Ticaret piyasamızdaki İsrailliler

Lütfen Hükümetimiz anti-tröst bir yasa ile bu üç harfli piyasayı manipüle eden firmaların her birini en az 48’e bölsün. “Neden 48?” derseniz… Ben 48 dedim ama siz “148” deyin, sorun yok. Binlerce şubesi olan bir firmanın önünde nasıl durulur, o firma ile nasıl rekabet edilir, bir türlü aklım almıyor!

“TİCARET piyasasındaki İsrailliler” demekle ne demek istiyoruz?

Öncelikle hakaret kastımızın olmadığını açık seçik söylemiş olalım. Derdimiz, bir konuyu dikkat çekecek bir şekilde sunabilmek ve dikkatleri o konunun üzerine yoğunlaştırarak bir zihniyeti ortaya koyabilmek.

Bu konuyu yazmayı aslında aylardır düşünüyordum. “Ne zaman?” mı derseniz? En son seçimden aylar önce semt pazarlarında başlayan ve daha sonra tüm ürünlerde fahiş bir şekilde fiyat artırımlarına gidilen, neredeyse tüm ürünler üzerinde oynanan bir oyun, tüm ülkeyi esir almış ve tüm ülkeyi, tüm ürünleri sarmıştı. 

“Yerli İsrailliler” uzun yıllardır zaten vardı. Ancak bizim dikkatimiz onların ve ekonomiye verdikleri zararların üzerine hiç bu kadar odaklanmamıştı. Bu fiyatlar artmadan önce bir yazımda, “Bazı muhalefet milletvekilleri bazı illerde sebze-meyve hallerini dolaşıyor, neden acaba? Ucuz fiyata sebze-meyve mi almaya gidiyorlar?” diye dikkat çekmeye çalışmıştım. Ve bu bilgiyi muhalefet partilerinin içindeki dostlarımdan aldığımı da yazmıştım.

Ancak anlaşılıyor ki, sesimi yeterince duyuramamış veya duyurmam gerekenlere ulaştıramamışım. Semt pazarlarından başlayan bu ateş hepinizin şahit olduğu üzere tüm Türkiye’yi sardı. Umarım şimdi sesim duyulur.

Benim buna çare olarak bir önerim de olacak tabiî. Ticaret Bakanlığı, bakalım bu teklife ne diyecek, çok merak ediyorum: “Açık ticaret platformu”…

Önce bu isimle web sitesi kurulacak. Bu platformun yapacağı iş şu: Büyük marketler yani şu “üç harfliler” herkese açık olan günlük fiyatlarını bu site üzerinden her gün yayınlar ve böylece, bu yayın sitede durduğu müddetçe tüketici her bir ürünün fiyatı hakkında tüm marketlerin fiyatlarını karşılaştırma imkânı bulur. Vatandaş alışveriş yapmaya çıkmadan, site üzerinden, alacağı ürünlerin fiyatlarını en az 4-5 marketten karşılaştırırsa, hangi ürünü hangi marketten alacağını ve o ürünün o gün kaç lira olduğunu çok rahatlıkla görür ve (tabirimi mazur görün) ütülmekten kurtulur.

Bu uygulama sürekli her ilden güvenilir insanlar tarafından, sabahleyin marketler açıldığında güncellenmeli ve herkes alışverişe telefonundaki bu uygulama ile çıkmalı.

Bu uygulama öncelikle her ildeki elemanlar tarafından telefonlarındaki barkod okuyucular vasıtasıyla güncellenebilir. Bir marketin herhangi bir şubesinin fiyatları, market çalışanı tarafından mesai açılışında doğrudan sisteme aktarılır. Telefonuna uygulama yüklü vatandaş, fiyat güncellemesi yapıldıktan hemen sonra güvenle alışveriş yapmaya çıkabilir.  

Bir de her ürün güncellenmek zorunda değil. Sadece değişken ürünler sürekli sisteme aktarılabilir. Ancak aktarılan bilgiler, piyasayı oluşturabilecek ürünlere dair olmalı.

Kanunlarımızda bu topluma açıklanmış veya her gün açıklanan, hiçbir gizli tarafı olmayan bu bilgilerin bir site üzerinden tüm ülkeye yayınlanmasında umuyorum ki bir kısıtlama yoktur.

Birincisi, samimî tüm esnaf buna can-ı gönülden destek verecektir. İkincisi, üç harfli marketlerin fiyatları sitede günlük yayınlanınca, üç harfli olmayan diğer tüm marketlerin de fiyatları tüketiciler tarafından mukayese yolu ile kontrol edilebilir. Çünkü uygulamada fiyatlar mevcut olunca, hangi markete girerseniz girin, fiyat kontrolü sadece saniyeler alır.

Eğer buna bir mâni varsa kanunlarımızı da düzenlemek mümkün olmalıdır. Bundan sorumlu bizzat Meclis çoğunluğuna da hâkim olan Hükümet partisidir.

Bir diğer teklifimse şu: Lütfen Hükümetimiz anti-tröst bir yasa ile bu üç harfli piyasayı manipüle eden firmaların her birini en az 48’e bölsün. “Neden 48?” derseniz… Ben 48 dedim ama siz “148” deyin, sorun yok. Binlerce şubesi olan bir firmanın önünde nasıl durulur, o firma ile nasıl rekabet edilir, bir türlü aklım almıyor!

Bir firmanın bana göre en fazla 200-300’ten fazla şubesi hiçbir zaman olmamalı. Kaldı ki, bu bile çok fazla.

*

Bugünkü durumda bu üç harfli marketler ve benzeri diğer firmalar nakit para gücü ellerinde olduğu için hem malı alırken mal aldıkları irili ufaklı firmaları, hem de satarken tüketici olarak hepimizi çoğu zaman mağdur ediyorlar.

Şimdi neler olduğuna bazı örnekler üzerinden bakalım...

Ben Ankara’da yaşıyorum. On gün önce bir dostuma uğradığımda çok öfkeli olduğunu gördüm. Başından geçen bir olayı bana anlattı.

Ankara’nın bir semtindeki bir yapı marketten bir kutu araç rötuş boyası sormuş, fiyatı 250 TL. Dostumuz kızmış, almamış. Başka bir semtte, aynı boyayı sıradan bir hırdavatçıya sormuş, fiyat 40 TL. Hemen almış ve yüksek fiyat söyleyen markete gelip durumu söylemiş. Firma yetkilisi pişkin pişkin “Bizde böyle, yapacağımız bir şey yok” demiş. (Bilgiler bende mahfuz.)

Düşünelim bir kere; ürünü kırk liraya satan firma da kâr ediyor, 250 TL’ye satan firma da.

*

Bir ara kendi evim için fayans alacaktım. Ürünün üzerinde ismi yazılı. Bir sokaktaki firmada 350 TL, başka bir sokaktaki başka bir firmada 175 TL. Bu konudaki değerlendirmeyi lütfen siz yapın. Tabiî ki kalite farkından fiyat farkı da oluşacak, bu çok ayrı bir şey. Ancak aynı ürün, aynı marka ama afakî farkta fiyatlar…

Nihaî tüketicinin bu durumdan bir şekilde haberi olmalı. Eğer yine yüksek fiyatla satan firmadan ürün almak isteyen olursa, alsın, buna bir mâni yok. Farklı fiyatta olur, ancak aradaki fahiş fark olmaz. Olmamalı.

*

Bir diğer örnek şöyle: Bir dostum, üç harfli marketten bir ürünü 24,50 TL’ye görür ve satın alır. Akşam eşi, “Fiyat uygun, bize de lâzım; yarın bundan iki tane daha al” der. Dostumuz sabah markete tekrar gider ve yeni fiyatı görür: 44,50 TL. İki katı fiyat nedeniyle ürünü almadan çıkar kızarak. Şimdi bu market önceki fiyattan da kazanıyordur, sonraki fiyattan da. Bir günde yüzde 100 enflasyon mu oldu bu ülkede ki bizim haberimiz yok?

*

İşte bu nedenlerle bahsettiğimiz uygulamanın tüm alanlara ve tüm ülkeye yayılması gerektiğine can-ı gönülden inanıyorum.

*

Üç harfli marketlerin ardından ikinci girilmesi gereken alansa elbette inşaat malzemesi satan firmalar, hırdavatçılar ve yapı marketleri. Çünkü inşaat malzemesi fiyatları her alanı ve her sektörü çok hızlı bir şekilde etkiliyor.

Tabiî bir diğer konu ise akaryakıt fiyatları. Şahsen uzun bir süredir takip ediyorum, şöyle bir kanaate ulaştım: Ne kadar doğru, ne kadar yanlış, bilemem, Ticaret Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı veya EPDK, yetki kimdeyse, fiyatlar artacağı zaman, aniden, hiç kimsenin haberi olmadan derhâl artıyor. Ancak indirim olacağı basına yansısa da ancak üç, beş veya on gün sonra pompa fiyatlarına yansıyor. Bu fiyatlandırmayı çok net bir hesaplama ile kamuoyuna açıklanacak bir formülle kontrol edilebilir bir şeffaflığa ulaştırmak lâzım. Bunu yapacak güvenilir ve bağımsız denetçiler (denetçi firmalar) rahatlıkla bulunur. Bu hesaplamalar karanlık odalarda değil, aksine herkese açık siteler üzerinden ve fiyatlandırma formülleriyle yapılmalı. Şahsen bugünkü akaryakıt fiyatlarının olması gereken rakamlarını çok rahatlıkla hesaplayabilmem gerektiğini düşünüyorum.

Bir dostuma sordum fiyatlandırmanın nasıl yapıldığını. “Firmalar, ‘TÜPRAŞ satış fiyatı üzerinde şu kadar nakliye, şu kadar kâr olmak üzere size ancak şu fiyattan ürün satabilirim’ diyor ve bize satıyor. Biz de ona göre bir fiyat belirliyoruz” dedi. “O hâlde zammın hemen pompaya yansıması, indirimin bir türlü yansımaması neden kaynaklanıyor?” dediğimde, “Doğru düşünüyorsun” dedi ve ekledi: “Zam gelince stoklarımızdaki bütün malın kârı bize yani firmalara artı yansıyacağı için zam hemen pompaya yansıyor. Sıra indirime gelince, dağıtım firmaları aralarında görüşüyor, stokları bitinceye kadar indirim pompaya yansımıyor.”

Ben dostumun bana söylediği ne ise onun yalancısıyım. Bu durumu ilgili bakanlık hangisi ise o bilecek ve bunu şeffaf şekilde ortaya koyacak. Madem fiyatlar TÜPRAŞ’ın fiyatlarına göre şekil alıyor, şahsen şeffaf bir şekilde oturduğum yerden, bilgisayar başında TÜPRAŞ’ın açıklayacağı fiyatı da çok rahat bulabilmeliyim. Bu her vatandaşımızın hakkıdır. Yapılacak iş, fiyatlandırmanın yapıldığı formül ne ise herkese açık ve şeffaf bir şekilde yayınlanması. Böyle olursa daha anlaşılır bir yöntem oluşacaktır.

Yukarıda anlattıklarım doğru ise, zam olunca da, indirim olunca da akaryakıt firmaları kazanıyor. Ne güzel(!).

Sanırım EPDK, bize herkesin fiyatları rahat bir şekilde öğreneceği ve kontrol edeceği bir formülü ortaya koyar.

Her şey çok açık ve net olmalı. Ne bakanlıklar, ne EPDK, ne TÜPRAŞ, ne de akaryakıt dağıtım firmaları zan altında kalmalı. Tüketici birilerinin insafına bırakılmamalı.

Akaryakıt fiyatları nakliye ve taşımalara ve oradan da tüm ürünlere direkt etki ediyor. “Açık yaraya kurt düşmez” der atalarımız, istifhamları gidermek gerekir.

*

Son başlığımız da şu: Bir üründe fiyat artışı yapılacağı zaman firmalar yüzde 10 mu yansıtmalı, onlar en az yüzde 15 veya daha fazla fiyat artışına imza atıyorlar. Ancak indirim olduğu zaman kulaklarının üzerine yatıp unutulmasını bekliyorlar. Bu yıllar yılı böyle sürüp gidiyor. Üç beş sene önce size çok makul gelen fiyatlar üç beş sene sonra azar azar afakî rakamlara ulaşıyor. Buradan basın mensuplarına, köşe yazarlarına, televizyon ve radyo programcılarına, sosyal medya fenomenlerine, haber sitelerine ve diğer ilgili herkese çağrımdır; söylediklerimi haklı buluyorsanız lütfen ısrarla dillendirin, piyasalar ancak bu şekilde düzene sokulabilir.

Fiyat belirlemeler karanlık ve gizli odalardan açık ve şeffaf alanlara ulaşmalı. Bir fiyatlandırmada rakam, devlet yetkilisi dahi olsa hiçbir zaman insanların inisiyatiflerine bırakılmamalı. Kesin bir kural veya sağlam bir formüle bağlamak en iyisi.

Bu anlattıklarımı veya bunların benzerlerini sizler de değişik zamanlarda duymuş veya yaşamışsınızdır. Düşündüğünüzde hemen birkaç örnek aklınıza geliyordur.

Şu ayeti lütfen aklınızın bir köşesinde tutun: “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara, 196) Bu ayeti zulmün her türlüsü için uyarlamak mümkün.

Her şeyin daha şeffaf ve daha net olması dileğiyle…

Allah’a emanet…