“TESETTÜR”, kelime kökeni
olarak ستر “setr” (örtünme, örtme, örtü) kelimesinden gelir. “Örtmek, gizlemek,
perdelemek, engel olmak” anlamına sahiptir. Tesettür, aslında kendini muhafaza
etme, olumsuz koşullara karşı kendini koruma hâli olarak da yorumlanabilir.
Tesettürü
sadece şekle, zahire hapsetmek doğru bir kanaat olmadığı gibi, sadece manevî ve
bâtın olarak görmek de doğru bir kanaat değildir. Tesettür, İslâm’a göre
farzdır. Müslüman olduğunu söyleyen bir kimse, İslâm’ın hükümlerini kabul edip
ardından da o hükümlere uymak zorundadır. İslâm’da zorlama yoktur; ancak
“zorlu” koşullara uymadıkça Müslüman sayılamayız. (Üstad’ın, “Zaman gösterdi ki
Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil” sözü buraya pek uygun sanırım.)
Dinî
hükümler anlatılırken sadece belirli bir cinsiyet üzerinden gidilerek konunun
detaylandırılması doğru bir yaklaşım değil. Zira İslâm, inanan insanlara yönelik
kurallar koyar. Sadece erkek yahut sadece kadına değil. Tesettür yalnızca
hanımlara farz olan bir alan değildir. Sadece erkeklere de farz olunmamıştır.
Hassas
ve oldukça detaylı bir konu olduğu için sözlerimi imtina ile seçmeye gayret
gösteriyorum, tesettür, Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere emredilmiş bir husustur. Tesettürü
kabul edip yap(a)mama ayrı bir hususiyet, “Ben Müslümanım” deyip tesettürü
kabul etmeme bir reddiye yani iman noktasında kişiyi zarara uğratacak ayrı bir
söylemdir. Dikkatli ve temkinli olmakta fayda var. Düşündüklerimizden değil,
söylediklerimizden (!) sorumluyuz.
Tesettür
hususunda çoğu zat, Nur Sûresi’nin 31’inci ayetini misâl göstererek hanımlar
üzerinden tesettürü anlatır. Hâlbuki bundan bir önceki ayette (Nur, 30)
iffetlerini koruma hususunda erkeklere de seslenilmiştir. Tesettür üzerinden
sadece hanımların üzerine gidilmesi hoş bir davranış biçimi değildir. O hâlde mümin
erkek ve mümin kadın, bundan eşit derecede sorumludur. Özellikle erkeklerin ve
natesettürlü hanımların eleştirmesini doğru bulmuyorum bu konuyu. Örtülü birine
dışarıdan bakıldığında görüntü itibariyle (bakan kişi gayr-i Müslim biri dahi olsa)
her ne kadar kuralına riayet edilmeden örtünmüş olunsa bile İslâm dininin
mensubu olduğu anlaşılır. Ancak Batılı tipte giyinen bir “Müslüman” erkeğin,
karşıdan bakıldığında gayr-i Müslim’den pek de farkı yoktur. Aynı şekilde bu
tarz giyinen hanımlar için de bu geçerli bir husus. (“Kim bir kavme benzemeye
çalışırsa, o da onlardandır.”)
Eleştiri
doğru biçimde yapıldığında ve birtakım şeyleri değiştirdiğinde doğru bir eyleme
dönüşür. Tesettürün başı açık hanımlar tarafından eleştirilmesini doğru bulmama
sebebim (her ne konuda olursa olsun) bir şeyin doğrusunu (eğer yapabilecek
meziyette ve konumda ise) bilenin uygulayarak göstermesi tarafında oluşumdan
ileri geliyor.
Tesettürlü
olduklarını iddia edip her ortamda bulunan tesettürlü insanları da doğru
bulmuyorum. Çünkü tesettür sadece başı örtmek değil, kendini dinin yasakladıklarından
muhafaza ederek yaşama biçimidir. Tesettüre girmeden önce sorulacak ilk soru
“Nasıl?” değil, “Neden tesettüre girilmeli?” olmalıdır. Çünkü “nasıl”ı biçimsel/şekilsel
bir cevaba giderken, “neden”i ise içerikseldir. Yani, “Tesettüre girmeliyim,
çünkü en mühimi Allah’ın ayeti… İkinci olarak, tesettür benim nefsimi
köreltmemi sağlayan bir unsur. Ayrıca beni dış etkenlere karşı koruyacak bir
etken” cevabını verdirir. “Nasıl tesettür?” sorusu ise, biçimsel yani hatları belli
etmeyen kıyafetler giyinmeyi, ziyneti göstermemeyi işaret eder.
Eğer bir işi yapıyorsak, doğru biçimde yapmalı; yapamıyorsak, doğru yapmaya gayret göstermeliyiz. Doğrulardan geçe geçe hakikati bulacağız. Müslümana yakışansa hakikati bulmaktır. Bulanlarsa yalnızca arayanlardır.