdür.
İlim ise tuzu biberi... Göz kalbin aynası olurken, ruh da bu âlemi göz ile
seyreder. Kalp akla doğru yolu gösterirken, akıl bazen kalbi dinlemeden benliği
dinleyip müpheme rücû eder. Benlik, çoğu zaman nefse kulak verdiğinden miyop
olup ileriyi göremez.
Gözün
gördüğü mekân sınırlıdır. Öz ise aslı ve hakikati görmeye müptelâdır. Müphem
olan her şey içerisinde şüphe barındırır. Şüpheli ve müphem olanlar bilimsel
düzlemde “belirsizlik” kelimesiyle ifade edilir.
Belirsizlik,
bir madde ve olayın özü olarak görülmemelidir. İnsanların tanımlayamadıkları ve
aciz kaldıkları olaylar karşısındaki tutumları olarak görmek yanlış olmaz. Bir
olay ve durum karşısında gerçeğin kastedilmesine engel olan ilgi ve karinelere
ihtiyaç duyulması âdettendir.
Belirsizlik,
toplum beklentileri için şüphe içerirken, birey için savunma sistemi hâline
dönüşebilir. İnsan bilmediği şeyin düşmanı olduğundan, bir hâl ve durum
karşısında kişi veya kişilerin tepkilerinin ölçülmesi açısından önemli bir
mihenk taşıdır.
Belirsizlik
kavramının bilimdeki karşılığına geçmeden önce, bilememe hâli olduğunu
belirtmekte yarar var. Bir durum, olay ya da veri karşısında belirsiz olma hâli
“belgisizlik” olarak düşünülebilir. Bilememe
hâli eşyanın tabiatına değil, insanın bilim/teknoloji ile anlama nüfuz
derinliğine bağlıdır.
Belirsizlik
kavramı, modern bilim ile günlük hayatta yerini almıştır. Belirsizlik bir ilke
olarak, kuantum bilimi 1900’de Alman fizikçi Max Planck tarafından keşfedildikten
27 yıl sonra, Alman fizikçi Karl Werner Heisenberg tarafından ortaya konulmuştur.
Buna
göre “küçük dünyalar” olarak tanımlanan atom altı âlemde bilememe durumu için
ifade edilen bir terim ile karşı karşıyayız. Bu durum “belirsizlik ilkesi” olarak
yerini alırken, ortaya koyduğu ise bir parçacığın momentum ve konumunun aynı
anda tam doğrulukla ölçülemez olmasıdır. Yani tek boyutta bir parçacığın
momentumu (kütlesi ile hızının çarpımı) ile bir noktaya göre yeri ölçülemez.
Bu
duruma şöyle açıklık getirmek gerekir: Bir metrenin en küçük birimi santimetre
içindeki milimetredir. Bir uzunluk ölçerken milimetrenin yarısı kadar ölçüm
hatası yapma lüksünüz vardır. Milimetrenin üçte biri, beşte biri gibi az ya da
çok hata yapma durumu bilimsel değildir ve karşılığı da yoktur.
Bir
ölçüm aletinin en küçük biriminin yarısı kadar hata, telâfi edilebilir bir
durumdur. Diğer bir ifadeyle “anlamlıdır”. Bunun altına inildikçe ölçememe
durumu karşımıza çıkmaktadır. Bir boyutta ilerlerken o boyutta doğru ölçüm
yapmak, atom altında şimdiki teknoloji ile ölçmek mümkün değildir.
Bu
durumu şöyle örneklendirmek daha olası duruyor: Otomobilin şehir merkezinden ne
kadar ilerlediğini ölçmek için gösterge panelindeki kilometre sıfırlanıp hızı
aynı anda görülebilir. Bu, makro (klasik) dünyada böyle ölçülebilir. Çünkü
mevcut teknoloji, makro dünyada bu şekilde hız ve konumu ölçme gücüne
erişmiştir. Ancak atom altı veya mikro dünyanın parçacıkları için bu kadar
şanslı değiliz.
Mikro
dünyanın elektron, proton, nötron, foton gibi parçacıkları tek doğrultuda
ilerlerken çekirdek veya çekim merkezi veya başlangıç noktasına göre ne hızda
ve ne kadar mesafede olduğunu insana gösterecek teknoloji şimdilik -en azından-
tek boyut için keşfedilmemiştir.
Küçük
dünyalardaki bu ölçememenin nedeni ise ölçülmek istenen maddenin boyutunun
ölçecek nesne ile aynı ölçülerde olmasıdır. Ölçme esnasında temas durumu olduğu
için ölçülecek nesnenin hız ve konumu değişecektir. Bu değişiklik doğru ölçmeye
engel olmaktadır. Ancak farklı bir doğrultuda iken diğer doğrultudaki hız ve
konum doğru ölçülebilir. Çünkü farklı doğrultuda artık ölçecek nesne, bir dış
gözlemci gibi işlem görür.
Dolayısıyla
atom altı dünyalardaki bu ölçememenin/bilememenin sosyal karşılığı tam olarak
bireyin davranışları ve liderlerin kişisel tercihleridir. Birey tek kişi
olduğundan, özünde belirsizlik içerir. Toplumu ilgilendiren bireylerin
belirlenmesindeki tercihlerde belirsizlik var ise, bu durum da kişilerin
üzerinde olumsuz etkiler bırakır.
Toplum,
olumsuzlukları ve belirsizlikleri sevmez. Çünkü toplumdaki yansıması olacak birey,
tercihleri, toplumun beklentilerini icraata dökecek kişidir. Belirsizlikse
toplumda güvensizlik oluşturur. Belirsizlik, topluma güvenilmediği hissini
peyda eder.
Bu
nedenle bireyin, karşı kişilerin bilmemesi için belirsiz tutumları makbul
olurken, toplumun önünde olacak kişilerin belirlenerek belirsizliğin
giderilmesi de o kadar makbuldür.