Tescilli küfürbaz

Bu millet, bir söylediği bir söylediğini tutmayan, yalanları peş peşe sıralamaktan bıkmayan, üstelik küfürbaz birine oy verir mi? Bunu hep beraber düşünelim de içinde bulunduğumuz durumdaki ciddiyetin boyutunu açıkça görelim. Salgının getirdiği sıkıntılar, hayat pahalılığı ve dövizin yükselmesi dolayısıyla seçimin zor olacağını düşünenler, bir de bu açıdan bakmalı. Ekonomi düzeltilirse, döviz düşerse, açıkçası alınan tedbirler işe yararsa, ortada endişe kalır mı?

MİLLET iradesinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Gazi” unvanına sahip bir meclistir. Hem de iki defa gazidir. İlkini İstiklâl Harbi döneminde, ikincisini 15 Temmuz’da kazanmıştır. Dünyada başka örneği yok.

Bütçe görüşmeleri sırasında Meclis’te konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, kürsüdeyken iki eliyle öyle bir işaret yaptı ki rezilliğin yüksek tavana çarptığına şâhit olduk.

Günlerdir televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde Kemal Bey’in o hareketi tartışılıyor.

Ne gariptir ki, tartışanların hiçbiri o hareketi tekrar edemiyor.

O konuşmayı görmeyenler, nasıl bir hareket olduğunu tasavvur etmek için kendi tahmin gücünü kullanmak zorunda.

Çünkü tekrar edilirse, kanala kapatma cezası verilir.

İşareti yapmayı bırakın bir yana, kelimelerle târif etme cesaretini bile kimsecikler gösteremedi.

*

Öte yandan, zevâhiri kurtarma derdine düşen parti yetkililerinin, aynı zamanda cevâhiri de kurtarmak için (burada “cevâhir” bizzat Kemal Bey oluyor elbette) lügat parçaladıklarını gördük.

Zavallı CHP’liler o hareketin kötü bir şey olmadığını anlatmak için ter döküyor, kıvranıp duruyorlardı.

En şık tevil, Özgür Özel’den geldi.

Toparlamak için çırpındı ve çırpınışı boşa gitmedi. Bir yolunu buldu. Böylece usta bir siyasetçi ve polemik erbabı olduğunu göstermiş oldu. (Burada polemik olmadığını düşünmeyin, bal gibi var.)

Onun hâlini görünce, baştan nasıl toparlayacak diye merak ettik, sonra takdir duygularımız kendiliğinden devreye girdi.

Evde hiçbir malzeme yokken, akıl ermez şekilde bir şeyler bulup buluşturup tencereyi kaynatmayı başaran ve çocuklarını doyuran kadınlar geldi aklıma.

Az iş değildir, büyük başarı…

“Elini diğer elinin sırtına vurarak…” dedi Özgür Bey. Konuyu ekonomik zorluğa bağladı. Hiçbir parti grubuna yönelik olmadığını söyledi. Milletin sırtına vurulan yükten bahsetti.

Tebrikler, tebrikler…

Bu vesile ile bütün millet, Kemal Bey’in elinin sırtı olduğunu öğrenmiş oldu.

Değişik bir sırt anlayışı ama olsun.

Özgür Bey, konuşmasını bitirdiği andan itibaren, vazifesini lâyıkıyla yapmış birinin rahatlığına ermiş olsa gerek.  

Yanındakiler de sözü bittiğinde onu gönülden alkışlamıştır herhâlde. Hem partiyi, hem genel başkanı kurtardı diye…

“Mıştır” diyoruz, zira canlı yayından takip etmedik. Özete bakınca da bütün ayrıntı verilmiyor.

*

Kemal Bey, o edepsiz hareket için kendisi çıkıp özür dileseydi, “Boş bulundum, yanlışlıkla oldu, istemeden elim elime değmiş… Bu elim kazadan dolayı kusuruma bakmayın” vesaire deseydi, mevzu bu kadar uzamazdı.

Biz zaten onun çoğunlukla boş bulunduğunu biliyoruz. Uzaktan yakından ne zaman baksak, boş buluyoruz.

Kimilerine göre çok abartmak doğru değil… Olmuş bitmiş, geride kalmış… Üzerinde tepinmek yanlış…

İyi… Çok abartmayalım, üzerinde tepinmeyelim.

Ne yapalım?

Tekrar edilemeyen, târif bile edilemeyen, kelimelerle tanımlanamayan bir hareketi, Gazi Meclis’te kürsüden yapan bir genel başkanın, küfür anlamına gelen o çirkin el işaretini nasıl yok sayalım?

Unutalım gitsin mi?

“Gitsin” diyenler cevap versin: Nereye gitsin?

Suya düşse, suyu inek içse, inek dağa kaçsa olur mu?

Sonunda dağ yansa bitse, kül olsa meselâ, uygun mudur?

*

Bazı saftirik yandaşları Kemal Bey’i “kibar, zarif, beyefendi biri” gibi görmek ve göstermek için kelimelerle güreş ediyorlar.

O güreşi kazanan biri çıkmadı henüz.                                         

İnandırıcılık sıfırın altında.

Kendileri söylediklerine inanıyorlarsa, Kemal Bey’e bir daha baksınlar.

Küfürbaz biri olduğunu biliyoruz. Kaç örneğini gördük bugüne kadar. Son yaptığı işaret tüy dikti.

Evvelce dönemin başbakanına yüklenmek için elinde mikrofonla miting meydanında hedef aldığı kişinin annesine küfretmişti. Unutmadık.

Söylediği yalanlar birer kâğıda yazılıp yan yana dizilse, buradan köye yol olur. Nereden baksak beş yüz kilometre tutar.

O beyefendinin “yalancı” olduğunu söyleyen gazetecilere açtığı dâvâları kazanamadığı da hatırımızda…

En çarpıcı yalanı, tanklarla ilgili söyledikleri olsa gerek.

Vaktiyle, “Darbe olursa, tankın üzerine ilk ben çıkarım” demişti. 15 Temmuz gecesi İstanbul Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda yan yana dizilen tanklar, açılan telefonlar neticesi (kimi aradıkları hâlâ meçhul) beyefendiye yol verdi de oradan geçip gitti.

Sonra bir radyo yayınında bu durum kendisine hatırlatılınca, “Tank mı vardı? Nerede tank? Getirsinler tankı, üstüne çıkayım” gibi absürt ötesi sayılacak lâflar etti.

“Absürt” kelimesini bilgisayar programı bile beğenmedi de “Onun yerine ‘anlamsız, saçma’ deyin, daha iyi olur” şeklinde uyardı.

O hâlde düzeltelim: Kemal Bey, anlamsız, saçma ötesi sayılacak cümleler kurdu o yayında.

Sadece orada mı?

Çoğu zaman öyle konuşuyor.

*

Hattâ gönlümden geçen odur ki, adaylık konusunda numara yapıyor olmasın ve “Cumhurbaşkanı adayı” olarak çıksın, seçime girsin.

Er meydanında peşreve başlasın.

O zaman tadından yenmez bir seçim görürüz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, propaganda döneminde kürsüye çıktığı zaman hiç konuşmasa ve sadece Kemal Bey’in konuşmalarından yapılan derlemelerin görüntülerini yayınlasa yeter.

Bir gün öyle demiş, başka bir gün tam tersini söylemiş.

Bir gün şöyle demiş, başka bir gün tam tersini söylemiş.

Ne öyle dediği öyle, ne şöyle dediği şöyle...

Her seferinde, bir süre sonra, tam aksi açıklamalarda bulunmuş.

Sayısı o kadar fazla ki… Yarısı elense, iki saatlik görüntü çıkar ortaya.

Hem de komedi filmlerine taş çıkartır.

Eğlenceli bir seçim kampanyası görürüz hep birlikte.

Ne yapalım, durum böyle.

Yoksa siz, “Arkadaş çok güldürükçü” dediğimizde, mizah yaptığımızı mı sanmıştınız?

Vallahi çok ciddiydim, hâlâ öyleyim.

*

Bu millet, bir söylediği bir söylediğini tutmayan, yalanları peş peşe sıralamaktan bıkmayan, üstelik küfürbaz birine oy verir mi?

Bunu hep beraber düşünelim de içinde bulunduğumuz durumdaki ciddiyetin boyutunu açıkça görelim.

Salgının getirdiği sıkıntılar, hayat pahalılığı ve dövizin yükselmesi dolayısıyla seçimin zor olacağını düşünenler, bir de bu açıdan bakmalı.

Ekonomi düzeltilirse, döviz düşerse, açıkçası alınan tedbirler işe yararsa, ortada endişe kalır mı?

Endişeyi meslek edinen bir tanıdığım, geçen gün mesaj gönderdi. Çok kişinin birbirine sorduğu soruyu yazmış: “Ne olacak bu doların hâli? Aldı başını gidiyor.”

Ben de cevap verdim: “Merak etme, dolar dolar boşalır.”

Yirmi sene boyunca millet, kaşı gözü için mi Reis’e oy verdi sanmaktayız?

Bu iş, kaş göz meselesi değil, icraat meselesi!