TÜRKLER Viyana
önlerinde durduktan 100 yıl sonra Napolyon, Mısır’ı işgal edecekti… Berlin Duvarı,
utancına daha fazla dayanamayıp yıkılacaktı Temmuz sıcağında…
Yavuz
Mukaddes Emanetlerle Mısır’dan dönerken, Barbaros Hayrettin Paşa bu ayda
deryaları öksüz bırakmıştı. Sultan Üçüncü Ahmet’le Sultan İkinci Mahmut, tâcı
tahtı bırakıp gerçek yurtlarına göçmüşlerdi çoktan. Sultan Reşat da bu ayda
gidecekti peşlerinden. Nihayetinde Birinci Cihan Harbi patlayacaktı.
Temmuz’un
sıcağı ortalığı yakıp kavurmaya devam edecek; Yıldırım Beyazıt’ın Timur’la
Ankara önlerindeki cengi Fetret Devri’nin fitilini ateşleyecek, Ruslarla Prut
ve Pasarofça Antlaşması imzalanacaktı Boğazlar anlaşmasından önce. Neyse ki
Hatay bu ayda katılıyordu anavatana. İkinci Meşrutiyet’in ilânından henüz
seneler geçmişken cihan devletimiz paramparça oluyor, ancak alacakaranlıkta
parlayan şimşek misâli milletin kurtuluş mücadelesinin temelleri atılıyordu
Erzurum Kongresi’nde.
Temmuz’un
birinde Kandilli Rasathanesi açılıyordu. Ne çok deprem haberi verecekti kim
bilir? Bobin bobin kâğıtlara yazılacaktı şehirlerin, köylerin kaderi…
Keriman
Halis Türkiye güzeli seçilirken, Halide Edip’in eşi de olan ilk Sağlık Bakanımız
Adnan Adıvar’la kahramanımız Kara Fatma dünyasını değiştiriyordu. 2 Temmuz’da
Sivas Madımak Oteli’nde otuz yedi can yanıp kül oluyordu.
Güldüren
adam Kemal Sunal bu kez ağlatıyordu bizi. Açıklanan ölüm sebebi kalp krizi. Amerika
Birleşik Devletleri bağımsızlığını bu ayda ilân ediyordu. Türk Dil Kurumu ve Türk
Tarih Kurumu bu ayda kuruluyordu. Atatürk’ün eşi Lâtife Uşaklıgil’in dünya
yolculuğu paşa hazretlerinden yıllar sonra bitiyor, Lübnan’da bin kişi
vuruluyordu. Şair Ece Ayhan ölüyordu.
Talat
Sait Halman’ın bakanlığında geç de olsa Kültür Bakanlığımız kuruluyordu. Amerikan
6’ncı Filo askerleri Dolmabahçe’de denize atılıyor, İsmet Paşa’nın damadı
gazeteci Metin Toker’in kalemi yazmaz oluyordu artık. Eski Başbakanlardan Nihat
Erim, Temmuz sıcağında anarşistler tarafından öldürülüyordu. Mahzuni Şerif,
“Musa isen Turu Sina’n/ Hak’tan gelmiş idi, inan/ Yesin seni yılan çayan/ Erim
erim eriyesin/ Sürüm sürüm sürünesin” diyeli on yıl bile olmamıştı.
Joris
ve Haçikyan’ın Yıldız Câmiî önünde İkinci Abdülhamit’e yaptığı başarısız
suikastın üzerinden yetmiş yıl geçmiş, “Ayşe tatile çıkmış”, Kıbrıs Barış Harekâtı
başlamıştı. Apollo 11 uzaya gönderilmiş ve Neil Armstrong, Ay’a ilk ayak basan
kişi olarak tarihe geçmişti. Biz TÜBİTAK’ı henüz kurmuştuk.
İncil’de
söylendiği gibi “Rüzgâr eken fırtına biçmiş”, Mehmet Ali Ağca, Roma’da Papa’yı
vurmuştu.
“Zafer
mi, hezimet mi?” diye tartışıladursun, Cumhuriyetimizin tapu senedi Lozan, bu
ayda imzalanıyordu. Kore’ye asker gönderişimiz, Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu
kabul edişimiz de bu aydadır.
İlk
kadın tiyatrocumuz Afife Jale, Adanalı yazar Demirtaş Ceyhun, hemşehrisi “Ay
yüzlüm” Murat Göğebakan, İran Şahı Rıza Pehlevî, karikatürist Oğuz Aral, sinemamızın
ağır karakteri Agâh Hûn, iz bırakarak göçüp gitmişlerdi dünyadan.
Kıbrıs
Türk’ünü bağımsız bir devlete götürecek ilk adım atılıyor, onların haklarını
garantiye alacak Kıbrıs Barış Harekâtı düzenleniyordu. Beşparmak dağları al
bayrağın gölgesi altındaydı artık.
Derin
acılar yaşayarak Ötüken’den Ankara’ya uzun bir yolculuğa çıkan Türk milleti, 15
Temmuz’da asırlardır gördüğü ihanetlerin bir yenisiyle sarsılmış, savaş
zamanında bile düşmanın saygı gösterdiği Meclis binası kendi uçaklarımızla
bombalanmış, şükürler olsun ki Türk milleti kendi kaderine el koymuştu. Tanka,
topa, mermilere karşı canını siper eden isimsiz kahramanların sayesinde, şafak
ağarırken Ankara semalarında bayrak dalgalanmış, büyük bir badire atlatılmıştı.
Şairin dediği gibi, her şey “biz yaşarken” olmuştu.
Belli ki Temmuz hep sıcak geçecekti. Ne de olsa “karpuz kabuğu denize” düşmüştü artık…