MAKALENİN başlığına “Toplumsal
Kalite Sorunu” da diyebilirdim. Zâten muradım da buydu/budur. Ancak eğitimde ve
yönetimde “Toplam Kalite Yönetimi” diye bir kavram olduğu için böyle bir başlık
koymayı daha uygun buldum.
Mal
ve kalite
Kalite;
niteliktir, keyfiyettir. Kemiyyet (rakamlar, sayılar) değil. Yani kalite
azlıkta, çoklukta değil, bilâkis özde, özellikte, cevherde ve ruhtadır.
Bir
malın kaliteli olup olmadığını anlamak için daha başlangıçtan o malın üretim
süreçlerinin tamamına bakmak lâzım. Sadece malın üretim süreçlerine değil,
malın ve malzemenin hammaddesine de bakmak lâzım.
Yetmez,
malı tasarlayan mühendisinden, üretime karar veren patronundan ve malı üreten
tüm sistemlere ve üretim sürecine müdâhil olan tüm emekçilere de bakmak lâzım.
Bir
malın kaliteli olabilmesi için kabûl edilmiş uluslararası standartlara uygun
olarak üretilmesi lâzım. Yetmez, bir fabrikadaki, bir örgütteki yönetim hiyerarşisinde
rol almış “number one’dan number sona” kadarki personelin görevlerini
bihakkın yapıp yapmadıklarına bakmak lâzım.
Yetmez,
üretilen malın üretim amaçlarına hizmet edip etmediğine bakmak lâzım.
Yetmez,
pazar durumuna ve müşteri memnuniyetine bakmak lâzım.
Yetmez,
feedback (dönüt) almak lâzım.
İşte
bir malın kaliteli olup olmadığı ve amaca hizmet edip etmediği, ancak bu
süreçlerden sonra anlaşılabilir!
İnsan
ve kalite
“İnsan”
denilen varlığın kaliteli olup olmadığını anlamak için ise doğumundan, hatta
ana karnına düştüğü andan itibaren (ana-babanın eğitim, kalite, asâlet ve
medenîlik durumu) ölümüne kadar geçen süreçte yaptıkları ve ettiklerine (fiil,
eylem, amel) bakmak lâzım.
Bir
malın müşteri odaklı memnuniyet ve güvenilirlik durumu ne kadar önemli ve
değerliyse, “insan” denilen varlığın da toplumsal yapı içerisindeki durumu
aynıdır.
Müslüman
Türk toplumu ve kalite
Bu
giriş ve girizgâhtan sonra herkese samimiyetle soralım ve herkesten samimiyetle
bir cevap isteyelim…
İslâm
dinine ve inancına, Türk örf ve âdetine sahip olduğunu iddia eden, içinde
yaşadığı toplumun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu değerlendiren ve
mensûbiyet şuuru ile bu topluma ait olmaktan gurur duyduğunu ifâde eden herkes
cevap versin bakalım:
Can
emniyeti, mal emniyeti, ırz emniyeti, namus emniyeti, ahlâk emniyeti, adâlet
emniyeti, hak emniyeti, hukuk emniyeti, şahitlik emniyeti, düşünce emniyeti,
düşündüğünü ifâde etme emniyeti, siyâsî görüşleri hiçbir kişi ve kurumun
baskısını hissetmeden paylaşma emniyeti, dînî açıdan inandığı ve inanmadığı
görüşleri söyleme emniyeti, söz emniyeti, verdiği sözü yerine getirme emniyeti,
doğruları söyleme emniyeti, çek emniyeti, senet emniyeti, borç emniyeti, alacak
emniyeti, miras emniyeti, komşuluk emniyeti, akrabalık emniyeti, aile emniyeti,
karı emniyeti, koca emniyeti, kadın emniyeti, erkek emniyeti, kız emniyeti,
oğul emniyeti, trafik emniyeti, sokak emniyeti, sokaklarda gezerken köpek
emniyeti gibi toplumsal konularda içinde yaşadığınız bu Müslüman Türk
toplumunun fertlerine yüzde yüz güveniyor musunuz? Bıraktım yüzde yüz güvenmeyi
-oranı siz belirleyin-, yüzde kaç güveniyorsunuz?
Eğer
hiç güvenmiyorsanız veya çok düşük oranda güveniyorsanız, o zaman bu topluma
gerçek mânâda “Müslüman Türk toplumu” denilebilir mi?
O
zaman bu topluma kaliteli ve medenî bir toplum denilebilir mi?
O
zaman bu toplumda “toplam kalite” açısından bir sorun var mıdır, yok mudur?
Artık
varın, siz karar verin!
Kalite
kontrolü
Mâdem
biz Müslüman Türk toplumu olduğumuzu iddia ediyoruz, o hâlde “Müddeinin
iddiasını ispatlaması gerekir” düsturunca bunu ispatlamamız gerekir.
Peki,
bunu nasıl ispatlayacağız? Sağlamasını nasıl yapacağız? Başka bir ifâdeyle, bu
tutum ve davranışlarımızın kalite kontrolünü neye göre yapacağız?
Bu
durumda elimizde iki temel parametre var:
Birincisi,
Müslüman olmak…
İkincisi,
Türk olmak…
Kendisini
Müslüman ve Türk olarak hissetmeyenler müstesna; burada toplumun kahir
ekseriyeti Müslüman ve Türk olduğu için böyle alınmıştır. Diğerleri de
inandıkları değerler ve insâniyet nokta-i nazarından kendilerini sorgulayıp
değerlendirsinler.
Peki,
Müslüman olmanın değerini kim ölçecek? Tabiî ki Allah! Peki, Allah neyle
ölçecek? Vahyettiği kitap olan Kur’ân’la... O zaman, “Ben Müslümanım”
diyen her fert, tutum ve davranışlarını Kur’ân terazisinde bir tartsın bakalım,
kaç gram gelecek?
Yine
aynı şekilde, “Ben Türküm” diyen her fert, tutum ve davranışlarını Türk
töre, örf, âdet ve geleneklerine göre tartsın bakalım, kaç gram gelecek?
Şimdi
toplayın bakalım, yekûnda kaç gram geliyorsunuz?
Nasıl,
hakikat biraz acıtır ve yakar, değil mi?
Demek
ki sadece söylem ve sloganlarla Müslüman ve Türk olunmuyormuş, değil mi?
Bütün
bunlardan sonra, şimdi bir kara verin bakalım: Toplumsal olarak bizde bir
kalite sorunu var mıymış, yok muymuş?
Vereceğiniz
kararı vicdanlarınıza havâle ediyorum, vesselâm…