Toplam kalite sorunu

Mâdem biz Müslüman Türk toplumu olduğumuzu iddia ediyoruz, o hâlde “Müddeinin iddiasını ispatlaması gerekir” düsturunca bunu ispatlamamız gerekir. Peki, bunu nasıl ispatlayacağız? Sağlamasını nasıl yapacağız? Başka bir ifâdeyle, bu tutum ve davranışlarımızın kalite kontrolünü neye göre yapacağız?

MAKALENİN başlığına “Toplumsal Kalite Sorunu” da diyebilirdim. Zâten muradım da buydu/budur. Ancak eğitimde ve yönetimde “Toplam Kalite Yönetimi” diye bir kavram olduğu için böyle bir başlık koymayı daha uygun buldum.

Mal ve kalite

Kalite; niteliktir, keyfiyettir. Kemiyyet (rakamlar, sayılar) değil. Yani kalite azlıkta, çoklukta değil, bilâkis özde, özellikte, cevherde ve ruhtadır.

Bir malın kaliteli olup olmadığını anlamak için daha başlangıçtan o malın üretim süreçlerinin tamamına bakmak lâzım. Sadece malın üretim süreçlerine değil, malın ve malzemenin hammaddesine de bakmak lâzım.

Yetmez, malı tasarlayan mühendisinden, üretime karar veren patronundan ve malı üreten tüm sistemlere ve üretim sürecine müdâhil olan tüm emekçilere de bakmak lâzım.

Bir malın kaliteli olabilmesi için kabûl edilmiş uluslararası standartlara uygun olarak üretilmesi lâzım. Yetmez, bir fabrikadaki, bir örgütteki yönetim hiyerarşisinde rol almış “number one’dan number sona” kadarki personelin görevlerini bihakkın yapıp yapmadıklarına bakmak lâzım.

Yetmez, üretilen malın üretim amaçlarına hizmet edip etmediğine bakmak lâzım.

Yetmez, pazar durumuna ve müşteri memnuniyetine bakmak lâzım.

Yetmez, feedback (dönüt) almak lâzım.

İşte bir malın kaliteli olup olmadığı ve amaca hizmet edip etmediği, ancak bu süreçlerden sonra anlaşılabilir!

İnsan ve kalite

“İnsan” denilen varlığın kaliteli olup olmadığını anlamak için ise doğumundan, hatta ana karnına düştüğü andan itibaren (ana-babanın eğitim, kalite, asâlet ve medenîlik durumu) ölümüne kadar geçen süreçte yaptıkları ve ettiklerine (fiil, eylem, amel) bakmak lâzım.

Bir malın müşteri odaklı memnuniyet ve güvenilirlik durumu ne kadar önemli ve değerliyse, “insan” denilen varlığın da toplumsal yapı içerisindeki durumu aynıdır.

Müslüman Türk toplumu ve kalite

Bu giriş ve girizgâhtan sonra herkese samimiyetle soralım ve herkesten samimiyetle bir cevap isteyelim…

İslâm dinine ve inancına, Türk örf ve âdetine sahip olduğunu iddia eden, içinde yaşadığı toplumun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu değerlendiren ve mensûbiyet şuuru ile bu topluma ait olmaktan gurur duyduğunu ifâde eden herkes cevap versin bakalım:

Can emniyeti, mal emniyeti, ırz emniyeti, namus emniyeti, ahlâk emniyeti, adâlet emniyeti, hak emniyeti, hukuk emniyeti, şahitlik emniyeti, düşünce emniyeti, düşündüğünü ifâde etme emniyeti, siyâsî görüşleri hiçbir kişi ve kurumun baskısını hissetmeden paylaşma emniyeti, dînî açıdan inandığı ve inanmadığı görüşleri söyleme emniyeti, söz emniyeti, verdiği sözü yerine getirme emniyeti, doğruları söyleme emniyeti, çek emniyeti, senet emniyeti, borç emniyeti, alacak emniyeti, miras emniyeti, komşuluk emniyeti, akrabalık emniyeti, aile emniyeti, karı emniyeti, koca emniyeti, kadın emniyeti, erkek emniyeti, kız emniyeti, oğul emniyeti, trafik emniyeti, sokak emniyeti, sokaklarda gezerken köpek emniyeti gibi toplumsal konularda içinde yaşadığınız bu Müslüman Türk toplumunun fertlerine yüzde yüz güveniyor musunuz? Bıraktım yüzde yüz güvenmeyi -oranı siz belirleyin-, yüzde kaç güveniyorsunuz?

Eğer hiç güvenmiyorsanız veya çok düşük oranda güveniyorsanız, o zaman bu topluma gerçek mânâda “Müslüman Türk toplumu” denilebilir mi?

O zaman bu topluma kaliteli ve medenî bir toplum denilebilir mi?

O zaman bu toplumda “toplam kalite” açısından bir sorun var mıdır, yok mudur?

Artık varın, siz karar verin!

Kalite kontrolü

Mâdem biz Müslüman Türk toplumu olduğumuzu iddia ediyoruz, o hâlde “Müddeinin iddiasını ispatlaması gerekir” düsturunca bunu ispatlamamız gerekir.

Peki, bunu nasıl ispatlayacağız? Sağlamasını nasıl yapacağız? Başka bir ifâdeyle, bu tutum ve davranışlarımızın kalite kontrolünü neye göre yapacağız?

Bu durumda elimizde iki temel parametre var:

Birincisi, Müslüman olmak…

İkincisi, Türk olmak…

Kendisini Müslüman ve Türk olarak hissetmeyenler müstesna; burada toplumun kahir ekseriyeti Müslüman ve Türk olduğu için böyle alınmıştır. Diğerleri de inandıkları değerler ve insâniyet nokta-i nazarından kendilerini sorgulayıp değerlendirsinler.

Peki, Müslüman olmanın değerini kim ölçecek? Tabiî ki Allah! Peki, Allah neyle ölçecek? Vahyettiği kitap olan Kur’ân’la... O zaman, “Ben Müslümanım” diyen her fert, tutum ve davranışlarını Kur’ân terazisinde bir tartsın bakalım, kaç gram gelecek?

Yine aynı şekilde, “Ben Türküm” diyen her fert, tutum ve davranışlarını Türk töre, örf, âdet ve geleneklerine göre tartsın bakalım, kaç gram gelecek?

Şimdi toplayın bakalım, yekûnda kaç gram geliyorsunuz?

Nasıl, hakikat biraz acıtır ve yakar, değil mi?

Demek ki sadece söylem ve sloganlarla Müslüman ve Türk olunmuyormuş, değil mi?

Bütün bunlardan sonra, şimdi bir kara verin bakalım: Toplumsal olarak bizde bir kalite sorunu var mıymış, yok muymuş?

Vereceğiniz kararı vicdanlarınıza havâle ediyorum, vesselâm…