Toplum belirsizliği sevmez

Birey tek kişi olduğundan, özünde belirsizlik içerir. Toplumu ilgilendiren bireylerin belirlenmesindeki tercihlerde belirsizlik var ise, bu durum da kişilerin üzerinde olumsuz etkiler bırakır.

BİLİM, aklın gözüdür. İlim ise tuzu biberi... Göz kalbin aynası olurken, ruh da bu âlemi göz ile seyreder. Kalp akla doğru yolu gösterirken, akıl bazen kalbi dinlemeden benliği dinleyip müpheme rücû eder. Benlik, çoğu zaman nefse kulak verdiğinden miyop olup ileriyi göremez.

Gözün gördüğü mekân sınırlıdır. Öz ise aslı ve hakikati görmeye müptelâdır. Müphem olan her şey içerisinde şüphe barındırır. Şüpheli ve müphem olanlar bilimsel düzlemde “belirsizlik” kelimesiyle ifade edilir.

Belirsizlik, bir madde ve olayın özü olarak görülmemelidir. İnsanların tanımlayamadıkları ve aciz kaldıkları olaylar karşısındaki tutumları olarak görmek yanlış olmaz. Bir olay ve durum karşısında gerçeğin kastedilmesine engel olan ilgi ve karinelere ihtiyaç duyulması âdettendir.

Belirsizlik, toplum beklentileri için şüphe içerirken, birey için savunma sistemi hâline dönüşebilir. İnsan bilmediği şeyin düşmanı olduğundan, bir hâl ve durum karşısında kişi veya kişilerin tepkilerinin ölçülmesi açısından önemli bir mihenk taşıdır.

Belirsizlik kavramının bilimdeki karşılığına geçmeden önce, bilememe hâli olduğunu belirtmekte yarar var. Bir durum, olay ya da veri karşısında belirsiz olma hâli “belgisizlik” olarak düşünülebilir.  Bilememe hâli eşyanın tabiatına değil, insanın bilim/teknoloji ile anlama nüfuz derinliğine bağlıdır.

Belirsizlik kavramı, modern bilim ile günlük hayatta yerini almıştır. Belirsizlik bir ilke olarak, kuantum bilimi 1900’de Alman fizikçi Max Planck tarafından keşfedildikten 27 yıl sonra, Alman fizikçi Karl Werner Heisenberg tarafından ortaya konulmuştur.

Buna göre “küçük dünyalar” olarak tanımlanan atom altı âlemde bilememe durumu için ifade edilen bir terim ile karşı karşıyayız. Bu durum “belirsizlik ilkesi” olarak yerini alırken, ortaya koyduğu ise bir parçacığın momentum ve konumunun aynı anda tam doğrulukla ölçülemez olmasıdır. Yani tek boyutta bir parçacığın momentumu (kütlesi ile hızının çarpımı) ile bir noktaya göre yeri ölçülemez.

Bu duruma şöyle açıklık getirmek gerekir: Bir metrenin en küçük birimi santimetre içindeki milimetredir. Bir uzunluk ölçerken milimetrenin yarısı kadar ölçüm hatası yapma lüksünüz vardır. Milimetrenin üçte biri, beşte biri gibi az ya da çok hata yapma durumu bilimsel değildir ve karşılığı da yoktur.

Bir ölçüm aletinin en küçük biriminin yarısı kadar hata, telâfi edilebilir bir durumdur. Diğer bir ifadeyle “anlamlıdır”. Bunun altına inildikçe ölçememe durumu karşımıza çıkmaktadır. Bir boyutta ilerlerken o boyutta doğru ölçüm yapmak, atom altında şimdiki teknoloji ile ölçmek mümkün değildir.

Bu durumu şöyle örneklendirmek daha olası duruyor: Otomobilin şehir merkezinden ne kadar ilerlediğini ölçmek için gösterge panelindeki kilometre sıfırlanıp hızı aynı anda görülebilir. Bu, makro (klasik) dünyada böyle ölçülebilir. Çünkü mevcut teknoloji, makro dünyada bu şekilde hız ve konumu ölçme gücüne erişmiştir. Ancak atom altı veya mikro dünyanın parçacıkları için bu kadar şanslı değiliz.

Mikro dünyanın elektron, proton, nötron, foton gibi parçacıkları tek doğrultuda ilerlerken çekirdek veya çekim merkezi veya başlangıç noktasına göre ne hızda ve ne kadar mesafede olduğunu insana gösterecek teknoloji şimdilik -en azından- tek boyut için keşfedilmemiştir.    

Küçük dünyalardaki bu ölçememenin nedeni ise ölçülmek istenen maddenin boyutunun ölçecek nesne ile aynı ölçülerde olmasıdır. Ölçme esnasında temas durumu olduğu için ölçülecek nesnenin hız ve konumu değişecektir. Bu değişiklik doğru ölçmeye engel olmaktadır. Ancak farklı bir doğrultuda iken diğer doğrultudaki hız ve konum doğru ölçülebilir. Çünkü farklı doğrultuda artık ölçecek nesne, bir dış gözlemci gibi işlem görür.

Dolayısıyla atom altı dünyalardaki bu ölçememenin/bilememenin sosyal karşılığı tam olarak bireyin davranışları ve liderlerin kişisel tercihleridir. Birey tek kişi olduğundan, özünde belirsizlik içerir. Toplumu ilgilendiren bireylerin belirlenmesindeki tercihlerde belirsizlik var ise, bu durum da kişilerin üzerinde olumsuz etkiler bırakır.  

Toplum, olumsuzlukları ve belirsizlikleri sevmez. Çünkü toplumdaki yansıması olacak birey, tercihleri, toplumun beklentilerini icraata dökecek kişidir. Belirsizlikse toplumda güvensizlik oluşturur. Belirsizlik, topluma güvenilmediği hissini peyda eder.

Bu nedenle bireyin, karşı kişilerin bilmemesi için belirsiz tutumları makbul olurken, toplumun önünde olacak kişilerin belirlenerek belirsizliğin giderilmesi de o kadar makbuldür.