
DEVLET Bahçeli ve arkadaşlarının, “Topal Osman’ın hukukî
itibarının iade edilmesi” için TBMM’ye teklif vermesiyle Topal Osman Ağa
yeniden haber konusu olmuştur.
Bahçeli onun, “Türklüğün
bıçkın ve korkusuz aslan parçası” olduğunu belirtmiştir. Düğün değil,
bayram değil iken Devlet Bahçeli ve arkadaşları niçin böyle bir teklifte
bulunmuştur?
Topal Osman, Oğuz Çepnilerden bir ailenin mensubu
olarak 1883’te, Giresun’da doğmuştur. 1923’te öldürüldüğünde kırk yaşındadır. O
kırk yıllık kısa ömrüne birçok iş sığdırmıştır. İlk önemli işi, 1912’de gönüllü
olarak Balkan Harbi’ne katılmasıdır. Orada ayağından sakatlanmış, “Topal Osman”
olarak kalmıştır. Ancak topallık onda mücadele isteğini azaltmamış, aksine
arttırmıştır. Kendini savaşa adamıştır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın en gözü karalarındandır.
Cesur ve hırslıdır. Hasan İzzettin Dinamo’nun görüşüne göre “mangal yürekli”
biridir. Karadeniz’de Ermeni tehcirine öncülük edenlerdendir.
Birinci Dünya Savaşı’na da gönüllü olarak katılmıştır.
1918’de Batum’a ilk defa Topal Osman öncülüğündeki gönüllü birlik ulaşmıştır.
Mondros Mütarekesi’ne ilk defa o isyan etmiştir. Mütarekeden sonra İtilaf
Devletlerinin yardımı ile Karadeniz’de ortaya çıkan Pontus saldırılarına karşı
Rize-İnebolu arasında silahlı direnişi başlatmıştır. Pontusçular için
Karadeniz’i dar etmiştir. İşgalci İngilizlerin isteği ile Damat Ferit Paşa,
Samsun ve çevresindeki asayiş olaylarını araştırıp engellemesi için Kemal
Paşa’yı göndermiştir ki Samsun ve çevresinde o dönemde Türk tarafının öncü ismi
Topal Osman’dır.
Mayıs 1919’da, İstanbul’da Kürt Nemrut Mustafa Paşa
başkanlığındaki Örfî İdare Mahkemesi (Sıkıyönetim Mahkemesi) tarafından idama
mahkûm edilmiştir Topal Osman.
Ekim 1920’de, Karadeniz’de Pontus Sivas ve çevresinde başlayan
Koçgiri İsyanı’na karşı Amasya merkezli “Merkez Ordusu” kurulmuştur. Bu ordu
ile birlikte Topal Osman ve “Giresun Alayı” da isyan bölgesine gönderilmiştir.
Aynı dönemde Batı Cephesinde “Kuvay-ı Milliye” gruplarının tasfiye edilmesi
“düzenli orduya geçiş” diye takdim edilirken, Koçgiri İsyanı’nın yaşandığı
bölgede Topal Osman idaresindeki Giresun Alayının yaptıklarında ve yetkilerinde
bir sınır olmadığı hakkında TBMM’de yapılan oturumda Topal Osman ile Merkez
Ordusu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa ağır eleştirilere uğramıştır. Bunun için
komisyonlar kurulmuş ve toplanmış, ancak hiçbir sonuç çıkmamıştır.
Topal Osman, Koçgiri’den sonra Ankara’ya taşınmış,
Çankaya Sarayı’nı korumakla görevlendirilmiştir. Giresun Alayı ile Sakarya
Savaşı’na ve Büyük Taarruz’a katılmıştır. Savaştan sonra Çankaya Saray Muhafızlığına
devam etmiştir. Başkomutanlık Kanunu’nda yer alan olağanüstü yetkilere muhalif
milletvekilleri itiraz edince, Topal Osman, dinleyici locasından mavzerini
gösterip muhalefeti engellemeye çalışmıştır (Teoman Alpaslan: 601). Böylece
Topal Osman’ın, Çankaya Sarayı Muhafızlığının çok ötesinde özel görevlere sahip
olduğu görülmüştür.
Çankaya Sarayı’nın o sırada düzenli askerlerden oluşan
İsmail Hakkı (Tekçe) komutasında bir muhafız kıtası varken bir de Topal Osman
Ağa idaresinde sayısı belirsiz Giresun (Gönüllü) Alayı vardır.
Meclis Ankara’ya taşındıktan sonra, Trabzon
Milletvekili Ali Şükrü Bey, ikinci grup içinde “ateşlenmiş bir dinamit” misali
Kemal Paşa’nın muhalifiydi (Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal Barış, İstanbul 1971,
s.32). Hemşehrilik yakınlığına rağmen Ali Şükrü Bey, Topal Osman için hedef
olmuştu.
Bilgi, bilinç ve mantıkla beslenmeyen vatanseverlik,
kahramanlık, gazilik ve gözü karalığın yol açtığı önemli siyâsî katliamlardan
biri, Ali Şükrü Bey’in taammüden infaz edilmesi olmuştur. Bilgi ve bilinçle
kuşatılmayan bir kahramanlığın kullanışlılığa ne kadar elverişli olduğu, nasıl
büyük facialara yol açtığı, bu olay ile bir kere daha görülmüştür.
İşgalcilere ve azgın Rum çetelerine karşı işleyen bir
silahın muhaliflere karşı kullanılmasının acımasız ve kanlı bir örneğidir bu
olay…
27 Mart 1923’te Ali Şükrü Bey, Ankara’da çoğunlukla
gazetecilerin oturduğu Karaoğlan’daki Merkez Kıraathanesi’nden alınarak (Enver
Behnan Şapolyo: 203) Topal Osman’ın evine getirilmiş ve burada boğulmuş,
Çankaya Sarayı’nın bahçesinin yakınındaki Topal Osman’ın evinin bahçesine
gömülmüştür.
Ali Şükrü Bey, emekli deniz subayı, iyi derecede
İngilizce bilen, dış basını takip eden, Ankara’da bir matbaa kurup orada “Tan”
adıyla gazete çıkaran, Kemal Paşa’nın yapıp ettiklerine usulen değil esastan
karşı çıkan, muhalefetin “ateşlenmiş dinamiti” ve İslâmcı görüşlere sahip biridir.
Ali Şükrü Bey’in Ankara’da matbaa kurup Tan gazetesini çıkarmaya başlaması
üzerine Kemal Paşa, yaveri Cevat Abbas’a bu matbaaya nasıl müdahale
edilmediğini sorup lâzım gelenin yapılmasını istemiştir (Uğur Mumcu: 78). Ali
Şükrü’yü yaverlerine doğrudan hedef gösterdiğine Karabekir Paşa şahitlik
etmiştir. Onun katledilmesi asla bir adî vaka değildir.
Zaten Topal Osman ile Ali Şükrü Bey arasında doğrudan
bir anlaşmazlık, bir düşmanlık yoktur. Topal Osman, Kemal Paşa’ya karşı olan
muhalefeti doğrudan “Türkiye’ye karşı bir kötülük” olarak gören, olup biteni
anlamaktan aciz, cahil biridir. Bu kötülüğün başı olarak görülen kişi Ali
Şükrü Bey’dir. Onun ortadan kaldırılması hem bir kötülüğün yok edilmesi, hem de
Kemal Paşa’nın baş ağrılarından birinin giderilmesidir. Ali Şükrü Bey’in
katledilmesi, İslâmcı muhalefete yapılan en ağır infazdır ve tek partili düzene
kanlı geçişin başlangıcıdır. O muhalefet bir daha uzun süre belini
düzeltememiştir. İslâmcı muhalefet tek parti düzeninde önemli ölçüde değişerek
yoluna devam etmiştir.
***
Ali Şükrü Bey’in kaçırılıp infaz edilmesinden sonra,
29 Mart 1923 günü Meclis kürsüsünden ilk sözü alan Hüseyin Avni (Ulaş) Bey
oldukça ateşli bir konuşma yapmış ve Ali Şükrü Bey’in siyâsî bir saldırıya
maruz kalmış olabileceği ihtimâli üzerinde durmuştur:
“Ey Kâbe-i millet, sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı,
sana da mı taarruz? Bu hâkimiyet mukaddestir, milletin namusudur, vekilleri
milletin ağzıdır, kalemidir. Bu namusa tecavüz eden eller kırılsın! Ali
Şükrü’ye tecavüz eden, milletin namusuna tecavüz etmiştir. Bu namussuzlar
yaşamamalı, kahrolmalı!
Ali Şükrü Bey’in basit bir kaza veya herhangi bir
tecavüze maruz kalmış olmasını isterdim. Ya Allah göstermesin, siyâsî bir
taarruza uğramış ise? Demek ki bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı
yaşamayacaktır, ölecektir.
Efendiler! Vekil-i mesullerimiz buraya çıkmalı, ‘Biz
namuslu adamlarız. Biz bu cinayeti ortaya çıkaracağız. Müsebbibi herhangi şahıs
olursa olsun onları kahredeceğiz, kanunun kudreti önünde diz çöktürecek,
geberteceğiz’ demelidirler. Bunu söylemezlerse namussuzdurlar efendiler!” (TBMM
Zabıt Ceridesi)
Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, yakın arkadaşı Ali Şükrü
Bey’in kaybedilmesinin ardından oldukça duygusal bu konuşması ile İslâmî
sınırları zorlamıştır. Çünkü Meclis’i Kâbe’ye benzetmiş, milletin
mukaddesatından saymış ve millet egemenliğini mukaddes ve milletin namusu
olarak görmüştür. TBMM’nin 15 Temmuz gecesinde bombalanmasından dolayı “Gazi
Meclis” sayılmasına karşılık, daha 1923’te dönemin iktidarına siyâsî muhalif
olan bir üyesinin boğularak infaz edilmesi ibretliktir. TBMM için bir gazilik
nedeni aranacaksa, bunun 15 Temmuz saldırısından çok önce, 1923’te aranması
icap ettiği görülmektedir. Benzeri bir olay padişahlık döneminde, işgal
altındaki İstanbul’da bile yaşanmamıştır.
İsmail Hakkı (Tekçe) komutasındaki Çankaya Sarayı
Muhafız Alayına teslim olmayan Topal Osman Ağa yaralı olarak ele geçirilmiş,
daha sonra ölmüş ve kafası kesilerek gömülmüştür. Topal Osman Ağa’nın
öldürülmesi muhalifleri tatmin etmemiş, Sinop Milletvekili Hakkı Hami Bey ve
arkadaşlarının önerisi ile cesedi ibret-i âlem için, mezarından çıkartılıp
Meclis kapısında, kafası kesik olduğu için ayaklarından asılarak teşhirine
karar verilmiştir. Oylamaya katılmayanlara karşı “cinayet ortağı” denileceği
belirtilerek baskı yapılmış ve karar oy birliği ile çıkmıştır (TBMM, GCZ,
28/308).
Fakat bu oturum Birinci Meclis’in yaptığı son toplantı
olmuş, Ali Şükrü Bey’in ailesine maddî yardım yapılmasına ilişkin kanun
Meclis’ten çıkmamıştır.
***
Ali Şükrü Bey’in cenazesi İnebolu üzerinden Trabzon’a
gönderilmiştir. Nebizâde Hamdi söylemektedir ki, “Bütün Trabzon rıhtıma
dökülmüştü. Vapurla rıhtım arasında yüzlerce sandal… Doğrusu ben de dehşete
kapıldım… Sonra cenazeyi Belediye Meydanı’na naklettik. Meydanda Trabzon
İttihat ve Terakki Başkanı Hacı Ahmet Barutçu’nun oğlu Faik Ahmet Barutçu,
çektiği nutukta sık sık ‘Çankaya katilleri’ diye bar bar bağırıyordu. Bununla
Topal Osman’ın Ali Şükrü’yü öldürüşünün Çankaya’nın emriyle olduğunu
kastediyordu” (Hamdi Ülkümen: 38).
Özellikle Hamit Bey’in 4 Nisan 1923 tarihli ve İstikbâl’de
yayınlanan bir başyazısı, Mustafa Kemal Paşa’yı hedef alan ağır sözlerle
doluydu: “Açılan ağızları kapatmak tarikiyle istihsali garaza yeltenen Osman’ın
(Topal Osman Ağa) kirli ellerine arz-ı iftikâr eden bîçareler bilsinler ki,
millet, istiklâl-i haricisi kadar hürriyet-i dahiliyesine de âşıktır. İcab
ederse bu uğurda daha birçok Ali Şükrüler feda ederek karşısına dikilecek, her
hırsı kıracak, her duzahı (cehennemi) yırtacak ve nihayet Kemal’in (Namık
Kemal) ruhunu şâd edecektir: ‘Ne mümkün zulm ile bidâd ile imha-yı hürriyet;/
Çalış, idraki kaldır muktedirsen ademiyetten…’” (İstikbâl Gazetesi, 4 Nisan
1923: 882)
9 Nisan 1923 tarihli İstikbâl’de de, doğrudan
söylenmese de dolaylı olarak Mustafa Kemal Paşa, cinayetin işlettiricisi olarak
suçlanmıştır: “Esasen şehid-i mazlum ile katil Osman arasında bir nispet
yoktur. Topal Osman, her ne kadar Meclis-i Mebusan Muhafız Bölüğü Kumandanlığına
getirilmiş bulunsa da nihayet bir uşaktır ve onda daima bir uşak ruhu
yaşamıştır. Hatta bu mevkie kadar yine bir uşak gibi getirilmiştir. İşbu hâlde
iken bunun efendisi kimdir?”
Ali Şükrü Bey’in cenazesi için Trabzon’daki İskender
Paşa Camiî’nde yapılan törende İstikbâl gazetesinin sahibi Faik Ahmet Barutçu,
“Aziz şehit! Seni katleden Çankaya’da oturuyor, intikamını alacağız” diyor.
(İstikbâl gazetesinin Millî Kütüphane’deki koleksiyonunda cenaze törenini
haberleştiren sayı yoktur.)
***
Topal Osman, Millî Mücadele’nin kahramanlarından
biridir ama saf, cahil ve acımasızdır. Bu özellikleri onun kullanışlılığını
arttırmıştır. Gözü karalığı her işi yapmasını mümkün hâle getirmiştir. Ancak
kafasının kesilerek ortadan kaldırılmasına engel olamamıştır. Topal Osman,
kafası kesilerek susturulmuştur. Kemal Paşa, Topal Osman’ı bu olaydan sonra
asla korumamıştır. 1925’te Giresun Kalesi’nde şatafatlı bir mezar yapılmasını
temin etmesi ve heykelini diktirmesi, Ali Şükrü Bey’in akıbetinden duyduğu
memnuniyetin sonucu olmalıdır. Çünkü muhalefet sindirilmiş ve 3 Nisan 1923’te
erken seçim kararı alınmış, muhaliflerin seçimlere katılması bütünüyle
engellenmiş, böylece tamamı tasfiye edilmiştir.
Ali Şükrü Bey’i (Teoman Alpaslan’ın iddia ettiği gibi)
Topal Osman değil de İsmail Hakkı (Tekçe) infaz etmiş olsa bile, Topal Osman en
azından suç ortağıdır. Topal Osman için şatafatlı mezar ve anıt yaptırılmasına
karşılık, benzeri bir işlem Ali Şükrü Bey için yapılmamıştır.
Topal Osman Ağa’nın hukukî itibarının iade edilmesi,
Ali Şükrü Bey’in yeniden infaz edilmesi demek olmaz mı?
Üniversite sınavlarında yanlışların doğruları
götürmesi örneğinde olduğu gibi, Ali Şükrü Bey cinayeti, Topal Osman’ın yaptığı
bütün iyi işleri ortadan kaldırmayabilir. Ancak Ali Şükrü Bey Olayı, milletin
maşeri vicdanında o kadar önemlidir ki “Topal Osman Ağa” denilince herkesin
aklına Ali Şükrü Bey’in katledilmesi gelmektedir. Topal Osman’a veya İsmail
Hakkı’ya bu işi yaptıran nedenlerin/kişilerin araştırılarak ortaya konulması,
yüz yıldan beri herkesin bildiği bir sırrı açıklığa kavuşturabilir.
Rıza Nur’un (s.163) iddia ettiği gibi, Topal Osman’ın
Köroğlu’na benzer bir tarafı yoktur. Köroğlu zalim bir idareye karşı fakirleri
korumak için mücadele etmişken, Topal Osman Ağa ise yine zalim bir idareye
karşı mücadele eden Ali Şükrü Bey’i katletmiştir.
Topal Osman Ağa hakkındaki bu teklif, 5816 sayılı yasa
nedeniyle yeterince tartışılamayacaktır. Yine bu konu ile birlikte başlayacak
tartışmaların varacağı sonuç, Bahçeli için üzücü olabilir.
Kaynakça
Ali Fuat Cebesoy,
Siyasi Hatırat, İstanbul 1957.
Enver Behnan
Şapolyo, Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönüyle basın, Ankara 1969.
Faik Ahmet
Barutçu, Siyasi Hatıralar, İstanbul 2001.
Hamdi Ülkümen,
Hümanist Atatürk, İstanbul 1994.
Hasan İzzettin
Dinamo, Kutsal Barış, İstanbul 1971.
Kadir Mısıroğlu,
Trabzon Mebusu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey, İstanbul 2012.
Rıza Nur, Hayat ve
Hatıratım,C.3, İstanbul 1992.
Teoman Alpaslan,
Topal Osman Ağa, İstanbul 2007.
Uğur Mumcu, Kazım
Karabekir Anlatıyor, İstanbul 2019.